Ali Eren

1 Muharrem 1428 vesilesiyle…

İslam âlemi için hayırlı olsun, Cumartesi günü Muharrem ayının biri ve Hicrî 1428’in ilk günü… Hicrî takvimin başlangıcı, Peygamberimiz’in 1428 sene önce Medine’ye hicret ettiği yılın Muharrem ayıdır…

Hicret’in, İslam tarihinde mânâsı çok derin, ehemmiyeti çok büyük. Mekke müşriklerinin eziyetlerinden kaçmak gibi görünen Hicret, aslında zafere gitmenin başlangıcıydı. Hz. Ebûbekir efendimizle Mekke’den 8 sene önce gizlice çıkan  Peygamberimiz, 8 sene sonra Mekke’ye büyük bir orduyla ve zaferle giriyordu.

FETİHTEKİ ÖRNEK

Sevgili Peygamberimiz’in diğer söz ve hareketleri gibi, fetih esnasındaki tavırları da bize en güzel örnektir.

Mekke fethedilmiş, müşrikler mağlup olmuşlardı. Bir zamanlar Hz. Resûlüllah’a ve onun sevgili sahâbîlerine olmadık eziyet ve işkenceleri revâ gören müşrikler, kendileri hakkında Peygamberimiz’in ağzından çıkacak hükmü bekliyorlardı. Peygamberler peygamberi sevgili resûl, onlara yönelerek şu tarihî hükmü bildirdi:

“Haydi gidiniz, hepiniz serbestsiniz…”

Böylece, birkaç kişi hâriç umûmî af ilan etti. Aftan hâriç tutulan ve İslam düşmanlığından başka bir işleri olmayan bu birkaç kişi hakkında ise, “Nerede bulunurlarsa öldürülmeleri” emrini verdi.

Bunlardan, daha sonra İslam düşmanlığını bırakıp iman edenler de affa uğrayıp kardeş kabul edildiler.

KİMLER AFFEDİLMEZ?

Değerli okuyucular! Yukarıda, Peygamberimiz’in her söz ve hareketinin bizlere örnek olduğunu hatırlatmıştık. Öyleyse, O’nun İslama düşman olanlara karşı tavrı da bize en güzel örnektir. O örnek şöyle:

İslama ve İslam Peygamberine hakaret affedilemez. Çünkü İslamın sahibi biz değiliz, Allah’tır…

Âdettendir, bir devlet adamı ziyaret edeceği bir ülkeye gitmeden önce orayla ilgili dostluk cümleleri kullanır. Bu sözler gerçek bir dostluğu ifade etmese bile siyâsî dostluğun, en azından insanlığın bir icabıdır.

Türkiye’ye gelen Papa ne yapmıştı? Önce, bizim için her şeyden üstün olan Peygamberimiz’in aleyhinde konuştu, ondan sonra da, “Peygamberinize hakaret eden işte benim!” dercesine memleketimize geldi.

HUZUR DURUŞU DİYE BİR ŞEY YOK

Geldi, Sultanahmet Câmi’i’nde ellerini üst üste (o da yanlış olarak solu sağ el üzerine) koyup huzur duruşunda bulunuverdi ya, sanki her şey bitti. Hıristiyanlıktaki günah çıkarma gibi, o anda tertemiz oluverdi(!).

Böylece Papaperestlere gün doğdu. “Papa huzur duruşunda bulundu” diyerek hakareteperesti cici gösterip, onun Peygamberimiz’e yaptığı hakaretiyle bizde başlayan kızgınlığı yumuşatmaya çalıştılar.

Nedir bu huzur duruşu denilen şey? İslam dininde, huzur duruşu diye bir şey mi var? Yok! Peki ya bu ne?

Efendim… İstanbul Müftümüz, Sultanahmet Câmi’i’ne girince, ellerini iki yana sallamaktansa, bağlayıvermiş. Papa bunun ne olduğunu sorunca da o anda aklına öyle gelmiş ve “Huzur duruşu” deyivermiş; o kadar. Yoksa, İslamda ne huzur duruşu diye bir ibâdet var, ne de İslâmî kitaplarda huzur duruşu diye bir ifade…

PAPA SİZE HAKARET ETSEYDİ

Papa’nın o ağır hakaretlerini unuturcasına, “Biz gene de misafirperverliğimizi göstermeliydik, nitekim gösterdik de. Kim ne derse desin, bu ziyaret bizim lehimize oldu. Bütün dünya Türkiye’den bahsetti. Bunu trilyonlar versek yaptıramazdık” diyen gayret-i dîniyyeye yabancı bazı ilâhiyatçılara  sormak isteriz:

Papa, sizin çoluk-çocuğunuza, karınıza-kızınıza, söylenemeyecek hakaretlerde bulunduktan sonra evinize müsafir olsaydı,  onu yine de güler yüzle karşılar mıydınız?.. Biliyorum ki buna “Evet” diyemiyeceksiniz…

Peki! Hz. Resûlüllah bizim için her şeyden daha üstün değil mi? Bu gerçeği kitaplarda okumadınız mı?

Şunu niçin hatırlamadınız: Müşrikler, ashabtan Hz. Hubeyb’i idam edeceklerdi. İdamdan önce, sordular: “Allah için doğru söyle. Senin yerine Muhammed’i öldürüp seni serbest bırakmamızı ister misin?”

Hz. Hubeyb, bir an dahi düşünmeden şu cevabı vermişti: “Vallâhi, canımın karşılığında Peygamberimize bir diken batmasını bile istemem.”

Bu şanlı sahâbînin, 1400 sene önceden, hem de darağacına giderken verdiği cevabı görmeli değil miyiz?

***

Değerli okuyucular! İki gün sonra, bir senelik amel defterlerimiz kapanıp yenisi açılacak. Bize düşen, yeni yılda amel defterlerimize günah değil sevapları kaydettirmeye çalışmaktır. Bu ayın ilk on gününde oruç tutmak çok sevap. Âşûre günü olan 10. günü oruç tutmak ise sünnet. Fakat, tek olarak Âşûre günü tutmak mekruh; bir gün önce veya bir sonrasıyla beraber iki gün tutmalıdır… Yeni yılın hayırlara vesile olması duâsıyla…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu