Ali ErenAnasayfa Slider

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ KİTAPLARINDAKİ BAZI YANLIŞ BİLGİLER

  1. sınıflarda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabının 20-21. sahifelerinde geçen bir bilgiyi aktarmak istiyorum. Kitapta aynen şu bilgi veriliyor:

“Kelime-i tevhidin söylenişi şöyledir: Lâ ilâhe illallah. Anlamı şudur: Allah’tan başka tanrı yoktur.”

Gördüğünüz gibi, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nun,  20.05.2005 tarihli kararıyla 2005-2006 yılından itibaren 5 yıl süreyle ders kitabı olarak kabul ettiği bu kitapta, kelime-i tevhidin ikinci yarısı yani “Muhammedün Resûlüllah”  kısmı maalesef  çıkarılmış.

***

Biliyoruz ki, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an Allah’ın gönderdiği 4 büyük kitap. Ve yine biliyoruz ki, Kur’an-ı Kerim’den başkası insanlar tarafından değiştirilmiş ve ilâhîliğini kaybetmiştir. Dolayısıyla, günümüzdeki Tevrat, Zebur ve İnciller Allah’ın gönderdiği kutsal kitaplar değil. Gerçek bu olduğu halde, 6. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında bakın ne deniliyor:

“Kutsal kitaplar; Kur’an- Kerim, Tevrat, Zebur ve İncil’dir. Bu kitaplar günümüze kadar ulaşmıştır.” (Sa: 98) 

Hayır! İnsan eli ile bozulmuş olan bir kitap asla Allah kelamı olarak kabul edilemez…  Ama, bu kitapların bozukluğu yok sayılarak, “Kutsal Kitaplardan Öğütler” başlığı altında, Allah kelamı olmaktan çıkmış olan şimdiki bozuk İncil ve Tevratlardan örnekler verilmekte israr ediliyor. (Sa: 98…  20.05.2005 tarihli MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı kararı ile 5 yıl ders kitabı kabul edilmiş.)

Tevrat, Zebur ve İncillerin kutsal kitaplar olduğu öğretiliyor ama şimdi bu isimlerle elde bulunan kitapların Allah’ın indirdiği kutsal kitaplar olmadığına dair tek kelime edilmiyor. Oysa bu yanlış, çocuklarımızı ebedî felâkete götürecek tehlikeli bir durumdur. Çünkü, İslam inancına göre, Allah kelamı olan bir kitabın Allah kelamı olduğunu kabul etmemek, insanı imansız yaptığı gibi, Allah kelamı olmayan bir kitabı Allah kelamı kabul etmek de aynıdır. Onun için, bu kitapları okuyan yavrularımızın îmânî durumlarını ciddi ciddi düşünmemiz icap etmektedir.

***

  1. sınıf Din Kültürü kitabında Kurban hakkında şu bilgi veriliyor:

“İnsanlık tarihinde, hemen hemen bütün toplumlarda kurban geleneği vardır. Bu geleneğe göre önceleri, ilkel toplumlarda doğaüstü güçlere hayvan, yiyecek ve içecekler sunulmuştur… …Bu tür yanlış uygulamalar ilâhî dinler tarafından yasaklanmıştır.” (Sa: 51)

Âdem Aleyhisselam hem ilk peygamber hem ilk insan. Öyleyse ilkel toplum denilenler ondan öncesi olamaz. Ondan sonraki zamanlara ilkel deniliyorsa o zaman da akla “İnsanlar zaman geçtikçe ilkelleştiler mi?” sorusu gelir. Öyleyse ilkel toplum diye kimlere deniliyor?

Bir de “Bu tür yanlış uygulamalar ilâhî dinler tarafından yasaklanmıştır”  deniliyor. Bunu kabul etmek de imkansız. Hz. Âdem ilk insan ve ilk peygamber olup ilâhî din onunla başlamıştır. Ondan önce insan yoktu ki, onların yanlışlarını Hz. Âdem’in tebliğ ettiği ilâhî din yasaklamış olsun…

Bu arada, “İlâhî dinler” ifadesinin yanlış olduğunu da hatırlatmış olalım. Allah (c.c.) kendisi de tek, onun dini de tektir. Onun için, çeşit çeşit “İlâhî dinler” yok, tek “İlâhî d in” vardır o da İslamdır…

Kitapta şu cümlelere de rastlıyoruz: “Allah zaman zaman peygamberler ve kutsal kitaplar göndererek insanları doğru yola iletmek istemiştir. Böylece tarih boyunca Yahudilik, Hıristiyanlık, İslâmiyet gibi çeşitli dinler ortaya çıkmıştır.”

Bu cümlelere de itiraz mecburiyetimiz var. Çünkü, Allah’ın –hâşâ- İslâmiyetin dışında Yahudilik, Hıristiyanlık adında çeşitli dinleriyoktur. Yegâne hak din İslamdır. Yahudilik ve Hıristiyanlık ise, Hz. Musa ve Hz. İsa’nin tebliğ ettiği hak dinin bozulmuş şeklinin ismidir.

Gerçek bu… Onun için, kitabın 92. sahifesindeki “Yahudilik yaşayan ilâhî dinlerdendir Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa’dır”cümlesini şiddetle reddettiğimiz gibi, 95. sahifedeki “Hıristiyanlık, Allah’ın vahiy yoluyla göndermiş olduğu ilâhî dinlerdendir. Hıristiyanlığın peygamberi Hz. İsa’dır” cümlesini de şiddetle reddediyoruz.

Şu cümleye bakınız: “Kur’an, İncil’in insanları doğru yola iletmek için gönderilen bir rehber ve öğüt olduğunu bildirir.”

İyi ama Kur’an’ın bahsettiği İncil hangi İncildir? Allah’ın gönderdiği orijinal İncil değil mi? Hani nerede o? İnsanları doğru yola ileten İncilin, şimdi Hıristiyanların ellerindeki İnciller olmadığına niçin dikkat çekilmediği cidden meraka değer…

***

  1. sınıfın Din Kültürü kitabını hazırlayan Üzeyir Gündüz de talebelere KÜLTÜRÜ ANLAMADA DİNİ DOĞRU ANLAMANIN ROLÜ başlığıyla şu bilgileri veriyor:

“Müslüman toplumlarda yanlış din anlayışından kaynaklanan ve kültüre yerleşen birçok uygulama vardır. Örneğin; bazı insanlar Hz. Muhammed döneminde var olan her şeyi dinî bir yükümlülük olarak değerlendirmektedirler. Sakal bırakmayı, sarık sarmayı dinin bir gereğiymiş gibi görebilmektedirler. Oysa, sakal bırakmak, sarık sarmak, o günün koşullarına özgü kültürel bir durumdur.” (Sa: 37)

Tirmizî, Ebû Dâvud gibi ana hadis kaynaklarındaki sarık ve sakal hakkındaki hadis-i şerifleri yok sayılıyor. O zaman da zamanımızdaki gibi, kâfirin de Müslümanın da  sakal bırakıyor olması sakalın İslâmî bir ciheti olmasını değiştirmez. Kâfirin sakalı ayrıdır Müslümanın sakalı ayrı. Hadis-i şeriflerde, Müslümanın sakalının nasıl olacağının tarifi var… Sarığın nasıl olacağı hakkında da hadis-i şerifler vardır. Meselenin özeti şu ki, sakal olsun sarık olsun, kültürel bir durum değil sünnettir.

***

Kitaptaki dikkat çeken diğer bir cümle de şu: “Müslüman olmak için dinimizde bir mezhebe bağlanma koşulu aranmaz.” (Sa: 90)

Doğru… İlk Müslüman olan bir kimsenin o esnada bir mezhebi kabul mecburiyeti yoktur. Ama henüz 8. sınıfta olan çocuklara bu ince meseleden bahsetmenin zaruret ve sebebi nedir?

Müslüman olduysa ibâdet yapmayacak mı? Bir mezhebe bağlanmazsa ibâdetini nasıl yapacak? Bir mezhebi benimsemek, kişinin iman ettiği anda şart değilse de ibâdet edebilmesi için elbette şarttır…

***

  1. sınıf Din Kültürü kitabımız, DOĞRULUK başlığı altında (Sa: 103) bakın neler yazmış:

“Bütün dinler doğruluğa büyük önem vermekte, insanlara söz ve davranışlarında dürüst olmalarını öğütlemektedirler.” Böyle dedikten sonra, örnek olarak lütfedip önce İslam diniyle ilgili iki âyet meâli veriyor. Fakat esas hata ve tahrîbat işte bundan sonra başlıyor. Önce, hak din olmaktan çıkmış  olan bozuk inanç sistemleri hakkında şu yumuşak ve sevdirici cümleleri kullanılıyor:

“Musevilik ve Hıristiyanlıkta da doğruluk önemli bir ilkedir.”

Arkasından, önce Allah kelamı olmaktan çıkmış olan Tevrat’tan sonra da İncil’den misaller verilip şimdiki bozuk Tevrat ve İncillerdeki bu ifadelerin değerlendirmesi de şöyle yapılıyor:

“İnsanlara doğru sözlü olmaları öğütleniyor.”    

Kitapta diğer dinler hakkında bilgiler vermek de unutulmuyor. Deniliyor ki:

“Hinduizm, Budizm ve Konfüçyüsçülük gibi dinlerde de doğruluk erdemli davranışlardandır.”

Ve sıra geliyor değerlendirmeye:

“Gördüğünüz gibi doğruluk bütün dinlerin öğütlediği güzel bir davranıştır.”

Talebelere sadece şu söylenmiyor: “Doğruluğun sadece İslam dininde olduğunu mu sanıyordunuz?”

Bütün dinler körpe dimağlara bu şekilde eşit birer iyilik kaynağı gibi anlatılırsa, bu körpe zihinler İslam dininin farkını fark edebilirler mı? İslam, kendilerine farklı anlatılmıyor ki analayabilsinler!!!

Artık onların zihinlerinde İslam da diğer dinler gibi bir din olup çıkacaktır. Din Kültürü kitabının öğüdü de o yönde olduktan sonra niye olmasın?. İşte kitabın talebelere öğüdü:

“Bizler de yaşamımızda dinlerin bu öğütlerini dikkate alalım.”

Dikkat! Dinimizin değil bütün dinlerin diyor. Talebeleri karma dinlere yönlendiriyor.

Hızını alamayıp bu tavsiyesini 105. sahifede de tekrarladıktan sonra bütün dinleri tekrar övüyor:

“Dinler canlıların yaşama hakkına saygılı olunmasını ister.” (Sa: 112)

“Bütün dinler insanlara çalışarak kendi emekleriyle geçimlerini sağlamalarını öğütler.” (Sa: 113)

“Musevilik ve Hıristiyanlıkta da yalancı tanıklık yasaklanır.” (Sa: 115)

“İncilde ise “…Yalan yere ant etmeyeceksin…” denilerek yalancı tanıklık yasaklanmaktadır.” (S:115)

Değerli okuyucu!

Hiç biri diğerinden ayrılmayarak bütün dinler aynı güzellikte anlatılırsa, hem köklü bir dini bilgiye sahip olmayan hem de yaşı müsait olmadığı için gerekli tecrübeden de mahrum olan 8. sınıftaki bir çocuk ne yapacaktır? “Diğer dinler ne kadar iyilikten bahsederse etsin, Allah’ın gönderdiği bir din olmadıktan sonra ne kıymeti var. Geçerli olan Allah’ı n dinidir” diyebilecek midir?

Maalesef diyemeyecektir. Nitekim diyemediğine de şahit olmaktayız. Bir hatırayla anlatayım:

2006-2007 öğretim senesinde, İstanbul/Ümraniye’de ikamet eden bir dostumun 5. sınıfta okuyan oğlu bir gün okul dönüşünde annesine, “Anne! Hıristiyanlık da iyi dinmiş” diyor. Hem dindar hem dini bilgiye sahip olan anne meseleyi derhal babaya anlatıyor ve gereken bilgi çocuğa usulüyle veriliyor da çocuk kurtarılıyor.

İlköğretim 4. sınıftan orta öğretim 12. sınıfa kadar okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarını karıştırıp inançla ilgili konularda gözünüze takılan başlıkların altını  okursanız, İslam Ehl-i Sünnet îtikadına uymayan çok yanlış bilgilerle karşılaşırsınız.

***

  1. sınıfın Din Kültürü kitabına bakıyorum. 14. sahifedeki şu doğru bilgi dikkatimi çekiyor:

Kur’an, günümüze kadar değişmeden ulaştı.

Bu doğru bilgi güzel olmakla beraber, 6. sınıfta bunun tam tersi ve yanlış bilgi veriliyor. Zebur, Tevrat ve İncil hakkında deniliyor ki: “Bu kitaplar günümüze kadar ulaşmıştır.”

Halbuki, günümüze kadar bozulmadan ulaşan sadece Kur’an-ı Kerim’dir. Diğer mukaddes kitaplar ise insanlar tarafından değiştirildi. Zaten, diğer mukaddes kitaplar değiştirildiği içindir ki, Kur’an hakkında “Kur’an değişmedi” denilmiş… Ama ne acı ki, Turgay Yüce hazırladığı 6. sınıf Din Kültürü kitabında bu hususta tamamen ters ve yanlış bilgi veriliyor. (Sahife: 98)

***

  1. sınıf kitabının sahifelerini karıştırmaya devam ediyorum. Kitabta bazı insan fotoğrafları var, hepsi yabancı, hepsi sarışın, hepsi Avrupalı fotoğrafı! (Sa: 17, 23, 29, 73, 78, 79, 81, 82, 83, 84. )

10 fotoğraftan hiç biri Müslüman fotoğrafı değil. İyi ama israrın sebebi ne! İslam âleminde Müslüman fotoğrafı bulunamadı da mı Din Kültürü kitaplarına sarışınların resimleri dolduruldu?!!!

Yanlış anlaşılmasın. Bu fotoğraflar, gayr-i müslimlerle ilgili olupta mecburen kullanılmış falan değil. Meselâ, “Kur’an, büyüklerimize sevgiyle yaklaşmamızı öğütler” denilmiş, buna ait olmak üzere sevgi görüntülü Avrupalı bir anne-kız fotoğrafı konulmuş. “Kur’an arkadaşlarımızla iyi ilişkiler içinde olmamızı öğütler” denilmiş, Avrupalı çocukların resimleri konulmuş.“Öğrenci, derslerini hiç aksatmadan düzenli bir biçimde çalışmalıdır” denilmiş, ders çalışan Avrupalı bir kız fotoğrafı konulmuş.“Allah, insanların birbirlerini sevmelerini ister” denilmiş, yanak yanağa iki sarışın kız fotoğrafı konulmuş. “Âile; anne, baba ve çocuklardan meydana gelir” denilmiş, parkta görüntülenen neşeli bir Avrupalı âile fotoğrafı konulmuş. “Âile üyeleri birbirlerine sevgiyle bağlıdırlar” denilmiş, yine bir Avrupalı âile resmi konulmuş. “Âilede işler yardımlaşma ile yürütülür” denilmiş, Avrupalı tipinde iki çocuk fotoğrafı konulmuş. “Âile üyeleri zor günlerde birbirlerine destek olurlar” denilmiş, bu cümleye uygun Avrupalı bir âile fotoğrafı konulmuş. “Çocukların başta gelen sorumluluğu derslerine çalışmaktır” denilmiş, dersine çalışan sarışın bir çocuk fotoğrafı konulmuş. “Âileler bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmalıdırlar” denilmiş, iki çocuklu Avrupalı bir âile fotoğrafı konulmuş. “Aile içi sorunlar, konuşularak karşılıklı anlayış içinde çözümlenmelidir” denilmiş, Avrupalı bir baba-oğul fotoğrafı konulmuş. (Bu kitabı Ahmet Ülkü Özden ve Ömer Yılmaz yazmış.)

***

İlköğretim 8. sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitabının 19. sahifesinde şu bilgiler veriliyor:

“Peygamberimiz başka dinden olanlara karşı da hoşgörülüydü. Onların inançlarına, dinlerine, örf ve âdetlerine her zaman saygı gösterirdi. Çevresinde yaşayan başka din mensuplarıyla iyi ilişkiler içinde olurdu. Onlarla görüşüp konuşur, sıkıntıları olduğunda yardım ederdi. Çevresindekilere de böyle davranmalarını öğütlerdi.” (Sahife: 19)

Kitap sadece bu yanlış bilgi vermekle kalmıyor, bir de çocuklarımızı bu yanlışları işlemeye teşvik ediyor. Diyor ki: “Bizler Peygamberimiz’in güzel davranışlarını örnek alalım.”

Sanki başka dinden olanlara hoşgörülü olmak güzel bir davranış da, bu örnek alınmalıdır.

1- Çocuklarımız, tabiî ki Peygamberimiz’in güzel davranışlarını örnek almalıdırlar. Ama kitabın Peygamberimiz’in güzel davranışları olarak verdiği bilgilerin Peygamberimiz’le alâkası yok…

Yukarıdaki paragrafın ilk cümlesinde, “Peygamberimiz başka dinden olanlara karşı da hoşgörülüydü” deniliyor. Yanlış…

Başka dinler olanlar, Yahudi ve Hıristiyanlardır. Bir de müşrikler var ki onlar din mensubu sayılmaz.

Bu guruplardan hangisi olursa olsun, Peygamberimiz onların hiçbirine karşı hoşgörülü olmamıştır, olması da mümkün değildir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’e göre Mü’minlerin tavrı şöyle olmalıdır: “Din kardeşleri olan mü’minlere karşı gayet alçak gönüllü/yumuşak, kâfirlere karşı da oldukça sert.” (Mâide sûresi, âyet: 54)

Peygamberimiz (s.a.v.) de Allah’ın resûlü olarak tabiî ki aynen böyle hareket etmiştir.

Ancak, Nahl sûresi 125. âyette “Rabbinin yoluna/dinine hikmetle (güzel söz) ve güzel öğütle davet et” buyurulduğu için, Peygamberimiz İslamı tebliğ ederken herkese yumuşak davranmıştır. Bunun dışında, Hıristiyan ve Yahudilere hiçbir zaman yumuşak davranmamış ve hoşgörülü olmamıştır…

2- Başka din mensupları denilince, akla ilk önce Yahudi ve Hıristiyanlar gelir. Yahudiler, Peygamberimiz’e ve bütün Müslümanlara daima düşmanlık yapmışlardır. Bitmez tükenmez bir kin ve düşmanlık taşıyan Yahudilere karşı, Peygamberimiz’in höşgörülü olduğunu söylemek, gerçekleri ters yüz etmekten başka bir şey değildir.

Sevgili Peygamberimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara karşı hoşgörülü olmaması bir tarafa, vefatlarına yakın, “Arap yarımadasında iki din olmaz. Yahudileri Arap yarımadasından çıkarın” emrini vermiştir. (Fethu’l-Bârî, 5/205)

Kur’an-ı Kerim’in beyan buyurduğuna göre, Yahudiler Hazreti Üzeyir’in -hâşâ- “Allah’ın oğlu olduğunu” söylüyorlar. (Tevbe sûresi, âyet: 30) Peygamberimiz (s.a.v.)’in, “Üzeyir Allah’ın oğludur” diyenlere karşı hoşgörülü olması düşünülebilir mi?

Onlara karşı hoşgörülü olduğunu söylemek, Peygamberimiz’e açık bir iftira olmaz mı? Bu yanlış bilgiyi çocuklarımıza aktarmak, bile bile yapılan büyük bir cürüm değil midir?

3- Gelelim Hıristiyanlara…

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), hiçbir zaman Hıristiyanlara karşı da hoşgörülü olmamıştır. Kendisiyle görüşmek üzere Yemen’in Necran bölgesinden gelen Hıristiyanlara, Müslüman olmalarını teklif etmiş, onların “Biz senden önce müslümandık” diyerek Müslüman olmaktan uzak durmaları üzerine onlara, “Madem Müslümansınız niçin İsa’ya Allah’ın oğlu diyorsunuz?” diye karşılık vermiştir.

Bu konuda aralarında günlerce münakaşa olmuş, sonunda Hıristiyanlara “Öyleyse gelin karşılıklı lânetleşelim. Kim yanlış yoldaysa Allah’a onları helak etmesi için duâ edelim” buyurmuş, fakat Hıristiyan heyeti korkmuş ve buna yanaşmamıştır. Şimdi, Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu tavrı başka dinden olanlara karşı hoşgörülü olmak mıdır?

4- Bahsettiğimiz Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitabında sadece, “Peygamberimiz (s.a.v.) başka dinden olanlara karşı da hoşgörülüydü” demekle kalınmıyor bir de, “Onların inançlarına, dinlerine, örf ve âdetlerine her zaman saygı gösterirdi” deniliyor…

Bütün dünya biliyor ki, Hıristiyanlar üç ilaha inanıyorlar. Hal böyle olunca, Peygamberimiz hakkında “Onların inançlarına, dinlerine, örf ve âdetlerine her zaman saygı gösterirdi” demek, “Peygamberimiz üç ilaha inananları hoş görürdü ve onların bu inançlarına her zaman saygı gösterirdi” demektir ki, Peygamberimiz (s.a.v.)’e bundan daha büyük bir iftira düşünülemez.

Yahudiler “Üzeyir Allah’ın oğludur” diyorlar, Hıristiyanlar ise “İsa Allah’ın oğludur” diyorlar. (Tevbe sûresi, âyet: 30)

Böyle söyledikleri için her iki din mensubu da imanlı olmaktan uzaktırlar. Gerçek bu iken, “Peygamberimiz başka dinden olanlara karşı da hoşgörülüydü. Onların inançlarına, dinlerine, örf ve âdetlerine her zaman saygı gösterirdi” demek, “Peygamberimiz, “Üzeyir Allah’ın oğludur” denilmesine de “İsa Allah’ın oğludur” denilmesine saygı gösterirdi” demektir.

Diğer bir ifadeyle, “Peygamberimiz kâfirlere karşı dâima saygı gösterirdi” demektir. Kur’an-ı Kerim’e göre, “Mü’minlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da sert” olunmak icap ettiği halde, -hâşâ- Peygamberimiz  bunun tersine mi hareket etmiştir?

 

ALİ EREN

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu