Ali Eren

Bayram ertesi düşünceleri

Mübârek ayı ve 3 günlük bayramı geride bıraktık. Bu şerefli ayı orucuyla, teravihiyle, hatimlerle, hayır hasenatla, ihlas ve samimiyle geçirmiş olanlara ne mutlu. Ramazan ayının gelip gelmediğini fark edemeyenlere ise ne yazık. Çünkü, senenin diğer aylarında yapılan ibadetlerin sevabı, Ramazanda yapılanların yanında denizde bir damla gibi.

Onun için, bir ay boyunca bu ayda ibâdete devam eden Müslümanlar, gün-gün mânen temizlenmeye devam ederler. Nihayet Kadir gecesine gelirler. O gece, toptan ve ayrı bir temizlik daha vardır. İnen mânevî rahmet, bayrama kadar artarak devam eder. Böylece ihlas ve samimiyet sahiplerinde mânevî kirden eser kalmaz.

Bu gerçeği sevgili Peygamberimiz şu hadisi şerifleriyle dile getiriyorlar: “Kim inanarak ve sevabını sırf Allah’dan bekleyerek Ramazanda oruç tutarsa, geçmiş günahları affedilir.”

Kadir gecesi için de benzer ifadeyle şöyle buyuruyorlar: “Kim inanarak ve sevabını Allah’dan bekleyerek Kadir gecesinde ibâdet ederse, geçmiş günahlari affedilir.”

Öyleyse, hakkını vererek Ramazan ayını geçirenler tertemiz olmuş, cehennem korkusundan kurtulmuş bahtiyar kullardır. Onlar bayram yapmaya hak kazanmış kimselerdir. Onun için böyle kimselere, Ramazan ayının sonunda, bu ayın ismiyle anılan ve üç gün devam eden bir bayram vardır. Şeker bayramı değil Ramazan bayramı…

Bu bayrama tertemiz erişen Müslümanlar çok da dikkatli olmalıdırlar. Zira hem cin hem de –Kur’an’ın ifadesine göre- insan şeytanları onları vesveseleriyle kandırmak için fırsat kollamaktadırlar. Bir ay boyunca ibâdetlerle haşir-neşir olmuş ve ruhları ibâdete iyice ısınmış olan müslümanlar, bu kıvamı  kaybetmemeye çalışmalıdırlar. Rabbimiz hepimize son nefesimizde gerçek bayramlar yaşamayı nasip etsin. ÂMÎN…

***

Gelelim son senelerde Ramazan ayında tekrarlanıp duran diğer bir meseleye…

“Diyalog da Diyalog…” diye tutturarak, Ramazanın zevkli “İFTAR” saatlerini manasından saptıran Dinlerarası Diyalog cemaatinin yaptıklarına artık alışmıştık. Bu iftar yanlışına, Diyanetimizin de katılması bizi cidden üzüyor…

Buradan Sayın Başkanımıza sitemlerimizi bildirmek isteriz:

Sayın Başkanım! Malûm-ı âlileriniz, “oruç” ve “iftar” birbirine bağlı iki kelimedir. Oruç olmayan yerde iftar, iftar olmayan yerde oruç olmaz. Müslüman olmayanlar iftar yapmış da olmazlar. Oysa siz, gayri müslimlerle beraber iftar(!) yapıyorsunuz. Onlar oruç tutmuyorlar ki, iftar etmiş olsunlar. “İftar” oruçla ve Müslümanlarla ilgilidir. Gayri Müslimlere Ramazanda verdiğiniz yemeğin adı niçin “Akşam yemeği” değil de “İftar” oluyor?

Adamlar öğle yemeğini yeyip ikindi çayını da içtikten sonra, sizin iftarınıza(!) geliyorlar. Bu nasıl iftardır!

İfade ağır olmasın. “Buna iftar yemeği demek, iftarla dalga geçmektir” demeyelim. Ama bu, iftarın mana ve kudsiyetini yok etmek değil midir?.. Cevaben,  “Bunda ne var? Biz iftar ediyoruz, onlar akşam yemeği yiyorlar” denilse de, bunun kabule şâyan bir cevap olmayacağı ortada. Çünkü adı iftar olarak konuluyor, iftar diye anılıyor.

Bu, sözde iftara gelen gayr-i müslimler, iftara yakın sizin gibi oruçmuş gibi duruyor, sonra da sizinle beraber yemeğe başlıyorlar. İftar vaktine yakın, adamların canı bir şey istese yeyip içemiyorlar. Bunda samimiyet var mı?

Bu yemekler niçin başka ayda değil de ille de Ramazan ayında veriliyor. Adı niçin “İftar yemeği” oluyor?

Çocuklarımız, bu “Ehli kitapla iftar” haberlerini her Ramazan ayında okuya okuya ve dinleye dinleye, zannedecekler ki Hıristiyan ve Yahudiler de Ramazan ayında bizim gibi oruç tutuyorlar. Bu da başka bir tehlike…

Her halde, “Tehlike bunun neresinde?” denilmeyecektir. Gayr-i müslimlerin oruç tuttuklarını zannetmek elbette yanlış bir bilgidir, en büyük tehlike ise tabii ki yanlış bilgiye sahip olmaktır.

Diyanetten sorumlu devlet bakanı Sayın Mehmet Aydın, tersinden bir mantıkla, bu söylediğimizi tasdik ediyor. Dinlerarası Diyalogla ilgili bir toplantıda, “Diğer dinler hakkında doğru bilgilere sahip olmamız gerektiği” hakkında konuşurken şöyle diyordu: “Sağlam bilgilere sahip olursak, önemli bir başarıdır bu. Hatalarımızın büyük bir kısmı yanlış bilgilerden ileri geliyor.”

Evet doğrudur, hataların çoğu yanlış bilgiden ileri gelir. Çocuklarımız, gayri müslimlerin bizim gibi oruç tuttuklarını zannetmeleri yanlış bir bilgidir ve onları hata içine sürükler.

Ancak, sayın bakanın söylediği daha başka. O, “Öbür dinler, büsbütün bâtıl dinler değildir. Onlarda da bir gerçeklik payı vardır” diyor. Atalarımızın diğer dinler hakkında bizlere yanlış bilgi verdiklerini söylüyor ve onları şöyle suçluyor: “Atalarımız bizi yoldan çıkarmışlar.”

Sayın Bakanımız sayesinde, atalarımızın bizi sapıtmış olduğunu da(!) öğrenmiş oluyoruz.

Öyle zannediyoruz ki, başında bu sözlerin sahibi olan Sayın Bakan olmasa, Sayın Bardakoğlu herhalde böyle sözde iftarlarda bulunmazdı. Neylesin ki, kendisinden önde Diyanet’ten sorumlu bakan, Sayın Mehmet Aydın var…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu