Ali Eren

Papalar Başüstüne, Müslümanlar Gözaltına Mı?

Sözleriyle Sevgili Peygamberimiz’e hakaretler savuran bundan önceki âdî Papa, 2006’da Türkiye’ye geldiğinde dönemin İstanbul Müftüsü Prof. Mustafa Çağrıcı ile beraber Sultanahmed Câmii’ne gitmiş, orada bir de sözümona duâ etmişti.

Cumhurbaşkanının daveti üzerine Türkiye’ye gelen şimdiki Papa da Sultanahmet Câmii’ne gitti. O da “Tanrı Türkiye’yi kutsasın” diye duâ etti. Yanında bulunan İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran da “Allah kabul etsin” dedi.

Bu durumda şu iki süalin cevabını vermek icap ediyor:

  • Papa’nın duâsının Allah indindeki hükmü nedir?
  • Papa’nın duâsına “Allah kabul etsin” demenin hükmü nedir?

Birincisinin cevabını bu makalenin sonunda Kur’an’dan bir âyet meâli ile veriyoruz.

İkincisinin cevabını ise merak eden bir bilenden sorsun.

Konumuza başlayabiliriz.

Yakın zamana kadar Katolik Hıristiyanlar dünyada en kalabalık nüfusu teşkil ediyordu. Şimdi Müslümanlar onları geçti. Ortodokslarla Protestanları da sayarsak dünyada en kalabalık nüfus gerçi yine Hıristiyanlarda oluyor ama Katolikler onları ayrı dindenmiş gibi kabul ediliyorlar. Onlar da Katolikleri öyle görüyor.

Böyle olunca, en fazla nüfus yine Müslümanlara ait oluyor. Onun için, bu fazlalık Katolikleri son derece rahatsız ediyor, rahatsız etmekten öte adeta çıldırtıyor. Çünkü dünyanın parasını harcadıkları halde, Müslümanları bir türlü Hıristiyanlaştıramıyorlar.

Dünya katoliklerinin devletleri Vatikan, devlet başkanları da Papa. Vatikan, dünyanın en zengin devleti olarak bütün maddî imkânlarınıkullanıyor ama asırlardır Müslümanları Hıristiyanlaştıramıyor.

Ortodokslar ve Protestanlar da öyle. Onlar da istedikleri neticeyi elde edemiyorlar.

Katolikler ile Ortodokslar asırlardır kendi aralarında birbirleriyle kanlı bıçaklıdırlar. Selçukluların üzerine yürüyen haçlı ordusu İstanbul’daki Ortodokslara saldırmış, yağma, katil, kadın ve kızlara tecavüz gibi, yapmadığı kötülük bırakmamış, rahibeleri Ayasofya’nın içinde çırıl çıplak oynatmışlardı.

Aslı 1000 sene öncesine dayanan Katolik-Ortodoks düşmanlığı o günden beri devam etmektedir.Ortodokslar Vatikan’ın diğer kiliselere üstünlüğünü baştanberi kabul etmezler. Katolik Haçlıların zulmünü bildikleri için İstanbul’un fethinden önce, “Konstantinopolis’te Hıristiyan serpuşu görmektense Müslüman sarığı görmeyi tercih ederim” diyorlardı.

Ancak, artık aralarındaki bu kadim düşmanlık bitti gibi. Çünkü Katolikler ile Ortodokslar güç birliği yaparak Müslümanları Hıristiyanlaştırmak uğrunapek yakında anlaştılar. Bir önceki Papa, aşağıda “DİYALOĞ İŞTE BU” başlığı altında okuyacağınız sebepten dolayı bu anlaşmayı uygun görmediyse de diğerlerine karşı koyamadı, baskı ve israrlara dayanamayıp istifa etti.

Hırisitiyanların aralarındaki bu birleşme neyin nesidir ve bundaki gaye nedir?

Şudur:

Ortodokslukla Katolikliği birleştirip daha da güçlenmek ve bu gücü Müslümanların hıristiyanlaşması yolunda kullanmak…

Bir önceki Papa’nın istifasının sebebi, bu birleşmenin “Müslümanları Hıristiyanlaştırmaya yönelik” olmasına karşı çıkmasıdır. Kendi görüşünün ne olduğunu ise aşağıdaki  “DİYALOĞ İŞTE BU”başlığı altında anlatacağız.

Güvendiğim ve şimdiye kadar söylediği her şeyin doğru çıktığıbir hıristiyânî kaynağa dayanarak, bir önceki Papa 16. Benedikt’in istifası daha gündemde bile yokken, bendeniz “Bu Papa istifa edip yeni papa seçilince, Bartholomeos yeni papayı tebrik ederse şaşmayalım” diye yazmıştım.

Aynen yazdığım gibi oldu. Bartholomeos şimdiki Papa seçilince Vatikan’a gitti ve 1000 senelik düşmanlığı bir tarafa bırakıp Papa’yı tebrik etti. O da İstanbul’a gelince onu alnından öptü…

Papa 16. Benedikt, 11 Şubat 2013 tarihinde istifa etmiş ve 28 Şubat 2013 tarihi itibariyle görevi bırakacağını bildirmişti.Dediği gibi de yaptı.

Pekiniçin kalmakta diretmedi de istifa etti?

Papalık tarihini iyi bilenler bu soruyu sormazlar. Ama sorunun cevabı şudur:

Papalık tarihi ölümlerle doludur. Nitekim birçok papa öldürülmüştür. Papa,isteğinde direttiği takdirde öldürüleceğini gayet iyi biliyordu. Onun için en iyisi istifa edip kenara çekilmekti, öyle de yaptı.

Bir kısım yazarlar, Papa’nın istifa sebebinin Vatikan’daki fuhuş patlamasına tahammül edememesi olduğunu yazdılarsa da doğru değil yanlıştı.

Bu sözüme Vatikan bile itiraz etse yine de geçersizdir.Hoş, Vatikan zaten kalkıp da “Papa’nın istifasının sebebi Müslümanları avlamaktır” demeyecektir.

Vatikan, kardinaller ve papazlar hakkında az da olsa bilgi sahibi olanlar için, esas sebebin fuhuş meselesi olmadığı gün gibi aşikardır.

Çünkü Vatikan’daki fuhuş yeni değildir. Vatikan zaten asırlardır bir fuhuş kaynağıdır. Papa 16. Benedikt bu fuhşu yeni öğrenmiş değildir ki tahammül edemediği için istifa etmiş olsun. Vatikan’ın fuhuş kaynağı olduğunu en iyi ve yakından bilen papadır, papalardır.

Ayrıca, bunu bilen tek kişi Papa da değildir. Kardinaller de papazlar da fuhşun her türlüsünü bilmek şöyle dursun bizzat icra etmektedirler. İnsan yaptığı şeyi bilmez mi hiç. Papa bunu daha baştan bildiğinden, duyulmaması için örtbas edilmesi talimatını bile vermişti.

Kokusu bütün dünyayı saran Vatikan fuhşunu bütün dünya biliyor bu o pis kokunun merkezinde olan Papa mı bilmeyecek?

Bilmemesi için gözü kör, kulağı sağır, kafası da hiç çalışmıyor olması lâzım. Burnunun da hiç koku almıyor olması icap eder…

VATİKAN

Papa’nın devlet başkanı olduğu Vatikan, toprak bakımından dünyanın en küçük devleti,malî bakımdan ise en zengin devletidir. Sahibi olduğu veya yönlendirdiği günlük, haftalık ve aylık 200’den fazla gazete ve dergisi, 150’den fazla radyo istasyonu, 50’den fazla TV kanalı veya kablolu yayını var.

Servetinin büyük kısmını ABD Merkez Bankası’nda tutar. Shell, General Motors, General Elektrik gibi müesseselerde hissesi vardır.   Katoliklerden kesilen kilise vergisi, aidatlar, bağışlar, şirket gelirleri, hisse senedi-tahvil-bono gelirleri, bankacılık ve faiz gelirleri, hediyelik eşya satışlarından elde edilen gelirlerle basın yayından elde edilen reklâm gelirlerinden oluşan ve hiçbir devlette olmayan dev bir bütçeye sahiptir. Banka di Roma gibi büyük müesseselerin çoğu Vatikan’ın elindedir.

Dolayısıyla dünyanın en güçlü devlet başkanıPapa’dır. Vatikan ve Papa; Rusya, Amerika, Hindistan ve Çin’den ve bu devletlerin başkanlarından daha güçlüdür…

Bu muazzam gelirinin çoğunu Müslümanların Hıristiyanlaşması için harcamaktadır.

PAPA

Papa, Lâtince “papaz” demek. Katolik kilisesine göre ise “Kutsal baba” demek. Papa, Katoliklere göre en yüksek makamın sahibidir. Kilise müessesesinin başı, hükümdarı ve rûhânî lideridir.

Şiîlerin; şiî imamlar hakkındaki inançları gibi Katolikler de Papa’nınyanılmaz, hata etmezolduğuna inanırlar. Papaya yüz çevirmek sapıklıktır. Papa isterse, birine cennette yer verir, o yeri tayin de eder.

Papalar çeşitli maceralara karışmış, harpler yapmış, krallar devirmişlerdir.

Bu durum 1870’e kadar devam etmişse de İtalya krallığı 1878’den itibaren bu makamı tanımamış, İtalyan generali Kadorna 20 Ağustos 1870’de Vatikan’ı bombardıman ederek papalığın devlet sıfatına son vermişti. Fakat Mussolinipapanın hükümdar sıfatını yeniden tanıdı. Bu andlaşma 1947’de İtalyan anayasasında yer aldı.

Mussolini, bu andlaşmayı daha sonra ihlal etmişse de iki yıl sonra yeniden anlaşmaya varıldı ve Mussolini papa tarafından resmen kabul edildi.

O zamandan beri İtalyan hükümeti ile papalık arasında bir anlaşmazlık yok. Bugün Amerika ve Avrupa devletlerinin hepsi, papalığın devlet sıfatını kabul etmiş olup diplomatik ilişkiler kurmaktadırlar.

Papalıkla diplomatik ilişki içinde olan devletlerden biri de Türkiye’dir. Tarihte ilk defa bir Türk devlet başkanı olarak Cumhurbaşkanı Celal Bayar, 1958’de İtalya’ya yaptığı resmî ziyarette Vatikan’a da giderek papayı resmen ziyaret etmiştir.

İKİNCİ VATİKAN KONSİLİ

Üçgene benzeyen 0.44 km2 toprağa ve sadece 1000 kişilik nüfusa sahip olan Vatikan, Roma’nın bir semti olup aynı zamanda papalık devletinin ismidir. Vatikan’da İtalyan polisi vazife yapar. Halkının yüzde seksen beşi İtalyan, kalanı İsviçrelidir. Dînî eğitim veren 7 üniversitesinde 5000’den fazla talebe vardır.Küçük bir köy kadar toprağa sahip olmasına rağmen dünyayı parmağında oynatan, imparatorları kapısında yalvartan Vatikan/papalık, dünya milletleri ve devletleriyle uğraşabilmektedir. Görünüşte küçücük bir ordusu bile olmadığı halde, asırlardır İslamla ve Müslümanlarla uğraşmakta, bu tavrını günümüzde de sürdürmektedir.  14 asırdır İslama saldırısını tekrarlayıp duran ve Hıristiyanları kışkırtıp hem diplomasi hem de harp meydanlarına süren papalar, bu hınçlarından bir türlü vazgeçmiyorlar. Vatikan, yakın geçmişte birincisi 1869-1870 seneleri arasında, ikincisi ise 1962-1965 seneleri arasında iki konsil/toplantı gerçekleştirdi. Birinci konsil, Fransız- Alman savaşı yüzünden yarıda kaldıysa da ikinci konsil tamamlandı. Bize göre son derece mühim olan İkinci Vatikan konsilinde alınan kararlardan iki mühim madde şudur:a) İstanbul’a gözlemciler gönderilmesi.b) Misyonerliğin yani diğer dinlere mensup olan insanları Hıristiyanlığa çekme faaliyetlerinin, bundan sonra Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü ismiyle devam ettirilmesi.Bu iki maddeye özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum.1960’lı senelerde papalık yapan 6. Paul, kitâbî dinlerin birleşmesi için olanca gücüyle çalıştı.(Demek kiTürkiye’deki Dinlerarası Diyalog havarilerinin, “İbrâhîmî dinlerde birleşelim” demeleri sebepsiz değilmiş.)O zamanki papanın 25 Temmuz 1967’de İstanbul’a gelişi ve Ortodoks patriği Athinagoras ile görüşmesi de bu birleşme çabasının bir hamlesiydi. 46SENE ÖNCE… Fatih’in İstanbul’u bir Salı günü fethetmesinden 514 sene sonra, 25 Temmuz 1967’de yine bir Salı günü, Papa 6. Paul Türkiye’ye gelmiş, Yeşilköy havaalanında Reisicumhur Cevdet Sunay ve Başbakan Süleyman Demirel tarafından karşılanmıştı.Şu itibara bakın ki, tek başına sadece Başbakan veya sadece Cumhurbaşkanı kâfi gelmemiş, Papa’yı ikisi birden karşılamışlardı.Bütün papaların cibilliyet, gaye ve maksatları aynıdır. O Papa da, cibilliyetini sergiledi ve İstiklal marşını eli arkasında ve gayri ciddi bir tavırla dinledi. Biz de İstiklal marşımıza bile gereken siyasî nezaketi göstermemesini görmeyip onu Şale Köşkü’nde ağırlamıştık. Fatih’in İstanbul’a girdiği surlardan İstanbul’a giren papa, beraberinde komutanlarımız ve zamanın Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil olduğu halde Ayasofya’ya gitti. Duâ etmek için nezaketen izin istedi. Ama cevap bile beklemeden, kafasında kendisine mahsus takke olduğu halde Çağlayangil’in şaşkın bakışları arasında diz çöktü, gözlerini kubbeye dikip duâ etti. Bizim de gıkımız çıkmadı.Aynen şimdiki Papa gibi, o Papa da o zamanki Fener Ortodoks patriği Athenagoras ile görüşüp kucaklaştı.Asırlardır birbirine düşman olan iki Hıristiyan mezhebinin liderleri, böylece hıristiyan dünyası için yeni ufuklar çizmiş oluyorlardı…THY’nın Viscount uçağı ile İzmir’e hareket eden Papa, yine Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan Süleyman Demirel, bakanlar ve diğer askerî ve mülkî erkân tarafından Yeşilköy Havaalanından uğurlandı, İzmir’de de askerî merasimle karşılandı.  PAPALAR TÜRKİYE’YE NİÇİN GELİRLER?  Tarihteki her papa, İslam-Türk düşmanlığında birbiriyle yarışmıştır. Bundan önceki Papa 16. Benediktşu âdî ifadelerde bulunmuştu: “Hadi bana Muhammed’in yeni olarak ne getirdiğini göster. Bu konuda kendisinin ortaya koyduğu dini kılıç ile yayma emri türünden, kötü ve insanlık dışı şeylerden başka bir şey bulamazsın”       Bu adam, sevgili Peygamberimiz’in aleyhinde, “İslamı kılıç ile yaymaktan başka bir iş yapmayan, kötü ve insanlık dışı şeyler yapan bir kişi” şeklinde iğrenç hakaretler de savurmuştu. Papa’nın bu sözlerinden sonra başka Müslüman ülkelerde de Türkiye’de de kızgınlık ifade eden protestolar olmuştu. Bu haddini bilmez Papa, bu kızgınlığı bile bile 27 Kasım – 1 Aralık 2006’da Türkiye’ye gelmiş ve bu aziz(!) müsafirimiz, dönemin İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı’yla beraber Sultanahmed Câmii’ne de gitmiş, sözde duâ etmiş yani mukaddes mâbedin mânen kirlenmesine sebep olmuştu. Çünkü onların duâları bellidir. Ve duâlarının ne olduğu da bu makalenin sonundadır.Müslümanların kendisine kızdığını bildiği halde inadına Türkiye’ye gelmesi, onun hem yüzsüzlüğünün hem de İslam düşmanlığının sınırsız olduğunun delilidir. Çünükü Türkiye’ye gelmekle bize şöyle demiş oluyordu: “Hani, geçenlerde Avrupa’dan birisi sizin inancınızı ve peygamberinizi aşağılayan sözler söylemişti ya. İşte o benim!.. Hani Danimarka’da sizin peygamberinizi aşağılayıcı karikatürler yayınlaşmıştı da neredeyse bütün İslam âleminin ayağa kalkmasına rağmen Hıristiyan âleminin rûhânî lideri olan papa kıs kıs gülüp sessiz kalmıştı ya. Görün, işte o sessiz kalan papa benim…” O Papa’nın da şimdiki Papa’nın da tek gayesi, Katolik, Protestan, Ortodoks kim varsa, hepsini ortak düşman kabul ettikleri İslam ve Müslümanlar aleyhinde birleştirmektir.Türkiye’ye, Katolik âleminin başı olarak işte bunun için geliyor.Fener Rum Ortodoks Patriği’yle bunun için görüşüyor. Gerçekleşmesi için yanıp tutuştuğu İslam düşmanlığı uğruna Bartholomeos’la bunun için sarılıp öpüşüyor.Birkaç sene önce Yeşilköy’deki Katolik kilisesinde Dinlerarası Diyalog toplantısında tanıştığım, Müslüman bir âilenin çocuğu olup sonradan Hıristiyan olan bir tanıdığım var. Papanın gelmesindeki gayeyi o da aynen yukarıdaki gibi izah ediyor. O kişi, “Papa, Bartholomeos ile görüşerek  “Aramızda hiç fark yok; hepimiz aynıyız” mesajı verecek” demişti de o zaman zihnimde şimşekler çakmıştı. Çünkü Hıristiyanlarla bizimkilerin yaptığı Dinlerarası Diyalog toplantılarında da  “Aramızda hiç bir fark yok” deniliyor. Bununla da kalınmıyor, şöyle deniliyor:“Hepimiz İbrâhîmî dinlere mensubuz. Hepimiz tanrının çocuklarıyız…” Hepimiz tanrının çocuklarıyız…” demek insanı imandan çıkarırdı ama bunu söyleyenler zaten Hıristiyandı. O neyse de bizimkiler de buna, sükûtla karşılık veriyorlardı. İyi ama sükût ikrardan gelmiyor muydu?Yoksa devir değişti, artık sükût ikrardan gelmez oldu da bizim mi haberimiz yok! PAPA BAŞ-GÖZ ÜSTÜNE DE MÜSLÜMANLAR GÖZALTINA MI?

 

Müslümanların namaz kılmalarına kapalı olan Ayasofya’da Papa’ların duâ etmeleriinsanın kanına dokunuyor. Bu durum, belli ki zorlarına gittiği için bazı gençler 2006’nın Kasım ayının son haftasında Ayasofya’da namaz kılmışlardı.

Ama büyük suç(!) cezasız kalmadı. Siz misiniz Ayasofya’da namaz kılmaya kalkışan diye, emniyet kuvvetleri, hiçbir taşkınlık yapmayan, sadece namaz kılan bu gençleri kelepçeleyip gözaltına aldılar.

Zaten elleri kelepçeli olan bu gençlerin yüzlerine bir de biber gazı sıkıldı.

Sıkıldı da, bunu yapanlar acaba hiç mi sıkılmadı!

Bu emniyet mensuplarının karşısında insan kendisini ne kadar emniyette hisseder!

Avukat Serkan Akyüz,  “Bir de ana-avrat küfürler edildi” diyor.

Papa gelirse baş-göz üstüne, namaz kılan müslümanlar göz altına öyle mi!…

Gençlere revâ gördükleri diğer eziyetler neyse de namaz kıldılar diye, “Ana-avrat küfürler savuran”  polislerin kimler olduğunu araştırmak icap etmez miydi?

Bu polisler kimlerdi? Nerelidirler?  Ana-babaları kimdir?

Bu küfürleri kendiliklerinden mi yapmışlardı yoksa bir yerlerden mi emir almışlardı? Üstlerinden emir almışlarsa, bu üstler kimlerdi?

Ey o zamanın İçişleri Bakanı!

Sizin böyle bir küfürden haberiniz olmuş muydu?

Olmuşsa hiç üzüntü duymuş muydunuz?

Bu küfürbazların yaptıkları niçin yanlarına kâr kaldı?

 

YEMEK DÜNYEVÎ ZEVKEGİRERMİŞ

 

Hatırlayalım. O Papa’yla sadece Sayın Mehmet Ali Şahin görüşecekti. Sonra birden vaziyet değişti. Programda olmadığı halde Dışişleri bakanı olan Sayın Abdullah Gül Papa’yı yemeğe davet etti. Papa da papalığını yaptı, sanki kendisi hiç yemek yemeden yaşıyormuş gibi“Yemek, dünya zevkine girer” diyerek bu daveti reddetti. Böylece, Türkiye Dışişleri Bakanı’na ne kadar değer verdiğini dünyaya ilan etti…

Sen ciğeri beş para etmez Papa’ya değer verirsen o da papalığını böyle gösterir işte.

Bu durumda kimin yüzügülmüş oldu?..  Papa içten içe gülerek, Artık sen de istediğin kadar gül” dememiş midir?

Ey Papa! Kiliselerin, ibâdethâne değil fuhuşhâne olduğunu dünya âlem biliyor. Fuhuşta dünya rekoru kilisede.

Yemek, dünyevî zevke giriyor da, fuhuş âhiretle ilgili zevke mi giriyor?

Papa daveti reddetmeseydi, inançlarımıza hakaret eden bu adamla yediği yemeği Sayın Gül acaba ağız tadıyla yiyebilecek miydi?

O zaman Başbakan olan Erdoğan da “Daha önce planlanan yurtdışı seyahatinden dolayı Papa’yla görüşemeyeceğini” söylemişti. Daha sonra, “Eğer Papa’yla havaalanında karşılaşır da orada bulunmamız aynı saate denk gelirse görüşebiliriz” demişti.

Ne tesadüf ki, ikisi de aynı saatte havaalanında oldular ve tesadüfen görüştüler.

Merak bu ya, bu nasıl birtesadüf ve nasıl daha önceden planlanmayan bir görüşmeki, bu tesadüfen karşılaşmada birbirlerine önceden hazırladıkları armağanları vermişlerdi.

 

DİYALOĞ İŞTE BU

 

1962-65 yıllarında yapılan 2. Vatikan Konsili’nde şöyle bir karar alınmıştı:, “Misyonerlik faaliyetleri artıkDinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” şeklinde yürütülecektir.

Vatikan’ın prensibi şu: “Diyaloğa evet, ama Katolikliği kabul etmek şartıyla.”

Bu faaliyet devam ederken, -bildiğiniz gibi- papa öldü. Ondan sonraki, yani istifa edip ayrılan bir önceki Papa Müslümanların Hıristiyan olmasını istemiyor.

Onun düşüncesi şöyle:

“Müslümanları Hıristiyanlaştıracağız diye ne uğraşacağız! En iyisi, ya öldürmek ya da köle edip sömürmek. Bunun için de diyaloğu kendi içimizde yapmalıyız. Birleşirsek güçlenir  ve Müslümanları daha kolay köle eder, daha rahat öldürürüz..”

 

PAPA İNSANLIĞIN BAŞ TACI İMİŞ…

 

Önceki Papa’nın Türkiye’ye geldiği 2006’nın 28 Kasım Salı günü saat 18.53’de cep telefonuma şöyle bir mesaj geldi:

“İnsanlığın baş tacı, hoşgörünün simgesi ve sevginin merkezi Papa Türkiye’de. Mesajımız SEVGİ, BARIŞ, KARDEŞLİK.”

Gönderen numara gözüküyordu. Aradım, fakat ulaşamadım.  Ne kadar aramaya devam ettimse yine de ulaşamadım.

Kim bilir, benim Dinlerarası Diyaloğa karşı olduğumu bilen birisi bana bu mesajı belki inadına atmıştır.

 

KAHREDEN ALKIŞ

 

Tarihte en iyi tanıdığımız papalardan biri II. Urban’dır. (1088-1099)

Anadolu’yu bir baştan bir başa mahveden, sadece Kudüs’te 100.000 Müslümanı kılıçtan geçiren haçlı sürüsünü ayağa kaldıran, bu Urban adındaki papadır.

***

İstanbul Çemberlitaş’taki FKM’de (Fırat Kültür Merkezi’nde) 15.5.2004 tarihinde, Dinlerarası Diyalog toplantısında, FKM’nin duvarları, hilal, haç ve yahudi yıldızı ile donatılmıştı. Sahneye sinevizyonla Ayasofya görüntüsü getirilip üzerine haçın gölgesi aksettirildi. O sırada konuşmakta olan papaz şöyle dedi:

“Ben, Ayasofya’da üç din mensuplarının da ibâdet ettikleri günü hayal ediyorum.”

Bu, kurnazca söylenmiş bir sözdü. Çünkü bi kere Yahudilerin hedefi içinde Ayasofya yok. Onların hedefi Arz-ı Mev’ud.

Müslümanlara gelince. Ayasofya zaten bizim topraklarımız içinde. Öyleyse kala kala sadece Hıristiyanlar kalıyor. Dolayısıyla o papaz, bu sözüyle sırf hıristiyanların hedefini ortaya koyuyordu.

Neyse, o papaz bu sözü söyleyince ne oldu biliyor musunuz değerli okuyucular?

Dinlerarası Diyalog erbabı bu papazı müthiş bir şekilde alkışladılar.

Senelerdir devam eden“Ayasofya ibâdete açılsın” çabalarının sonunda böyle alkışlar mı gelmeliydi?

Bir müddet İstanbul’da kalan ve bizde gördüğü insanlığa hayran kaldığını yazmaktan çekinmeyen bir Avrupalı, hatıralarında şunları yazıyor:

“Bu kâfir Türkler ne yazık ki, Muhammed’e inandıkları için cehenneme gidecekler.” 

Papaların bizim hakkımızdaki kemikleşmiş inançları işte bu…

***

Gelelim makalemizin başında bahsettiğimiz, Papa’nın duâsının Allah indinde hükmünün ne olduğuna. Bunun cevabını Cenab-ı Hak veriyor:

“Kâfirlerin duâsı sapıklık içinde kalmaktan başka bir şey değildir” (Ra’d sûresi, âyet: 14)

Papa’nın duâsına “Allah kabul etsin” demenin hükmünün ne olduğunu da lütfen bir bilenden sorunuz.

Fî emânillah…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu