Ali Eren

Medeniyetler ittifakı mı Hıristiyanlar ittifakı mı?

Bir hatıramla başlamak istiyorum. 16 Mayıs 2004’te Çemberlitaş FKM’de Dinlerarası Diyalog toplantısındayız…

Konuşmacıların çoğunun Hıristiyan olduğu toplantıda, ecnebî bir hatip konuşuyor. Arkasında Ayasofya’nın büyükçe bir görüntüsü var. Ayasofya kubbesinin tam üzerine de bıçak gibi bir haç silüeti… (Dikkat! Hilal değil haç!) Konuşan kişi, “Benim hayalim, üç dinin mensuplarının da Ayasofya’da ibâdet etmesidir” dedi.

Tam haç görüntüsü Ayasofya’nın üzerinde iken ve tam bu cümle söylendiği an –maalesef- bir alkış koptu.

Dikkat!..  “Ben Ayasofya’da namaz kılmayı hayal ediyorum” diyen bir müslümana olmuyor bu alkış.

Orada âyin yapamamaktan şikayetçi olan bir Hıristiyan, hayalinın gerçekleşmesini, yani Ayasofya’nın bizim elimizden çıkıp kendilerinin olmasını kurnazca ifade edince alkış yağmuruna tutuluyor.

Belki, “O zat üç din mensuplarının ibâdet etmesini arzu etmiş; ne var bunda?” denilecektir.

Ama yanlış olur… Bi kere, Ayasofya meselesinde Yahudileri çıkaralım. Çünkü, onların gözleri Ayasofya’da değil, bizim güneydoğunun da içinde bulunduğu arz-ı mev’ud’da. Geriye kaldı bizimle Hıristiyanlar…

İçinde şimdi ibâdet edemiyorsak da Ayasofya bizim. Orada ibâdet yapacak olan da sadece biziz. Sadece diyorum, çünkü bir mâbedde hem Müslümanların hem hıristiyanların ibâdet etmeleri görülmüş bir şey de değil, mümkün de değil. Bu gerçeği,  yukarıdaki cümlenin sahibi olan Hıristiyan da pekâla biliyor.

Bir tarafta Müslümanlar ibâdet ederken, bir tarafta da kendileri âyin yapamayacaklarına gire, bu Hıristiyan konuşmacının hayali, acaba Ayasofya’yı bizden alıp tek başına orada âyin yapmaktan başka bir şey midir?

Öyleyse, yukarıdaki satırları hatırlayıp tekrar soralım: O yoğun alkışın sebebi neydi ey diyalogcular!!!

Buna cevap veremiyorlar ama, karşılarında kimse olmayınca tarihî bir hadiseyi saptırmayı iyi beceriyorlar.

Neymiş o hadise? Peygamberimiz, mescidinde Necran Hıristiyanlarının âyin yapmalarına izin vermiş…

Yalan… O yalan, ama aynı Hıristiyanlarla münakaşa yaptığı ve  “Madem doğru yoldasınız. Öyleyse gelin  kim yanlış yoldaysa helak olması için duâ edelim” dediği, onların ise bundan kaçındıkları gerçek…

Birileri, bizi bir de “Medeniyetler ittifakı” gbi yalancı mamaya benzer sözlerle kandırıyor. Güya ayrı medeniyet mensupları yani Hıristiyan ve Müslümanlar bir araya gelir, görüşür konuşurlarsa, dünyadaki katliâm durur, sulh u sükun olurmuş… Onlar uzatıyor biz de yutuyoruz. Saflığımızla bin yaşayalım emi.

Türkiye’de bu yağlı dolmaları yutmaya teşne olanlara demeli ki, siz hangi medeniyetler ittifakından bahsediyorsunuz Allah aşkına! Bizi bir medeniyet mensubu bile görmeyenlerle hangi medeniyet namına ve hangi Medeniyetler ittifakını yapacaksınız! Hıristiyanlara göre, İslam medeniyeti diye bir medeniyet mi var? Hırisitiyanların, bizden “Barbar Türkler” diye bahsettiklerini unutanlara ne kadar teessüf edilse yeridir.

Onların Medeniyetler ittifakı dedikleri şey, Müslümanları istedikleri gibi yönetmek, istedikleri kadar öldürüp istedikleri kadar köle etmek için, kendi ihtiyaçları olan Hıristiyanlar arası ittifaktır. Her bir Hıristiyan mezhebi diğerini dinsiz kabul ettiği halde, mesele Müslümanlara karşı ittifak olunca bakın hemen  nasıl birleşiveriyorlar.

Müslüman ülkelerin sınırlarını değiştirip yeni bir şekil vermek demek olan, bizim de başbakan seviyesinde eşbaşkanı olduğumuz BOP projesinin başındaki Bush, Protestan (Evangelist)  olduğu halde bizdeki Fener Patrikhanesi’ne ekümeniklik (dünya patrikliği) verilmesini istiyor meselâ.

Esas üzücü olansa, bizdeki bazılarının meseleyi basit göstererek, “Verilse ne zararı var?” demeleri…

Şu zararı var ki, içimizde Vatikan gibi devlet içinde bir devlet meydana gelir ve şimdi Fatih Kaymakamlığı’na bağlı olan Patrikhâne, kendi başına buyruk, tabii ki toprağı da Suriçi olur… Böyle mi olsun?

Katolik dünyasının lideri Papa’ya da bakın ki, ortada Müslümanlara karşı Hıristiyan birliği olunca Katolikliğe sığmayan bir işi yapmaktan çekinmiyor; Ortodoks ayinine katılarak Katolik/Ortodoks diyaloğu yapıyor.

Ayrıca, bütün Hıristiyanlar söz birliği etmişcesine, yabancı bir devletten/Türkiye’den ruhban okulunun açılmasını talep etme cesaretini gösterebiliyorlar.

Bütün bunlar olup dururken, 1912’de Fener Patrikhanesi tarafından kurulan Dünya Kiliseler Birliği’nin PKK’ya yardım eden eli kanlı bir birlik olduğu hatırlanmıyor, yüksek sesle dile getirilmiyor.

Öbür taraftan, sevgili Peygamberimiz’i dünyaya eli kanlı bir şahsiyet olarak ilan eden Papa, Türkçe üç-beş kelime söyledi, eline Türk bayrağı alıp salladı diye, hakaretleri unutturulmaya çalışılıyor.

Hem sevgili Peygamberimiz’e iftira edip hem de o kadar protestolara rağmen özür dilememesi,  “Beni anlayın işte, sözümde israr ediyorum, bir milim geri adım atmıyorum” demek değil miydi? Bunu diye diye geldi, dünyaya “Patrik ekümeniktir” ilanını yapıp gitti. Gitti ama gidemedi,  gözü arkasında kaldı.

Kendi ifadesine göre kalbi Türkiye’de kaldı… Ne demek bu? Bilir misiniz Hıristiyanların kalbi nere için atar?

Hiç kimse, “Kalbim Türkiye’de kaldı” derken, Papa’nın Hıristiyan âlemine Ayasofya’yı hedef gösterdiğini dile getirmedi. Lütfen, Papa’nın “Bizim kalbimiz Ayasofya için atar” demek istediğini anlayalım artık…

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu