Şia Gerçeği

Hacı Bektaşı Veli Ve Bektaşilik – Mehmet Oruç

Hacı Bektaşi Velî, Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında yaşayan evliyanın büyüklerinden biridir. 1281 târihinde Horasan’ın Nişâbıir şehrinde doğdu. Seyyid olup, nesebi (soyu) hazret-i Ali’ye dayanmaktadır. 1338 târihinde Kırşehir’e yakın bir yerde vefat etti. Türbesinin bulunduğu kasabaya sonradan Hacıbektaş ismi verilmiştir.
Hacı Bektâş-ı Velî, küçük yaşta ilim öğrenmesi için, ailesi tarafından Ahmed Yesevî’nin halîfesi Şeyh Lokman-ı Perende’ye teslim edildi. Öğrenimini tamamladıktan sonra, Anadolu’ya geldi. Halka doğru yolu göstermeye başlayıp, kıymetli talebeler yetiştirdi.
Kısa zamanda herkes tarafından tanındı, sevildi ve büyük iltifat ve rağbet gördü. Bu sırada Anadolu’da dînî, iktisadî, askerî ve sosyal bir teşkilât olan kendisine bağlı “ahîlik” teşkilâtı ile büyük hizmetler yaptı .
Hacı Bektâş-ı Velî, Sultan Orhan ile sohbet etti. Yeniçeri askeri kurulurken duada bulundu. Onlara İslâmiyetten, Ehli sünnet yolundan ayrılmamalarını nasihat etti. Böylece Hacı Bektâş-ı Velî’yi kendilerine manevî pîr olarak kabul eden bu ordu, manevî hayâtını ve disiplinini ona bağladı.
Büyük evliya Hacı Bektâş-ı Velî’nin derslerini dinleyen, sohbetlerine katılan ve ondan feyz alanlara tasavvuftaki usûle uyularak “Bektaşî” bu yola da “Bektâşiyye” veya “Bektaşîlik” adı verildi. Bektâşîler zamanla azaldı.

İki üç asır sonra hakîkî Bektaşîlik unutuldu. Tîmûr Hanın önünden kaçan İslam düşmanı “Hurûfîler” kendilerini kurtarmak için Müslüman kılığında Bektaşî tekkelerine sığındılar. Kendilerini Bektaşî gibi göstererek bu tarîkatı kendilerine siper olarak kullandılar. Haramlara helâl, nefsin arzu ettiği kötü isteklere serbesttir demekle, bozuk ruhlu insanlar arasında yayıldılar. Halk arasında anlatılan Bektaşî fıkraları bu sahte ve yalancı Bektâşîlere aittir.
Hacı Bektaşi Velî hazretlerinin bu Bektaşilerle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Hacı Bektaşi Veli hazretleri Ehli sünnet idi. Mübarek dedeleri ve hocaları gibi İslamiyetin emir ve yasaklarına bağlılığı tamdı. İslamın beş şartını eksiksiz yerine getiridi. Bunun en büyük ispatı bizzat kendisinin kaleme aldığı “Makâlât” kitabıdır.Bu kıymetli kitabından aldığımız aşağıdaki ifadeler inancını ve yaşayışını tartışmaya mahal bırakmayacak kadar açık bir şekilde ortaya koymaktadır:
“Gerçeğe ulaşmış kimseler, şu dört mertebede bulunan kimselerdir: Birincisi; din-i İslam, ikincisi; tarikat, üçüncüsü; marifet, dördüncüsü; hakikat. Bu mertebeler ancak İslam dinine uygun olduğu müddetçe tamam olur. Çünkü, Resuli Ekrem buyurdu ki, “İslam dini bir ağaçtır. Tarikat onun dalları, marifet yaprakları, hakikat da meyveleridir.”
Ağaç mevcut olmazsa, dalları ve meyveleri de olmaz. Kısımların varlığı ancak aslın varlığı sayesindedir. Asıl olmayınca kısımlar da olmaz. İslam dininin sınırından dışarı çıktığı halde kendisini hala doğru yolda sanırsa, ziyana uğrayan helak olan mülhidlerden, dinsizlerden olur.
İslam dininde on makam vardır: Birincisi, Allaha ve Resulüne iman etmektir, ikincisi, ilim öğrenmektir. Üçüncüsü, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, gücü yeterse hacca gitmektir. Dördüncü, helal rızık kazanmaktır. Beşincisi, evlenmektir. Altıncısı, hayz ve nifas bilgilerini öğrenmektir. Yedincisi, Ehli sünnet vel cemaat ehlinden olmaktır. Sekizincisi, şefkat ve merhamettir. Dokuzuncusu, temiz giyinmek ve temiz yemektir. Onunucusu, emr-i maruf ve nehy-i münkerdir. Yani dinin emirlerini yaymak; haramlara mani olmaktır.”

Hacı Bektaşi Velî hazretleri, bu maddelerle yolunu yani gerçek “Bektaşiliği” Özetlemektedir.
Fakat, Bektaşi denilen bu tarikatın hak yolda olan mensupları zamanla azaldı. Tekkelere, kendilerini Bektaşi gösteren Fadlullah-ı Hurufi’nin bozuk fikirleri yayıldı. Bir müddet sonra da hakiki Bektaşilik tamamen unutularak yerini hurufi fikirleri aldı.
Bugün bektaşi deyince iki çeşit insan anlaşılır: Birincisi, hakiki doğru bektaşi olup, Hacı Bektaş-ı Veli’nin gösterdiği hak yolda giden temiz Müslümanlardır. ikincisi sahte, yalancı bektaşilerdir. Bunlar bozuk yolda olan hurufiler olup “batıla” ismi ile anılırlar.
Bu arada, Bektaşiliğin içine sızıp, adeta istila eden “Hurufilik” nedir, biraz da bunun üzerinde durmak istiyorum. Hurifilik, İslâmiyeti yıkmak için kurulan bozuk yollardan biridir. Kurucusu bir Acem (İran) YaİTiidîsi olan Fadlullah bin Abdurrahman Tebrizî’dir.
Kurduğu bozuk yolun esaslarını anlatmak için Câvidân adında Farsça büyük bir kitap yazdı. Kitabında, Kur’ân-ı kerîmdeki harflere mânâlar vererek, kendisinin tanrı olduğunu bildirdi. Bütün dinleri inkâr ve İslâmiyetle alay etti. Kurduğu bu bozuk yola, Yahûdîlik, Hıristiyanlık, Zerdüştiiik gibi inançları da karıştırdı. Bunlarla iç içe oldu. Nitekim, Yahudi Sabataist İlgaz Zorlu, Bektaşiliğin içine nasıl sızdıklarını şöyle ifade ediyor: “Sabetaycılar kendi din adamlarını Melamilik tarikatı içinde yetiştirmişlerdir. Bu çok ilginç; adam hahamdır, ama dışarıdan baktığınız zaman Melamilik, Mevlevilik ve Bektaşilik tarikatları içinde din adamı gibi görünür.” (Eğitim-Bilim dergisi. Kasım 2000)
Hurufîliğin bu bozuk inanışları İslâm ülkelerinde câhil halktan bazı kimseler arasında yayılmaya başlayınca Tîmûr Hanın oğlu Miran Şah, babasının emri ile 1393 senesinde Fadlullah-ı Hurûfî’yi öldürdü. Bacağına ip takıp sokaklarda sürükledi. Böylece Tîmûr Han, İslâmiyet için çok tehlikeli olan Hurufîliğin yayılmasını önledi. Bunun için Bektaşî ismi altında kendini gizleyen Hurûfiler, Tîmur Han’ı sevmezler, hep kötülerler.
Fadlullah-ı Hurfıfi öldürülüp, Esterâbâd şehri yakılınca dokuz yardımcısı kaçtı. Bunlardan Aliyyül-a’lâ adında bir kimse, Anadoluya gelerek bir Bektaşî tekkesinde Câvidân’ı gizlice yaymaya ve câhilleri aldatmaya başladı. “Hacı Bektâş-ı Velî’nin yolu budur.” dedi. Hacı Bektâş-ı Velî’in yolundan ayrılmayan hakîkî Bektâşîler, bunlardan tamamen ayrıldılar.
Bektaşî tarîkatı adı altında saklanan Hurûfîlere göre, namazı bir kere kılmak, orucu bir kere tutmak, guslü de ömründe bir kere almak farzdır. Gusül edip vücudunuzu hırpalamayın, derler. Dinin emir ve yasaklarından uzak bir hayat sürerler.
Bunlar, çoğu zaman bilhassa Tanzimattan sonra siyasetle de içli dışlı olmuşlardır. Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisine göre; Bektaşiliğin siyasetle yakın ilgisini gösteren hadiseler 19.yüzyılda da devam etmiştir. Jön Türkler ile Bektaşi Tekkelerinin münasebetleri eskiden beri bilinmektedir. (bk.Ramsaurs.7-14)
Özellikle 1826’dan hemen sonra, Mason locaları ile iş birliğine girmeleri ilgi çekicidir. Bektaşi şeyhlerinin çoğunun bu localara kaydoldukları, bunun sonucu olarak Bektaşilerin siyasi düşüncelerinde, tarikatın ayinlerinde önemli ölçüde mason tesirlerinin belirdiği görülmektedir (bk.Melikoft,Turcica,XV,160-!62)
Özetleyecek olursak, Bektaşilik Ehli sünnetten ayrıl-dıktan sonra, İslam inancından tamamen uzaklaşarak; Şaman, Şii, Budist, Maniheist, Zerdüşt, Hıristiyan (Hıristiyanların teslisine, üçlü ilah inancına benzeyen “Hak-Muhammed-Ali” inancı gibi) vs pek çok bozuk düşünceleri içine alan bir inanç haline gelmiştir. (Daha geniş bilgi için, Diyanet İslam Ansiklopedisi,”Bektaşilik” maddesine bakılabilir.)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu