Ahmet Gelişgen YazılarıDinlerarası Diyalogmodernistler

Yahudilik Ve Hristiyanlık Cennete Götürür Mü?

(DİNİMİZİN EHL-İ KİTAB’A BAKIŞ AÇISI)

  • İslamiyet ve Diğer Dinler

Allah Teâlâ, yarattığı ilk insan Hz. Adem (a.s.) başta olma üzere, insanlığa rehber olarak peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlerden bir kısmına müstakil kitap ve şeriat indirmiş, bir kısmına da kendinden önceki peygamberin şeriatıyla hükmetme görevi vermiştir.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz, peygamberler zincirinin son halkasıdır. O Allah’ın insanlığa gönderdiği son dinin ve son kitabın tebliğcisidir. Aslında Allah’’ın yeryüzüne gönderdiği bütün dinlerin genel adı “islam”dır. Bütün dinlerin esası tevhide dayandığı için, yani özleri “haniflik” olduğu için Cenâb-ı Hakk gönderdiği dinleri böyle tesmiye edilmiştir. Şu kadar var ki, son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’e gönderilen son dinin özel adı da “İslam”dır. Rasülüllah Efendimiz’in gönderilmesi ve kendisine Kur’an’ın indirilmesiyle önceki bütün dinler Cenâb-ı Hakk tarafından neshedilmiş, iman ve hidayet, son din İslam’a bağlanmıştır.[1]

Bu yüzden, Rasülüllah (s.a.v.) Efendimiz’in risaletine erişen her insan ona ve onun getirdiği dine inanmak mecburiyetindedir. Yoksa Allah’a iman etmiş olmaz. Bununla birlikte Müslüman, diğer peygamberlerin de Allah’ın peygamberi olarak gönderildiklerine ve onlara verilen dinlerin/kitapların da bulunduğuna iman eder. Bu husus, bizim iman esaslarımızdan, peygamberlere ve kitaplara imanın bir gereğidir. Müslümanın, önceki dinler ve peygamberlerle olan bağıntısı, sadece onlara iman etmekten ibarettir. Uygulama ve teslimiyette tutunacağı yegâne yol ise, son din İslam’dır. Zira, Cenâb-ı Hakk Kur’an’da, Rasülüllah (s.a.v.) Efendimiz de hadis-i şeriflerinde, önceki dinlerin yürürlükten kaldırıldığını ve üstelik bu dinlerin tahrif edildiğini haber vermiştir.[2]

Bu bakımdan, iman esaslarında Müslümanların Yahudi ve Hristiyanlarla ittifak etmeleri mümkün değildir. Zira İslâm “tevhid” dinidir, bugünkü Hıristiyanlık ise “teslis” dinidir. Hıristiyanlar Hz. İsa (a.s.)’ı tanrı ve Allah’ın oğlu olarak kabul etmektedirler. Yahudiler de Hz. Üzeyir (a.s.)’ Allah’ın oğlu olarak kabul etmektedirler. “Tevhid” ve “teslis” birbiriyle kesinlikle bağdaşmayan iki zıt şeydir. Tevhid ile teslis’i aynı görmek, apaçık sapıklıktır. Müslümanlar, Allah’ın gönderdiği bütün kitapların Allah tarafından indirildiğine iman ederler. Dolayısıyla, o günkü Tevrat ve İncil’i de gönderdiğine iman ederler. Şu kadar var ki Tevrat ve İncil, daha Rasülüllah Efendimiz’in risaleti öncesinde, müntesipleri tarafından tahrif edilmiştir. Musevîler ve Hristiyanlar ise Kur’ân-ı Kerim’in hak bir kitap olduğunu kabul etmezler. Müslümanlar, Hz. Musa (a.s.)’a ve Hz. İsa (a.s)’a da dahil olmak üzere bütün Peygamberlere iman ederken, Yahudi ve Hıristiyanlar Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliğini reddederler. Dolayısıyla Yahudî ve Hristiyanlar İslâmiyet’i de inkâr ederler.[3]

Bundan dolayı, Kur’an ve sünnet’e, bunların getirdiği haber, esas ve hükümlere inanmayan, Rasülüllah (s.a.v.) Efendimiz’in peygamberliğini ve risaletini kabul etmeyen bir kimse, asla iman etmiş olamaz. Hz. Peygamber Efendimiz’e ve onun getirdiklerine iman ve teslimiyet, Allah’a imanın bir gereğidir.

2- Al-i İmran Sûresi’nin 19. Âyeti’nin Anlamı

Kur’ân-ı Kerim’deki “Allah katında din İslâm’dır”[4] ayetinde kastedilen, bütün semavi dinler değil, son din İslamiyet’tir. Kur’an-ı Kerim, bunun dışında aranan yolların da asla kabul edilmeyeceğini ve bu arayışa yeltenenlerin hüsrana uğrayacaklarını haber vermiştir.[5] Dolayısıyla Allah katında geçerli olan tek din, son din İslamiyet’tir. Kurtubi, ayetteki “İslam”ın, “iman” anlamında zikredildiğini ifade etmekte ve imanın tanımını da Cibril hadisinde[6] olduğu şekliyle aktarmaktadır.[7] Bu bağlamda İslam alimleri, “Zarurat-ı Diniyye”yi[8] kabul etmeden imanın sahih olamayacağı konusunda hem fikirdir.[9] Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’ iman, zarurat-ı diniyye’nin en önemli maddelerindendir. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğine inanmak, kelime-i şehadetin iki temelinden biridir.

Öyleyse semavi dinlerin genel adının “islam” olması, bugünkü şekliyle Yahudi ve Hristiyanlığa hidayet dini olmaları hakkını vermez. Yukarıda belirtildiği gibi, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz gönderildikten ve ona Kur’ân-ı Kerim indirildikten sonra diğer dinlerin ve kitaplarının hükmü yürürlükten kaldırılmıştır. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.v.), Tevrat ve İncil okumayı Müslümanlara yasaklamış, “onlarda ki bilgileri ne kabul edin ne inkâr edin” diye de uyarıda bulunmuştur.[10]

  • Bakara Sûresi’nin Âyeti’nin Anlamı

Diyalogcuların ve ılımlı İslam taraftarlarının sıkça delil getirdiği Bakara Suresi’nin 62. ayeti,[11] Hz. Peygamber (s.a.v.)’e risaletin verilişinden sonra gelen Yahudi, Hristiyan ve Sâbiîlerden, Allah’ın birliğini kabul etmeleri ve iyilik sahibi olmaları durumunda kurtuluşa ereceklerine asla işaret etmemektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in risaletinden itibaren, onun getirdiği İslamiyet’e inanmayan hiçbir kimse, ne yaparsa yapsın, kurtuluşa eremez, cennetlik olamaz, çünkü iman etmemiştir. Ayeti kerime, Rasulüllah Efendimiz’e risaletin verilişinden önce gelip de o devrin Peygamberine uyan ve ona verilen dine göre yaşayan geçmiş Ehl-i Kitab’ın kurtuluşundan söz etmektedir. Dolayısıyla ayet-i kerime, Rasulüllah Efendimiz’e risaletin verilişinden sonraki ve bugünkü Ehl-i Kitab’ı kapsamaz. Bütün akaid kaynaklarımızda ve itikadı problemi olan çağdaş ya da yakınçağ bazı tefsir sahipleri dışındaki eski ve yeni müfessirlerimizin tamamı, Yahudi ve Hristiyanların, sadece ve sadece Hz. Muhammed (s.a.v.)’e ve onun getirdiği her şeye iman edip salih amel işlemeleri durumunda kurtuluşa ereceklerini söylemişlerdir.[12]

  • Ehl i Kitap’la İlgili Diğer Bazı Ayet-i Kerimeler

“Kim Allah’a ve Rasulü’ne iman etmezse, bilsin ki, biz kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.” (Fetih, 48/13).

Yahudiler, “Üzeyir Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar ise “İsa Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (câhilce) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!” (Tevbe, 9/30).

Şüphesiz, ehli kitaptan küfredenlerle (iman etmeyenlerle) müşrikler, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.” (Beyyine, 98/6).

Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler (Hristiyanlar) kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa artık Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Maide, 5/72).

Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler (Hristiyanlar) elbette kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilahtan başka ilah yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, elbette onlardan inkâr edenlere acı bir azap dokunacaktır.” (Maide, 5/73).

Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir takımı bile bile gerçeği gizlerler.” (Bakara, 2/145, 146).

De ki: “Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz hâlde niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Ali İmran, 3/99).

Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.” (Nisa, 4/44).

Seninle tartışmaya girişirlerse de ki, ‘Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim ettim.’ Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: ‘Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?’ Eğer İslâm’a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kullarını hakkıyla görendir.” (Al-i İmran, 3/20).

…Ona iman edenler, ona (Hz. Muhammed s.a.v.’e) saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.  (Ey Muhammed!) De ki: ‘Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde Allah’a ve onun sözlerine inanan Rasülü’ne, o ümmi peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A’raf, 7/157-158).

Sen onların dinlerine tâbi olmadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki, ‘Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.’ Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.”[13]

SONUÇ

Dinimizde iman esası olarak kabul edilen, emredilen, yasaklanan ve haber verilen şeylerin tamamını kabul etmek imanın gereğidir. İman etmek özet olarak kelime-i şehadette toplanmıştır. Kelime-i şehadeti ikrar, Allah’ın Kur’an’da ve Rasülü’nün sünnetinde emir, yasak, haber ve iman esası olarak belirttiği her şeye inanmayı gerektirir.

Yahudilik ve Hristiyanlık tahrif olmuş dinler olduğu için Allah Son Din İslam’ı göndermiştir.

İslam inancına göre, imanla dünyadan ayrılan herkes cennete gidecektir. Günahkâr müminler ise, Allah’ın lütfuyla affedilmezlerse, cehennemde cezalarını çektikten sonra cennete gireceklerdir. İman esaslarını, farzları ya da haramları kabul etmemek kişiyi dinden çıkarır. Böyle bir kimse tövbe etmeden ölürse cennete giremez. Hz. İsa (a.s.) veya Hz. Musa (a.s.) döneminde kendilerine iman edenler elbet mümin olarak cennete gideceklerdir. Fakat İslamiyet’le birlikte geçmiş bütün dinler yürürlükten kaldırılmıştır. Gerek Kuran-ı Kerim’de gerekse hadis-i şeriflerde haber verdiğine göre, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in gönderilişinden itibaren her insan, onun risaletine inanmak zorundadır. Ona inanmayanlar, yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “kâfirler” olarak nitelenmektedir. Kâfirler ise cennete giremezler.[14]

Hal böyleyken son 15 yılda Diyanet ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın geldiği nokta son derece vahim görünmektedir. Diyanet’in Dini Yüksek İhtisas Eğitim Merkezleri programında, İslamiyet’in tek başına hidayet dini olmadığı, İslamiyet dışında başka dinlerin de kurtuluşa götüreceği iddiasının işlenmesi,[15] benzer şekilde Türkiye Diyanet Vakfı’na ait bir kitapta da[16] herkesin tatmin olduğu dinle kurtuluşa ereceği, dolayısıyla bu günkü Yahudilik ve Hristiyanlığın yanı sıra, Taoizm, Konfüçyanizm, Budizm ve Hinduizm gibi beşerî dinlerin de kurtuluşa götüreceği saçmalıklarına yer verilmesi, oldukça şaşırtıcıdır…

20.06.2017

Güncelleme: 05.11.2017

Dr. Ahmet GELİŞGEN

www.ahmetgelisgen.com

[1] Taberi, Câmiu’l-Beyân, 2015, I/446; Celâleddin Suyûtî-Mahallî, Tefsîru’l-Celâleyn (Kur’ân-ı Kerim Hâmişinde), s. 10; Kurtubi, el- Câmi’, I/301; İbn Kesir, Tefsîru’l-Kur’’âni’l-Azim, I, 103; Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, Dâru’l-Ensar, 1987, İstanbul, I/63; Elmalı’lı; Hak Dini Kur’an Dili, I/372.

[2] Al-i İmrân, 3/19, 85., vd; Ebu Davud, İlim, 2; Ahmed, III/470, 471; vd.

[3] Geniş bilgi için bkz. Osman Cilacı, Dinler Tarihi, s. 144- 156, 311-329. Ayrıca bkz.  Maide, 5/72, 73; Tevbe, 9/30.

[4] Ali-İmran, 3/19.

[5] Al-i İmrân, 3/85.

[6] Buharî, İmân, 37; Müslim, İmân, 1.

[7] Kurtûbi, el-Câmi’, IV/33.

[8] “Zarûrât-ı diniyye” ve Allah katında imanın sahih kabul edilebilmesi için gerekli şartlar için bkz.  http://www.ahmetgelisgen.com/Makale-Detay.aspx?ID=35#202905129

[9] Bkz. Bakara, 2/85, 145, 146, 285; Al-i İmran, 3/19, 20; A’raf, 7/157-158; Fetih, 48/13; Nisa, 4/65, 136, 150; Ahzab, 33/36: Serahsi, Bulûğu’s-Sûl fi’l-Usûl, I/73; Teftâzânî, Şerhu’l-Akâid, s. 153; Ebu’l-Izz Ali b. Ali, Şerhu’l-Akîdeti’t-Tahâvî, I/403, II/529, 552; Ömer Nasuhi Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelam, s. 102, 103.

[10] Ebu Davud, İlim, 2; Ahmed, III/470, 471.

[11] Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden  (her bir grubun kendi şeriatında) Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır (diye hükmedilmiştir).” (Bakara, 2/62).

[12]  Bkz. Taberi, Câmiu’l-Beyân, 2015, I/446; Celâleddin Suyûtî-Mahallî, Tefsîru’l-Celâleyn (Kur’ân-ı Kerim Hâmişinde), s. 10; Kurtubi, el- Câmi’, I/301; İbn Kesir, Tefsîru’l-Kur’’âni’l-Azim, I, 103; Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, Dâru’l-Ensar, 1987, İstanbul, I/63; Elmalı’lı; Hak Dini Kur’an Dili, I/372. (Elmalı’nın, I/372. sayfada baskın bir şekilde söyledikleri ile, sayfa I/373. sayfa ortasında söyledikleri birbiriyle çelişki arz etmektedir).

[13] Bakara, 2/120.

[14] Bakara, 2/91; Maide, 5/72, 73; Beyyine, 98/6; vd.

[15] Bkz.  http://www.ahmetgelisgen.com/Makale-Detay.aspx?ID=173#202905150717

[16] Bkz.  http://www.ahmetgelisgen.com/Makale-Detay.aspx?ID=85#2029052603

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu