Said Nursi: Ey Ehl-i Kitap! İslam Size Dininizi Tamamen Terketmenizi Emretmiyor!
Ey Ehl-i Kitab! İslâmiyet’i kabul etmekte size bir meşakkat yoktur. Size ağır gelmesin! Zira size dininizi tamamen terk etmenizi emretmiyor. Ancak itikadınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniye üzerine bina ediniz diye teklifte bulunuyor… (Kaynaklı, İndeksli, Lügatli Risale-i Nur Külliyatı, Nesil Basım Yayın, İstanbul 1996, II,1175.)
İSLAM NEYİ EMREDİYOR:
İmam Muhammed (r.a) şöyle buyurur:
“Bugün müslümanlar arasında yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlardan biri: «Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed’in O’nun rasûlü olduğuna şahitlik ederim» diyecek olsa, o bu sözüyle müslüman olmaz.
Çünkü herkes biliyor ki aramızda yaşayan her Yahudi ve Hıristiyan bunu söylemektedir. Kendisinden bu sözüyle ilgili açıklama istediğiniz zaman: «Muhammed, Allah’ın size gönderdiği rasûlüdür, İsrailoğullarına değil» derler. Buna delil olarak da şu âyeti zikrederler:
«Ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur.» (el-Cumʻa, 2)
Derler ki: «Âyette sözkonusu edilen “ümmîler”, Ehl-i Kitap olmayanlardır.» Yaptıkları bu açıklamadan da anlıyoruz ki onlardan biri böyle bir sözü söylediğinde bu onun İslâm’ı kabul ettiğine delil değildir. O halde onlardan birinin müslüman olduğuna hükmedebilmemiz için bu söze ilâve olarak kendi dininden teberrî ettiğini de (uzaklaştığını da) ifade etmesi gerekir. Mesela Hıristiyan ise, «Ben, hristiyanlıktan (tamamen) berîyim», Yahudi ise, «Ben yahudilikten (tamamen) beriyim» demesi gerekir. Kendi inancına muhalif olan bu sözü ilave ettiği zaman ancak Müslüman olduğuna hükmederiz.” (1)
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe (r.a) şöyle buyurur:
“Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed’in O’nun rasûlü olduğuna şahitlik edip Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in Allah katından getirdiği her şeyi ikrâr etmedikçe, sadece kelime-i şehadeti söylemeleri, hristiyan ve yahûdilerin İslâm’a girmeleri için kâfi değildir. Hristiyan ise «hristiyanlıktan berîyim», Yahudi ise, «yahudilikten beriyim» demesi de gerekir. Bunu söyleyince müslüman olur.”(2)
SAİD NURSİ’NİN İFADELERİNDE GEÇEN ‘İKMAL EDİLECEK İTİKAD’ VE ÜZERİNE İSLAM’IN BİNA EDİLECEĞİ ‘ESASAT-I DİNİYE’ NEDİR?
Yaşayan bir ‘din’ olarak, önümüzde duran sisteme baktığımızda, Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlüsüne inanmayana hıristiyan denemeyeceğini biliyoruz. Teslisi atmış, bir Allah’a inanmış, Hz. İsa’yı sadece Peygamber olarak görmüş ve hele İslam’ın seslenişine kulak veren biri için geride ne kalır ve o kişi için “Hıristiyan kalabildiğinin anlamı nedir? Tebliğ gayeli diyalogun esas gayesi, “tevhide (İslamiyet’e) doğru mu, “saf Hıristiyanlığa, gerçek İseviliğe doğru” mudur? Bunların aynı şey olduğu bile ifade edilir olmuştur.
Hatta meşhur Risale-i Nur araştırmacısı ve Vatikan Temsilcisi Thomas Michel’e göre, S. Nursi’nin “müslüman hıristiyanlar” unvanına layık cemiyet; Hz. İsa’nın din-i hakikisini (hakiki dinini) İslamiyet’in hakikatiyle birleştirmeye çalıştığı bir cemiyettir. Arınmanın türü, hıristiyanların İslam’a girmek için dinlerini terk etmesi değil, ondan ziyade, onların hayır olan şeye zaten sahip olan dinlerini tamamlamaları, kemale erdirmeleridir.
Özetle Said Nursi, hıristiyanların öze dönerek kendi kimliklerini yaşayabileceklerinde ve bunun bizim için yeterli olduğunda ısrarlıdır.
Dikkat edilirse, bu yorumlarda İslam’ın o eşsiz inkılâbı, bir çırpıda yok farz edilmekte ve Allah Resûlü (s.a.v.) Efendimizin getirdikleri sadece ayrıntılardaki değişikliğe indirilmektedir.3
ALLAH RESULÜ (S.A.V.)’E VE GETİRDİKLERİNE, KAYITSIZ-ŞARTSIZ VE BÜTÜNÜYLE İMAN ETMEK GEREKİR
Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve ben O’nun Rasûlü’yüm. Bu iki hususta şüpheye düşmeden Allah’a kavuşan kimse Cennet’e gidecektir.” (Müslim, İman, 44)
Bir kimse, herhangi bir şart ileri sürmeden kesin bir şekilde Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e îmân etmedikçe mü’min olamaz. “Peygamber (s.a.v)’in sözünü, akla ters düşmediği müddetçe kabul ederim” gibi bir düşünceye sahip olan kişi, Efendimiz’e îmân etmiş sayılmaz. Zîrâ şartlı kabule şeriatta “îmân” ismi verilmez. Şunu da unutmayalım ki sağlam bir akılla sahih bir nakil arasında hiçbir zaman tezat olmaz.
Îmân, insanlar tarafından konulacak herhangi bir kaydı da kabul etmez. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v) (yahudi çocuk) İbnu Sayyâd’a:
“‒Benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şehâdet eder misin?” buyurduklarında İbnu Sayyâd, Peygamber Efendimiz’e bakmış ve:
“‒Ben senin ümmîlere (Araplara) gönderilen bir rasûl olduğuna şehâdet ederim” demişti… (Buhârî, Cihâd, 178)
Yahudi, Peygamber Efendimiz’in rasûl olduğunu kabul ediyor, ama yahudilere gönderilmediğine inanıyordu. Bu iman bile onun müslüman olmasına yetmedi, nerede kaldı Efendimiz’i hiç kabul etmeyenlerin Cennet’e girmesi…1
1 İmâm Serahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, eş-Şeriketü’ş-Şarkıyye 1971, s. 2265, no: 4519; Kâsânî, Bedâiu’s-sanâiʻ,Dâru’L-Kütübi’l-Ilmiyye, 1406, VII, 103.
2 Cassâs, Şerhu Muhtasarı’t-Tahâvî, el-Medînetü’l-Münevvere: Dâru’s-Sirâc, 1431, VII, 41
3 Dinlerarası Diyalog İhaneti, Prof. Dr. Yümni Sezen