Reşid Rıza

Reşid Rıza’nın İç Yüzü Manzumesi- Yusuf en-Nebhani

Bu kısım, Mısır’da basılıp diğer memleketlere de bunların bid’atlerini Menar isimli ceridenin sahibi Şeyh Reşid Rızâ hakkındadır.
Menar sahibi Reşid’e gelince
Onların en akılsızı ve en şerlisidir

Beyrut’ta gençliğinin ilk yıllarında bana gelmişti
Kara gözleri ve kırmızı yanaklarıyla

Onun kökleri kesilmiş sakalı vardı
İçinde bir şeyler olduğundan haber veriyordu

Vali Nasûhî de benim yanımda oturmuştu
Allah onu iyiliklerine karşılık hayırla mükâfatlandırsın

Söylediklerini çirkin bularak onu azarladı
Kızgınlığını yan gözle bakarak açıkladı

Sonra kaybolup gitti benden on beş sene
Öğrenmek, bir nur vermemiş onun yüzüne

Gördüm ki, yüzü kapkara ve tozlu
Sapıklığı yüzüne bir perde olmuş

Bu durum onun en iyi hâlidir yine de
Diğer rezilliklerine kıyas edildiğinde

Yaptıkları sapkınlığının çirkinliğini gösterir
Ve gizli olan ilhâdının perdesini kaldırır

Yaptıklarının hükmü konusunda tavırları çelişkilidir
Hevâsına göre her vakit bir halde görürsün

Kaç defa toplu derslerde diklenmek istedi
Takva sahipleri onu zelil ve alçak eyledi

Nice defa kilisede kalkıp hutbe okudu
Papazın vekili oldu ve gözler önünde kucakladı onu

Defalarca meclislerin ortasında kalkıp hitâb etti
İmânla küfrü birbirine katıp mezcetti

Onun da Cemâleddîn gibi uydurduğu bir nisbeti vardır
Bununla tamburuna bir nâme daha katmıştır

Kulaklarımla işittim amca oğlunun sözünü
Cevap veriyordu: Yoktur onların bilinen bir nispeti

Nasıl olur da Peygamber’in soyu olur Peygamber’e düşman
Bu ne büyük bir günâh! Bu ne büyük bir yalan!

Bu kötü Menar ceridesi şerefinin aynasıdır
Şeref mevkiinde şerri ortaya atmıştır

Mısır’a kovulmuş olarak geldi ki, ihanet etmiş dinine
Ve devletine, kalbim kan ağlıyor Mısır’ın hâline20

——————————————
20 Blcz. Yusuf Hanîf, “Yûsuf bin İsmâ’îl en-Nebhânî’nin Hayâtı ve Eserleri” (bu kitabın başındaki yazı), s.xi.
——————————————

Mısır’a geldi sömürerek açlıktan beldesinin zenginlerini
Ne ikram ne de iyilik görmeyesice

Şeyh Abduh himayesine aldı onu
Onu yemek ve hüsranla doyurdu

Ona ilminden en şerli sanatı öğretti
Onunla dünyayı kazandı ama âhireti kaybetti

Şu kötü Menar ceridesini kurdu onun için21
Ve ona satır satır saptırmayı telkin eyledi

Şeyhin tesis ettiği hâl üzere devam edip gitti
O temeller üzerine nice bid’at köşkleri dikti

Onun sapıklığı eksik olmaz ceridenin hiçbir sayısında
Ona lanete sevk eder halkı, her okunduğunda

Vallahi rüyamda onu gördüm
Habeşli gibi simsiyah ve toz toprak içinde göründü

Gördüm ki, siyah renk yüzünü kaplamış
Yemin ederim ki, önceden pembe beyazdı

Rüyamdan anladım ki onun Menar’ı
Aleyhine bir ateş, hüsran sebebi olmuş

İşte bu yüzden yüzü kara kesildi
Önceden kor iken şimdi kömüre döndü

O ceridede şeyhinin sapıklıklarını başladı yaymaya
Tıpkı çiftçinin gübreleri saçtığı gibi tarlaya

Bu necasetlerle akılsız bir toplumu besledi
Onlar da bu gübreleri hurma diye devşirdi

———————————-
21 el-Menâır’ın te’sîsi, muhtevası, ‘Abduh’un bu mecmuadaki hissesi v.s. için bkz. Omar “Journais, Associadons & Political Parties: The İnstitutions of Islamic Reform (1871-1949) matbu’ Ph.D., University of Pennsylvania, 1413 (1993), s.107-122.
———————————-

Din adına rivayet edilen her bid’atten kattı o cerideye,
Onlar doğru mudur bilmez, bilinmez de

Sapmıştır, yanlış anlamasıyla nice görüşünde
Şerî’at-ı Garrâ’nın doğru olan işinde

Şeyhlere sorulsa onun sırrı anlaşılır
Fakat o câhil olmasına rağmen kibir sahibidir

Cahilliğini gösterir şu Hadîs: “Güneş battıktan sonra
Arş’ın altında secde edib izin ister yarın doğmaya”22

1327 yılı Ramazan ayı sonunda23
Menar bu hadîsten bahsetti

Bu hadîsi iki imâm rivayet etti; Buhârî ve Müslim
Sıhhati gün ortasındaki güneş gibi açıktır bu hadîsin

Haberin sıhhatinden şüphe etmedi fakat
Peygamber’in haberinin ilimle uyuşmadığını düşündü

Menar’da böyle bir şeyin olmadığını,
Ve Rasûlullah’ın işi bilmediğini açıkladı

İşte bu yalanlamasından sonra, onun küfrünü
İnsanlar arasında ispatlamak için başka delil gerekir mi?

Dünyayla ilgili gayba iman etmemişse
Âhiretle ilgili olanı, yalanlar elbette

Aynı senenin Şa’ban sayısında
Beyrut’ta İslam ehline küfür için cevaz verdi

Mübah gördü, onlara kilisede ibâdet etmeyi
Kilise ehlinin ibâdeti gibi, Medrese-i Kübra’da

Dînini önemsemeyenler onu taklîd etti
İnsanlar ‘bunlar ma’zûrdur’ desinler diye

Oysa buluğa eren çocukların yoktur özrü
Çocukları, büyükleriyle birlikte seçtiler küfrü

Kim din işinde Şeytan’ı taklîd ederse
Uğrar dîninde zarar ve rezalete

Hükümler konusundaki fetvâları kendi tercihidir
Sahibiymiş gibi serbestçe dîninde tasarruf etmiştir

Dün vâcib olanı bugün haram görür
Dün haram olanı bugün vâcib görür

Helâl ve haram kılması hevesiyledir
Hükümleri hevâsıyla sürekli değişir

Onun mezhebi mezhebsizliktir, ancak o
Aylar ve yıllarca hevasını savunur

Ehl-i ilimle câhilce mücâdele eder
Her söylediği fikri ona yazdıran Şeytan’dır

Israrla söylediği söz üzere durur
Söyledikleriyle küfrü dile getirmiş olsa da

Bu sapkınlığından sonra Müslüman ayıplanır mı,
Onun sapıklık vasıflarını sayarken deniz olup taşsa?

Ey hidâyet rehberinin ümmeti, çok sabrettiniz
Dîni ve Mustafâ’yı rezîl eden şu fâcire

Ey Mısır halkı! Nasıl oluyor da Peygamber düşmanı
Aranızda alenen yalanlıyor onu

Size yemîn ederim ki, din aslanları vardır
Size ne oldu da kediden korkar oldunuz?

Şamlılar gibi gayretiniz yok mu ki, size de teşekkür edeyim
Yaşadığım müddetçe o gayretin şükrünü edâ edemem

Toplumu fitne ateşi sardığında Şam’a gelmişti
O fitne ateşi İslâm milleti üzerine püskürmüştü

Ne büyük ateşti ki, asırlar sonra
İslâm’ın çivilerini yerinden söktü

Trablus hıncından ona tebessüm etti
Tıpkı kızdığı zaman aslanın tebessüm etmesi gibi

Trablus’un her beldesi parladı kılıç gibi
Şimşekten sonra da büyük bir gök gürültüsü geldi

Kızının soyundan gönderdi ona Faruk
Nerdeyse onu kabre sokacak bir öncü birlik

Âsâsı onun başına dikildi, sanki bir mızrak
Onun başını yardı ve nehir gibi kan aktı24

Bunlar aslan gibi onun üzerine saldırıp birliğini bozdu
Onun kükremesini duyunca hep birlikte kaçtılar

Onda, hep akacak şekilde bir yara açtı
Bu yaptığıyla aslan, onu caydırmak istedi

Bununla onu öldürmek değil süründürmek istedi
Vahşi bir aslanın kediyi süründürdüğü gibi

Bununla onu uykusundan uyandırmak istedi
Zira kendini beğenmişlik şarabıyla zilzurna sarhoş idi

Bununla onu sapıklığından uyarmak istedi
Fakat çok bedbaht olduğu için bu onu iyice azdırdı

Sonra da Şam’da Dimeşk’e geldi, isteyerek
Buğday sandığı dikenlerini serpmek için

Mescid-i Ma’mûr’a geldi pisliğini yayarak
Kendi memleketinin her yerini böğürtüyle kaplamış olarak

Böğürtüsü, dinleyenler arasında yükselip de
Dînin aslanlarının galeyana geldiğini görünce kaçtı

Orada Batı Tunus’tan Salih Şerif vardı
Onunla konuşunca lafı ağzına tıkadı

Azgınlık karanlıklarını, ifadesinin nuru dağıttı
Onun İlhâd ateşinin korunu söndürdü

İlim torbasından ona bir ok attı
O zayıf düştü, onun kürsüsünü yükseltenlerse yere kapandı

El-Hatîb ailesinin sözcüleri
İlim genci Abdu’l-Kâdir son darbeyi indirdi25

Ona sor fikirlerini o en iyi çürütendir
Bu rezilliğinden önce de ona sırt çevirmişti

Efendilerimiz Hişâm ailesi de böyle olsun
Fâtımâtu’z-Zehrâ’nın evlatları da böyle olsun

İşte bunlar Peygamber’in çocukları ve onlar
İnsanların en layığı onun dînine yardım etmeye

Onlarla Ali’yi ve Hamza’yı hatırladık
Bedir savaşında, onlarla bu savaşı kaybetmemiştik

Şeyhayn delil edinmedi derste hiçbir kaynağı
Sünnet-i Garrâ’nın birçok kaynağı olmasına rağmen

Onlardan sonra nice Hakk’ın ateş saçan yıldızları düştü
Bu Şeytan’ın üstüne ve onu denize döktü

Allah Şam ehlini en güzel şekilde mükâfatlandırsın
Bu ahmağa tâbi olanın günâhını bağışlasın

Humus’a geldi de hüsrana uğradı ve ona
Oraya haberciler geldi diye korumalar yollandı

Kalamun’daki evine geri döndü
Ve korkusundan kertenkele gibi deliğinden çıkmadı

Bu ömründe yaptığı en kötü yolculuktu
Bununla hidâyet tacirleri arasında hüsran kazandı

Kaçarak Şam’dan Mısır’a döndü
Her tarafından ölüm ve korku döküyordu

Eğer aklı olsaydı elbette kendisini dizginlerdi
Özellikle de aldığı yaradan sonra

Ancak sapıklıktan utanmıyor
Ne kadar ayıp olsa da onunla iftihar ediyor

Ve insanlar içinde onu büyük bir gururla yayıyor
Nasıl ki, bok böceğine pislikler mis kokuyor

Halbuki çok büyük ibret vardı iki şeyhinde
Ölüm onlara geldiğinde, eğer dileseydi Allah onun ibret almasını

Üç sacayağı, altında fitne ateşi
Üstünde bu ateşin ilhâd tenceresi

Masonlar locasına himmetle girdiler
Bu himmetle her biri baş köşeye kuruldular

Onların mezhebinde tüm dinlerin hükmü bir
İslâm ve diğer dinler birbirine eşittir

Onlarda bir din olsaydı girmelerine izin verilmezdi
Fakat din onlardan çok önce firar etmişti

Bunlardan ikisi en kötü ibretle gittiler âhirete
İblis’in gözleri yaş döktü öldüler diye

Üçüncüleri şer cemaatiyle beraber
Hâlâ İslâm milletine ard arda âfetler yağdırır

İçlerinden ölen en kötü hâlde ölmüştür
Allah onun kara yüzüne rahmet etmesin

İçlerinden yaşayan da Cehennem yolunda hayat sürmektedir
Şeyhlerinin izinden gitmeye teşvik etmektedir

Ya Rabbi! Islâh et sen bunları, ama murâd etmez isen
Bunların ıslâhını, âh u figân vermez onlara fayda

BEŞİNCİ KISIM

Bid’atlerinde İbni Teymiyye’ye Tâbi Olan Muhammed b. Abdu’l-Vehhâb en-Necdî ve Vehhâbîler Hakkında

Ne acayip şeydir ki, kendi hesabınca Müslüman’dır
Fakat kalbi insanların en hayırlısının sevgisinden boştur

İşte bunlar yaptıkları boşa giden Vehhâbîlerdir
Onlar şerri hayır, hayrı da şer görmüşlerdir

Akıllan zayıf, dedeleri Necd Arapları
Yalan ve günah onlardan mirasları

Müseyleme büyük dedeleri, karısı
Secah da, hepsinin büyük nineleri

Allah’a tevessülde yok Peygamber’in yeri
Çünkü Yaratıcı katında her birinin var değeri

Bu yalancıya vâris oldular, zîrâ o iddia ediyordu ki
Peygamberliğin yarısı ona, yarısı da Mustafâ’ya

Allah Rasûlü onun kötülüğünü işaret etmişti Şark’a
Onlar Şark ehlidir, eğer şer doğarsa ufuklarında hiç şaşma26

Orada Şeytan doğar boynuzu vurarak
Hidâyet önderlerine, Allah da onu kırdıkça kırar

İmamımız Eş’arî’yi nice defa karaladılar
Ve de âlim Mâturidî’yi, ki o ne değerli âlimdir

Allah’ın sevdiklerini tahkir ederek O’na yaklaştılar
Ama hüsrana uğrayıp ondan uzak düştüler

Peygamberleri de diğerleri gibi eşit görürler
Ölümden sonra, ne yararları ne de zararları vardır derler

Kâfirden yardım isteyeni ma’zûr gördüler
Ama peygamberlerden yardım isteyeni afvetmediler

Nice defa pis vatanında şirke yolculuk ettiler
Ve şirkin vatanına doğru karalar, denizler aştılar

Ama Müslümanlara yolculuk izni vermediler
Tayyibe-i Garrâ’da (Medine) insanların en hayırlısını ziyaret için

Her muvahhidi şirk sapıklığıyla ittihâm ettiler
Akidesi onlardan daha yoz olmayınca

Asıl şirk i’tikâdına onlar daha lâyık
Yaratıcımızı sınırlamakla, yukarı cihetine

O Allah’dır, her şeyin Rabbi, şânı yüce
Hiçbir cihet Allah’a diğerinden değil yüce

Düşün! Göreceksin ki, bu âlemlerin hepsi
Allah’ın vüs’atine nispetle küçük bir zerre

Nerede o zaman Allah’a, onu bilmediklerinden
Hükmettikleri küfrü gerektiren cihetler

Cihetlerin ihtilâfı kesindir
Nice yer vardır ki, diğerinden üstedir

Her yüksek aynı zamanda düşüktür, tam tersi de öyledir
Diyebilirsin ki, sağ ve sol da böyledir

Kim derse ki hepsi üsttür, bu doğrudur
Bu ise başka ilahların olmasını gerektirir

Kim de derse ki hepsi alttır, bu doğrudur
Bu durumda onların bilinen bir Rabbi yoktur

Görüyorsun, kimin i’tikâdı daha lâyık şirke
Onlar mı yoksa Sünnet-i Garrâ’mızın ashabı mı?

Onlar Hanbelîdir, fakat Ahmed’in mezhebi
Ki, o hidâyet önderi, tüm uydurduklarından beri

Bu zamanda fesatları her yeri kapladı
Ne Mısır’ı bıraktılar ne de Şam’ı

Ahmed’in mezhebinden sapanlar yalnız değildir
Diğer mezheblerden de sapanlar vardır

Bunların hepsi Peygamber düşmanı,
Kiminin düşmanlığı büyük, kimininse yarı

Onu sevenleri, sevgilerine göre ayırırlar
Hepsine o kadar bir düşmanlık beslerler

Bana da düşmanlıklarından ayırdılar büyük bir hisse
Ona olan muhabbetimin büyük olduğunu bilince

Ey Rabbim! Benim ona, onun da bana sevgisini arttır
Ve Medine’de onun dîni üzere hayâtımı sonlandır

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu