Hayrettin Karaman

Özetle Hayrettin Karaman

Bütün insanların Müslüman olmaları; dînin, Kur’ân’ın hedefi değildir.’ (Hayrettin Karaman, Polemik Değil Diyalog, s. 41); ‘Müslümanların çoğu; Peygamberin, bütün dîn sâliklerini İslâm’a çağırdığına inanırlar.’ (Hayrettin Karaman, a.g.e. s. 35)
‘Peygamberimiz, ‘Yahûdîler mutlaka Müslüman olsun!’ demiyor, ‘Hıristiyanlar mutlaka Müslüman olsun!’ demiyor.’ (Hayrettin Karaman, a.g.e. s. 35) ‘Diyaloğun hedefi, tek bir dîne varmak, dînleri teke indirgemek olmamalı.’ (Hayrettin Karaman, a.g.e. s. 36)

‘Kur’ân-ı Kerîm’de ehl-i kitabla ilgili devamlı vurgulanan şey; Allah’a îmân, âhirete îmân ve amel-i sâlihtir.’ ‘Burada ‘Peygambere îmân edin’ demiyor.’ ‘…Kim Allah’a ve âhiret gününe (hakikaten) îmân edip sâlih amel işlerse, artık kendilerine bir korku yoktur ve onlar mahzûn olmazlar. ’ (Mâide s. 69) (Karaman, Polemik Değil Diyalog, s. 37)

HAYRETTİN KARAMAN’IN MUAVİYE (R.A.) DÜŞMANLIĞI

Hayrettin Karaman şöyle demiştir: ‘Muaviye’yi sevmem, ama sövmem de… Ehl-i beyit sevgisi ile Muaviye sevgisi bir kalpte birleşmez!’ ‘Muaviye, meşru halîfe olan Hz. Ali’ye isyan etmiştir, âsidir!
Aynı Yazıda Hayrettin Karaman Soruyor: Ashabın tamamı yıldızlar gibi midir?
http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0684.htm

HAYRETTİN KARAMAN, SAHABEYE SALDIRIRKEN YALANA BAŞVURUYOR

Yukarıda linki verilen makalede H. Karaman şöyle devam ediyor: “Eserleri yıllarca Osmanlı medreselerinde okutulmuş bulunan büyük Sünnî âlim Teftâzânî’nin bu konuda söylediklerini önemli bir örnek olarak sunuyorum: Sahâbe arasında geçen kavgalar ve tartışmalar açıkça gösteriyor ki, onların bir kısmı haktan sapmış, zulüm ve günah sınırına ulaşmıştır. Bunun da sebebi; kin, inat, haset, direnme, servet ve iktidar talebi, dünyanın çekiciliğine (lezzet ve şehvete) meyildir. Muaviye ve yandaşlarının yaptığı ictihad değildir, isyandır.”
Peki Taftazani Ne Diyor?
Teftazani’nin Şerhu’l-Akaid en-Nesefiyye kitabının “Halifeler” kısmı:

Tercümesi:
“Hazret-i Ali’nin radıyallahü teâlâ anh halife seçilişi sonrasında sahabe arasında vuku bulan ihtilaf ve harbler onun halifeliğini kabullenmemekten kaynaklanmamıştır. Bilakis bu ihtilaflar hatalı ictihaddan kaynaklanmıştır.”
“Sahâbeye ta’zim göstermek ve onları kötülemekten kaçınmak gerekir. Görünüş itibari ile onlara tan etmeyi gerektiren hususları da güzelce tevil etmek ve uygun anlamlara yormak icab eder…”

Saadettin Taftazani aynı kitabında şöyle devam etmektedir: Daha fazla örnek verilebilirse de, zikrettiklerimiz; “Mu’âviye’yi sevmiyorum.” Tavrının, Teftâzânî ile de diğer ehl-i sünnet âlimleriyle de refere edilebilecek bir tavır olmadığını açıkça göstermektedir. (Doç. Dr. Ebubekir Sifil, Vakit, 31 Ocak 2011)

HOCASI AHMED DAVUDOĞLU’NUN DİLİNDEN HAYRETTİN KARAMAN

Hayrettin Karaman’in Marifetleri

Tavşanın suyunun suyunun suyu kabilinden olmak üzere -talebemizden, bugün Yüksek İslâm Enstitüsünde öğretim üyesi bulunan- Hayreddin Karaman da karşımıza çıkıyor.
Muhterem Okuyucularım! Burada size Hayreddin Efendinin bazı marifetlerinden örnekler vereceğim; hüküm ve karar sizindir.
1- Hayreddin Efendi, bugün nişan merasimlerinde takılan alyansz yüzüklerin erkeklere de mubah olduğuna dair fetva vermiştir. Bu mevzudaki yazısında şöyle diyor: “Bize sorulan nişan yüzüğü idi ve şu cevabı verdik: Ziynet olarak değil de bir nişan ve sembol olarak kullanıldığı için bazı âlimler tecviz etmişlerdir. Bugün umumiyetle kullanıldığına göre bu fetvadan istifade edilebilir. Belvâyı âmm vardır. Bu hükmün kaynağı için bak, İbn-i Âbidin, Reddû’l-Muhtar, Kahire 1307, cilt: 5, sayfa: 238, 245, 251.

Hayreddin Karaman yalan söylüyor, îbn-i Âbidin’e baktık, öyle bir fetvadan eser yok. Cilt 5, sayfa 238, 245 251 diyor bu yalandır. İbni Abidin’de (diğer bütün fıkıh kitaplarında olduğu gibi) altın yüzüğün her şartta haram olduğunu söylüyor:
İbn-i Âbidin şöyle diyor: “ “Erkek gümüşten başka yüzük taşıyamaz, çünkü gümüşte başka madenlere ihtiyaç kalmaz, binaenaleyh başkaları haramdır. Meselâ; taş, altın, demir, pirinç, bakır, cam vesaire hep haramdır.”

2- Hayreddin Karaman, l Nisan 1977 tarihli Nesil dergisindeki “Zarurî Bir Açıklama” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Rakı ve biranın azı içilebilir demişiz. Kuyruklu yalan dedikleri bu olsa gerektir. Kişide Allah korkusu olmasa her şeyi söyler ve yapar… Biz tam aksini söyledik ve dedik ki: Bir iki müçtehit şarap dışındaki bazı müskiratın az miktarda içilebileceğini söylemişlerse de, bu cumhurun görüşüne, İslâm’ın ruhuna, şer’î delillere aykırıdır. Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır.”

Bu sözlere biz de inanmak isterdik, şayet Karaman Efendi cürm-i meşhud hâlinde yakalanmasaydı! Hayreddin Karaman İslâm’da birlik ve fıkıh mezhepleri üzerine yazılı olarak yaptığı ve kendi el yazısı ile tashih ettiği bir röportajında: “Keza Hanefî mezhebine göre şarap dışındaki sarhoş edici içkilerden az miktarda içmek caizdir. Şafiî mezhebine göre değildir” diyor.

Röportaj elimizdedir.
Nesil dergisindeki yazısının son cümlesi doğrudur. Fakat röportajdaki: “Şarap dışındaki sarhoş edici içkilerden az miktarda içmek caizdir” sözü ne oluyor, sorarım. Bu bir kuyruklu yalan değil midir? Bu meselede Allah’tan korkmak kime düşer, Karaman’a mı yoksa ona itiraz eden gazeteciye mi?.. Lütfen cevap versin.
Kişide Allah korkusu olmazsa her şeyi yapıyor, hatta mezhep namına yalan da söyleyebiliyor!.. Evvelâ gözünü yumarak rastgele konuşuyor, sonra başı dara gelince: “Efendim, biz öyle demedik” diye inkâr ediyor, yahut: “Biz şöyle demek istedik” şeklinde tevile kaçıyor.
(Ahmet Davutoğlu, Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri, s. 151, Bedir Y.)

H. KARAMAN’IN EHLİ SÜNNET’E AYKIRI DİĞER BAZI GÖRÜŞLERİ

Hayızlı İken İbadet

Özel hallerinde kadınları kimse mescide girmeye, Kur’an okumaya… zorlamıyor; ama onlar farklı (caiz diyen) ictihada uyar da bunları yaparlarsa yine kimsenin onları engellemeye veya kınamaya hakları olamaz.

Namazları Cemmetme Meselesi

Eğer vermezlerse, problem olursa, ibadetlerinizi yapmanız bakımından daha müsait bir yerde iş buluncaya kadar öğle ile ikindi namazlarınızı cemedebilirsiniz.

Resim Ve Heykel Meselesi

Resim konusunda fetva verirken, resmi yapılan şeyin tapınma konusu olup olmadığına bakıyoruz ve “tapınılan, kutsanan, kutsallık izafe edilen şahıs ve şeylerin resim ve heykellerinin yapılması caiz değildir; hadislerden bu kastedilmektedir,

Bayanlarla Tokalaşma, ve Haremlik-Selamlık, Kadın Sesi ve Müzik

Günümüzde bayanlarla tokalaşma âdet haline gelmiş durumda, müslüman bir erkek henüz kendini anlatamadığı bir ortamda elini geri çekerse bundan -İslam’ın da istemediği- bir dizi problem çıkabiliyor. ..Zor durumda kalanların, farklı kültür ortamlarında yaşamak ve insanlarla ilişki kurarken fitneye sebep olmak istemeyenlerin faydalanmaları için bu yorumu, Helaller Haramlar isimli kitabımızda naklettik. Yine adı geçen kitabımda erkek kadın beraber oturmanın, tesettüre riayet edildiği ve bu uygulamadan fayda umulduğu veya ihtiyaç ve zaruret bulunduğu zaman caiz olduğunu deliller göstererek açıklamıştık.
Kadının sesinin ve musikînin haram olduğuna dair sahih ve kesin bir delil (dinî açıklama) yoktur. Kadın olsun erkek olsun müzik icra ettiğinde bunu dinleyenler kendilerine bakmalıdırlar; kötü, olumsuz bir etkilenme bulunmadıkça dinlemelerinde sakınca yoktur.

‘BAŞÖRTÜSÜ TEMEL KULLUK ENSTRÜMANIDIR DENEMEZ’

Rıdvan Memi’nin “Başörtüsü Allah’ın kadına dönük vazettiği unsurların temelini oluşturacak bir enstrümandır, denebilir mi? sorusuna ise Karaman’ın yanıtı gayet netti: “Hayır denemez. Ben ısrarla örtünme tabirini kullanıyorum, bir. Bunun hem kadına hem erkeğe ait olduğunu söylüyorum, iki. Üç, örtünme Kur’an’da emredildiği için vazgeçemeyeceğimiz bir araçtır. Ama kadın ve erkekten istenen temel bir kulluk ensturmanıdır diyemeyiz.”

‘KADINLAR CAMİDE ERKEKLER İLE BİRARADA, AYNI HİZADA NAMAZ KILABİLİR’

“Peygamber Efendimiz zamanında saflar önce erkekler, sonra erkek çocuklar sonra da kadınlar şeklinde sıralanmış. Ama erkekler kadınların hizasında olsalar. Mezhep imamları bu konuyu tartışmışlar. Mesela Hanefiler demişler ki, kadın önde olursa ya da erkeğin hizasında olursa erkeklerin namazı bozulur. Ama diğer imamlar bozulmaz demişler. Bozulmaz niye bozulsun. Kadınlar ve erkekler aynı hizada durabilirler.”

Faiz

Faizi haram sayan ve kar zarar ortaklığı yapısıyla çalışan katılım bankalarının Merkez Bankası’ndan aldığı ‘zorunlu faiz’ sorunu İlahiyat Profesörü Hayrettin Karaman’dan alınan fetva (dine uygunluk görüşü) ile çözüldü.
Topladıkları TL fonlarının yüzde 5’ini Merkez Bankası’nda Mevduat Munzam Karşılığı olarak tutmak zorunda olan katılım bankaları bunun karşılığında munzam karşılık olarak tutulan miktarın yıllık yüzde 5.2’sini faiz olarak alıyor.

Enflasyon kadar faiz haram değil

Karaman internet sitesinde devletin nemalandırdığı KEY ödemeleri faizinin haram sayılamayacağını belirterek: “Devlet, banka gibi bir “faizci kuruluş” olmadığı için ve tasarruf kesintisi ile faizcilik yapmadığı, nakit ihtiyacını karşıladığı için, ödünç aldığı bu parayı geri öderken “enflasyon farkını aşmayan” rakam fazlalığına faiz demek mümkün değildir. Devletin ödediği nema, kestiği paraların yıllarca birikmiş enflasyon farkının çok altındadır ve dine göre borcunu ödeyen, enflasyon farkını da ödemekle yükümlüdür” dedi.

Karaman’ın bazı finansal sorunlarla ilgili görüşleri ise şöyle:

-Devletin verdiği konut kredisi, faizi enflasyondan düşük olduğu sürece alınır. Temerrüt faizinin enflasyon miktarını aşmayan kısmı zaten alacaklının hakkıdır. Vade farkı faiz değildir. Yatırım fonlarına katılarak buradan gelir elde etmek caiz değildir.
(Bir başka cevap):
Laik bir düzende yaşayan Müslümanlar meşru olan işlerini yürütmek için (mesela bir vakıf kurmak, şirket kurmak, okul açmak….” laik kanunlara ve düzene göre mecbur kaldıkları bazı “normal hallerde caiz olmayan” işlemleri de yaparlar. bu zarurete girer. Eğer bu işlemlerden biri, bankada belli bir miktar parayı tutmak ise bunu tutarlar, tahakkuk eden faizi alır, mesela yoksullara dağıtırlar, kendileri yiyemezler. Katılım bankaları da bunu yapıyorlar.
(Bir başka cevap):
Merkez Bankası’ndan faiz mutlaka alınmalıdır.
Keyif için ikinci eş yok
“Ortada bir zaruret yok iken üzerine ikinci eş getirilmek istenen her kadın bu konuda birer “Fâtıma’dır”, “Hepimiz Fâtıma’yız” deme hakkına sahiptirler. Kadınlar nasıl nefislerine hakim olarak kocalarına sadık kalıyorlarsa kocaları da onlara sadık kalmalı, sırf zevklerini tatmin için onları mahvetmekten sakınmalıdırlar.”

Recim yoktur

Recm cezası, şeriatı uygulama adına mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ceza değildir. Bugün İslam aleyhine kullanılan ve insanları İslam’dan korkutmaya yarayan bir cezayı sahiplenmek ve savunmak uygun değildir. Tekrar ediyorum: Sabit ceza (had) olarak recim yoktur

Sakal ve sünnet

“Sakal bir kültür, bir beşerî âdet idi, misvak de o gün diş temizliği için bulunan ve bilinen en uygun araç idi, bunlar örneklik alanına giren davranışlar değildi, bugün hem sakal âdeti hem de diş temizleme araçları değişti, ben günümüzde en maksada en uygun olanı kullanırım” diyen mü’min de manevî amacına ulaşabilir, O’nun örnekliğini terketmiş olmaz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu