NURETTİN YILDIZ’DAN OSMANLI’YA SUÇLAMALAR: “ABDULHAMİD PİYANO ÇALMAKTAN AZİZ MAHMUD HÜDAYİ’NİN YANINA GİTMEYE FIRSAT BULAMADI”
Nurettin Yıldız: “ … Abdülhamit ne yaptı kendisi kızıyla oturup piyano dersleri yaptılar orada. Ama Aziz Mahmut Hüdai’yi çağırdı İstanbul’a tarikatını ihya etti. Kendisi girmediği tarikattan insanların istifade etmesini istedi. Aziz Mahmut’u İstanbul’a getiriyorsun piyano nasıl çalıyorsun. Aziz Mahmut Hüdayi piyanocu mu? Sarayda oturup piyano çal… Tarikat erbabı bir adamın piyanoya vakti olur mu?”
(Video arşivimizde mevcuttur. N.Yıldız ve ekibinin söylediklerinin arkasında duracak cesaretleri olmadığı için şikayetle kaldırıyorlar videoları, dolayısıyla sayfada yayınlayamıyoruz.
Dileyenler sayfa yönetimine mesaj atarak kayıtlara ulaşabilirler.)
İFTİRANIN CEVABI
Bu iftiraya nasıl cevap vereceğimizi bilemedik. Adamın biri “kurban” mevzuunu anlatıyormuş: “çocuğu olmayan Hazreti Davud, Allah’a dua etmiş, ‘ya Rabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim’ demiş. Dua tutmuş, Davud, kızının adını Ayşe koymuş, gel zaman git zaman, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş, Hazreti Davud kızı yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken, Azrail, gökten bir keçiyle çıkagelmiş, ‘kızı bırak, al bu keçiyi kurban et’ demiş.Dinleyenlerden biri dayanamamış:
“Yahu bunun neresini düzelteyim; Hz. Davud değil Hz. İbrahim; kız değil erkek; Ayşe değil İsmail; Azrail değil Cebrail; keçi değil, koç”!
Sultan Abdülhamid’in babası zamanında piyano eğitimi aldığı doğrudur. Lakin Amcası Sultan Abdülaziz tahta geçtikten sonra tiyatro ve batı tarzı müzik de sarayda yasaklanmıştır. Ayrıca Nureddin Yıldız, yukarıdaki tarih bilgisine (!) güveniyorsa takipçileri yanmıştır. Zira Hudayi hazretlerinin İkinci Abdülhamid Han’dan asırlar evvel hüküm süren ecdadı Sultan Ahmed Han zamanında yaşadığını bile bilmiyor ve bir de ondan tarikat dersi aldığını söylüyor. Hem de konuşması boyunca bu ifadeleri te’kid ediyor. İnsanları aptal yerine koyuyor!
Günlük yaşantısına erkenden yıkanıp namazı eda ettikten sonra Kur’an ve evrad okuyarak başlayan II. Abdülhamid’in dinî duygu ve yaşantısının samimi olduğu anlaşılmaktadır. Ömründe sadece böbrek hastalığına yakalandığı vakit Cuma namazını terke mecbur kalmış, sıhhati bozulduğu halde Ramazan orucunu bırakmamış olan Sultan’ın (Ali Said, Saray Hatıraları, haz. A. N. Galitekin, İstanbul 1994, s. 32, 40, 41, 58) gizlice hacca gittiği de rivayet edilmiştir (Hasan AbdulhayKazzaz, el-EmnülleziNeîşühû, Mekke 1989, s. 391-92; Ö. F. Yılmaz, Belgelerle Sultan II. Abdülhamid Han, s. 214-215). İçki içmediği, içenlerden nefret ettiği, bütün hareketlerini İslam şeriatına uygun yapmaya gayret ettiği, tereddüt ettiği mevzuları birkaç ilim adamına sorduğu nakledilmektedir (Ali Said, a.g.e., s. 58)
Prof. Dr. Hür Mahmut Yücer araştırmalarının neticesi olarak şunları kaydetmiştir: “Onun [Sultan’ın] gerek sözlü gerekse yazılı rivayetlerden, Kâdirîlik ve Şâzelîliğe kesin olarak intisap ettiği; Nakşî, Rifâî ve Halvetîlerle seviyeli bir ilişki kurduğu; [dönemindeki] Mevlevî ve Bektâşîlere ise gerek Jön Türkler ve Masonlarla ilişkileri, gerekse Sultan Reşad ile bağları neticesinde mesafeli ve soğuk olduğu söylenebilir.” (Hür Mahmut Yücer, “Sultan II. Abdülhamid Dönemi Devlet-Tarikat Münasebetleri”, Sultan II. Abdülhamid ve Dönemi, Editör: Coşkun Yılmaz, İstanbul 2002, s. 255)
Tarihçi Ömer Faruk Yılmaz, Belgelerle Sultan İkinci Abdülhamid Han adlı kitabına şunları yazmıştır: “Sultan Abdülhamid, Ehl-i Sünnet’emugayyir olmayan tarikat ve ilim erbabı ile sık sık görüşürdü. Ulemaya hürmet göstermek, Osmanlı sultanlarının güzel adetlerinden idi. Sultan Abdülhamid Han, Şam’da medfun bulunan Şazili şeyhlerinden Şeyh Ebuşşamat Efendi’ye, Tarihçi Ömer Faruk Yılmaz, Belgelerle Sultan İkinci Abdülhamid Han adlı kitabına şunları yazmıştır: “Sultan Abdülhamid, Ehl-i Sünnet’emugayyir olmayan tarikat ve ilim erbabı ile sık sık görüşürdü. Ulemaya hürmet göstermek, Osmanlı sultanlarının güzel adetlerinden idi. Sultan Abdülhamid Han, Şam’da medfun bulunan Şazili şeyhlerinden Şeyh Ebuşşamat Efendi’ye, tahttan indirilip Selanik’te yaşamaya mecbur edildikten sonra bir mektup yazmıştı.” (Osmanlı yayınevi, İstanbul 2000, 2. bs., s. 274-276)tahttan indirilip Selanik’te yaşamaya mecbur edildikten sonra bir mektup yazmıştı.” (Osmanlı yayınevi, İstanbul 2000, 2. bs., s. 274-276)
Ayşe Osmanoğlu’nun belirttiğine göre, Muhammed Zafir Efendi’den sonra babasının [Sultan II. Abdülhamid’in] intisap ettiği şeyhlerin başında Rıfai şeyhi Ebu’l-Hüda es-Sayyâdî ve Yahya Efendi tekkesi Kadiri şeyhi Abdullah Efendi gelir (Ayşe Osmanoğlu, Babam Sultan Abdulhamid, İstanbul 1994, s. 25).