NURETTİN YILDIZ’DAN OSMANLI’YA SUÇLAMALAR 5
“PADİŞAHLAR HACCA GİTMEDİ”
Nurettin Yıldız: “ ‘Efendim devleti nereye bırakacaktı.’ Diyorlar. ‘Viyana’ya 6 ay gittin kime bıraktın devleti 2 ay hacca gitmedin.’ Ben diyorum ki masum değildir hata nerden kaynaklandı onu söylüyorum. Şimdi yapacak birşey yok zaten ama inşallah sizin doğurduklarımızın kuracağı devlette bu eksiklikler olmayacak.”
Şunu öncelikle söyleyelim ki, Türk-İslâm kültüründe, padişahların da herkes gibi icraatında öncelikle Allah’a karşı mesul olduğuna; vazifelerini dine ve hukuka uygun yapıp yapmadığının hesabını mahkeme-i kübrâda vereceklerine inanılır. O halde dinlerine bağlılıkları kaynaklarda sıkça geçen, ülkeyi hayrat eserleriyle donatan, harb meydanlarında canını ortaya koyan padişahlar, acaba niye hacca gitmemiştir?
İslâm âlimleri, hükümdarın ve onun makamındaki emirlerin (vali ve şehzadelerin), hacca gitmekte mazur olduğuna fetvâ vermiştir. Nitekim meşhur İslâm hukukçusu İbniÂbidîn, Reddü’l-Muhtar hâşiyesinin ikinci cildinin 146. sahifesinde şöyle yazıyor: “Meydânî’ninKudûrî’ye yaptığı Lübâb şerhinden, o da Şemsü’l-İslâm Serahsî’den naklen, arzederiz ki, sultan ve sultan mânâsındakiemîrler [vâli ve şehzâdeler] mahpus hükmündedir. Binaenaleyh içinde kul hakkı olmayan malından kendi namına birini hacca göndermesi icab eder. Mezkûr şekilde aczi tahakkuk eder de, ölünceye kadar devam ederse böyle yapılır.” Bir hükümdarın hac gibi uzun bir yolculuğa çıkması, pek çok bakımdan amme nizamını bozabilir. Bu sebeple hükümdarlar mahpus hükmünde, yani hapisteki bir şahıs gibi görülmüştür. Nitekim haccın bir vücub, bir de edâ şartları vardır. Haccın bir insana vâcib olabilmesi için, o şahsın hacca gitmeye kâdir olması gerekir. Nitekim haccı emreden Kur’an-ı kerim âyetinde bu güç yetirebilme hususu açıkça vurgulanmıştır.
Haccın farz olması için, hacca gidip dönmeye ve bu zaman zarfında ailesinin nafakasını karşılamaya yetecek kadar parası olması şarttır. Padişahın ailesi, bütün bir harem ve saray halkıdır. Bunların masrafını bizzat padişah karşılamaktadır. Hükümdarlar, sıradan insanlar gibi tek başlarına ata, deveye binip de hacca gidemez. Yanında maiyetini götürmek istese, bu da kolay değildir. Padişahın yanında tam teçhizatlı bir askerî birlik gitmesi gerekir. Halbuki şahsî bir ibadetin yerine getirilebilmesi için bu külfeti yüklemek abes olur. Yol emniyeti de haccın edâsının şartlarındandır. Çöl hiçbir zaman eşkıyadan hâli olmamıştır. Eşkıyaların padişahı yakalayıp esir aldıkları, öldürdükleri, düşmana sattıkları veya fidye istedikleri tasavvur bile edilemez. Üstelik pâyitahtın en az üç ay boş kalması da mahzurdan uzak değildir. Yolda ve gittiği yerde hükümdarın karşılaşacağı tehlikeler de cabasıdır.
Haccın vücûb ve edâ olmak üzere iki nevi şartları vardır. Vücûb şartları sekizdir: 1-Müslüman olmak. 2-Dârülharbde olanın, haccın farz olduğunu işitmesi. 3-Akıllı olmak. 4-Bâliğ olmak. 5-Hür olmak. 6- Geçim ihtiyacından fazla olarak hacca götürüp getirecek ve geride kalanlara yetecek kadar helâl parası olmak. 7-Hac vakti gelmiş olmak. 8-Hacca gidemeyecek kadar, kör, hasta, çok ihtiyar ve sakat olmamak. Edâ şartları dörttür: 1-Mahbûs ve men’ edilmiş olmamak. 2-Hac için gideceği yolda ve hac yerinde selâmet ve emniyet olmak. 3-Üç günlük mesafedeki hür kadının yanında mahremi olmak. 4- Kadın, iddet hâlinde olmamak. Padişahların vaziyeti, edâ şartlarında zikredilen mahbusluk hâline kıyas edilmiştir.
Vücûb ve edâ şartları bulunan kimsenin, o sene hacca gitmesi farz olur. Sonraki senelerde, hastalanır, sakatlanır veya hapsolunursa, yerine başkasını kendi memleketinden bedel göndermesi veya bunun için vasıyet etmesi lâzımdır. Vücûb şartlarından birisi bulunmayan kimsenin hacca gitmesi farz olmaz. Vücûb şartları bulunup da edâ şartından biri bulunmayan kimsenin hacca gitmesi farz olmaz ise de, bu âcizlik ölünceye kadar devam eder ise, yerine birini vekil göndermesi veya öldükten sonra yerine birinin gönderilmesi için vasıyet etmesi lâzımdır.
Bu bakımdan hacca gitmemeleri, Osmanlı padişahların dindarlıkları için bir ölçü teşkil edemez. Onlar tamamen kendilerine şer-i şerîfin tanıdığı ruhsattan istifade edip, ülkenin birliğini, milletin dirliğini düşünerek hacca gitmemiştir. Mükellef olanları, yerlerine bedel göndermiştir. Nitekim Sultan II. Murad’ın günümüze intikal eden vasıyetinde, hacca bir bedel gönderilmesi hususu görülmektedir. Sultan Vahîdeddin ise tahttan indirildikten sonra hac ve ikâmet maksadıyla gittiği Hicaz’da hummaya yakalanmış ve haccı edâ edememiştir. Şehzâde Cem, sürgünde iken haccı edâ etmiş; padişah kızlarından da hacca gidenler olmuştur. Hac farîzası mühimsenmiyor olsaydı, bunlar da gitmezdi.
5 dk. Boyunca süren iftiraların tamamı burada: https://www.youtube.com/watch?v=NZ0u-5NxN70
Harun Çetin, İttihattan İhtilafa