Anasayfa SliderAnasayfa YazılarArşivSON EKLENENLERson-eklenenler

Nebî (s.a.v.) Zamanında Mezhebler Var mıydı?

Bilindiği gibi askerî rütbe sisteminde Genelkurmay Başkanı veya kuvvet komutanları ve generaller için; tabur, tümen, birlik vs. gibi tasniflerden bahsedilemez. Bu yüksek rütbeli kimseler, bu tür tasniflerin dışında ve üstündedir. Bununla birlikte, bahsedilen tabur ve tümende yer alan kimselerin adı geçen komutanlardan bağımsız olduğu da düşünülemez. Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.) İki Cihân Güneşi’nden doğrudan istifade ediyorlardı. Yine de aralarında daha fakih olanlara sorular sorarak onların görüşlerinden de istifade etmişlerdir.

Allâh Teâlâ’nın kitabını ve Resûlü (s.a.v.)’in sözlerini anlayabilmek için, ismen bulunmayan birçok ilimler, sonradan ortaya çıkmıştır: Nahiv ilmini öğrenmek, usul-ü fıkhı, cerh ve tadil hakkında konuşmak gibi. Nebî (s.a.v.) zamanında, günümüzdeki gibi kitaplar, medreseler ve tekkeler de bulunmuyordu. Bu tip güzel, faydalı, gerekli ve özü itibariyle Nebî (s.a.v.) zamanında bulundu- ğu hâlde sonradan ismi konup müesseseleşmiş birçok şey vardır ki, bunlardan biri de mezheblerdir. İmâm-ı Şafiî (r.a.) buyuruyorlar ki: “Kitap, sünnet, ashap ve icmaya muhalif şeyleri ihdas etmek sapıklıktır. Bunlara muhalif olmayan, hayırlı ve güzel olan şeyleri ihdas etmek ise, kötü bid’at değildir.179

Neden yalnızca dört mezheb? 

Bu dört müctehid imamdan başka, birçok mutlak müctehid yetişmiştir. Lakin mezheb ve görüşleri, müdevven olarak (sistematik bir şekilde düzenlenip) zamanımıza kadar gelmemiştir. Nitekim bu müctehidlerden bazıları şunlardır: Hasan Basri, Evzai, El-Leys İbn-i Sad, Dâvud İbn-i Ali, Süfyan-ı Sevri (r.a.e.) ve daha başka müctehidler. Bu dört mezhebden başka mezheblerin inkiraz bulması (kesintiye uğraması), ilâhî bir hikmetin tecellisidir.180 Mezheplerin dört âdet ile sınırlı olduğuna dair icma ger- çekleşmiştir. Usûlde bilindiği gibi; sonraki icmâ önceki ihtilafları ortadan kaldırır. Dolayısıyla dört mezhebin dışında bir mezhebi taklit etmek caiz değildir. Sonradan çıkan her şey menfî mânâda “bid’at” kapsamına girer mi? İslâm binasının temelini sağlamlaştıran ve Allâhü Te‘âlâ’nın dînini yücelten her şey vâcibtir.

Bunun tersi olan her şey de haram ve günahtır. Mühim olmayan, lakin dîne hizmet eden her şey mendûbdur. Bunun aksi olan şeyler de mekruhtur. Bu iki şık arasında bulunan şeyler de mubahtır. Bunun aksini iddia edenlere şöyle sorulmalı: Seni eğiten ve sana ders veren hocalar, telif edilen kitaplar, yazılıp biriktirilen fetvalar, İslâm âleminde yayımlanan eserlerin hepsi bid’at mıdır? Çünkü bunlar, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in devrinde yoktu. Eğer bunlar bid’at ise o hâlde bunları terk etmelisin; bizzat böyle bir şeyi yapmamalısın ki, başkasını böyle bir şeyden men etmek hakkına sahip olabilesin.

MİSVAK NEŞRİYAT, HAK DİNİN BATIL YORUMLARINA CEVAPLAR, SYF:147,148 KAYNAK: İctihad ve’t-Taklîd ve’t-Telfik ve’l-İftâ, Darü’l-Hadîs, Kahire, 282 179 Şeyh İzzettin bin Abdüsselam, Kitabul Kavaid, 180 Mehmet Çağlayan, Ehli Sünnet ve Akaidi, s. 178

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu