KÂFİRLER İLE “MODERNİST İSLAMCILAR”IN BENZER ÖZELLİKLERİ
Hazret-i Peygamber, yüce Allah tarafından hidâyet ve hak din İslam ile gönderilince (Feth, 28), babalarından kalan batıl itikatlarını sürdürmek isteyenler çıktı (Bakara, 170). Bunlar, hakkı kabul etmediklerinden ve inkâr ettiklerinden dolayı âyet-i kerimelerde kâfir olarak nitelendirildiler. Kâfirler, birkaç kısma ayrılırlar. Ehl-i kitap bunlardan bir bölümüdür.
Diğer tarafta Müslümanlar safında yer aldıkları hâlde İslam’a inanmayan, fakat Müslüman görünenlere de Kur’ân’da Münafık denildi. Hadis-i şeriflerde açıklanan Münafıklar ise İslam’ın yasak ettiklerini işlediklerinden (yalan söylediklerinden, sözünde durmadıklarından ve emanete ihanet ettiklerinden) dolayı kötülendiler. Bunlar, duruma göre ya mekruh veya haram işleyenlerdir. Diğer bir ifadeyle Kur’ân-ı kerim’de geçenler, itikaden (kâfir) Münafıklar, fakat Hadis-i şeriflerde bildirilenler ise amelen (günahkâr) Münafıklardır.
Kur’ân-ı kerimde geçen kâfir ve münafıkların genel özellikleri şöyle sıralanabilir:
Batıla uyarlar
İslam dini, haktır. İslam’a aykırı her şey batıldır. Âyet-i kerimelerde buyrulur:
Hak (İslam, Kur’ân) geldi ve batıl yok oldu. Gerçekten batıl, yok olmaya mahkûmdur (İsra,81).
Kâfir olanlar batıla uymuşlardır. İman edenler ise, Rablerinden gelen Kur’ân’a (ve onu tebliğ eden Rasûlüne) tâbi olmuşlardır. İşte Allah, insanlara, hâllerini böyle beyan eder (Muhammed suresi, 3).
Hristiyanlar ve Yahudiler, İslam’ı kabul etmezler. Yüce Allah’a oğul isnat ederek küfrü ve batılı tercih ederler. Müsteşriklerin İslam’ın temel akidelerine aykırı inançlarını benimseyen Fazlurrahman, Muhammed Hamidullah, Muhammed Tancî, Cemaleddin Afganî, Mevdudî, Musa Carullah vb. bunlardandır.
Rasûle itaat etmezler
Âyet-i kerimelerde buyurulur:
Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, (yüce Allah’ın) bana (vahyettiklerine) uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın (Âl-i İmran, 32).
(Resûlüm, insanlara bildir:) Allah’a ve Peygamber(in)e itâat edin. Eğer (onlar, sana uymaz) yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez (Âl-i İmran, 32).
O kimseler ki, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr ederek kâfir olurlar. Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler (Nisa, 150).
Oryantalistler, İslam’a ve Hazret-i Peygamber’e inanmazlar. Batı’da halk da gittikçe Hristiyanlıktan uzaklaşmaktadır. Buna sebep Kilise’nin dini değiştirmesi ve “Aydınlanma” hareketiyle aklın ön plana alınıp dinin toplumdan uzaklaştırılması gösterilebilir.
Öte yanda Müslümanlar toplumla iç içedir. İbadet başta olmak üzere yeme içme, giyinme, diş ve beden temizliği, selamlaşma, komşu ve hayvan hakları, evlilik, alışveriş ve faize varıncaya kadar her konuda İslam’ın emir ve kuralları bulunmaktadır. Bu hüviyetiyle İslam, sadece Cami’de değil, toplumda her alanda yaşanır hâle gelmiştir. Selçuklu ve Osmanlının cihan hakimiyeti bu inanış ve yaşayışla açıklanabilir.
İslam’ın bu yapı ve özelliği, küresel oryantalistlerin ve Vatikan’ın hedefi hâline gelmiştir. Önce Siyer, Tasavvuf ve Fıkıh alanlarında yalan ve iftiralarla İslam ilim tarihini karalamışlardır. Sonra sıra Hadis Külliyatı’na gelmiştir. Elbette bu karalama ve tezyifi, büyük oranda oryantalist fikirlerle yetiştirdikleri Müslüman etiketli veya Müslüman görünümlü kişilerle yapmışlar ve yapmaktadırlar.
Şu iddiayı ortaya atmışlardır:
“Muhaddis âlimlerce tedvin olunan başta Buhari ve Müslim olmak üzere bütün Hadis Külliyatı, şaibelidir, dolayısıyla güvenilir değildir.”
Aslında bu şaibe, onların zihninde ve kalbindedir. İslam’a Peygamberiyle ve açıklamarıyla inanamamışlardır. Bir örnek verilecek olursa İstanbul’un fethiyle ilgili hadis, Kütüb-i sittede olmadığı ve diğer tali kaynaklarda geçmesine rağmen, bu hadis, Müslümanlar tarafından doğru kabul edilmiş, Kostantıniyye’yi/İstanbul’u alabilmek için 9 kere teşebbüs edilmiş ve sonuncuda fethedilmiştir. Kaldı ki, inkârcı Modernistler, Buhari ve Müslim’deki hadislere bile güven duymamaktadırlar.
Hadisler üzerinde şaibe uyandırmak ya da Hadisleri inkâr etmekle, âyet-i kerimede buyrulduğu gibi “yüce Allah ile Hazret-i Peygamber’in arasını ayırmak” (Nisa, 150) ve batıl planlarına göre, Hazret-i Peygamber’in son peygamber olduğu hakikatine gölge düşürmek istemektedirler.
Ülkemizdeki Modernist ilahiyatçılar, ecdadımız Selçuklu ve Osmanlının temsil ettiği İslam’ın yanında değil, Batı’nın empoze ettiği “Kur’ân’sız ve Peygambersiz bir İslam”ın(!) yanında yer almış ve saf tutmuşlardır. Oryantalistlerin inanmadıkları, tahkir ve tezyif ederek beşerîleştirdikleri bir yapay İslam’ın müdafii olmuşlardır.
Geleneksel İslam dedikleri Ehl-i Sünnet’i hedef alan ilahiyatçılar arasında “Peygamber’siz Kur’ân Müslamanlığı”nın Türkiye temsilcisi ve sonunda Deistliğini ilan eden Yaşar Nuri, “Aydınlanma” içinde zulmette boğulan Niyazi Kahveci (Felsefeci), Hadisleri inkâr eden “idrar” teşhircisi Caner Taslaman (Felsefeci), âyetlerle alay eden Müslüman görünümlü Mustafa Öztürk, Hadis münkiri ve Osmanlı uleması muarızı M. Nur Doğan (Edebiyatçı), gafil veya kasıtlı İktidar yanlısı TV’lerde ve toplantlarda açıkça Ehl-i sünnet düşmanlığı yapan Şii itikadlı Mustafa İslamoğlu, Diyanet’te başkan iken Kur’ân’ın Tarihselliği konusunda doktora yapan kişiye Vakıf parasıyla imkânlar hazırlayan ve “din, Fıkıh’tan öğrenilmez” diyen Ali Bardakoğlu, Batı mantık ve ölçüleri çerçevesinde Hadisleri ayıklamaya tabi tutan Mehmet Görmez ve Ehl-i sünnet kavramını ters yüz ederek Mason, Oryantalist bağımlısı ve kader inkârcılarını Ehl-i sünnet sayan ve bir mezhebe bağlılığı zül addeden Hayrettin Karaman sayılabilir.
Batıl düzeni devam ettirirler
Âyet-i kerimelerde buyurulur:
Onlara (Kâfirlere): “Allah’ın indirdiğine (Kur’ân’daki hükümlere) uyun!” denilince, “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz (din)e, uyarız!” derler. Ya ataları (din konusunda) bir şey düşünmeyen ve hak yolu bulamayan kimseler idiyseler? (Bu durumda yine atalarının yoluna devam mı edecekler?) (Bakara,170)
Onlar (Kâfirler) “Biz, atalarımızı bunlara ibâdet ediyor bulduk” dediler (Enbiya, 53).
Batı, Hristiyanlıkta yaptığı reformu, misyoner oryantalistler vasıtasıyla İslam ülkelerine ihraç etmiştir. Sünni Müslümanlık, gericilik olarak gösterilmiştir. Bu seküler mantık ve yaklaşım, senelerce İslam coğrafyasında uygulanır hâle gelmiştir. Dinî eğitim, bu anlayış ve görüşe göre şekillenmiştir. Modernist ilahiyatçılarda yaygınlaşan Batı temelli din algısı, âdeta İslam’ın ilk yıllarında Müşriklerde görülen din algısına dönüşmüştür. İslam’da sekülerizm (vahyi bir kenara koyup aklı esas alma), artık “ata dini” hâline gelmiştir.
Bütün Modernist İslamcıların yayınları ve özellikle 29 Mayıs Üniversitesi KURAMER şemsiyesi altında (ve Ali Bardakoğlu yönetiminde) yapılan faaliyetlerin tümü, “İslam’da Sekülerizm” odaklıdır.
Kur’ân âyetleriyle alay ederler
Âyet-i kerimelerde buyurulur:
Allah’ın âyetlerini alaya (oyun ve eğlenceye) almayın (Bakara, 231).
Hâlbuki Allah size Kitap’ta (Kur’ân’da) “Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır (Nisa, 140).
Ey îman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri ve öteki kâfirleri dost edinmeyin. Eğer (gerçek) mü’minlerseniz, Allah’a karşı gelmekten korkun (Maide, 57).
İşte böyle. İnkâr etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir (Kehf, 106).
Mustafa Öztürk’ün hezeyanları
İnternetteki “video”da aynen şöyle diyor:
Bana cennet âyetleri geliyor. Bak oğlum diyor, öbür dünyada Allah bizi nerede ağırlayacak biliyor musun, diyor. Altından ırmaklar akan, işte koltuklara kurulacak, sırf muhabbet edeceğiz, sohbet edeceğiz. Altından ırmak akan cennet, koltuk. Oysa şu anda bile ben koltukta oturuyorum. Irmak akan cennet. Ben Giresun doğumluyum, hocam. O Kümbet yaylasına doğru o vadiden girdiğimde… Tefsirlere baktım.
Müttekiîne aleyha Mütekâbilîn (Vakıa,16). Koltuklara yaslanacaklar. Bir de daha sıkıntılı bir şey var:
Altın bileziklerle süslenecekler. İpek elbise giyecekler (İnsan, 21; Fatır, 33). Allah aşkına. İpek elbise giy. Bir de altın bilezik tak. Dışarı çık. Sana ne diyeceklerini ben söyleyim: Gey (homoseksüel) diyecekler. (Kahkahalı gülüşmeler) Kadınların için için bundan rahatsız olduğunu, sorguladığını, ama “dinden, imandan çıkarız” diye ağızlarını tuttuğunu, bütün ümütlerini o “gılman”a bağladıklarını düşünüyorum. (Kahkahalı gülüşmeler) Bizim tefsir çıkınca ben size epeyce malzeme aktaracağım.
Tehıyyetühüm fiha selâm (Yunus, 10). Cennette gidecekler, görecekler, birbirine selam verecekler. Allah Allah, orada hiç şaka yapmayacaklar, latife olmayacak. Allah Allah, selam. Bir de ciddi olacağız. Bu ne hâl, dedim, ben ne yapayım cenneti… derken akademik hayata intibak ettim. “İslamiyat”ta bir yazı yazdım: Bu cennet, Arab’ın cennetidir. https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=542559962848026&id=1458476507800161
Bu yazıyı okuyan bir Müslüman, M. Öztürk hakkında ne düşünür? Âyet-i kerimelerle alay eden bir kişi, Müslüman olabilir mi? Müslüman, Hak teala’nın gönderdiği Peygamber’e ve ona indirilen Kitab’a şartsız ve kayıtsız inanır. İmanın gereği de budur. Vahiy, hiçbir zaman sorgulanmaz. İman esaslarında pazarlık olmaz. M. Öztürk, şunu bilmelidir ki; Yüce Allah’a inanmayan, O’na küfreden, kendini Rab ve ilah ilan eden nice Nemrut, Firavun ve kâfirler gelmişlerdir. Bu inkârcı kişiler, O’nun gönderdiği Peygamberleri ve Kitaplarıyla istihza etmişlerdir. Fakat sonunda hepsi O Kadir-i Mutlak Allah’ın sonsuz kudret, irade ve takdirinin pençesine düşmekten kurtulamamışlardır.
Mustafa Öztürk, Kehf suresindeki Hazret-i Musa-Hazır karşılaşmasına, Kur’ân’daki diğer kıssalara, Ahzab’daki Zeyd olayına, Miras taksimatına, kadınların şahadetine, Tevbe suresindeki “cihad”a, hatta İslam ve Kur’ân’a inanmayabilir. Bu konularda İslam’a inanmayan Misyoner ve Müsteşriklerle aynı görüşte olabilir.
Fakat sıfatı ne olursa olsun hiçbir kimse, Müslümanların kitabı Kur’ân-ı kerim’e saldıramaz, hakaret edemez ve âyetlerini alaya alamaz. Kimsenin buna hakkı ve yetkisi yoktur. Bu, dinen ve kanunen suçtur. Böyle bir kişinin Üniversite’de ders vermesine de izin verilmemelidir. İlgili Üniversite ve YÖK, bu konuda görevini yapmalıdır. Bu yazı, bir suç duyurusudur!
Dr. C. Ahmet Akışık
turkiyegazetesi.com.tr adresinden alınmıştır.