Mi’rac ve Göz Aydınlığı Namaz
Önümüzdeki Pazarı Pazartesiye bağlayan gece Mi’rac gecesi. Mi’rac, Peygamberimiz’in Kur’an’dan sonra en büyük mûcizesidir. Mi’rac yolculuğu, İsrâ ile başladı. İsrâ, ilâhî hikmet ve sırların gösterilmesi için, sevgili Peygamberimiz’in geceleyin Burak ismindeki bir binit ile, Mekke’den Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya seyahat ettirilmesidir. Mi’rac ise yine Allah’in nice esrar ve hikmetlerinin gösterilmesi için, sevgili Peygamberimiz’in Mescid-i Aksâ’dan göklere yükseltilmesidir. Bu mühim hadise, Peygamberimiz’in hicretinden bir buçuk sene önce, Receb ayının 27. gecesinde gerçekleşmiştir.
Bu mukaddes yolculuğun birinci kısmı olan Îsrâ, âyetle bildirildiği için, inkar eden –Allah korusun- imandan çıkar. Mi’racı inkar edenler, Allah’ın varlığını kabul ettiklerini söyleseler bile, yüce yaratıcımızın, kudret ve hikmetiyle nelere muktedir olduğunu kavramayanlardır. Böylelerine göre, maddî ölçülerle ölçülemeyenler yok demektir.
Bu makûle kimseler, bu yaratılan âlemin ötesinde bir de âlem-i emir olduğuna, meleklerin ve aklın kavrayamayacağı nice varlıkların bilmediğimiz âlemlerde Allah’ın emirlerini harfiyen yerine getirdiklerine, her bakımdan temiz ve seçilmiş zatlar olan peygamberlerin haber verdiği, aklın kavrayamayacağı şeylerin olabileceğine ihtimal vermezler. Halbuki, bugün yeni yeni şeylerin icat edildiğini ve önceleri imkansız zannedilen birçok şeylerin her gün olup bittiğini kendileri de görüp durmaktadırlar. Bu gördüklerine kıyaslayarak bari, kafalarının almadığı başka şeylerin de mümkün olabileceğini düşünseler ama, o da yok.
Halbuki, Allah’ın varlığını kabul eden herkes, O’nun kudretinin sonsuz olduğunu bilir ve inanır. Dolayısıyla bu sonsuz kudretin İsrâ ve Mirac gibi aklın kavrayamayacağı hârikulâde şeyleri gerçekleştireceğine inanmakta zorluk çekmez…
Mi’raca gidip dönen Peygamberimiz bunu ilk haber verdiklerinde, zaten kendisinin peygamberliğine inanmayanlar, bu habere de inanmayıp, ”Bizim kervanlarımızın bir ayda gidip bir ayda geri döndüğü Kudüs’e, bir gecede gidip döndüğünü söylüyor” diye hemen inkara kalkıştılar. Peygamberimiz’in, Kudüs’e/ Mescid-i Aksâ’ya hiç gitmediğini bildikleri için, “Madem gittiğini söylüyorsun, Mescid-i Aksâ’yı bize anlat” dediler. Peygamberimiz inceden inceye anlattı ama yine de inanmadılar.
Başta, “Ben ona göklerden gelen haberlere de inanıyorum. O söylediyse doğrudur” diyen Hz. Ebûbekir ve diğer sahabeler ise tereddütsüz kabul ettiler. Biz de Elhamdülillah onlar gibi kabul ve iman ediyoruz.
Mi’racın, bir hususiyeti şudur: Allah’ın, imandan sonra ilk emri olan ve sevgili Peygamberimiz’in “Gözümün nuru” buyurduğu namaz o gece farz kılınmıştır. Yani, namazın Mi’rac ile yakın alâkası vardır. Peygamberimiz o gece nice yüksek makamlara yükseltildiği gibi, Mi’racda farz kılınan namazımız da bizim için mânen yükselme vasıtasıdır. Müslüman, namazı ne kadar iyi kılabilirse, mânen o kadar yükselir. Nitekim Peygamberimiz, “Namaz, mü’minin miracıdır” buyurmuşlardır.
Mi’rac ve namaz yan yanadır. Çünkü namaz, Rabbimizin bize Peygamberimiz’le gönderdiği Mi’rac hediyesidir. İsteyen, “Rabbimin emri başım gözüm üstüne” der, 5 vakit namazını kılar, isteyen de kılmaz. Zaten de öyle oluyor… Bu dünyada böyle bir serbestlik var. Amma, âhirette iş değişecek. Kur’ânımızın haberine göre, cehenneme girenlere, “Sizi kavurucu ateşe sokan nedir?” diye sorulacak, onlar da “Biz namaz kılanlardan değildik” diyeceklerdir. (Müddessir sûresi, âyet: 43)
Değerli okuyucular, gelin, bu mübârek geceyi ve ondan sonraki gündüzü -az veya çok- namaz kılarak geçirelim. Kur’an-ı kerimde, “Allah’dan namaz ve sabırla yardım isteyin” buyuruluyor. Peygamberimiz de “Oruç sabrın yarısıdır” buyuruyor. Öyleyse, gelin kandil gecesinden sonra da oruçlu olalım. İbâdetle geçirdiğimiz geceden sonraki gündüzde, oruçlu ağızla bütün din kardeşlerimiz için, bilhassa zulüm altında bulunanlar için duâ edelim.
Sevgili Peygamberimiz’i geçen kandillerde –o nasıl anma ise- çalgıyla ananların hidayeti için dua etmeyi de unutmayalım. Gerek sevgili Peygamberimizi anmak ve gerekse böyle mübârek geceler, ibâdetle geçirilir, asla çalgıyla değil…
Peygamberimiz’i anma adı altında, insanları toplayıp çalgının her çeşidini çalarak, kalpleri nurlandırmak yerine karartmak, şimdiye kadar hiç görülmemişti. Bu iş, başka değil, Müslümanları kurnazca ibâdetten koparmaktır. İslam adına yola çıkar gözükerek, insanları ibâdet değil çalgı etrafında toplamak, başka zaman zaten büyük vebaldir de, Peygamberimiz’i anma adına veya bir kandil gecesi yapmak, vebal üstüne vebal olur. Bunu bilmek için, dinî ilimleri okumuş olmaya lüzum var mıdır!
Bu sözümona anma toplantılarını tertip edenler, tevbe edip bu rezaleti bir daha tekrar etmezlerse, Allah’dan (c.c.) umar ve bekleriz ki kendilerine hidayet nasip olsun. Duacıları oluruz. Ammaaaa, inat ve israrla aynı rezaleti tekrarlarlarsa, artık işleri Allah’a kalmış olur ki, Rabbimiz Azîzün Züntikam’ dır, intikamını çok şiddetli alır.
İmamı Azam Hazretleri, gösteri yapan bir hokkabazı talebelerine göstererek, “Bu adam, bu değersiz hareketlerle değersiz dünyayı kazanmaya çalışıyor. Yaptığı hoş değil. Amma siz, öğrendiğiniz bu değerli ilimleri âdî dünyayı kazanmakta kullanırsanız, sizin vaziyetiniz bundan kötü olur” buyurmuştur. İnsanları çalgı etrafında toplayanlara da tavsiyemiz şudur ki, âhiretin ebedî felâketine uğramamak için hiç olmazsa bunu Hz. Resûlüllah’ı anmak toplantılarına alet etmesinler.
Mirac kandilinin İslam âlemine hayırlı uğurlu olması temennisiyle, kandiliniz mübârek olsun efendim…