Ahmet Gelişgen YazılarıMealcilikmodernistler

Kişisel Gelişim Ayetleriymiş!

-KUR’AN-I KERİM’İ SEKÜLER AMAÇLARA İNDİRGEMEK CAİZ DEĞİLDİR-

“Kuran-ı Kerim’deki Kişisel Gelişim Ayetleri”[1] başlığı altında, Kur’an’da ahlaki öğretileri konu edinen sözde bazı ayetleri sıralayan yazı dizilerini, İslami bakış açısıyla değerlendirmek gayesiyle ele alacağımız bu yazının başlığını yukarıdaki şekilde olmasını uygun gördük. Görüldüğü gibi seçtiğimiz başlık, sorunun cevabını veciz ve en kısa şekilde ortaya koymaktadır. Bununla birlikte konuyu çeşitli yönleriyle izah etmenin yararlı olacağı düşüncesindeyiz:

Her şeyden önce Kuran’ın indiriliş gayesini ortaya koymakla işe başlamak gerekir. Rabbimiz Kur’an’da, Yüce Kitabımızın, “Allah’tan sakınanlara (müttakilere) hidayet için” yani yol göstermek için indirildiğini haber veriyor (Bakara, 2/2). Pek çok ayette bu gayeye dikkat çekilirken özellikle “Kur’an’ın, hidayetin ve doğru ile yanlışın ayırt edici kurallarını açıklayan bir kitap olduğu vurgulanmaktadır (Bakara, 2/185). Bundan başka Kur’an-ı Kerim, kendisinin bütün alemler için ancak bir öğüt kaynağı olduğunu (Sâd, 38/87), insanları en doğru yola ileten rehber olduğunu (İsra, 17/9), her şeyi açıklayan bir kitap olarak Müslümanlara hidayet, rahmet ve müjde olduğunu (Nahl, 16/89), ihtilafa düştükleri konularda mü’minlere ayırt edici başvuru kaynağı olduğunu (Nahl, 16/64), kıyamete kadar gelecek olan herkes için uyarıcı bir kitap olduğunu (En’am, 6/19), Allah’ın gösterdiği şekilde insanların arasında “Hakk” ile hükmetmek için indirildiğini (Nisa, 4/105) haber vermektedir. Bu özellikleriyle Kur’an, müminlere rahmet ve şifa kaynağı olurken, kendisini tanımayanlara da hüsran olmaktadır (İsra, 17/82).

Bu bakımdan Kuran, hem “Allah kelamı” olan kendisine, hem de Kur’an’ın birinci derece açıklayıcısı ve tebliğcisi olan Hz. Peygamber Efendimiz’e (Sünnet’e) uyulması gerektiğini haykırır. Meselâ; Kuran ve Sünnet’in hayat verici düsturlarına icabet edilmesi gerektiğini (Enfal, 8/24), Kuran’a ve onun açıklayıcısı olan Sünnet’e kulak vermeyen kimselerin akletmeyen sağır ve dilsizler olarak mahlukatın en şerlileri olduklarını bildirir (Enfal, 8/21-23).

Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim, müminlerin ihtilafa düşmeleri durumunda bu ihtilaflarını Kur’an ve Sünnet ışığında çözmelerini (Nisâ, 4/59), Allah ve Rasülü’nün hükmettiği meseleleri gönül huzuruyla kabul etmeyenlerin iman etmiş olamayacaklarını (Nisa, 4/65), Allah ve Rasülünün hüküm koyduğu bir konuda mümin hiçbir erkek ve kadının başkaca bir tercih hakkının olmadığını, aksi halin isyan ve sapıklık olduğunu (Ahzab, 33/36) vâz eder. Bu bağlamda, Kur’andan yüz çevirenin ve onun hükümlerini unutup göz ardı edenin dünya ve ahirette unutulacağını ve sıkıntılı bir hayata düçar edileceğini, kıyamette kör olarak haşredileceğini (Tâhâ, 20/124-127), Şeytan’ın yakın arkadaş olarak o kimseye musallat edileceğini ve Şeytan’ın o kişiyi Hakk’tan saptıracağını, ne var ki o kimsenin, kendisini hidayette olduğunu zannedeceğini (Zuhruf, 43/36-38) bildirir. Kur’an, kendini terk eden kimseler hakkında, aynı zamanda Peygamber Efendimiz (a.s.)’in de Kıyamet günü şikâyetçi olacağını açıklıkla beyan eder (Furkan, 25/30).

O halde, Allah ve Rasülü’nün getirdiği dini hüküm ve haberlerin tamamına gönül hoşnutluğuyla iman edip teslim olmak, Allah katında makbul bir iman için mutlaka şarttır. Kur’an ve Sünnet’te gelen dini haber ve hükümlerin bir kısmına inanıp bir kısmını inanmamak, “küfür/kafirlik” olarak nitelendirilmiştir (Nisa, 4/150). Parçacı bir inanışın Allah katında kabul edilmeyeceği ve daha dünyadayken kişi ve toplumu “alçaklığa” düşüreceği açıkça vurgulanmıştır (Bakara, 2/85).

Kuran ve İslam’ın amacı; insanı, iman ve salih amel doğrultusunda dünya ve ahirette mutluluğa kavuşturmaktır. İmansız güzel amel kabul edilmeyeceği için kafirlerin amelleri boşa gider (Maide, 5/5; Enam, 6/88); Bakara, 2/217); Araf, 7/147); Tevbe, 9/17); vd.). Kafirlerin amelinin boşa çıkarılışını Kur’an,  işe yaramayan “dağılmış toz zerrecikleri” benzetmesiyle anlatır (Furkan, 25/23). Netice olarak da kafirlerin,  “Deve iğnenin deliğinden girene kadar cennete giremeyecekleri” hükmüyle noktalar (Araf, 7/40). Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz’e hitapla “Muhakkak sen yüce bir ahlak üzeresin” buyrulmaktadır (Kalem, 68/4). Peygamber Efendimiz ise “Ben en yüksek ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyurmuştur (Muvatta, Husnü’l-Hulk, 8). Hz. Aişe (r. anhâ) validemize Rasülüllah (S.A.V.)’in ahlakı sorulduğunda, “O’nun ahlakı Kur’an’dı (Kur’an’ın bütünüydü)” diye cevaplamıştır (Müslim, Salatu’l-Müsafirin, 139; Ebû Dâvud, Tatavvu, 26). Bu nedenle olsa gerek ki hadis-i şerif’te, “Müminlerin en olgunu, ahlakı en güzel olanıdır” buyrulmuştur (Ebû Dâvud, Sünnet, 14). Nitekim “ahlak” kavramı, Arapçada “Mâ hulıka leh” ifadesinin kısaltılmış şekli olarak kabul edilmiştir. “Mâ hulıka leh”; bir şey için yaratılmak, yaratılış gayesini bilmek anlamlarına gelmektedir. İnsanın yaratılış gayesi ise Allah’a kulluktur (Zariyat, 51/56). Allah’a kulluk; Allah’a gereğince iman, dini hükümlere riayet ve güzel ahlaktan oluşur. İman ve salih amel olmadan ahlakı güzelleştirmek mümkün olmadığı gibi, güzel davranışlar varsayılsa da Allah katında bir değeri olmaz.

Buna göre, iman ve dini ahkama riayeti bir kenara bırakarak, ahlaki bütünlüğü de göz ardı ederek tamamen dünyevi maksatlara yönelik olarak “kişisel gelişim” için bir kısım ayetleri araç etmek, Kuran-ı bağlamından koparıp amacından saptırmak anlamına gelir. Kuran-ı Kerim ayetlerine böylesi bir yaklaşım, kökünden yanlış olacağı gibi maksatlı olabileceği ihtimali de kuvvetlidir. İman ve salih amelden koparılmış bir parça ahlaki davranış, otomobili hareket ettirmek maksadıyla imal edilmiş ve ancak komple hareket sistemi içerisinde fayda sağlayacak bir mil’in ya da lastiğin, oyuncak olarak oynanıp bir köşeye atılmasına benzer. İman, amel ve ahlaki bütünlük, her türlü kişisel gelişimi zaten beraberinde getirecektir. İslamiyet, mensuplarının kişisel gelişimini ihmal edecek bir yapıda değildir. İslam’ı kâmilen yaşayan bir mümin elbette kişisel gelişimini de tamamlayacaktır. Nitekim İslami eğitim ve yaşantı, pozitif davranış değişikliğini hedefler. İnsanın neye ihtiyacı varsa, Kur’an ve İslam’da hepsi mevcuttur. İslami bütünlüğü sağlamaksızın dünyevi maksatla dinin bir parçasına tutunmak, kimseye bir yarar sağlamayacağı gibi Yaradan tarafından da asla kabul edilmez (Ali İmran, 3/91).

“Kuran-ı Kerim’deki Kişisel Gelişim Ayetleri” başlığı altında, Kuran’dan verilen sözde ayet meallerine göz attığımızda ise oldukça garip bir manzara ile karşılaşıyoruz. Öyle ki, bu başlık altında verilen pek çok ifadenin, ilgili Kuran ayetleriyle hiçbir alakasının olmadığını görmekteyiz. Bazı ayet meallerine, ayetlerin içeriğiyle bağdaşmayan keyfi yorumlar katılarak elde edilen ifade, ayet meali gibi gösterilmiştir. Meal olarak yazılan bu ifadelerin çoğunun, ayetin aslıyla veya tefsiriyle bir ilintisi görünmemektir. Ayrıca meal diye belirtilen bu ifadelere tamamen yanlış anlamların yüklendiği görülmektedir.  Böyle bir işlemde kötü kasıttan başka bir niyet aramak mümkün değildir. Kur’an adına böyle bir tasarruf asla caiz değildir. Böylesi maksatlı bir çalışma, günümüzde çokça görülen “Kur’an ve İslam’ı yontma/dejenere etme” yöntem ve seferberliklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; Müddessir Suresi’nin 1-5 ayetleri, “Kendini fazla abartma” ifadesiyle verilmiş. Söz konusu ayetlerle bu anlamın, hiçbir alakası yoktur. Tekvir Süresi’nin 25-27 ayetlerinin meali olarak verilen, “Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma” ifadeleri tam bir saptırmadır. Bu anlamın, ilgili ayetlerle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bakara Suresi’nin 156. ayetinin  meali olarak verilen “Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu
aklından çıkarma” ifadeleri de tamamen uyduruktur. Hucurat 10 ve Muhammed 7 olarak verilen ayet mealleri de aynı mahiyettedir. Kanaatimizce bu metni kaleme alanlar, bu ifadeleri ya mezheplerince icat edilen “sözde” bir mealden almışlar, ya da ayetlerin meallerini bir yerden okuyup kafalarınca yorumlayıp meal olarak yansıtmış olmalılar. Yazıda verilen diğer sözde meallere bakmaya ise hacet yoktur. İlk başta verilen İsra 37 meali olarak verilen ifade, asılla örtüşmese de anlam olarak ilişkili ama eksik ve fazladan yorum katılmış bir mahiyettedir. Söz konusu İsra 37 meali olarak verilen ifadenin, ilk başta okuyucuya doğruluk imajı vermek ve itimat telkin etmek amacıyla, asıl ayetle birazcık ilişkili olarak verildiğini düşünüyoruz. Böyle bir çalışma, Hurufilik ve Bâtınilik anlayışını çağrıştırmaktadır. Bu tür batıl yorumlar, akım olarak İskender EVRENESOĞLU ve TRT’de[2] hatta TVNET’de[3] özel programlar yaptırılan, Cemalnur SARGUT’un dini anlayışlarına benzemektedir.

Kur’an-ı Kerim hakkında keyfi yorum tasarrufunda bulunmak, şeksiz şüphesiz küfürdür. Peygamber Efendimiz (a.s.), “Kim Kur’an’ı kendi görüşüne göre yorumlarsa, şüphesiz kâfir olur” buyurmuşlardır (Deylemi Hadisi).

Canab-ı Hakk Ümmet-i Muhammedi böylesi fitnelerden korusun, Müslümanlara da basiretler ihsan etsin.

(Not: Diyanet’in; Müftülük-Vaizlik ihtisas kursları programına, üç semavi dinin her birinin hidayet kaynağı olduğunu anlatan yardımcı ders notları koyup göndermesi; Kuran Kursu ders kitapları vb. kitaplarında aynı temayı işleyen ifadelere yer vermesi; bizzat Sn. Başkan Mehmet Görmez’in yayınlanmış makalesinin sonuç bölümünde, başörtüsünün dini emir/taabbüdi hüküm olmadığını ifade etmesi; Diyanet tarafından düzenlenen sempozyumda “Kur’an’ın Allah kelamı olmadığının belirtilmesi üzerine Sn. Ali Bardakoğlu’nun bu görüşü onaylayarak görüş sahibine destek çıkması ve bu görüşün Diyanet’çe basılan kitaplarda yayınlanması gibi olgular karşısında; yukarıdaki eleştirel yazımıza konu olan “yazı” ya da benzerleri, kanaatimizce fazlaca yadırganmayacaktır).

27.01.2013

Dr. Ahmet GELİŞGEN

www.ahmetgelisgen.com

[1] http://kisiselbasari.com/kuran-i-kerimde-yer-alan-kisisel-gelisim-ayetleri.html

[2] Cemalnur Sargut, Sahur Bereketi (TRT) 2012.08.13 B05 – YouTube  www.youtube.com/watch?v=kHG5AnT-XjY

Cemalnur Sargut Gülben Ergen Programı Tasavvuf Sohbeti – video

[3] TVnet Özne Kadın – 7 Eylül 2008 – Cemalnur Sargut

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu