Görmez’e Göre Başörtüsü Taabbudi/Dini/Hukukî (Bağlayıcı) Değil, Ahlâkîdir(!)
“İlahi Dinlere Göre Başörtüsü” adlı makalesinde Görmez;
Nur Suresi’nin 31. ayetinin, ahlak ilkelerinin anlatıldığı bir bağlamda yer aldığını; kuranda başörtüsünün tamamen evrensel bir ahlak ilkesinin tatbiki için gerekli görülen tesettürün bir parçası olarak yer aldığını; İslam geleneği içerisinde başörtüsünü, Kuran’ı aşarak zor ve katı kurallara bağlayanların olageldiğini; başörtüsünün, kadının sosyal hayattan tecrid edilecek şekilde yorumlandığını; Müslüman hanımların başörtülü bir şekilde kabre konmasının, bunun ne kadar güçlü bir gelenek olduğunu gösterdiğini ifade etmektedir. (İslamiyat Dergisi, Cilt 4, Sayı: 2, Nisan Haziran 2001, s. 19-33).
Başörtüsünün yanlış yorumlandığı konusunda da kaynak olarak Muhammed Ali Sabuni’nin “Ahkamu’l Kur’an”ı veriliyor. Bu kitabın asıl adı, “Ravâiu’l- Beyan Tefsiru Âyâti’l- Ahkami mine’l- Kur’an”dır. Kitabın ve müellifinin, son derce objektif bir şekilde İslami bilgi sunduğunu, kaynaklara bağlı olduğunu, müellifin de İslam’a uygun yaşantısı olan saygın bir alim olduğunu herkes bilir. Mehmet Görmez ise, Sabuni’nin hadisler ve ana kaynaklar doğrultusunda, mezheplerin görüşleriyle birlikte verdiği bilgileri, “zor ve katı” olarak kabul ediyor. Bunun anlamı, bu hükümlerin günümüzde uygulama imkanının olmadığı, dolayısıyla bunların kabul edilemeyeceğidir. Sâbûnî’nin bu eserindeki gayreti ise, İslam’ın hükümlerini objektif yansıtmaktır ki ictihadi görüşlerin yanında ağırlıklı olarak Kur’an ve Sünnet’e dayanan hükümler konu edilir.
Makalenin “sonuç” bölümünde Görmez şöyle demektedir:
“İslamiyet’in başörtüsüne yüklediği anlam ise, dini/taabbudi veya hukuki olmaktan çok ahlakidir. Kur’an, başörtüsünü, sadece ahlak için gerekli kabul ettiği tesettürün tamamlayıcı bir unsuru olarak görmüştür.” (s. 33).
“Taabbudi”, akılın alanına girmediğinden illeti bilinmeyen, hikmet ve maslahata dayalı olarak çağa göre değişmeyen, içtihada kapalı, sabit ve değişmez mutlak dini hüküm (emir/yasak) demektir. Taabbudi hükümler, hikmet ve maslahata göre veya çağa göre değişmez. Sırf Allah (c.c.) emrettiği için hikmetine bakılmadan itaat edilir. İçtihat alanına veya akıl yürütmeye kapalıdır. Genel olarak ibadetler, miras hükümleri, cezai hükümler ve aile hukuku başta olmak üzere çoğu dini hükümler “taabbudi”dir. Taabbudi olmayan hükümler ise hikmet veya maslahata göre, dolayısıyla çağa ve şartlara göre değişebilen hükümlerdir. Nass ya da illete bağlı olarak akılla belirlenebilecek hüküm var ya da yok olabilir. (Şâtıbî, el Muvâfakât, II/, 585 vd.; Zekiyyüddin Şa’bân, Usûlü’l-Fıkhi’l-İslâmî, s. 46 vd.).
Buna göre, “Başörtüsü taabbbudi değildir”(!) denildiğinde, başörtüsünün akılla anlaşılabilen ve şartlara göre var ya da yok olabilen, şartlar dahilinde çağa göre değişebilecek bir hüküm olduğu, bağlayıcı mutlak bir emir olmadığı ifade edilmiş olur. Nitekim makalenin son satırlarında Görmez, “taabbudi değildir” ifadesini vurgulamak amacıyla “taabbudi” kavramı yerine geçecek terimi de ifade etmektedir ki o terim, “ahlakilik” kavramıdır. “Başörtüsü ahlaki bir hükümdür” demek, “başörtüsünün âdapla ilgili olması, yani bağlayıcı olmaması demektir. Başka bir deyişle, “yaparsanız iyi olur ama yapmazsanız da günah/suç işlemiş olmazsınız” demektir. Nitekim fıkıhta “hukukilik/kazaîlik” bağlayıcılığı ifade eder. Bağlayıcı olmayan da “ahlaki” olarak ifade edilir. Ahlaki davranışa şöyle bir misal verilebilir: Hediyeye hediye ile mukabele etmek ahlakidir/iyidir, ama mukabelede bulunamamak ayıp veya günah değildir. Esas itibariyle Görmez, her bir dini metnin devre göre serbest yorumlanabilmesi için nassların ta’lilî ve taabbudî olarak ayrılmasını tenkit etmekte, bu tutumuyla bütün nassların ta’lilî, yani çağa göre yorumlanabilir olduğuna işaret etmiş olmaktadır. (Bkz. “Hadislerde Delalet Sorunu”, DİB Güncel Dini Meseleler Birinci İhtisas Toplantısı, Tebliğ ve Müzakereler 02-06 Ekim 2002 Ankara, TDV Matbaası, Ankara, 2004, s. 237).
Görmez’in, tesettürün dini bir gereklilik olmadığı konusundaki fikirlerini, 2002’li yıllarda Ankara Müftülüğü tarafından Bayan Kur’an Kursu Öğretmeleri için düzenlenen bir seminerde de dile getirdiği belirtilmektedir. Bayan öğreticiler seminer sonunda itirazlarını bildirerek bilahare Müftülük yetkililerine durumu şikâyet etmişlerdir. O zamanki müftülük yetkilisiyle seminere katılan Bayan Kur’an Kursu Öğreticileri olayın canlı tanıklarıdır.
03 Kasım 2007 tarihinde Kızılcahamam’daki Patalya Termal Otel’de
düzenlenen “İrşad Sempozyumu”nda, Mehmet Görmez başkanlığındaki bir oturumda
kadın cami ilişkisi tartışılmıştır. Tartışmada o zamanki vaize bir Hanımefendi; Müslüman hanımlara yabancı erkeklerle cilveli konuşmayı, teberrücü vs. yasaklayan Ahzab suresi 32 ve 33. ayetlerdeki hükmün peygamber hanımları için olduğunu, Müslüman hanımları ilgilendirmediğini vurgulayarak zamanla Müslüman hanımların her vakit camilere gitmeleri ve bu gelişmenin sağlanacağı temennisini dile getiriyor. (I. Din Hizmetleri Sempozyumu, 3-4 Kasım 2007, DİB Yayınları, 2008, Ankara, s. 301). Tebliğ sunan Hanımefendi sonunda “bu noktada zihniyet değişimine ihtiyaç var, nerede o günler gelir inşallah” deyip gülerek sözü bitiriyor. Oturum Başkanı Görmez de heyet huzurunda, verdiği bilgilerden dolayı bu Hanımefendi’ye teşekkür ederek aynı gülüşle, “biz de inşallah diyelim, ben umutsuz değilim, hızla ilerlediğimizi düşünüyorum” ifadeleriyle tesettür hakkında anlatılanlara destek vermiştir. Görmez’in oturumda söylediği bu sözler CD’lerde yer almasına rağmen, kitaptaki baskısında yer almamıştır. Oturumun canlı CD’si elimizde mevcuttur. Bu tebliği sunan Hanımefendi, daha sonra yapılan sınav sonucunda Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanlığına atanmıştır.
Görmez, 2008 yılında basına verdiği demeçte de “İslam dininin şekil dayatmadığını, başörtüsü bağlama şeklinin insanların zevki ve toplumun örfüne göre değişebileceğini” söylemiştir. (http://www.tgrthaber.com/news_view.aspx?guid=%7B936032A3- İstanbul, 2 Şubat 2008).
Şubat/2009
Güncelleme: Nisan/2013
Dr. Ahmet GELİŞGEN