Ahmet Gelişgen YazılarıDiyanet

Diyanet Ve Biz

(Laik yapıda Diyanet’ten bekleyeceğimiz bir şey yok, bir beyefendiye)

Muhterem beyefendi, şu ahvalde Diyanet gölge etmesin başka ihsan istemeyiz aslında. Bardakoğlu dönemine kadar küçük arızalar dışında Diyanet gölge etmiyordu. Önceki dönemde de sonraki dönemde de müftülük, vaizlik ve uzun süre DİYK Raportörlüğü yapmış, Diyanet’in taşra ve merkezde içini dışını tanıyan biri olarak söylüyorum.

Bardakoğlu’ndan itibaren gölge etmek şöyle dursun, Diyanet’e gelenler büsbütün güneşimizi de hapsetmeye başladılar. Güneş batıdan doğmak üzere…

Bunu sadece benden dinlemeyin, Diyanette çalışan güvendiğiniz tüm personele (liyakatsiz iş başına gelenler ve yemlenenler dışında) sorun lütfen.

O kadar ki bugün Nuri Yılmaz geri gelse, herkes elini öpmekte uzun kuyruklar oluşturacaklar sanki… Bugün Diyanet personeli arasında bu muhal varsayım, temsili örnek olarak sıklıkla zikrediliyor. Vahameti siz düşünün…

Lütfen basın huzurundaki medyatik şovlara kanmayın! Diyanette öyle Kemalist memaslist de bulamazsınız. Şikâyet ettiğimiz bu yapı, basbayağı eskiden “iyi olarak bildiğiniz” oluşumlardan.

Bu olumsuz görüntünün sebebini burada yazmak zor, ama Batı’nın bir din projesinin olduğu, “ılımlı İslam” saçmalığı adı altında İslam’ın içini boşaltmak istediği açıktır. Verilerin ortaya koyduğu vaziyete göre Batı, bu idealini, Fetöcülüğün de temeli olan “dinler arası diyalog” projesinin yanı sıra, batıl fırkaları İslam’dan göstermek ve oryantalist zihniyeti hakim kılmak suretiyle gerçekleştirmek istemektedir.

Örneğin, 2000’li yıllarda Diyanet’te oluşturulan “Dinler Arası Diyalog Şube Müdürlüğü”, 2010 yılında Diyanet Kanunu’nun çıkmasıyla “Dinler Arası Diyalog Dairesi Başkanlığı”na çevrildi.  17/25 Aralık veya 15 Temmuz’dan sonra bu dairenin adı, “Dinler ve Kültürler Arası İlişkiler Dairesi” olarak değiştirirdi. İkisi arasında ne fark var dersiniz acaba? Bugün itibariyle bu daire faaliyetini sürdürmektedir.[1]

Devlet büyükleri, Diyanet’te hangi müdürlüğün veya Daire Başkanlığının kurulduğunu ve bunların başına kimlerin getirildiğini de sorup araştıracak değildir herhalde.

Bu birimin başına ilk getirileni söyleyelim mi?

17/25’ten sonra Devletin üst makamlarınca istenen, Diyanetteki “Paralel Personel Araştırma Raporu“nun hazırlanma görevinin tevdi edildiği ve ilgili rapora imza koyan Daire Başkanı şahıs. Aynı şahıs, 15 Temmuz sonrasında Diyanet’te, Fetöcülükten ilk ihraç edilen ve uzun bir süre tutuklanan personelin arasında yer alıyor. Halen adli kontrol şartıyla mahkemesi devam ediyor. Açığa çıkmayan bu şekilde kaç personel var, belli değil…

Son 13 yılda Diyanette olup bitenleri öğrenirseniz bunları yadırgamazsınız. Doğru teşhis konulursa tedavi kolaylaşacaktır. Hastayı kaybetmek üzereyiz… Bu çözümsüzlüğü yuvarlak laflarla geçiştirmek vebal olur.

Bu hastalık Diyanetle de kalmıyor, İHL, Din Kültürü dersleri ve ilahiyatlarda da durum çok farklı değil. İsterseniz bunlardan da kesit sunabilirim. O zaman ağzınız açık kalır…

Mübalağa olsun diye söylemiyorum, bu saatten sonra en iyi hekimler, bu hastalığın tedavisini 30 yılda zor gerçekleştirir. Hastanın bu kadar ömrü kaldıysa şayet… Şayet böyle giderse, çok değil, bizim çocuklarımızdan sonraki neslin, yarın bizi namaz kılarken gördüğünde “dede ne yuvarlanıyorsun böyle saçma sapan, bunu yapacağına düzgün spor yapsana!” demesinden endişe ederiz.

Diyanet deyip geçemeyiz. Hem örgün hem yaygın eğitim sistemine sahip manevi etki gücünü de elinde bulunduran Kurum. “Din” gibi tesirli bir ruhaniyet etkisini elinde tutuyor. Yıllardır, memleketin en ücra köşesinde, üç haneli bir dağ köyünde bile, en az lise mezunu halkla iç içe, günde en az beş vakit toplumla beraber, devletin maaşını alan 24 saat muvazzaf bir temsilcisi var. Bu görevlimin maaşı, milletin bütçesinden sağlanıyor. Koalisyon hükümetleri zamanında en büyük kavganın Diyanet üzerinden verildiğini ve bu uğurda koalisyonların bozulduğunu hatırlayalım!

Özellikle hükümetin son 15 yılda, bu kuruma her türlü maddi manevi imkanı sağladığı da malumunuz. Her yıl tırlar ve binalar dolusu kitap vatandaşa, okullara (ücretsiz) hediye ediliyor. 15 yılda, kaç milyon cilt kitap hediye edilmiştir, varıp, Dini Yayınlar Genel Müdürlüğünde kayıtlı kütükten bir sorun!

Örneğin, bugün için bir din kültürü öğretmeni, “öğrencilerime dağıtacağım, bana kitap” diye varsa, “hangi arabayı doldurmak istiyorsan onu getir” derler. Buna bizzat şahidim. Bu yeni nesil kitaplarda ne yazdığına gelince, orada duralım… Bir parça ucunu gösterdim, daha geniş bilgi için, Diyanet’le ilgili diğer yazılarıma bakabilirsiniz.

Hac ve yurt dışı imkan ve faaliyetlerini, haccın yüksek eğitim fırsatı da bunlara eklemek durumundayız. TDV ve Tokyo Camii Vakfı’ndan dönüştürülmüş olan “Dini ve Sosyal Hizmetler Vakfı” da bir kenarda duruyor…

Bir hac görevinde, doyurucu bir irşadla, bir insanı, önceki yanlış düşünce hayatının tam tersine çevirme imkan ve fırsatı hacc ibadeti içerisinde mevcuttur. On günlük bir hacc ibadeti süreci bile olsa. Hacca götürülen vatandaşların, çok değil, istenen anlamda yüzde birine iman şuuru kazandırılabilse, bu ülkeye Sultan Fatih devri geri döner.

O yüzden Diyanet deyip geçemeyiz. Bu şartlarda gölge etmemesi dahi bize mutluluk verecekken, bunca imkânı olan bu ağacın meyvelerini Müslüman toplum niye devşirmesin ki?!..

Selam ve dua ile hoşça kalın!

04.03.2017

Dr. Ahmet Gelişgen

www.ahmetgelisgen.com

[1] Bkz. http://www.sp.gov.tr/upload/xSPRapor/files/HpU0G+Diyanet_2012_FR.pdf

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu