Dinî meselelerde delillerimiz dörttür…
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) “Çocuklarınız konuşmaya başlayınca onlara önce Lâ ilâhe illallah demeyi öğretiniz” buyuruyor. Peygamberimiz’in emir ve tavsiyelerini baş tacı eden Müslüman anne ve babalar, çocukları “Lâ ilâhe ilallah” diyemediği zaman bile ona “Allah” demeyi öğretiyor. “Allah” demeyi öğrensin ki dili “Lâ ilâhe illallah” demekte zorlanmasın.
Müslümanlar çocuklarına yavaş yavaş diğer bilgileri verirler. İslamın, Îmanın şartları ve bunları da içine alan 32 farz… Ve bunlarla beraber diğer bilgiler. Bize meselâ hemen şu öğretilmişti: Edille-i şer’iyye (dinî deliller) dörttür. 1- Kitap, 2- Sünnet, 3- İcmâ’ı ümmet, 4- Kıyas-ı fukahâ…
Kitap kelimesiyle kastedilen, Kur’an. Sünnet, Peygamberimiz’in sözleri, hareketleri diğer bir ifadeyle örnek hayatı. İcmâ-ı ümmet, İslam âlimlerinin üzerinde söz birliği ettiği meseleler. Kıyas-ı fukahâ ise, âlimlerin, bir meseleyi diğer meseleye kıyaslayarak hüküm vermeleri. Dinî meseleler bu 4 delilden biriyle, yani ya Kur’an, ya hadis, ya icmâ veya kıyasla cevaplandırılır.
Yani şöyle: Bir meselenin cevabı önce Kur’an’da aranır. Kur’an’da bulunamazsa hadislere, Peygamberimiz’in o hususta ne dediğine nasıl hareket ettiğine bakılır. Peygamberimiz’in söz ve hareketlerinde bulunamazsa, ashabın hayatına bakmak gerekir ki, zaten Peygamberimiz’in bize gösterdiği de budur. Ashab-ı kiram dini doğrudan Peygamberimiz’den aldığı için, onlara uyanların yolu da doğrudur. Peygamberimiz (s.a.v.) onlar hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ahbabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.”
“İnsanların en hayırlıları benim ashabımdır.”
“Ashabımın aleyhinde konuşmak hususunda Allah’dan korkun.”
“Bu ümmet 73 fırkaya ayrılacak, sadece bir fırkası cennete girecektir. Onlar de benim ve ashabımın yolunda olanlardır.”
“Size düşen, benim ve benden sonra gelen halifelerimin yoluna uymaktır.”
Demek ki, Kur’an âyetleriyle övülen ashab-ı kiramın yaşayışı da İslâmî birer ölçü olmaktadır.
Üçüncü dayanağımız icmâ’ı ümmet idi. İcmâ’ı ümmet, “Aynı asırda yaşayan müctehid âlimlerin bir mesele hakkında aynı hükme varmalarıdır.”
Bir asırdaki müctehidler eğer bir mesele hakkında aynı hükümde birleşmiş aynı cevabı vermişlerse, bu hüküm de İslâmî bir delildir.
Meslekleri itiraz olup beğenmedikleri hadisleri inkâra kalkışan bazı kimseler bu meseleye de baş kaldırarak diyorlar ki, “Eskiden şimdiki gibi ulaşım vasıtaları yoktu. Bir mesele hakkında bütün müctehidlerin aynı şeyi söyleyip söylemedikleri nereden bilinecek?”
Oysa yanılıyorlar. Çünkü, âlimlerin kitapları ortada. Hızlı ulaşım vasıtalarının olmadığı o zamanlarda, bir mesele hakkında doğudaki âlimler ne söylemişse batıdakiler de aynısını, kuzeydeki âlimler ne söylemişse güneydekiler de aynısını söylemişler… Bu bir…
İki: Peygamberimiz’den sonra, İslam dini nasıl Asya ile İspanya arasında hızla yayılmışsa, bu geniş coğrafyada ilim çok daha hızlı adeta yıldırım hızıyla beldelerde yayıldıkça yayılmıştı. Peygamberimiz’den 5 asır sonra yaşayan İmam Gazâlî Hazretleri’nin, ilmin gerilemesinden duyduğu üzüntüyü ifade eden aşağıdaki sözleri, İslam âlimlerinin ilme düşkünlüğünü çok açık bir şekilde ifade ediyor. Gazâlî Hazretleri’nin ibretlik üzüntüsüne bakınız. Diyor ki:
“Maalesef artık ilme ilgi ve alâka kalmadı. Endülüs’de (İspanya’da) yazılan bir eser Şam’a ancak 3 ay sonra ulaşıyor.”
Vaaay!.. 3 ay bile ona göre gecikme. Çabuk gelince kim bilir ne kadar vakitte geliyordu?..
Demek ki, aşıka Bağdat sorulmazmış ve demek ki neymiş? Bazılarının, “O zamanlarda bugünkü imkanlar yoktu ki…” demelerinin hiçbir geçerliliği yokmuş…
Bahsettiğimiz 4 delilden biri de kıyas. Kıyas, hakkında hüküm olmayan bir şeyi, hakkında hüküm olana kıyaslayarak hüküm vermek. Alkollü içkileri, sarhoş ettiği için haram olan şaraba kıyas ederek, onlar da sarhoş ettiği için onların da haram olduğuna hükmetmek gibi…
Değerli okuyucular! 14 asır boyunca dinimizi bize anlatıp öğreten İslam büyüklerine minnet borçluyuz. Çünkü, ne öğrendikse onların eserlerinden öğrendik. Onlardan öğrendiklerimiz zihnimizden siliniverse bir şey bilmez hale geliriz. Dolayısıyla, hem onların eserlerini okuyup hem itiraz etmek en azından ilmî nankörlük olsa gerektir, vesselam…