Değişik Bir Hadîs İmha Yolu: Peygamberimiz (S.A.V.)’in Dînle İlgili Dünya İle İlgili Sözleri Ayrımı
İslâm’ın dış düşmanları ‘Islahatçı müslüman’ olarak niteledikleri dm devrimcisi iç düşmanlarına, başta Buhârî ve Müslim olmak üzere, peygamberlerinin bütün hadîslerini yeni baştan, kişilere göre değişebilen, akıl ve mantık süzgecinden geçirerek, akıllarına uymayanlarını -hangi devrimci (!) müslümanın aklına hangi hadîs, hatta âyet’in yatıp yatmayacağını tahmîn işini okurların değerlendirmesine bırakmak gerek-kaldırıp atma görevi vermekle yetinmemekte; buna bir de bütün müslümanlara yükledikleri, Hz. Muhammed S. A.’in peygamber sıfatı yla söylediği hadîsler ile beşer sıfatıyla söylediği hadîsleri birbirinden ayırıp, bunlardan beşer sıfatı’yla söylediği hadîsleri kaldırıp atarak, dînî hükümleri dünya işlerinden ayırmaları görevini yüklemektedirler. Diyorlar ki:
“İslâm dîninin hakîkî veçhesine dönecek olursak görürüz ki. Hz. Peygamber’in ta’limâtı ancak din ve ahlâk ile alakalı veya bunlardan doğmuş ise müslümanları bağlar: fer’î olan dünya hayatına âit ve Hz. Peygamber’in rey yolundan söylediklerine gelince, bunlara uymak zaruri değildir. Bunun delili. Müslim’in Sahîh’inde rivâyet ettiği şu hadistir. “Hz. Peygamber hurmaları tozlaştıran bir güruha rastlamış ve bunların ne yaptıklarını sormuş, kendisine “tohum aşısı yaptıkları” söylendi. Hz. Peygamber: “yapmasalar iyi olur” dedi. O’nun bu sözünü yapanlara ilettiler. bunlar da tozlaştırmayı terk ettiler: fakat hurma meyvaları iyi olmadı. Hz. Peygamber bundan haberdâr olunca şöyle buyurdu: “Ben bir beşerim.Size dîninize ait bir şeyi emrettiğim zaman, onu yapın, kendi re’y ve içtihadımdan bir şey söylersem ben bir beşerim, siz dünya işinizi benden daha iyi bilirsiniz”
Nebi (s.a.v.) burada tecrübeye önem verilmesi için böyle buyurmuştur. (Dünya işlerini siz daha iyi bilirsiniz) demek, dünyanıza faydalı olan şeyleri bulup yapmanız için benim bildirmeme lüzum yoktur demektir. Dini vazifelerinizi, ibadetlerinizi bilemezsiniz. Onları benden öğreniniz demektir.
HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)’İN SÖZLERİNİN “BEŞER-MUHAMMED VE PEYGAMBER-MUHAMMED” İN SÖZLERİ AYIRIMINA TABÎ TUTULMASININ HEDEFİ
Sonra bu kimselerin “Beşer-Muhammed”, “Peygamber-Muhammed” esâsına göre. hadîslerin ikiye ayrılması safsatalarına örnek olarak bulabildikleri ve insanları aldatmaya uygun görerek her yerde temcid pilavı gibi tekrarlayıp durdukları sâdece iki, ya da üç örnekten bin ve en çarpıcı buldukları işte bu örnektir. Zâten böylesine geniş kapsamlı ve tehlikeli bir ayırım için bir başka örnek bulmaları da mümkün değildir.
Bir de, madem yukardakı “acve hurması” hadîsini akıl ve mantık dışı kabul ederek kaldırıp atmayı öneren bu zâtlar, neden aynı gerekçe ile bu döllenme hadîsini de kaldırıp atma yoluna gitmiyorlar da -ki bu onların mantığınca yanlışlığı kesinlik kazanmış bir hadîs- “sahih ama Peygamber’in peygamber olarak değil de beşer olarak söylediği hadîsler” şeklinde, daha değişik bir gerekçe îcâd ederek, mevzu’ olduğunu isbâtlamada güçlüğe düşecekleri hadîslerin imhası için yeni bir çâre daha bulma ve değişik bir tuzak daha kurma yoluna gidiyorlar?!. Neden daha düne kadar hiç duyulmayan ve bugün çoğu Müslümanların haberi bile olmayan böyle yeni bir çaptırmaya ve değişik bir fitne çukuru daha açmaya ihtiyaç duyuyorlar?!..
Bunların bilim adına(!) bu gibi çirkin oyunları oynamaları, biri yürümeyince öbürünü çalıştırmayı planlamaları ve bu salyongozlarını Müslüman pazarlarında pazarlayıp durmaları yadırganmamalıdır. Zira, onlar kanlarına kanı karışanlarla birlikte, ırsî, tahrif, tahrip ve tezvir maharetlerini kendi kitaplarını tanınmaz hâle getirmek ve peygamberlerini katletmekle ispatladıkları gibi, İslam’ı tahrib ve sağlam kaynaklarını tahrifte de kullanmaktadırlar. Soydan gelen bu özelliklerfiyle Müslümanları da sırtından hançerlemeleri kadar tabîî bir şey olamaz bunların ve özellikle mürted yandaşlarının!… öyle ya, herkes Hadîs-i Nebevî’lerı kendi kasır aklı ve göreceli mantığıyla: “Bu hadîs, dünya ile ilgili at, bu değil dursun!” diye ayırmaya ve istediğini atıp, işine geleni kullanmaya kalkarsa sonuç ne olur?!…
(Prof Dr. Durmuş Ali Kayapınar)