Bir milletvekili, iki başkan, üç bakan…
Eyüp’ün çalışkan, gayretli ve samimi belediye başkanı Ahmet Genç, Eyüp’teki Piyer Loti Kahvesi’nin bulunduğu tepeye “Eyüp Sultan Tepesi” isminin verilmesi hakkında bir teklif getirdi. Buna baştan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş karşı çıktı. Bu tavır, oylamaya bir mesaj olur mu olmaz mı bilmem.
Kadir Bey’in, başkanlığının ilk senesinde bastırdığı bir davetiye hâlâ aklımızda. O davetiyedeki İstanbul fotoğrafınıdaki İstanbul semâlarına, hilalin yanında Hıristiyan haçı ve Yahudi yıldızı bastırtmıştı…
Evet! “Eyüp Sultan Tepesi” teklifi, Büyükşehir Belediye Meclisi’nde AKP’li üyeler tarafından reddedildi.
AVPURA PARLAMENTOSU’NUN KARARI
Başta “Namus borcu” başörtüsü meselesi olmak üzere, milletin vazgeçilmez değerleriyle ilgili olumlu adım at(a)mayan hükümet, peh şöyle müdafaa ediliyor: “Ne yapsınlar, yapacaklar ama yaptırmıyorlar ki!
Yerinde bir mazeret… Çünkü, AKP çıkara çıkara sadece Anayasayı değiştirebilecek sayıda milletvekili çıkarabildi. Ah bir 550 milletvekilinin tamamını alsalardı, siz o zaman görürdünüz neler yaptıklarını. Ne yapsınlar ki güçleri yok… Eh! Haklı söze hacı emmin ne desin!..
Öyleyse, 12 yaşından küçüklere Kur’an yasağını dile getirme; cısss! Başörtüsünü aman ağzına alma cısss!
Avrupa Parlamentosu da bir âlem yani. Kalkmış, 15’e karşı 522 oyla “Başörtüsü yasağı ile Türkiye’de kadınlara ayrımcılık yapıldığı” kararına varmış. O ülke senin bu ülke benim, gezmek varken, bu ne ayıp şey!..
Ama olsun, biz ilkelerimizden asla taviz vermeyiz. Avrupa Parlamentosu’nun kararı bizi ne ilgilendir!
Tamam da, AKP’li dostlar habire bu milletin değerlerini ortadan kaldırmaya niye çalışır?
AĞIR SUÇLAMA
Bu, ağır bir suçlama ağır oldu değil mi? Evet ağır olmaya ağır oldu ama şu meseleye ne diyeceğiz:
Epeyce oldu. Akşam’dan Güler Kömürcü yazmıştı. Bir AKP milletvekili, Güler Hanım’a, “Tesettürün mayo ile de olabileceğini” söylemiş. Sonra da korkup, “Aman benim ismimi verme” demiş.
Güler Hanım’a telefonda bu konuşmayı sordum. Sayın milletvekili, basbayağı İslâmî tesettürün mayo giymekle de yerine getirilebileceğini söylemiş. İsrarla, “Sadece öğrenmek istiyorum, söz, yazmayacağım, bu milletvekili kim?” dedimse de Güler Hanım, “Söz verdim ismini açıklayamam” diye, söylemedi. Haklıdır…
İyi ama bu milletvekilinin İslâmî meseleyle derdi ne? Bunun kim olduğunu ise Güler Hanım biliyor.
BAKANLARA NE OLUYOR?
Gelelim bakanlara… Hangisini önce yazmalı bilmem ki? Hem içki içip hem içki ikram eden bakanı mı?
10 Şubat 2007 tarihli, Ufuk Özcan imzalı haber:
“İstanbul Yeşilköy CNR Fuar Merkezi’ndeki 9. Uluslararası İstanbul Moda Fuarı’nda önceki gece Fas asıllı Portekizli modacı Fatima Lopes bir defile düzenledi. Defileyi izleyenler arasında AKP’li Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen de vardı. Fatima Lopes ile Kürşad Tüzmen defileden sonra kokteylde kadeh tokuşturup şarap içtiler. Kürşad Tüzmen, Fatima Lopes’e yaprak dolması da ikram etti.”
Bakan Bey, tam kadeh tokuştururken fotoğraflanmış. Fatima da askısız, omuzları açık elbiseyle yanında…
“YAKIŞMIYOR SAYIN ÇELİK, YAKIŞMIYOR!”
Bir eğitimci olan Yaşar Değirmenci, Hilal TV’de “Vahyin Penceresinden” isimli bir program yapıyor. Milliyet, Yaşar Bey aleyhinde birinci sahifeden bir haber verdi. Güngör Mengi de bir tenkit yazısı yazmış. Bunun üzerine, Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, sadece derhal Yaşar Bey’i teftiş için müfettiş göndermiş.
Sayın Arif Çevikel, 16/2/2007 tarihli Vakit’te, Bakan Çelik’in Yaşar Değirmenci hakkında müfettiş göndermesine sitem ve tenkit babında “Yakışmıyor Sayın Çelik, Yakışmıyor!” başlıklı haksız bir yazı yazdı.
Haksızdı, çünkü tenkit değil teşekkür etmesi lâzımdı. Zira Sayın Çelik, Yaşar Bey’in cezasında aslında indirme yapıp sadece müfettiş göndermiş. Yoksa, bir kartel yazarının tenkidine uğrayanın cezası işten atılmaktı.
Bu güne bugün, “İstemezük!”tavrının geldiği yer kartel medyası. Bu “İstemezük”ün cezası, sorgusuz süalsiz derhal işine son verilmek iken, Bakan Bey sadece müfettiş görevlendirdi diye suçlu mu oldu yani?
Orman Bakanı Osman Pepe’nin danışmanı Taceddin Ural, “Papa Bir Puttur” isimli bir kitap yazınca, Fatih Altaylı bu ismi beğenmeyip tenkit etmişti de Sayın Bakan hemen gereğini yapmış, Taceddin Ural’ın derhal istifasını istemişti. Böylece Taceddin Ural’ın işine son verilmiş adalet de yerini bulmuştu…(!)
Peki Yaşar Değirmenci’nin Milli Eğitim’den atılması gerekir mi? Mengi’nin tenkidine uğradığına göre elbette gerekir. Bakan Bey’in adaleti tatbik etmemek uğruna Yaşar Bey lehine direnmesi suç mu yani!
Biz de sayın bakanlarımız hakkında biraz fazla insafsızız galiba…