Ali Eren

Asıl azmaz bal kokmaz…

Kralın biri adamlarıyla beraber geziye çıkmış. Bir çiftliğe uğramışlar. Çiftlik sahibi, krala bir tay hediye etmiş. Kral bu tayı dönüşte bahçıvanbaşına teslim etmiş. Bahçıvanbaşı taya bakmış, büyütmüş. Tay kocaman bir at olmuş. Bahçıvanbaşı bir gün kralın huzuruna çıkmış,

– Kralım ben bu tayı büyüttüm kocaman bir at oldu ama bu asaletini kaybetmiş, demiş. Kral,

– Tayın asaletini kaybetmesi de ne demek oluyor? Hem nereden biliyorsun? diye sormuş. Bahçıvanbaşı, nasıl anladığını şöyle anlatmış:

-Kralım! Atın üzerine bir sinek konsa, at kuyruğunu sineğe doğru bir sallar, sinek de uçar gider. Fakat bu at öyle yapmıyor; sineğin konduğu yere doğru başını çevirip dilini çıkarıyor. Kral,

– Öyleyse gidelim, bunu bize hediye eden çiftlik sahibine soralım, der. Giderler ve sorarlar. Çiftçi,

  • Doğrudur kralım, O tay doğduktan sonra anası öldüğü için onu inek sütüyle beslemiştik.

Kral, bahçıvanbaşına hak verir ve saraya döndüklerinde yemeğinin bir kap artırılmasını emreder.

Derken, başka bir zaman başka birisi krala bir kaz yavrusu hediye eder. Kral bunu da bahçıvanbaşına teslim eder. Bahçıvanbaşı bir müddet sonra yine kralın huzuruna çıkar.

– Kralım! Bu kaz da asaletini kaybetmiş, bunun da asaleti bozulmuş, der. Kral bu sefer kızar:

– Ne oluyor yahu? Asaleti bozulanların hepsi beni mi buluyor? Peki bunun asaletinin bozuk olduğunu nasıl anladın? Bahçıvanbaşı cevap verir:

– Kralım! Bu kaz, suyu kazların içtiği gibi içmiyor. Ağzına suyu aldıktan sonra aynen tavukların yaptığı gibi her yudumda ağzını havaya kaldırıyor. Artık Kralı iyice merak sarmıştır.

– Haydi bunu bize veren adama gidiyoruz. Bunu bizzat kendim sormak istiyorum, der. Giderler, kral bahçıvanbaşının söylediklerini adama anlatır ve doğru olup olmadığını sorar. Adam,

– Kralım! Bahçıvanbaşınız doğru söylüyor. Bu her ne kadar kaz yavrusuysa da yumurtasını tavuğun altına koydum; sıcaklığını tavuktan aldı. Yani tavuğun altından çıktı, der.

Kral bu sefer de bahçıvanbaşına hak verir ve yemeğinin bir kap daha artırılmasını emreder.

Fakat ne var ki, bahçıvanbaşının dili yine durmaz. Bir gün kralın huzuruna çıkar ve,

– Kralım! Der. Size bir şey söyleyeceğim ama kızıp beni cezalandıracağınızdan korkuyorum.  

Kral, kızmayacağına ve kendisine bir zarar gelmeyeceğine dair teminat verir. O zaman bahçıvanbaşı,

– Kralım! Kusura bakmayın ama sizin de asaletiniz bozuk, demesin mi?

Kral kızsa kızamaz, sussa susamaz. Sinirlerine hakim olmaya çalışarak,

– Eeee! Söyle bakalım, der;  bunu nasıl anladın?  Bahçıvanbaşı der ki;

– Kralım! Bir kral bir kimseyi bol yemekle değil altınla mükafatlandırır. Siz beni yemeğimi artırarak mükafatlandırdığınıza göre, sizin de aslınız kraliyetten değil mutfaktan geliyor.

Kral, kendi aslını nasıl anlayacağını sorunca da, “Bunu ben bilemem; annenize sormanız gerekir” der. Kral annesine gider. Kendi aslını yani babasının kim olduğunu sorar. Annesi, “Evladım, bu nasıl söz! Sen babanı bilmiyor musun!” gibilerden cevaplar verirse de kral bu cevaplarla tatmin olmaz ve bahçıvanbaşının yanılmayacağını düşünerek ısrar eder. Çaresiz kalan kadın mecburen sonunda çözülür:

– Evladım! Biliyorsun baban yaşlıydı. Beni ihmal ediyordu. Ben de bir gün sarayın aşçıbaşısıyla…

Mesele anlaşılmıştır. Kral, bu uyanık bahçıvanbaşını bahçıvanbaşılıktan alıp vezir yapar…

***

40 sene önce Yeni İstiklal gazetesinde okuduğum şu hadise de bunun bir benzeri:

Osmanlının son zamanlarında bir köyde, Bulgar ordusunun Trakya’dan İstanbul’a doğru ilerlediği haberi duyulur. Herkes korku ve telaş içindeyken, bir delikanlının içinden habire sevinmek geliyormuş. Bunun sebebini anlamayan genç, annesine sorar:

– Anne! Bunun sebebi ne? Bulgarların topraklarımıza yaklaştığı haberi beni niye sevindiriyor?

Anne, “Ne bileyim evladım” dediyse de oğlunun ısrarı üzerine gerçeği açıklamak zorunda kalır:

– Evladım! Sen baban olarak bildiğin adamın oğlu değilsin. Bir zaman bir Bulgarla işlemiş olduğum günahın mahsulüsün…

Değerli okuyucular! Asıl azmaz, bal kokmaz. Kokarsa da yağ kokar, çünkü aslı ayrandır, denilmiş. Bu sözler boşu boşuna söylenmemiş olsa gerek…

Bu iki hikaye asaletini kaybedip her şeyiyle başkalaşanların durumunu ne güzel anlatıyor. Allah’a şükür etrafımızda böyle atlar, kazlar ve krallar yok…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu