“ADI ŞEYH OLANLARIN YÜZDE DOKSANI ŞEYH DEĞİL”
-Kırklı yıllarda Osmanlı döneminde yetişen insanlar hayatta. Ama 70-80’li yıllardan sonra bir tasavvufi eğitimden geçmemiş ama Abdurrahman Çelebi misali şeyh olmuş. Şu andaki ana problem bu. Bunu ben şöyle formüle ediyorum; “ADI ŞEYH OLANLARIN YÜZDE DOKSANI ŞEYH DEĞİLDİR”. Şeyh olmak için bir şeyhin yanında yetişeceksin. Şeyhin seni bu işle görevlendirmiş olacak. Şu anda şeyh olanların büyük kısmı böyle bir terbiyeden geçmemiş. Bitirenlere de şeyhi böyle bir yetki vermemiş. Filanca şeyh efendiyi hasbelkader görmüş. Bir zamanlar hasbelkader onun tekkesine uğramış. O şeyh efendi ölünce “Halife benim” diyor. “Sen halife değilsin” diyen resmi bir makam da olmadığı için problem büyüyor.
ŞEYHLER BİR GECEDE KÖTÜ ADAM OLDU
Dergahlar kapatıldıktan sonra doğan eğitim boşluğu kapatıldı mı? Yerini ne aldı?
Oluşmadı. Oluşma şartları da zaten yoktu. Tekkelerin kapatılışı çok tepeden, çok baskıcı bir usulle olduğu için kimsenin gık deme şansı yoktu. Çünkü kelleler uçuşuyordu. Dolayısıyla tekkeler yerine bir kurum kurulmadı ama yıllar sonra bu hayat bir şekilde yeniden canlanmaya başladı.
Tekke ve zaviyelerin kapatılması nasıl etkiledi tarikatları? Yer altına mı indiler?
İndiler ama beş on sene yeraltında oldukları dahi belli değil. O kadar sessiz bir dönem. 1925’te tekkeler kapandı. 1930 Menemen bunun tuzu biberi oluyor. Hiçbir ses, hiçbir yayın, hiçbir kitap yok. Bu yıllarda menfi bir durum var ama iyi bir tarafı da var. Tekke kültürünü almış olan insanlar hayatta. Bir fonksiyon icra edemiyorlar ama en azından hayattalar. Çok sıkıntılı bir hayata düşüyor bir kısmı, bir kısmı memuriyetle hayatını kazanıyor ama netice olarak hayatın içindeler ve tasavvufla ilgili renk vermemeye çalışıyorlar. Çünkü o günlerde derviş olmak en büyük suç.
KERAMET MUTASAVVIFLARA GÖRE ÇOK KÜÇÜK BİR OLAYDIR
Tasavvufta keramet denen bir müessese var ama diğer yandan keramet gibi bazı olguların dini hayatın efsanelerle yürütülmesine sebep olduğu gibi eleştiriler var. Bunun ölçüsü nedir?
Keramet mutasavvıflara göre çok küçük bir olaydır. Zurnanın son deliğidir. “Ama hocam hiç de öyle değil toplumda” diyeceksiniz. Hakikaten vatandaş “Falan keramet gitti, filan keramet geldi” diye yaşar. Hele müritler keramet uydurma makinasıdır. “Şeyh uçmazsa kerametle eğer, mürit uçurur ta be kamer” derler. Mutasavvıflarda keramet değil, istikamet esastır. “Keramet hakikatle arada bir perdedir, oyalar, tuzağa düşürür” denir. Keramet sufilere göre bir imtihandır. Keramet olduğunda dehşete düşerler. Saklamak esastır. Bütün bunlara rağmen niçin bu kadar keramet pazarı var? İşte istismarcılar. İşin ehli olmayan insanlar için müthiş bir kapı. Şeyh efendi keramet gösterecek ki bir şeyler gelsin gitsin. Şanı şöhreti artsın.