Hz. Ebûbekir (R.A.) Efendimiz Hakkında Haddi Aşan Nurettin Yıldız
Nurettin Yıldız’la yapılan bir röportajda şu ifadeler yer alır: “Hazret-i Ebûbekir bizim hayatımıza ulaşamaz. Gelsin internet çağında bir Ebûbekir Sıddık olsun göreyim onu…” “…elli çarpı Hazret-i Ebûbekirlik imkânım var benim.” “(sahâbe) erişilmez insanlar değil. Erişilmeyen tek şey Nübüvvet makamıdır, bizler de bu devrin Ebûbekir’i olabiliriz. Sahâbeler çalışarak o noktaya geldi, biz de çalışırsak biz de o noktaya geliriz.” şeklindeki düşüncelerin ehl-i sünnet çizgisine göre değerlendirmesi nasıldır?
“Ashâbım yıldızlar gibidir” buyurulduğu halde, yerdeki cücenin gökteki yıldıza yetişmesi mümkün müdür?
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hazret-i Ebûbekir (r.a.)’in önünde yürüyen Ebû’d-Derdâ Hazretleri’ne:
“Yâ Eba’d-Derdâ! Senden daha hayırlı olan birisinin önünde mi gidiyorsun? Şüphesiz, nebîler ve peygamberlerden sonra, Ebûbekir’den daha fazîletli birisi üzerine güneş doğup batmamıştır.” buyurdu. (Mecmau’z-Zevâid, 9/44)
“Ümmetimin îmânı terazinin bir kefesine, Ebûbekir’inki diğer kefesine konsa, Ebûbekir’in îmânı ağır basardı.” (Kenzu’l-Ummâl, Hadîs No: 35614)
Diğer bir hadîs-i şerîfte de “Cebrâil, bana haber verdi ki: Senden sonra ümmetimin en hayırlısı Ebûbekir’dir.” Hazret-i Ebûbekir’in faziletinde bütün ehl-i sünnetin ittifakı vardır.
Hazret-i Ömer (r.a.), bir gün minbere çıkarak şöyle demiştir: “Bu ümmetin en hayırlısı, peygamberinden sonra Ebûbekir’dir. Artık kim bundan başkasını söylerse iftiracıdır, iftiracıya lâzım gelen cezaya müstahak olur. Seyyidinâ Ebûbekir (r.a.), Resûl-ü Ekrem (s.a.v.)’in en büyük iltifatlarına mazhar olmuştur. Onun fazilet ve iyiliklerine nihâyet yoktur.
Bu delillerle Hz. Ebûbekir (r.a.)’in kıyamete kadar erişilmezlik vasfı anlaşılmış oldu. Ayrıca, şerefli ismini câmilerimize astığımız Hz. Ebûbekir (r.a.) kullanılan ifâdelerdeki nezaketsizlik, ifadelerin sahibinin bakış açısını yansıtması açısından yeterlidir.
Müslümana düşen; Hz. Ebûbekir (r.a.)’in izinden gitmeye çalışmaktır, ona benzemeye çalışmaktır, onun bağlandığı gibi Resûlullah (s.a.v.)’a bağlanmaya çalışmaktır, onu yakalayıp geçmek değildir ki bu, zaten mümkün değildir. Onu büyük bilmek ona tâbi olmamızı kolaylaştırır ve bu onu melekleştirmek değildir çünkü akâidimizde mü’minlerin âvâmı bile, umum meleklerden faziletlidirler. Ümmetin en büyüğünün elbette melekleşmeye ihtiyacı yoktur. Hz. Ömer (r.a.) bile bunu i’tirâf sadedinde “Ebûbekir (r.a.)’in Sevr Mağarası’nda Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte geçirdiği bir gecesi ile -eğer kendisi kabul ederse- Ömer’in bütün ömrünü değişirim.” buyurmuştur.
(Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, MİSVAK NEŞRİYAT, İstanbul, 2014)