Nurettin Yıldız

Ali Eren Hoca’dan Nurettin Yıldız’a Madde Madde Cevaplar

Okumak için Suûdî Arabistan’a gidip de Vehhâbî/Selefî olmadan dönen azın azı. Onlarda bile maalesef Vehhâbilik/Selefîlik bulaşığı bulunuyor. Oraya vehhâbî olmak için gitmiyorlar, ama farkında olmadan Vehhâbî olup dönüyorlar.
Çünkü orada “İslam bu” diye Vehhâbîlik öğretiliyor. Onlar da kendilerine ne öğretilirse onu öğreniyorlar.
Vehhâbîlik okuduklarının farkında olamazlar, çünkü dünya Müslümanlarının zihninde Vehhâbîlik hoş karşılanmadığı için vehhâbîler kendilerini gizliyor, “Biz selefîyiz” diyorlar. Yani vehhâbîler insanların karşısına “Selefîlik” maskesiyle çıkıyorlar.
Selefîler vehhâbî değiller(!) ama nedense onların söylediklerinin aynısını söylüyorlar!
Suûdî devleti vehhâbîlik üzerinde o kadar israrlı ki, bu ülkede herkes vehhâbî olmadığı halde, Türkiye’deki laiklik gibi, Suûdî Arabistan’da da vehhâbî olmayan kimseler bile Vehhâbilik hâricinde hareket edemezler.

25-30 sene önce İmam-ı Rabbânî Hazretleri’nin torunlarından, Suûdî Arabistan’da yaşayan bir zat müsafirimiz olmuştu. Giderken kendisine İmam-ı Rabbânî Hazretleri’nin Mektûbât’ını hediye ettik. Memnuniyetle kabul etti ama alırken, “Yemürrü inşâallah/ İnşallah kontrolden geçirebiliriz” dedi. Çünkü Suûdî Arabistan sınırlarından içeri ehl-i sünnete ait kitapların girmesi yasakmış.
Şükür şimdi böyle bir kontrol yok. Ama vehhâbîlik berdevam…
Vehhâbîliğin/Selefîliğin fikir babası, Hicrî 8. asırda yaşayan İbni Teymiyye’dir. İbni Teymiyye ehl-i sünnete ters düşmüş bir şahsiyettir. İşin özü budur.
***
Dînî konuşma ve yazılarından tanıdığınız Nureddin Yıldız Hoca, Suûdî Arabistan’da okuyanlardan. Kendisiyle, beraber yaptığımız bir namaz konferansı yolculuğunda tanışmıştık. Onu, kibirden uzak, kaprisi olmayan, hoş sohbet, esprili bir kişi olarak görmüştüm.
Son sıralarda, bazı dostlar Nureddin Hoca’nın bazı sözlerinden bahsediyorlar. O sözlerin doğru olması durumunda, Nureddin Yıldız hakkındaki taşıdığım hüsn-i niyet yok olup gider.
Bazı dostlarım, “Nureddin Yıldız şu mesele hakkında şöyle söylüyor, ne dersiniz?” diye onun bazı sorulara verdiği cevapları bana soruyorlar. Onlara cevap verebilmem için Nureddin Hoca’nın ne söylediğini bilmem lâzımdı. Bir internet sitesinde Nureddin Hoca’nın“Asırların Kavgası İbni Teymiye”başlıklı 5 adet yazısına rastladım. Orada ona sorulan bazı sorulara ve cevaplarına ulaşmış oldum.
Aşağıda, Nureddin Hoca’ya sorulan soruların bir kısmını ve onun verdiği cevapları okuyacaksınız.
SORU 1:
“…İbni Teymiyye, Muhammed bin Abdülvehhab, Mevdudi gibi şahısların itikadı bozuk mudur? Ehli Sünnet âlimlerinin dışında kalan hocaların söyledikleri ne derece doğrudur?”
Nureddin Yıldız cevaplandırıyor:
CEVAP:
“… Zikrettiğiniz isimlerin ne durumda olduğunu bilemeyiz. Eserlerini, işlerini izleriz. Sadece başkaları onların işlerinde tenkit edilecek yönler buldu diye onları kâfir sayamayız. İşleri hatalı insan olarak görebiliriz ama bu durum sadece onlar için değildir.
…Biz kendi derdimize bakalım, daha iyi bir iş yapmış oluruz.”
Nureddin Hocamız kusura bakmasın ama bu sözler sorulan sorunun cevabı değil. Soru sahibi açıkça “…İbni Teymiyye, Muhammed bin Abdülvehhab, Mevdudi gibi şahısların itikadı bozuk mudur?” diye soruyor. Buna ya “Bozuktur” veya “Değildir” diye cevap verilmesi lâzımdı. Hem cevap vermiyor hem de “…Biz kendi derdimize bakalım, daha iyi bir iş yapmış oluruz”diyerek meseleyi başka tarafa çekiyor.
Sorudaki üç şahıstan İbni Teymiyye’nin, Vehhâbîliğin fikir babası olduğunu yukarıda yazdık. Muhammed b. Abdilvehhab de İngilizlerin desteğiyle Vehhâbîliği kuran kişi. Mevdûdî ise “Mezhebim yok” diyen Pakistanlı mezhepsiz.
Benim bu bildiklerimi Nureddin Hoca da bilir. Ama “… Zikrettiğiniz isimlerin ne durumda olduğunu bilemeyiz“ diyor. Bilemeyiz dediği halde, bu yazının devamında göreceğiniz gibi, bilhassa İbni Teymiyye’yi çok iyi bilmekte ve üstelik çok sevmektedir.
İnsanlar yaptıklarıyla, ortaya koyduğu tavırlarıyla, inanç ve ibâdetleriyle bilinirler. Nitekim Nureddin Hoca da cevabında, “onların eserlerini, işlerini izleriz”diyor.
Tamam işte. Eserlerine ve işlerine bak ve cevap ver. Ama hem “… Zikrettiğiniz isimlerin eserlerini, işlerini izleriz”diyor, hem de eserlerine ve işlerine bakıp cevap vermiyor.
Soru sahibi “Onları kâfir sayabilir miyiz?” diye sormadığı halde, “Sadece başkaları onların işlerinde tenkit edilecek yönler buldu diye onları kâfir sayamayız” diyor.
Sorulan soruya cevap vermediği halde, “onları kâfir sayabilir miyiz?” diye bir soru sorulmuş gibi bu hayâlî soruya “onları kâfir sayamayız” diye cevap veriyor.
Bu cevabı, düşüncesini ele veriyor. Çünkü biliyor ki, bu üç kişinin tenkit edilecek çok tarafları var. Soru sahibi de, “onların itikadı bozuk mudur?”diye tam da onu soruyor. Bu açık soruya açık bir cevap verilmesi lâzım ama Nureddin Yıldız cevap vermiyor.
Bilmemesi mümkün değil ama, diyelim ki İbni Teymiyye, Muhammed bin Abdülvehhab, Mevdudi hakkında bilgisi yok. Bu durumda bilmediğini söylemesi icap ederdi, onu da yapamıyor. Hem yapmıyor hem de “Biz kendi derdimize bakalım, daha iyi bir iş yapmış oluruz” diyor. Yani âmiyâne tabirle topu taca atıyor. Soru sahibine, o meseleyi karıştırma demeye getiriyor.
O zaman şunu söylemek istediğini mi anlamalı:
“Bu meseleyi fazla kurcalama. Onların hiç biri ehl-i sünnet değil ama ben söylemek istemiyorum. Çünkü söylersem Türkiyeli ehl-i sünnet Müslümanlar onların nasıl kimseler olduklarını anlarlar. Oysa ben onların bozuk kimseler olduğunu söylemek istemiyorum.”
Soru ve cevaplar devam ediyor.
SORU 2:
“…Hocam bir mektubunuzda İbn Teymiyye’ye “müctehiddir” diye yazmışsınız. Kabul ediyoruz âmennâ. Amma o mektubunuzda bir şey dikkatimi çekti. Yazılmış ki, “Bir Müslüman kötü niyetle bu meseleyi araştırsa İbni Teymiyye’yi küfürle de suçlayabilir.”
CEVAP:
“Elbette, işi karıştırmak olan biri sevgili Peygamber aleyhisselam efendimizi bile araştırsa onda da aklınca hatalar bulabilir. Kullandığımız gözlük çok önemli, neyi görmek istediğimiz çok önemli.”
Nureddin Yıldız burada, “Kötü niyetle araştırılmadığı takdirde İbni Teymiyye’nin müctehid olduğunu görürsünüz” demek istiyor.
SORU 3:
“Bildiğimiz kadarıyla İbn-i Teymiyye Allah’ın göklerde olduğunu ve orada oturduğuna inanıyor (tabi iftira değilse). Fakat biz onun müteşabih ayetlerin tevil edilmemesi gerektiğini savunduğunu okuyoruz. Bu durumda bu bir çelişki olmuyor mu hocam?”
CEVAP:
“…Meselâ Ebû Hanife gibi muhteşem bir insana bile hatalı olmak isnat edilmiştir. Yetiştirdiği talebeler onun sağlığında ona aykırı görüşler belirtmişlerdir. Bu ne onların hatalı olmasını ne de Ebû Hanife’nin değerinin düşmesini gerektirir.”
Yapmayın Nureddin Hocam! İkisi aynı değil.
İmam-ı Âzam Hazretleri, “Allah göklerdedir” gibi bir söz söyledi de talebeleri onun bu sözüne aykırı görüşler mi ileri sürdüler? Onların aralarındaki ictihadda farklılık, İbni Teymiyye’ninki ise inançta farklılık. Adam Allah’a mekân isnat ediyor. Siz, ictihad ve inançtaki farkı bilmeyecek kimse misiniz?
Diyebiliyorsanız, “İbni Teymiyye Allah göklerdedir dememiştir” demeliydiniz. Görüyoruz ki diyememişsiniz.
Ama “…İbni Teymiye, bu Ümmet’in içinden yetişmiş zekâsı ve himmetiyle sivrilmiş şahsiyetlerden biridir. Kendi zamanındaki şartlardan, siyasi ve fikri çalkantılardan etkilenerek büyük bir ilmi faaliyet içine girmiştir” diyerek övüyorsunuz. Ve devamla “Ancak bir ilim adamının hata etmesi ile Ümmet’ine hıyanet etmesi aynı değildir” diyorsunuz.
Peki “Allah göklerdedir”demek bu ümmete ihanet değil de nedir?
Bir de, “…Onu tenkit edenlerdeki temel mantık da, …onun söylediklerinde yanlışlar bulunduğu iddiasıdır” diyorsunuz.
Hayır efendim hayır! Ortada, İbni Teymiyye’nin söylediklerinde yanlışlar bulunduğu iddiası falan yok. İbni Teymiyye’nin “Allah göklerdedir”dediği bir iddia mı yoksa gerçek mi! Yukarıda da yazdığımız gibi, siz bile “Onun böyle bir sözü yok” diyemiyorsunuz işte.
İbni Teymiyye, itikâdî meselelerde böyle yanılgılara düşmeyecek derecede bir ilme sahipti. O akımdan, onun yaptığı yanılgı değil, bile bile lâdes…
Değerli okuyucular!
Nureddin Hocamız, yukarıdaki soruya verdiği cevapta şu doğruyu da söylüyor:
“Eğer İbni Teymiye’yi tenkit etmek için söz alırsanız, onu dinin dışına bile itebilirsiniz; onun yazılarında ve sözlerinde bunun için yeterli malzeme vardır.”
Hah! İşte biz de bunu söylüyoruz. “Onun yazılarında ve sözlerinde bunun için yeterli malzeme vardır.”diyoruz. Şu farkla ki sizin gibi , “Eğer İbni Teymiye’yi tenkit etmek için söz alırsanız, onu dinin dışına bile itebilirsiniz“ demiyoruz. Bir kimsenin inancı sağlamsa, tenkit etmek isteseniz bile onu nasıl dinin dışına itebileceksiniz? İtemezsiniz, iman buna engeldir.
Nureddin Hocamız devamla, “…İbni Teymiye’yi de ‘bizim’ ulemamızdan biri olarak gören bir gözle bakarsanız, onu İmam Malik’ten ayırt edecek çok şey bulamazsınız” diyor.
Hocamızın insanı gülümseten bu sözü çok su götürür.
Dikkat ederseniz, “onu İmam Malik’ten ayırt edecek çok şey bulamazsınız” diyor da “hiçbir şey bulamazsınız” diyemiyor.
İbni Teymiyye’nin bütün sözleri bozuk olacak değil ya! Meselâ kalkıp “Allah yoktur” diyecek değil ya! “Allah göklerdedir” demesi yetmez mi?
Demek ki, İbni Teymiyye’nin sözlerinde, onu İmam Malik’ten ayırt edecek bazı şeyler varmış.
Zaten onu ehl-i sünnetten ayıran da o bazı sözleri işte.
Nureddin Hoca, İbni Teymiyye’nin böyle netameli sözlerinin açığa çıkmasından rahatsız. Onun için şöyle söylüyor:
“…Biz Ümmet’imizin mezarlığını karıştırarak ne elde ederiz? İlimde, cihadda, fazilette geldikleri seviyeye kulak verelim. Bir âlimin başka bir âlim tarafından tenkit edilmesine dair bir yazı bulan kendini mutlu hissediyorsa, o mezarlıkçıdır; ölü kemikleri kurcalamaktadır.”
Yok Nureddin Hocam, o kadar da değil. Eğer öyleyse İbni Teymiyye, kendisinden önceki 8 asırda yaşayan âlimlerin mezarlarını niçin karıştırdı?Ona niye bir şey demiyoruz?
İbni Teymiyye onların ilimde, cihadda, fazilette geldikleri seviyeye kulak verseydi ya! Vermedi. Şimdiki tilmizleri de hâlâ İbni Teymiyye’yi kabul etmeyen milyonlarca İslam âlimlerinin mezarlarını karıştırıp duruyorlar da, onların ilimde, cihadda, fazilette geldikleri seviyeye hiç kulak vermiyorlar.
Sizin sözünüze göre, İbni Teymiyye de onun peşinden gidenler de bu durumda mezarlıkçıdır; ölü kemikleri kurcalamaktadır.
SORU 5:
“…Bir Vehhabi kişiyle tanıştım. Çok çok farklı görüşleri var bizim görüşlerimize göre. Mezhebler, evliyalar, kerametler… Bir de İbni Teymiyye… Vehhabiler çok savunuyor bu kişiyi.”
Nureddin Hocamızın, Vehhâbîleri ve İbni Teymiyye’yi soran bu kişiye verdiği cevaba bakın:
CEVAP:
“…Müslüman Dünya’nın mensubu olarak, Müslümanlar arasındaki ayrıntılarla uğraşmanın ne yararı vardır? Böyle bir araştırmaya nasıl vakit bulunabiliyor anlayamıyorum. Kendi işimize baksak daha iyi olmaz mı?
Allah Teala, bize önce bizi soracaktır. Kimse İbni Teymiye’nin hesabını vermeyecektir. …Şimdi siz nasıl Vehhâbiîeri merak edip koğuşturuyorsanız onlar da sizi merak edip koğuşturuyorlar.”
Değerli okuyucular, iyi de sorunun cevabı nerede? Bu sözlerde hem soruya cevap yok hem de zihinler başka tarafa çekilmeye çalışılıyor.
***
Nureddin Yıldız’ın, cevapları içinde, Sahih-iBuhârî ve Sahih-i Müslim hakkında verdiği mühim bir bilgiyi ve kullandığı şu güzel ifadeleri de zikredelim::
“Bu iki eserin tenkit edilmesi, Napolyon’un Ezher’i işgal ettirme planı ile beraber gündeme gelmiştir. (Bu iki kitap) bin iki yüz senedir sevilen, cihat meydanlarında cihadın kaynağı, mescitlerde namazın, teheccütlerde gözyaşının, ailede huzurun, Harem-i Şerif’te tavafın kaynağıdır.”
SORU 6:
“…Ademoğlu’nun hata yapabileceğini, yalnızca Peygamberlerin “MASUM” olduğunu anlatıyorsunuz. Lakin, …itikadi mevzularda hata ve eksik su kaldırmaz.…İbni Teymiye’nin ictihatlarından haberdar değil miydiniz ki, sohbetinizde bir buçuk saat “Her âlim normal insanlar gibi hata eder, dolayısıyla İbn-i Teymiye de hatalar yapmıştır” gibi masumâne bir şekilde küfür kokulu, ehli sünnet dışı buictihatlarından hiç bahsetmediniz?”
CEVAP:
“Ben asla İbni Teymiyeci değilim. Biiznillah olmam da. …İbni Teymiye’yi kendi kitaplarından okudum ben. …Verdiğiniz kitap isimlerini bizzat siz okuyup inceledi iseniz mesele yok, yaptığınız bir ictihattır. Onun ictihatlarında hata olduğunu söylüyorsunuz demektir.”
Değerli okuyucular, bu cümlelere itirazımız var:
1- İbni Teymiyye’yi kendi kitaplarından okuyan ehl-i sünnet inancına mensup bir müslümanın, ona sahip çıkması mümkün değildir.
2- Nureddin Hoca, Arapça kitapları sadece okuyup anlayacak seviyedeki herkesin ictihad yapamayacağını bildiği halde, “Verdiğiniz kitap isimlerini bizzat okuyup inceledi iseniz yaptığınız bir ictihattır” diyebiliyor. Hayret!
Kendisine demek isteriz ki: İbni Teymiyye’nin kitaplarını orijinalinden rahatça anlayabilecek seviyede Arapça bildiğiniz için, ictihadın şartlarını yazan kitapları da anlarsınız. Öyleyse, “Arapça kitapları okuyup anlayabilen herkesin ictihad yapamayacağını öğrenmek için” lütfen bir de ictihad şartlarını yazan kitaplara göz atıverin.
Nureddin Yıldız’ın İbni Teymiyye hakkındaki,“Kesinlikle onun da ipe sapa gelmez hataları da olmuştur” sözü doğru da, bu ipe-sapa gelmez sözlerin sahibini, birileri bile bile hâlâ nasıl müdafaa eder, onu anlamıyoruz.
Bakın İbni Teymiyye’yi nasıl müdâfaa ediyor:
“Cihadı aktif gündeme taşıyan biridir o. Cihatsız İslam meraklıları, yani medresede oturup en iyi mü’min olmayı arayanlar, tekkeyi Uhud meydanı zannedenler ondan gocunmuşlardır.”
Kökten yanlış bir söz. Çünkü tekkeyi kimse Uhud meydanı zannetmez. Anlaşılan Nureddin Yıldız, Çanakkale harbine gönüllü katılanlardan birçoğunun tekke ve medrese mensupları olduğunu bilmiyor. Galiba ikinci binin müceddidi İmam-ı Rabbânî Hazretleri’nin Mektûbât’ındaki şu tespitini de bilmiyor:
Leşger-i duânın duâsı kabul edilmedikçe, leşger-i gazânın zafere ulaşması mümkün değildir.
Demek ki, cephede harbedenlerin zafere ermeleri, duâlarıyla onlara destek olan küçümsediğimiz o tekke mensuplarının duâlarının kabulüne bağlıymış. Onları küçümsemeyelim lütfen.
Nureddin Yıldız’ın şu sözlerine ne demeli:
“İbni Teymiyye, Kur’an ve Sünnet’i her şeyin önüne çıkarmıştır. Yer yer bu çıkarış, Ebu Hanifelerin rakibi durumunda görülme nedeni olmuştur. Bilhassa Şafiî uleması onu bu nedenle karşılarına almışlardır.”
Değerli okuyucular, İmam-ı Âzam Ebû Hanife ve tâbîleri, Kur’an ve sünnete düşman kimseler mi ki, Kur’an ve sünneti her şeyin önüne çıkaran İbni Teymiyye’yi rakip görsünler?
Nureddin Yıldız’ın söylediğine göre, sadece Hanefîler değil Şâfiî âlimleri de Kur’an ve sünnet düşmanı(!) imişler meğer. Ondan dolayı Kur’an ve sünneti her şeyin önüne çıkaran İbn-i Teymiyye’yi karşılarına almışlar…
Nureddin Hoca bu sözleriyle çok açık bir yanlışa ve kendisini mânevî felâkete götürecek bir iftiraya imza atıyor. Âhirette Hanefî ve Şâfiî âlimlerle beraber Allah huzuruna çıkınca, bakalım bunun hesabını Allah huzurunda nasıl verecek?
Bir de 6. sorunun cevabında, “Ben asla İbni Teymiyeci değilim. “Biiznillah olmam da”” diyordu. İbni Teymiyeci olmamak böyle mi oluyor?
Söylediğini aksine tam bir İbni Teymiyyeci olmuş, ama “Biiznillah” değil, Allah’ın izniyle değil. Çünkü İbni Teymiyye’yi tebriye etmek/temize çıkarmak aşkına Hanefî ve Şâfiî ulemâsına iftira edilmesinde asla Allah’ın izni olamaz.
Nureddin Yıldız’ın İbni Teymiyye hakkında doğru sözleri de var. Meselâ şöyle:
“Dilinin kemiği olmayan biridir. Evirip çevirmeden konuşmuştur. Konuşma siyaseti denebilecek bir yöntemi yoktur. Hak bildiğini konuşmuş, konuştukça da bedel ödemiştir.”
Değerli okuyucular! Bir âlim, evirip çevirmeden, günaha düşme korkusu taşımaksızın dolu-dizgin konuşuyorsa, onda Allah korkusu yoktur. Onda konuşma siyaseti de yoksa, o adamda bir de dengesizlik vardır.
Nureddin Yıldız’ı dinliyoruz:
“İbni Teymiye demek, Şiiliğe karşı Ehli Sünnet’in en güçlü cevabı denebilecek bir ekol demektir. İbni Teymiye karşıtlığının köklerinde, Şiiliğin büyük bir rolü vardır.”
Kusura bakmasın ama bu sözü de yanlış. Eğer “İbni Teymiye demek, Şiiliğe karşı Ehli Sünnet’in en güçlü cevabı denebilecek bir ekol”olsaydı, İbni Teymiyye’nin ehl-i sünnet olması gerekirdi. Ama değil. Çünkü Ehl-i sünnete ters düştüğü gibi Şiîliğe de derstir.
Şiîler ile vehhâbîler birbirlerini sevmezler. Şiîler İbni Teymiyye’ye onun için terstirler. Bizim İbni Teymiyye’yi tasvip etmememiz ise, onun ehl-i sünnete ters olduğundandır.
Nureddin Yıldız şöyle diyor:
“…İbni Teymiye’nin eserlerini okumaya da devam ediyorum.…okudukça bana Kur’an ve Sünnet sevdası aşılıyor. Cihat zevki veriyor. Fıkıh ilminin zevke dönüştüğü ictihatlarını not ediyorum. Ve onu ben, kendi dilinden okuyorum.”
…İbni Teymiye’den rahatsızlar olsa olsa Şia olmalıdır. Şia ile en köklü mücadeleyi yapanların en önde gelenlerinden biridir.
Tasavvuf adı altında kendi sapıklıklarını din diye öne süren kimileri de ondan rahatsız olabilirler. …Ben Hanefî’yim ama İslam Hanefîlikten ibaret değildir.”
İbni Teymiyye’yi bu kadar öven Nureddin Hoca’ya sormak isterim:
a- Bu sözlerle, “Ben asla İbni Teymiyeci değilim. Biiznillah olmam da” sözleri nasıl bağdaşır?
b- Fıkıh ilminin zevke dönüştüğünü söylediğiniz İbni Teymiyye fıkhına göre mi ibâdet ediyorsunuz, başka bir mezhebin fıkhına göre mi?
c- İslam âlimleri içinde size Kur’an ve sünnet sevdası aşılayan ikinci bir âlim tanıyor musunuz, yoksa İbni Teymiyye bu hususta tek ve eşsiz mi?
d- Ehl-i sünnet Müslümanların İbni Teymiyye’den rahatsız olduklarını bildiğiniz halde, “İbni Teymiye’den rahatsızlar, olsa olsa Şia olmalıdır” cümlesini söylemeyi nasıl becerebildiniz?
e- “…Ben Hanefî’yim ama İslam Hanefîlikten ibaret değildir” sözüne neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Siz de pekâlâ bilirsiniz ki, mezhepler hakkında buna benzer sözleri hep mezhepsizler söylüyor. Madem Hanefîsiniz, ağzınızda mezhepsizlerin sözü ne geziyor?
SORU 7:
a- “(İbniTeymiyye)Allahü Teâlâ’nın, sapıtmasına ilmini sebep ettiği kimsedir.” (İbni Hacer-i Mekkî – Fetavâ yı Hadîsiyye)
b-İbni Teymiye, Kitabü’l-Arş isimli eserinde, “Allah Arş’ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resûlullah’a da yer bırakır” diyor.
c-Essırâtü’l-Müstakim kitabında da İbni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir.
d-Keşfü’z-Zunûn) El-Ubuûiyyet kitabında ise “Allahü Teâlâ’nın ismini zikretmenin bid’at ve dalâlet olduğunu” bildirmekte.
e-Şam camiinin minberinden inerken “Allah gökten yere, benim indiğim gibi iner.” dedi. (İbni Batuta -Tuhfetünnüzzar tarihi)
f-Kaza namazı kılmak lâzım değildir, derdi. Halbuki dört mezhepte de (kaza namazı) farzdır.
g-Cehennem azabının sonsuz olmadığını söylerdi. Kâfirlerin cehennemde sonsuz kalacaklarına dair birçok âyet-i kerime vardır. (Bakara 81, Ahzab 65, Fussilet 28, Zuhruf 74)
h- “Ömer çok yanılmıştır” diyerek, İmam Ahmed’in bildirdiği “Allahü Teâlâ, doğru sözü, Ömer’in dili üzerine koymuştur. O hiç yanılmaz” hadis-i şerifine karşı gelmiştir.
i- İbni Hacer-i AskalânîHazretleri buyuruyor ki: İbni Teymiye, “Kabr-i Nebevîyi ziyaret için sefere çıkmak haramdır. Hazreti Ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için Müslümanlığı sahih olmadı. Hazreti Osman malı çok severdi”diyerek ashab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı. Ed-Dürer-ül-Kamine, hâşâ Allah’ın Arş’ın üstünde olduğunu ispat etmek için diyor ki: Allah dilerse, bir sivrisineğin sırtına yerleşir de sivrisinek Onun kudreti ve rubûbiyetinin lütfu ile Onu yüklenip kaldırır. Böyleyken Allah Arş’ın üzerine nasıl yerleşmez? (Beyan Telbis el-Cehmiyye, 1/568)
j-İbni Batuda, İbni Hacer-i Mekkî, İmam Sübkî, kendi oğlu Abdülvehhab, İzzeddin bin Cema’a, Ebû Hayyan Zâhirî, Zâhidü’l-Kevseri, Yûsuf Nebhânî, İmam Şarânî, Ahmed bin Seyyid, Zeynî Dahlan, Şeyhü’l-İslam Mustafa Sabri Efendi gibi nice âlimler İbni Teymiyye’ye reddiyeler yazmışlar, dalâlet ve küfürlerini açıklamışlardır. Üstad Necip Fazıl da “14. asrın irşad kutbu Seyyid Abdülhakim Arvasi, ‘İbni Teymiyye dini içinden zedeleyen mülhiddir’ buyurdu” diyor. (Türkiye’nin Manzarası)
İbni Teymiyye dürüstse, neden bütün âlimler ona reddiye yazsın ki? Ne alıp veremedikleri var?
CEVAP:
…İbni Teymiye, İslam’ın ancak iyi bir cihatla yaşanabileceği fikri ile hareket eden hareketli bir kişiliğe sahiptir. Rahat bozan herkes gibi tenkit edilmiştir. Sözünü ettiğiniz isimler, onu tenkit ettikleri gibi onları da tenkit edenler olmuştur. Kimsenin sözü âyet değil, hadis değil… O anlatılanları ben neden onun kitaplarında görmedim acaba?”
Hocam, hocam! Boşuna diretmeyelim hocam!
İbni Teymiyye hakkında, “Rahat bozan herkes gibi tenkit edilmiştir” diyorsunuz.
Birçok İslam âlimi, kendilerinin rahatlarını bozanlara gözü dönmüş bir şekilde iftira edecek kadar alçalmışlar mıdır? Sizin İslam âlimleri hakkındaki düşünceniz böyle mi?
İkincisi: İbni Teymiyye’yi tenkit edenlerin çoğu, kendisinden sonra gelen âlimlerdir. İbni Teymiyye onların rahatlarını nasıl bozacak?
“onu tenkit ettikleri gibi onları da tenkit edenler olmuştur” diyorsunuz.
O âlimlerin hangisi, İbni Teymiyye gibi küfre düşmekle tenkit edilmiştir?
…O anlatılanları ben neden onun kitaplarında görmedim acaba?” diyorsunuz.
Zaten bizim de hayret ettiğimiz bu ya! İbni Teymiyye’nin eserlerini kendi lisanından okuduğunuz halde, meselâ Essırâtü’l-Müstakimisimli eserinde İbni Abbas (r.a.) gibi büyük sahabilere kâfir dediğini başkaları gördü de siz neden gör(e)mediniz acaba?
Tesadüf bu ya; olsa olsa o satırlara gelince hep gözünüz kamaşmıştır. Yoksa okuduğunuzu inkâr edecek değilsiniz ya!
SORU 8:
“…Size “Allahu Teala Arş’ta diyorlar” mealinde bir soru soruyorlar. Siz de “Bu meseleyi yıllarca tartışmışlar. Sonuca bağlayamamışlar. Asıl mesele biz Allah’a yakınlıkta neredeyiz?” mealinde bir cevap vermişsiniz.
Ben de, bahsettiğim haber sitesi de bu cevaba şaşırdık. Ehl-i Sünnet akide kitaplarında, Allahü Teala’nın mekândan münezzeh olduğu belirtilirken bahsettiğiniz “sonuca bağlayamama”yı anlayamadık. Bahsettiğim internet sitesi, size gıyaben “Allah mekandan münezzehtir demek bu kadar mı zor?” diye sormuş.”
Değerli okuyucular! Nureddin Yıldız, “Allah mekandan münezzehtir demek bu kadar mı zor?”sorusuna cevap vermeye yanaşmıyor. Ama şu cümlelere çekinmeden yer veriyor:
CEVAP 8:
“…Şu yaşadığımız topraklarda, körü körüne birini taklit etmenin dışında kim ne anlar Arş meselesinden, kim?”
Sizden başka kim anlayacak hocam! Anlayacak tek kişi varsa o da sizsiniz. Sizi dinleyelim Nureddin Hoca:
“…Hocalarım Ebu Gudde ve Nedvî’yi, İbn-i Teymiye’yi takdir eder buldum. Ben de takdir ettim. …İbni Teymiye’yi sevmemin de, yüreğimde bir daralma oluşturmadığını görüyorum. Ebu Hanife’nin adı anılırken bile titreyen dudaklarım, heyecanlanan bir kalbim vardır elhamdulillah.
‘.Ebu Bekir’e (r.a) dil uzatma’ iddiasını dahi cevaplandırmadım.”
Değerli okuyucular, ‘.Ebu Bekir’e (r.a) dil uzatma’meselesi şöyle:
Nureddin Yıldız, bir röportajında şu sözleri sarf ediyor:
“…Hazreti Ebubekir bizim hayatımıza ulaşamaz. Gelsin internet çağında bir Ebubekir Sıddık olsun göreyim onu. Aynen böyle yazabilirsiniz Hatice Hanım.
…Biz Hazreti Ebubekir’e ulaşamayacaksak eğer, Hazreti Ebubekir de bu zamana ulaşamaz.
…ne buyuruyor Efendimiz (s.a.s.): “Sizin elli taneniz onların bir tanesi yapacak.”Yani biz elli kat hızlı gidiyoruz. Yani elli çarpı Hazreti Ebubekirlik imkânım var benim ama şeytan da ne diyor, “sen kim Ebubekir kim, işine bak haddini bil otur aşağı ” diyor, “sen kim Ebu Hanife kim” diyor. “Bu zamanın Ebu Hanifesiyim” diyerek yola çıkan da kazanıyor.
…Allah’ın dostları büyük insanlar evet, ama erişilmez insanlar değil. Erişilmeyen tek şey Nübüvvet makamıdır.”
Nureddin Hocam!
Bu sözler Hazreti Ebûbekir’in aleyhinde konuşmak değil de nedir? Onu küçümsemek değil de nedir? Yoksa siz başka şey söylüyorsunuz da biz Türkçe bilmediğimiz için mi anlamıyoruz?
Nureddin Hocam! Yanılıyorsunuz. “sen kim, Ebubekir kim“ sözünün mânâsı zannettiğiniz gibi şeytana ait değil, Hazreti Resûlüllah’a aittir.
Sahi siz Hazreti Ebûbekir Efendimiz’den bahsederken, çelik-çomak arkadaşınızdan bahseder gibi niçin hep “Ebûbekir, Ebûbekir” diyorsunuz?
Hazret demek yok mu?

(11/11/2014) Ali Eren”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu