Elbani

Nasuriddin Elbânî Kimdir

Nasirüddin Elbânî 1914’te Arnavutluk’un İşkodra şehrinde doğdu, 1999’da sürgünde ve ev hapsinde bulunduğu Amman’da vefat etti. Nâsıruddîn Elbânî bir saat tamircisidir. Bir hocası olmadan kendi kendine okuyarak hadis alimi olduğunu iddia etmektedir. İslâmî ilimlerden herhangi birinde bir hocası ve icazeti yoktur. Kur’an-ı Kerim’i veya herhangi bir hadîs, fıkıh, akaid, üsûl veya imlâ kitabını ezberlemediğini kendisi söylemiştir. Babası büyük bir Hanefî fâkihi olduğu halde kendisi Ehli Sünnet âlimlere saldırmaktan geri durmamıştır. Allahu Teâlâ’nın dostlarına ve tasavvuf ehline karşı aşırı saygısızdır.

Önce Suriye’den, sonra Suudi Arabistan’dan çıkarılmış, 1999’da ölene kadar Amman-Ürdün’de ev hapsi altında yaşamıştır. Bid’atçıların, kendilerine has yeni yollar tutan reformcuların ve “Selefî” ve Vehhabî sempatizanlarının kıblesi olmaya devam etmektedir. Kitap tüccarlarının ve birçok eğitimsiz Müslümanın tercih ettiği bir yazardır. Çağımız Sünnî âlimlerinin ekserisi onun sapıklıkları hakkında ikazlarda bulunmuş ve birçokları onu reddeden makaleler veya kitaplar yazmışlardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

1-Hindistanlı hadîs âlimi Habiburrahman el-A’zami: 4 ciltlik “el-Albânî Şudhudhuhu ve Ahtâ’uh” (Elbânî’nin Sapmaları ve Hataları).

2-Suriyeli âlim Muhammed Sa’id Ramazan el-Bûtî iki klasik eser yazmıştır: “El lâ mezhebiyye ehtaru bid’atin…” (Bir Mezhebe Tâbi’ Olmamak Şerî’atı Tehdid Eden En Büyük Tehlikedir) ve “Es Selefiyye Merhalatun Zemaniyyetun Mübareke lâ Mezhebun İslâmi” (Selefin Yolu Mübarek ve Tarihî Bir Çığırdı, İslâmî Bir Mezheb Değildi).

3-Faslı hadîs âlimi Abdullah ibni Muhammed ibni Sıddîk el-Gummarî: “Irğam el mubtedi’ el ğabi bi cevaz-it tevessul bi-n Nebî fi-r Redd ‘alel Albânî el vabi” (Muzır el-Albânî’ye Reddiye: Akılsız Bid’atçının Peygamber aleyhisselâm ile Tevessülün Cevâzına Mecbur Edilmesi), “El kavl-ul mukni’ fi-r redd ‘alel Albânî’l mubtadi'” (Bid’atçı el-Albânî’nin Reddi için İkna Edici İzah), “Itkan es-sun’a fiy tahkik ma’nal bid’a” (Bid’atın Ma’nâsının Tahkiki için Hassas Çalışma).

4-Faslı hadîs âlimi Abdulaziz İbni Muhammed İbni Sıddîk el-Gummarî: “Beyan neks-el nekîs el mu’tadi” (İsyancının İhanetinin Teşhiri).

5-Suriyeli hadîs âlimi Abdu’l-Fettah Ebû Gudde: “Redd ‘alel ebatil vel iftira-ât nasir el-Albânî ve sahibihi sabikan Zuheyr el-Şeviş ve mu’azirihima” (el-Albânî’nin ve eski arkadaşı Zuheyr el-Şeviş’in ve Destekçilerinin Yalanlarının ve Uydurmalarının Reddi).

6-Mısırlı hadîs âlimi Muhammed Avvame: “Âdâb el-İhtilâf” (Görüş Farklılıklarını Uygun Şekilde İfade Etme Adabı).

7-Mısırlı hadîs âlimi Mahmud Sa’id Memduh: “Vusul et-Tahani bi isbat Sunniyet-üs subha ve-r redd ‘alel Albânî” (Albânî’ye Reddiye: Tesbihin Bir Sünnet Oluşunun Teyidi ve Karşılıklı Faydanın Varışı), Tenbih-ül Muslim ila ta’addi-l Albânî ‘ala Sahihi Muslim” (Albânî’nin Sahih-i Müslim’e Saldırısı Hakkında Müslümana İkaz).

8-Suudi hadîs âlimi İsma’il İbni Muhammed el-Ensâr: “Te’akkubat ‘ala “silsilet-ul Ehadîs ed-da’îfe vel mevdu’e” lil Albânî” (el-Albânî’nin Zayıf ve Mevdu Hadîsler Hakkındaki Kitabının Tenkidi), “Tashih Salat-ut Teravih ‘işrîne rek’aten ve-r redd ‘alel Albânî fi tad’îfih” (Teravih Namazının Yirmi Rekat Oluşunun Doğruluğunun Tesbiti ve Albânî’nin Bunu Zayıflatmasının Reddi), “İbahat et-tahalli biz’zeheb el muhallak lin-nisa ver-redd ‘alel Albânî fi tahrîmih” (Kadınların Altın Takıları Kullanmasının Cevâzı ve el-Albânî’nin Bunu Yasaklamasının Reddi).

9-Suriyeli âlim Bedreddin Hasan Diab: “Envar el mesabîh ‘ala zulumat el-Albânî fi salat-et teravih” (el-Albânî’nin Teravih Namazı Üzerindeki Karanlığının Aydınlatılması).

10-Dubai’ın Diyanet İşleri Reisi ‘İsa ibni Abdullah ibni Mani’ el-Himyâri: “El i’lam bi istihbab şedd er-rihâl li Ziyareti Kabri Hayr-il Enâm” (Mahlûkatın En Hayırlısının Kabrini Ziyaret için Seyahatin Tavsiyesi Hakkında Bildirim), “El bid’a el hasene aslun min usul-it teşri'” (Bid’at-ı Hasene İslâm Hukukunun Kaynaklarındandır).

11-Birleşik Arap Emirlikleri’nin Diyanet İşleri Bakanı Şeyh Muhammed ibni Ahmed el-Hazreci’nin makalesi: “el-Albânî: tetarrufâtuh” (el-Albânî’nin Aşırılıkları).

12-Suriyeli âlim Firas Muhammed Velid Veys’in neşre hazırladığı İbni Mulakkin’e ait Sünniyyatü’l-Cumu’atü’l-Kabliyye’deki bir yazısı (Cuma Namazından Önce Kılınması Gereken Sünnet Namazlar).

13-Suriyeli âlim Semir İslâmbûlî: el-Ahad, el-İcmâ’, en-Nesh.

14-Ürdünlü âlim Es’ad Selim Tayyim: Beyanu Evhâmi’l-Albânî fî Tahkikihi li Kitâb Fazlu’s-Salâti ‘ale’n-Nebî sallallahu aleyhi ve sellem (el-Albânî’nin Fazlu’s-Salâti ‘ale’n-Nebî Kitabını Neşrederken Yaptığı Hataların Teşhiri).

15-Ürdünlü âlim Hasan Ali es-Sakkaf: 1. Tanâkuzâtü’l-Albânî el-Vâdihati fî ma Vaka’a fî Tashîhi’l-Ahadîsi ve Tad’îfiha min Ahta’in ve Galtatin, iki cilt (Albânî’nin Hadîsleri Sahih veya Zayıf İlan Ederken Yaptığı Hatalarda ve Gaflarda Mevcut Açık Çelişkileri), 2. İhticâcu’l-Ha’ibi bi ‘İbârâti men İdde’a el-İcmâ’a fe Hüve Kâzibun (Beceriksizin “İcma Vardır Diyen Yalancıdır!” İfadesine Sığınışı), 3. el-Kavlü’z-Zabtu fî Siyami Yevmi’s-Sebt (Cumartesi Günleri Oruç Tutmak Hakkındaki Sağlam İzahat), 4. el-Lecifu’d-Du’af li’l-Mutala’ibbi Ahkami’l-İ’tikaf (İ’tikafın Hükümleriyle Oynayan Kişiye Öldürücü Darbe), 5. Sahih Sıfat Salât en-Nebî sallallahu aleyhi ve sellem (Peygamberimizin Namazının Doğru Tarifi), 6. İ’lamu’l-Ha’id bi Tahrimi’l-Kur’ani ‘ale’l-Cünübi ve’l-Ha’idi (Hayzlıya ve Cünübe Kur’an-ı Kerimin [tutmanın ve okumanın] Yasaklığı Konusuna Burnunu Sokan İşgüzar Kişinin Değerinin Takdiri), 7. Telkihu’l-Fuhumi’l-‘Aliyeti (Yüksek Anlayışın Sık Tekrarla Öğretilmesi), 8. Sahihu Şerhi’l-Akideti’t-Tahâviyye (İmam Tahâvî’nin Akidesinin Doğru İzahatı).

Nasuriddin Elbânî şöyle der: “Bazı erkekler nişan yüzüğü adı altında parmaklarına altın yüzük takarlar. Bu âdet bize Hıristiyanlardan geldiği için evvela onlara benzemek olur. Sonra da İslâm prensiplerine göre, altın takmak erkeklere zaten haramdır. İleriki sayfalarda zikrettiğimiz, altını kadınlara bile yasak eden nasslara muhalefet etmektir.”1 Kadınların altın yüzük, bilezik, zincir vs. giymesini yasaklamaktadır. Ehl-i Sünnet akidesine tam manasıyla muhalefettir.

Ticaretten kazanılan paranın zekâta tabi olmadığını iddia etmektedir. Ticaret Müslümanların arasında parayı deveran ettiren en temel faaliyettir. Bundan dolayı ticaretten elde edilen kazancın da zekâta tabi olması gereklidir.

Cumartesi günleri oruç tutmayı mutlak olarak yasaklamaktadır. Üç Mescid dışındaki herhangi bir mescitte i`tikaf yapmayı yasaklamaktadır. Hâlbuki üç mescid dışında itikaf yapmak değil, diğer mescidleri ibadet maksatlı ziyaret yasaktır. Bu hadis-i şerifle sabittir. Yine itikafların bulunan bölgedeki mescidlerde yapılması gerektiğini Rasulullah(s.a.v.) bildiriyor. Ramazan ayında, şerî’atın tarif ettiği akşam vaktinden önce ve hakiki imsaktan sonra yiyip içmenin câiz olduğunu iddia etmektedir. Hanefî fıkhını İncil’e benzetiyor. (Bkz. Münzirî’nin Sahih-i Müslim Muhtasarı’na yaptığı yorum, s.548, 3. Baskı, el-Mekteb el-İslâmî, Beyrut 1977). Bu ifade sonraki baskılardan çıkarılmıştır. Kasden terk edilen namazların kazâ edilmesini yasaklamaktadır. Hayızlı kadının ve cünübün Kur’an-ı Kerim’i okumasının, tutmasının ve taşımasının câiz olduğunu iddia etmektedir. Peygamberimizin (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) kabrinin mescid içinde bulunmaya devam etmesinin Medîne’de mevcut bid’atlardan biri olduğunu tekrar tekrar iddia etmektedir. Hz. Peygamberimizin (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) kabrini ziyaret etmek veya O’ndan şefaat istemek maksadıyla seyahat edenin yanıltılmış bir bid’atçı olduğunu iddia etmektedir. Allahu Teâlâ’yı hatırlamak için elinde tesbih taşıyanın yanlış yapığını ve bid’atçı olduğunu iddia etmektedir. Allahü Teâlâ için Arş’ın üzerinde bir mekân uydurmuş ve buna el-mekân el-ademî (mevcut olmayan mekân) adını vermiştir. Tamamü’l-Minne isimli kitabında istimnânın [masturbasyonun] orucu bozmadığını iddia etmektedir.

Dört Sünen’in, İmam Buhârî’nin Edeb-ül Müfred’inin, Münzirî’nin Tergib ve Terhib’inin ve Süyûti’nin Cami’üs Sağir’inin değişik bir şablonla yeni baskılarını neşretmiş ve bunların her birini “Sahih” ve “Zayıf” adını verdiği iki kısma ayırarak bu temel kaynakların bütünlüğünü (bozulmamışlığını) ihlâl ve tahrif etmiştir.

Diyor ki: “İlâhî sıfatları te’vil edenlerin birçoğu zındık değillerdir, ama zındıkların söylediğini söylemektedirler.” Yine diyor ki: Te’vil ile ta’til aynı şeydir.”2

Kasas Suresi 88. ayetinde geçen: “O’nun vechinden [zatından] başka her şey yokluğa mahkûmdur” meâlindeki âyette geçen “vech” kelimesini hâkimiyet ve mülk olarak açıkladığı için Buhârî’nin kâfir olduğunu imâ etmektedir. İmam Buhârî Sahih’inin Tefsir Kitabı kısmında der ki: “Vechi hariç, mülkü hariç ma’nâsındadır. Şöyle de söylenmiştir: Sadece O’nun vechi için yapılanlar hariç…”

Albânî, el-Tevessül isimli kitapçıkda Mu’tezileyi taklid ederek, Hz. Peygamberimiz (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) veya evliyadan biri vasıtası ile tevessül, istigase ve teşeffüyü İslâm’daki haramlardan biri olarak ilan etmekte ve şirke denk olduğunu söylemektedir. Arkadaşları İbni Baz ve el-Kahtani (bkz. el-Vela ve el-Bera) gibi taklidçileri ve başkaları da böyle iddia ediyorlar. Bunlar böylece çok sayıdaki sağlam ve açık rivâyeti inkâr etmiş oluyorlar. Meselâ, İmam Buhârî’nin İbni Ömer’den (radıyallahü anh) rivâyet ettiği şu hadîs-i şerif böyledir: “Kıyamet Günü güneş öylesine yaklaşacaktır ki, akan terler kulakların ortasına kadar erişecektir. Böyleyken Adem aleyhisselâmdan yardım isterler (istigasu), sonra Musa Aleyhisselâmdan ve sonra Muhammed Aleyhisselâmdan. Muhammed aleyhisselâm onlar için şefaat edecektir (fe yeşfe’u)… ve o gün Allahü Teâlâ O’nu yüce bir makama çıkaracaktır, böylece ayakta duran herkes (kâfirler dahil) O’nu öveceklerdir (yehmeduhu ehlu el-cem’i küllühüm).”

Ölüm meleğinin isminin Azrâîl olduğunu inkâr etmekte ve bu ismin İsrailiyattan başka kaynağı olmadığını söylemektedir. Hâlbuki Kâdî İyâd rahimehullah Şifâ-i Şerîf’de bu konuda icmâ’-ı ümmet olduğunu bildirmektedir.

Diğer Vehhabîler ve “Selefî” bid’atçılar gibi Albânî de Eş’arîlerin, Mâtürîdîlerin ve tasavvufçuların Ehl-i Sünnet dışı ve hatta İslâm dışı olduğunu iddia etmektedir. Hâlbuki Allahü Teâlâ ve Peygamberi (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) bunları övmüştür! “Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki, Allah onları sever; onlar da Allah’ı severler…” (5:54) meâlindeki âyet-i kerîme indikten sonra, Peygamberimiz (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) Ebû Musa el-Eş’arî’ye işaret etti ve dedi ki: “Onlar bu zatın kavmidir.” (İyad’dan rivâyet eden İbni Ebi Şeybe ve el-Hâkim bunun Müslim’in kıstasına göre sahih olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca el-Heysemî’nin sahih olduğunu bildirdiği bir isnadla el-Taberânî tarafından rivâyet edilmiştir.) el-Kuşeyrî, İbni Asakir, el-Beyhakî, İbni Sübkî ve başkaları dedi ki: Ebû Hasen el-Eş’arî’nin takipçileri –yani Eş’arîler, ki ekserisi tasavvuf ehlidir- Ebû Musa’nın kavmine dâhildir. Çünkü bir peygamberin kavminden bahsedilen her yerde kasdedilen o peygambere tâbi’ olanlardır. Mâtürîdîlere gelince, Hâkim, Zehebî, Süyûtî ve Heysemî’ye göre Bişr el-Ganevî veya Bişr el-Has’ami’den sahih bir zincirle gelen şu hadîs-i şerifde onlara atıfda bulunulmaktadır: “Kostantiniyye elbette feth edilecektir. O’nu feth eden kumandan (Fatih Sultan Mehmed, Allahü Teâlâ ondan razı olsun), ne güzel kumandandır! Onu fetheden asker ne güzel askerdir!” Hem kumandan hem de asker klasik Hanefi Mâtürîdî idi ve biliniyor ki Fatih Sultan Mehmed tasavvufçuları sever ve sayardı, tevessül yapardı ve bir şeyhe bağlıydı.
Üstelik Mâtürîdîlere, Eş’arîlere ve Ehl-i Tasavvufa düşmanlık nifâktır ve İslâm ümmetine düşmanlıktır; çünkü İslâm âlimlerinin ekserisi bu tarife dâhil (Mâtürîdî, Eş’arî ve tasavvuf ehli) idi.

En az beş kitabında Medîne-i Münevvere’de Mescid-i Nebevî’deki Yeşil Kubbe’nin yıkılmasına ve Peygamberimizin (aleyhisselâm) kabrinin mescid dışına alınmasına çağrı yapmıştır.3 Bayram günlerinde akrabaları, komşuları ve arkadaşları ziyaret etmeyi bid’at sayıyor ve yasaklıyor.4 Dar’ül-harb olması gerekçesiyle Müslümanların toplu olarak Filistin’i terk etmeleri ve Yahudilere bırakmaları gerektiği yönünde bir fetva vermiştir.5

Teravih namazının 11 rekâttan fazla kılınmasını yasaklamaktadır. Buna dayanak olarak Hz. Peygamberimizin (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) 11 rekâttan fazla kılmadığını öne sürmektedir. Bu tavrıyla, Hz. Peygamberimizin (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) kendisinden sonra gelen Hulefâ-i Râşidîn’in sünnetine uyulması yönündeki açık emrine küstahça karşı gelmektedir.

Cuma’nın iki ezanı arasında ve namazdan önce dört rekât namaz kılmanın bid’at olduğunu kabul etmektedir. Hâlbuki Peygamberimizden (aleyhisselâm) sahih olarak rivâyet edilmiştir ki Hz. Peygamberimiz Cuma’dan önce dört rekât ve Cuma’dan sonra dört rekât namaz kılardı.6

Geçmiş ulemâyı ve çağdaşlarını aşağılamak ve kötülemek yönündeki meylinin dizginini salıvermektedir. Netice olarak, Albânî’nin yazılarını içlerinde mevcut menfur ve kötü niyetli yaklaşımdan etkilenmeden okumak zordur. Mesela, Buhârî’nin Edebü’l-Müfred’inin geçmişteki editör ve şarihlerini “günahkâr”, “dayanılmaz oranda cahil” ve hatta “yalancılar” ve “haydutlar” diyerek karalamaktadır. Bunlardan biri hakkında diyor ki: “(Onun seçimlerinde) O kadar çok zayıf hadis var ki… Bu İslâm dışı bir yaklaşımdır.” Bir başkası hakkında şöyle diyor: “Bu müsamaha edilmemesi gereken cehalettir.” Bir başkası hakkında da “Uydurma ve açık yalan… Onun baskısı (geçmiş bir baskıdan) çalıntıdır.”7 Bunlar gibi misaller aslında Şeyh Hasan Ali el-Sakkaf tarafından derlenmiş olan “Albânî’nin Ümmetin Âlimlerine Karşı Sarfettiği Hakaretlerin ve Tiksindirici İfadelerin Sözlüğü” başlıklı bir kitabı doldurmaktadır.

İmam Busirî’nin Kasîde-i Bürde’sini okuyanlara kin kusmakta ve onlara, yani Kasîde-i Bürde’yi okuyan milyonlarca Müslümana (ki bunların içinde Kasîde-i Bürde’yi okunması şart eserlerden biri olarak İslâmî müfredata dâhil eden İbni Hacer el-Askalanî, es-Süyûtî ve es-Sehâvî gibi imamlar vardır.) hakaret etmektedir.8

İlk olarak Mısır’daki Selefîyye Matbaası’nın kurucusu Münir Ağa tarafından öne sürülmüş olan ve İmam Muhammed el-Cüveynî’nin –İmam el-Haremeyn’in babasıdır- Eş’arî akidesinden “tevbe ettiği” ve güya “Risâle fî İsbâti’l-İstivâ ve’l-Fevkıyye” başlıklı bir eser yazdığı şeklindeki yanlış iddiayı sürdürmektedir.9 Bu uydurma iddia günümüz “Selefîleri” tarafından bâriz saiklerle ve delilsiz olarak yayılmaya devam etmektedir. “Selefîler” [Vehhabîler] bunu İmam Cüveynî’nin [kendileri gibi] tecsim ve teşbih fikirlerini benimsediğini göstermek için kullanmaktadırlar. Hâlbuki böyle bir risaleden bibliyografyaların hiç birinde bahsedilmemektedir. Hatta Zehebî bile el Uluv isimli mücessime görüşleri ansiklopedisinde böyle bir risaleden bahsetmemektedir. Daha da mühimi, mezkûr risale modern tartışmacı üslup ile yazılmıştır ve çağdaşımız olan mücessimelerin tipik saplantılarını yansıtmaktadır.

El-Kurtubî der ki: “Allah adamlarından biri dedi ki: “Zamanımızda henüz ortaya çıkmamış bir taife âhir zamanda ortaya çıkar, âlimlere lanet eder ve fakihleri aşağılar.”10

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu