Vahhabiliğin La İlahe İllallah Diyerek Zikrullah Etmeyle Alakalı Görüşleri
Vahhabi olan Husam el-Akkadi yazdığı ‘Halakâtıu Memnûa’ (Yasak halkalar), adlı kitabının 25. sayfasında: ‘Belli sayılarda Rasulullah (Sallallahu aleyi vesellem) Efendimizin üzerine salavatı şerife getirmenin ve La ilahe illallah diyerek zikretmenin bid’at’1 olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmektedir.
Vahhabiler sadece zikruUahı inkar etmekle kalmayıp, “kişiye zikruUahı hatırlatacak olan tespihin de bid’at olduğunu/’ söylerler. Aşağıda hem zikrullah hem de tespih hakkındaki Âyet ve Hadis-i Şerifleri okuduğunuzda, bunlarm vahhabilerin dediği gibi bid’at olmadığı gibi bizzat Allah ve Resulü’nün emri olduğunu göreceksiniz.
Bunlar zikrullah ile ilgili Âyet’leri çarpıtarak zikrullah Allah’u Teala’yı anmaktan, hatırlamaktan ibarettir, hatta namaz da zikirdir, derler. Halbuki namaz ile zikrullah’ın ayrı ayrı ibadetler olduğuna dair çok sayıda Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şerif vardır.
Zikir ile zikrullah kavramları ayrı anlamlara gelir. Ayet ve hadîslerde zikir diye geçenler var, zikrullah diye söylenenler var. Zikir deyince hem zikruUahı, hem de diğer ibadetleri kapsar. Zikrullah ise, doğrudan doğruya Allah’u Teâlâ’nın isimlerinden birisini tek veya toplu olarak, sesli yahut gizli olarak -Allah, Lâ ilahe illallah- diye zikretmektir.
Bu konu hakkmda Kur’an-ı Kerim de yaklaşık üçyüz kadar Âyet-i Kerime ve yüzlerce Hadis-i Şerifler vardır. Bunların hepsine burada yer verecek olsak müstakil bir kitap olur. Ancak biz sadece bir kısmına yer vereceğiz.
1 Husam el-Akkad, Halakâtıu Memnûa (Yasak Halkalar), Dar’us-Sahaba-Tanta, s. 25.
2 itirafları da bunu açıkça göstermiştir.
Sure-i Ahzab, Âyet 41:
“Ey Allah’a iman edenler! Allah’u Teâlâ’yı çok zikredin ve sabah akşam onu tespih edin.”
Sure-i Bakara, Âyet 152:
“Beni zikrediniz ki bende sizi zikredeyim ve bana şükrediniz, inkar ile kafir olmayınız.”
Namazla zikir aynı olsaydı, Allah’u Teala “Beni zikredin ki bende sizi zikredeyim” dermiydi? Yani siz bana namaz kılm ki bende size namaz kılayım anlamına gelirdi ki böyle olamayacağına göre namaz ile zikir birbirinden kesinlikle ayrı ibadetlerdir.
Hadis-i Kudsi’de Allah’u Teâlâ buyuruyor ki:
“Benim kullarım vardır ki, Halk eylediklerimin (yarattıklarımm) içindedirler. Onlar benim çok sevgili kullarımdır. Onları kendime ahbab eyledim. Ne vakit ki onlar beni zikrederler, ben de onları zikrederim.”1
(4)1 JLP tf Jls? J» O) .& İ1>JI *lpjJl J-Saîîj iî)l VI AJI ^ ^İJI J^aSÎ
“Zikrin efdali, La ilahe illallah, duanın efdali de elhamdülillahtır.”2
1 Gümüşhanevi, Râmûz’ul Ehâdîs, Hadis No: 4079.
2 Sünen-i Tirmizi, Deavet 8.
Zikrin namazdan ayrı bir ibadet olduğuna dair:
Sure-i Ankebut, Âyet 45:
”Muhakkak namaz insanı kötülükten geri çeker. Bu hususta zikrullah daha büyüktür.”
Sure-i A’la, Âyet 14-15:
“Nefsini kötülükten çeken iflah oldu. Rabbisi’nin ismini zikreder, namazını da kılar.”
Sûre-i Maide, Âyet 91:
“Şeytan; içki, kumar ve buna benzer şeyleri içinize ve aranıza sokarak buğuz ve düşmanlık koyar, sizi aldatır. Oyalar, zikrullahı unutturur. Namazdan ve zikirden men eyler ve geri koymak ister. Artık bunlardan vazgeçmez misiniz?”
Sure-i Al-i İmran, Âyet 91:
“Onlar ki; ayakta iken de, otururken de ve yanları üzerine yatarlarken de Allah’u Teâlâ’yı zikrederler.”
Ebu İmran (Radiyallahu anhu) rivayeti ile Resûlulah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Her kim Allah’u Teâlâ’ya mutî ise zikrullahı çok eder; namazı, orucu, Kur’an-ı az ise de Allah’u Teâlâ hazretlerine mutîdir. Her kim Allah’u Teâlâ Hazretlerine asi ise
Zikrullah etmez. Eğer namazı çok, orucu çok, Kur’an-ı çok ise de Allah’u Teâlâ’ya âsidir/’1
Enes İbn-i Mâlik (Radiyallahu anhu)’dan rivayetle Rasûl-ü Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu ki:
“Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar bir cemaatle birlikte zikrullah etmek, İsmail (Aleyhis-selâm) evladından esir olmuş dört kimseyi, her birinin diyeti pahasına onbin verip kurtarmasından sevgilidir. Yine ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar bir cemaatle oturup, zikrullah etmek, İsmail (Aleyhis-selam) evladından dört kimseyi, her birinin diyeti onikibin verip kurtarmaktan daha sevgilidir/’2
Bu Hadis-i Şerifte ifade edilen zamanlar kerahat vakitleri olup namaz kılınamaz. Dolayısıyla zikrullahın namaz olmadığı, ayrı ayrı ibadetler olduğuna dair açık delillerden biridir.
1 Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, Hadis No: 17869; Gümüşhanevi, Râmûzu’l Ehâdîs, Hadîs
No: 5020.
2 Gümüşhanevi, Ramuzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 4275.
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in zikrul-lahı yapması ve Ashabına da talim etmesi:
Sûre-i Ahzab, Âyet; 21:
“Yemin ederim ki, Allah’ı ve ahiret gününü uman ve Allah’u Teala’yı çok zikredenler için O Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’de güzel bir nûmune-i imtisal vardır.”
Cabir (Radiyallahu anhu) rivayet ediyor:
“Zikrullah ettiğinde o kadar aşka gelirdi ki bizim hiç birimiz onun gibi yapamazdık. Namazda, zikirde hepimizden ileriydi/’1
Ebu Rezzin (Radiyallahu Anhu)’dan Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) buyurdu:
“Haberin olsun ki; sana dünya ve ahiret saadetini elde edecek bir şeyin başını öğretiyorum. Sana şunları söylerim. Zikrullah meclislerine devam et. Issızda kaldığın zaman gücün yettiği kadar dilini, Allah’tı Teâlâ’nm zikrine hareket ettir. Sevdiklerini sırf Allah’u Teâlâ için sev,
1 Gümüşhanevi, Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 440 (30. Bölüm).
(sevmeyip) buğuz ettiğinde sırf Allah’u Teâlâ için olsun. Yâ Ebâ Rezzin! Kişi evinden müslüman kardeşini ziyaret etmek için çıktığı zaman onu 70 bin melek uğurlar ve onun için Allah’tan mağfiret dilerler. Ve derler ki: Ey Rabbimiz senin için ziyarette bulundu, sen de onu yalnız bırakma, mükafatını ver. İşte (yâ Eba Rezzin!) sen de bunu yapabilir-sen yap. “x
Abdullah ibn-i Büsr (Radiyallahu Anhu)’dan, o dedi ki:
“Bir adam Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e şöyle dedi: Yâ Rasûlallah! Hayır kapıları çoktur. Hepsini yapmama imkan yoktur. Bana tek bir şey söyle de onu yapayım, çok şey söyleyip te unutmayayım. Şöyle buyurdu: Dilin daima zikrullah ile yaş kalsın/’2
Ebû’d-Derdâ (Radiyallahu anhu)’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“Melikinizin (Rabbinizin) katında, derecenizi en yükselten, sizi en temiz kılan, altın, gümüş tasadduk etmekten daha iyi olan, Allah yolunda savaşa çıkıp da düşmanlarla kıyasıya savaşmaktan bile daha üstün olan iyi amelinizi size bildireyim mi? Evet dediler. Buyurdu ki: İşte o, zikrullahtır.”3
1 Beyhaki, Şu’ab’ul İman, Hadis No: 8734; Gümüşhanevi, Râmûzu’l Ehâdîs, Hadis No: 2004.
2 Sünen-i Tirmizî, Deavet 4.
3 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 20713; Sünen-i Tirmizî, Deavet 5; Rudânî, Câm’ul-Fevâid, Hadis No: 9215.
Zikrullah’m cehren yapılması hakkında:
Sure-i Bakara, Âyet 200:
Menasiki haccı bitirdikten sonra, babalarınızı nasıl zikrederseniz Allah’u Teâlâ’yı da öyle zikrediniz. Veyahut daha şiddetli zikrediniz. İnsanlardan bazıları: Yâ Rabbi! Bizim nasibimizi dünyada ver, derler. Onlar için ahirette nasip yoktur.
Fahreddin Râzi hazretleri, “Tefsir-i Kebir”1 adlı eserin de der ki: “Bu Âyet-i Kerime zikrullahın cehren ve şiddetli yapılmasına emri ilahidir. Zikrullahın aşikâre olamayacağını söyleyenlerin sözleri boştur, şeriat, dîn aşikârdir. Zikrullah da emr-i ilahidir. Şer’idir, aşikârdır.”
Cahiliye dönemindeki insanlar, haccı yapıp bitirdikten sonra yüksek bir yere çıkıp gücünün yettiği kadar yüksek sesle bağırarak babalarını atalarmı meth ederlerdi. Bu Âyet-i Kerime de Allah’u Teala: “ev eşedde zikrâ,” yani babalarınızı ve atalarınızı yüksek sesle çağırdığınızdan daha şiddetli olarak benim ismimi zikredin, diye buyuruyor. Sure-i Bakara, Âyet-165: “Mü’minler Allah’ı şiddetle severler.”2
Hazret-i Aişe-i Sıddîka validemiz, Rasulullah (Saİlallahu aleyhi vesellem) Efendimize Aşikâre cehri zikrullah ve hac nedir? diye sormuş. Resûl-i Ekrem (Saİlallahu aleyhi vesellem) buyurmuş ki:
1 Fahreddin Razi’nin, “Futuhâfül-Gayb” eseri yani “Tefsir-i Kebir” yani enbüyük tefsir
diye meşhur olan eseri, birçok defa İstanbul ve Mısırda basılmış olup en son olarak Mısırda 1938’de Abdurrahman Muhammed tarafından XXXII cild halinde basılmıştır.
2 Muhammed Bilal Nadir, CevâruYtil İslam, İklim Etiket Matbacılık, İstanbul-2012, s.
157.
“Beytullahm tavafı, safa ile merve arasında sa’y etmek ve şeytanı taşlamak, bunların hepsi cehri zikrullahı ikâme etmek (öğretmek) içindir. Başka bir şey için değildir/’1
Zikir meclislerine dair:
Sûre-i Fatır, Ayet 10
“Güzel kelam (Lâ ilahe illallah zikri) ve salih amel yüksele, yüksele (Allah’u Teâlâ Hazretlerine takdim olununcaya) kadar gider.”
Ebû Hüreyre (Radiyallahu anhu) rivayeti ile Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Herhangi bir meclis ki; o mecliste Allah’u Teâlâ’yı zikir etmeye başladılar. Hemen melekler o meclisi dört tarafından kuşatırlar, sararlar. Hatta o zaman melâikeler muhakkak şu sözleri söylerler ki: Ey Mü’minler! Siz bu zikrinizi artırın. Çok ziyade ediniz ki; Allahu Teâlâ’da sizin aşkınızı ve muhabbetinizi artırsın derler. Artık o mecliste zikrin şiddeti, şevki, ıstırabları ve sadaları ziyadeleşip yükselince aralarında zikrullah kuvvetlendiğinde hemen melâikeler kanatlarını açarlar, onları muhafaza ederler.”2
1 Kütüb-i Sitte, Hadîs No: 1392; Sünen-i Ebû Dâvûd, Menasik 51.
2 Gümüşhanevi, Ramuzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 4247; İmam-ı Şa’rani, El-Uhudü’1-Kübra, s.
318.
Enes İbn-i Mâlik (Radiyallahu anhu)’dan rivayetle Rasûl-ü Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu ki:
“Cennet bahçelerine uğrarsanız meyvelerinden yeyiniz.” Sahabe-i Kiram: “Yâ Resûlullah ! Cennet bahçeleri nedir?” deyince, buyurdu ki: Halakâ-i zikirdir (Zikrullah halkasıdır)/’1
Abdullah İbn-i Muğaffel (Radiyallahu anhu)’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki:
“Bir kavim sırf Allah için oturarak, zikrullah yapmak gayesiyle toplanıp, meclis kursalar muhakkak gökten biri kendilerine şöyle seslenir: Haydi kalkın affedildiniz, günahlarınız sevaba çevrildi/’2
Sure-i Furkan, Âyet 70:
“Her kim hakkı ile tevbe edip iman eder benim en sevdiğim amelleri yaparsa onun günahlarını affetmeden başka sevaba çeviririm.”
Bu Âyet-i Kerime’ye, yukarıdaki Hadis-i Şerif ile birlikte bakıldığı zaman, Allah’u Teala’nm günahları sevaba çevirdiği amellerden birinin de zikrullah olduğu anlaşılmaktadır.
1 Sünen-i Tirmizi, Deavet 86; Ahmed Bin Hambel, Müsned, Hadis No: 12065.
2 Beyhaki, Şu’ab’ul İman, Hadis No: 562; Gümüşhanevi, Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 4776; Ahmed Bin Hambel, Müsned, Hadis No: 12000 (benzeri).
Burada da zikrullahm ne kadar büyük ve önemli bir ibadet olduğu açık bir şekilde görülmektedir.
Abdurrahman İbn-i Sabit (Radiyallahu Anhu) rivayeti ile Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu:
“Zikrullah yapılan evlerin nuru (ziyası), yer yüzüne gökten yıldızların ziyasının indiği gibi gökteki meleklere varır/’1
İbn-i Abbas (Radiyallahu anhumâ) rivayeti ile Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu:
“Siz Allah zikrini yapınız ve çok yapınız. Münafıklar size mürailik (riya, gösteriş) yapıyorsunuz derler. Öyle dedirrinceye kadar zikrullahı çok yapınız/’2
Camilerde zikrullah yapılmasına mani olanlar hakkında:
Sure-i Bakara, Âyet 114:
“Allah’ın camilerinde onun isminin ve isimlerinin zikrullah olunmasına mani olandan daha zalim kim olabilir. O camiyi öylelikle harap eden zalimler, halbuki onlar camilere girdiklerinde korkarak girmeleri ve caminin içinde de korkmaları lâzımdı. Bunlara dünyada sıkıntı ahirette büyük azap vardır/’
Ebu Hureyre (Radiyallahu anhu)’dan Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
1 Ebu Naim el-İsbehani; Ma’rifetü’s-Sahabe (Mektebet’üş-Şamile-2), Hadis No: 3230.
2 Taberani, Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 12615; Beyhaki, Şu’ab’ul İman, Hadis No: 557.
Namaz kılmak ve Allah’u Teâla’yı zikretmek için mescidleri kendine mesken edinen kişiyi, gurbette olanı ailesi döndüğünde nasıl karşılarsa Cenabı Allah da onları öyle güler yüzle karşılar/’1
Maaz İbn-i Cebel (Radiyallahu anhu)’den rivayetle Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu:
Allah’u Teâlâ’nın yanında en ef dal ameller şunlardır:
1. Allah’u Teâlâ için sevişmek ve Allah’u Teâlâ için sevmek.
2. Allah’u Teâlâ için sevmemek.
3. Dilini zikrullahta çalıştırmak ve gece-gündüz her zaman zikrullah ile olmak.2
Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu anhu) rivayeti ile Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu:
“Allah’u Teâlâ yanında derecesi yüksek olanlar, Allah’u Teâlâ Hazretlerini çok zikreden kadın ve erkeklerdir.”3
1 Süne-i İbn-i Mace, Mesâcid 19; Rudânî, Câm’ul-Fevâid, Hadis No: 1678.
2 Ahmed Bin Hambel, Müsned, Hadis No: 21113; Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, Hadis No:
16827.
3 Gümüşhanevi, Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 1027; Sûre-i Ahzab, Ayet 35’e bakınız.
Zikrullaha buğz edenlerin durumuna dair:
Sure-i Mücadele, Âyet 19:
“Onların üstüne şeytan çökmüş, Allah’u Teâla’nın zikrini unutturmuştur. Onlar şeytanın askeridir. Bilin ki, şeytanın askeri büyük ziyan içindedirler/’
Sure-i Zuhruf, Âyet 36:
“Rahmân’ı zikirden yüz çevirene, yanından ayrılmayan bir şeytan musallat ederiz.”
Enes İbn-i Mâlik (Radiyallahu anhu)’dan rivayetle Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu ki:
“Allah’u Teâlâ’yı sevmenin alâmeti, zikrullahtır. Allah’u Teâlâ’ya buğzun alâmeti ise, zikruUaha buğz etmektir/’1
Sure-i Saffat, Âyet 35:
“Onlara siz de “La ilahe illallah” deyiniz denilse, kibirlerinden dolayı diyemezler.”
Sure-i Zümer, Âyet 22:
“Veyil cehennemi, zikrullah için kalbleri katılaşmış zikrullah etmez olanlaradır.”
Bir insan zikrullah yapmasa da en azından karşı çıkmamalıdır. Çünkü hakkmda bu kadar çok Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şerif olan zikrullahı, yapmadığında sevabından mahrum kalır, inkar ettiği takdirde ise küfre girer.
1 Gümüşhanevi, Ramuzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 5614.
Tespih hakkında:
Vahhabiler teşbih çekmenin bidat olduğunu söyleyerek sadece parmak mafsalları kullanılarak tespih çekilir derler. Ayrıca belli bir sayı belirterek tespih çekmeye de şiddetle karşı çıkarlar.1 Parmak mafsalları ve tespih ile Allah’ı zikredip miktarmı tespit etmek, sünnettir. İbn-i Ömer (Radiyallahu anhu)’dan rivayet edildiğine göre, o; “Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in parmak mafsallarıyla teşbih yaptığını gördüm,” demiştir.
Hadis-i Şeriflerde bazı zikir ve tespihler için, belli sayılar zikredilmiştir. İşte bu sayıların daha rahat çekilebilmesi için şimdiki kullandığımız tespihler kullanılmaktadır. Buna dair Hadis-i Şerifler:
Hz. Ali (Radiyallahu anhu)’dan Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Ey Fatıma! Allah’tan kork! Rabbı’mn farzını yerine getir. Ehlinin ameli gibi bir amel yap. Yatağına geldiğinde 33 kere teşbih: “Subhânallah.” 33 kere tahmid: ”Elhamdülillah/’ 34 kere tekbir: “Allâhu Ekber/’ getir. Hepsi yüz yapar. Bu senin için bir hadim (hizmetçimden daha iyidir.”2
Burada belli bir sayı da çekmenin haram olduğunu söyleyen vahhabiler; yukarıdaki hadisi şerifte geçen, “33 kere: “Subhânallah.” 33 kere: “Elhamdülillah.” 34 kere’de: “Allâhu Ekber,” demek suretiyle yüze tamamlaması için son
1 Kendi yazıları için bkz.: Husam el-Akkad, Halakâhu Memnûa (Yasak Halkalar), s. 25.
2 Gümüşhanevi, Râmûz-ul Ehâdîs, Hadîs No: 140.
söylediği “Allâhu Ekber,” tespihini diğerlerinden bir fazla söylemektedir. Bu da tespihlerin mutlaka belli bir sayıda çekilmesi gerektiğinin önemini göstermektedir.
Egarri’l-Müzenî (Radiyallahu anhu)’dan Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Muhakkak ki, kalbime perde çekilir ve bu nedenle ben günde 100 kere Allah’u Teala’ya istiğfar ederim/’
(esteğfirullah el-azim, derim.)1
Câbir (Radiyallahu anhu)’dan Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Kim günde bana 100 kere Salavât-ı Şerife getirirse Allah’u Teâlâ yetmişi ahiretten otuzu da dünyasına ait olan yüz ihtiyacını giderir.”2
Enes bin Malik (Radiyallahu anhu)’dan Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Kim bana bir Salâvat-ı Şerife getirirse Allah da kendine on salâvat getirir, kim bana on Salâvat-ı Şerife getirirse Allah da kendine yüz salâvat getirir, kim bana
1 Sahih-i Müslim, Zikir, dua ve istiğfar 12; Beyhaki, Şu’ab’ul-İman, Hadis No: 6764; Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, Hadis No: 884,879
2 Gümüşhanevi, Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 5328.
yüz Salâvat-ı Şerife getirirse Allah’u Teâlâ, onun alnına nifaktan ve cehennemden berat yazar ve onu kıyamet gününde şehitlerle beraber kılar/’1
Ebu Derdâ (Radiyallahu anhu)’dan Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
”Bir kul günde 100 kere -lâ ilahe illallah- derse muhakkak Allah’u Teâlâ, onu kıyamet günü yüzü ayın ondördü gibi olarak diriltir. Kişi için o zaman onun amelinden daha üstün bir amel gösterilemez. Ancak (lâ ilahe illallah zikrini) onun gibi ya da daha fazla söyleyenler başka.”2
Enes (Radiyallahu anhu)’dan Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Benim üzerime günde 1000 Salâvat-ı Şerife getiren kimse cennetle müjdelenmeden ölmez.”3
Bir insan teşbih kullanmadan 1000 Salâvat-ı Şerife’yi parmaklarının mafsallarını kullanarak unutmadan nasıl sayabilir? Küçük rakamları parmak mafsalları ile saymak kolaydır, çekilebilir ancak 1000 gibi büyük rakamları çekebilmek için teşbih tarzı yardımcı malzemeler kullanmak zaruridir.
1 Taberani, Mu’cemu’l-Evsat, Hadis No: 7444.
2 Gümüşhanevi, Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadîs No: 4513.
3 Ali el-Muttaki, Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 2233.
Bazı sahabilerin çakıl taşları, hurma çekirdekleri ve düğümlü ipliklerle zikir yaptıkları sabit olmuştur. Deylemi, Müsned’ül Firdevs’te Hz. Ali (Radiyallahu anhu)’dan merfu olarak şu Hadis-i Şerifi zikreder:
”Tesbih en güzel hatırlatıcıdır.”1
Tirmizi’de Mesleme bin Amr (Radiyallahu anhu)’dan nakledilen Hadis-i Şerifte o şöyle dedi:
“Ümeyr bin Hâni2 (Radiyallahu anhu), her gün bin secde yapar ve yüz bin tespih çekerdi/’3
Ebu Nuaym’in naklettiğine göre, Ebu Hureyre (Radiyallahu anhu)’nun torunu dedesi hakkın da dedi ki:
“(Dedem) Ebu Hüreyre (Radiyallahu anhu)’nun üzerinde, iki bin tane düğüm bulunan bir ipi vardı. O, on ikibin tespih çekmeden uyumazdı.”4
Bu Hadis-i Şeriften de açıkça anlaşıldığı üzere tespih bid’at değildir. Tespih bid’attir, diye karşı çıkanlar aslında en büyük bid’atleri işlemektedirler. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) zamanında olmayan camilerde ve evlerde kullanılan demir, çimento, elektrik, klima, buzdolabı, televizyon, ses sistemleri, kameralar, binek olarak kullanılan
1 Ali el-Muttaki, Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 20109; Halil Günenç, Büyük Şâfi İlmihali,
Yasin yay. s. 151.
3 Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in ashabından olan bir zattır.
4 Sünen-i Tirmizi, Deavet 25.
5 Ebu Nuaym isfehani, (ö. h/430), Hilyetul evliya ve tabakatul esfiya, Beyrut-1996, I, 383.
6 lüks arabalar, araçlarda yakıt olarak kullanılan petrol, uçaklar, lüks saraylar ve sayamayacağımız kadar, bunlar gibi binlerce bidatler şu anda mevcuttur. Nefislerine hoş geldiği için bunların hiç birine bidat diyerek karşı gelmedikleri gibi büyük bir haz duyarak yapar ve yaşarlar. Bunların hiçbir sakıncası yokta, namazın sonunda yapılan zikirleri saymayı kolaylaştıran teşbihin mi sakıncası var. Bid’at bile olmayan ve yukarda saydığımız bid’atler ile kıyaslayınca çok sıradan bir husus olan bu teşbihe, neden bu kadar karşı çıkılır? Eshaplarm ve Alimlerin bu konudaki görüşleri, bid’atin iki çeşit olduğudur; bunlar bidati seyyiye ve bit’adı hasene’dir. Seyyie olanlar dine zarar veren kötü bid’atlerdir. Hasene olanlar ise, dine faydası olan iyi bid’atlerdir.
7 Bir gün Hz. Ömer (Radiyallahu anu) mescide çıktığında, halkın dağınık bir şekilde teravih namazı kıldığını görmüş ve insanları bir imamm arkasında toplayıp teravih namazmın cemaatle düzenli bir şekilde kılınmasının daha uygun olacağını düşünerek ertesi gün Übey bin Kâ’b (Radiyallahu anhu)’yu teravih namazı kıldırması için imam tayin etmiştir. Bu uygulamayı yaptıktan sonra da: “Bu ne güzel bir bid’attır!” diye söylemiştir.
8 Görüldüğü gibi, teravih namazını camide cematle kılmak; Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’den sonra Ashabın icmasıyla olmuştur. Vahhabiler, sonradan olan herşeye bid’at dedikleri halde ilginçtir, teravih namazını Kabe’de hatimle ve cematle kılarlar, dolayısıyla kendi batıl görüşleriyle bu hususta da çelişkiye düşmektedirler. Halbuki, dine yardımcı olan bid’atler iyi olup faydalıdır. Dine zararı olan bid’atler kötüdür ve asıl sakınılması gereken de budur. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) ‘in buyurduğu da bu şekildedir.
9 Vahhabilerin tespihe bu kadar kafayı takıp yasaklamaya çalışmalarının arkasında tek bir neden vardır. O da Allah’tı Teala’nm zikrini engellemektir. Başka bir gayeleri de yoktur. Teşbih Allah’u Teala’yı zikretmeyi kolaylaştırdığı için vahhabileri rahatsız etmektedir. Ehli sünet itikadında doğru olarak görülen tarikat, maneviyat, zikrullah, şefaat, vesile gibi hassasiyetleri yasaklamak için bunlara gitmeyi teşvik eden her şeyi ne olduğuna bakmaksızın yasaklama yoluna gitmişlerdir. Vahhabi mezhebinin yasaklarının çıkış noktası tamamen bu nedendendir.
10 Sure-i Enfal, Ayet 60:
11 “Siz de düşmanlarınıza karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve süvari atı hazırlayın. Bununla hem Allah’u Teala’nm düşmanı, hem kendi düşmanınızı korkutursunuz. Hem de onlardan başkalarını ki, onları siz bilemezsiniz; Allah’u Teala bilir. Allah yolunda harcarsanız ecri size tamamen ödenir hiç de haksızlığa uğramazsınız.”
12 Bu Âyet-i Kerimede Allah’u Teala hazretleri Müslümanların sürekli olarak kafirlere karşı üstün ve hazırlıklı olması gerektiğini söylemektedir. Ben bidatlerden sakınacağım diyerek bu teknoloji karşısında din düşman-larını ok ve mızrakla nasıl korkutabilirsin. Müslümanları ve dini koruyup, dini yeryüzüne yayabilmek için teknolojiyi çok yakmdan takip etmemiz gerekir. Yıllardan beri teknolojik gelişmeleri kasderek, bu “kafir icadıdır,” demek suretiyle Müslümanların bu teknolojiden mahrum bırakılarak sürekli geri kalıp zayıf düşmelerini hedeflemişlerdir. Bu sözler misyonerlerin aramızda yaydıkları fitnedir. Din için yardımcı ve faydalı olan her türlü bid’atler ise; Bidat-ı Hesene’dir. Uygulanmasında da hiçbir sakmca olmadığı gibi Kuran-ı Kerim’de de Allah’u Teala tarafından emredilmektedir. Bunu ise tarihimizde en iyi Ashablar, onlardan sonra da bütüm müslümanlar ülkeler ile Osmanlı devleti yaparak
13 teknolojik gelişmeleri çok yakından takip edip düşmanlarının erişemeyeceği silahlarla orduları donatıp kafirlerin kalbine sürekli korku salmışlar ve yüzlerce yıl dünyaya hükmetmişlerdir.
Osmanlı devleti silah gücünün yanında en fazla manevi yardımlar ile 600 sene dünyaya hükmetmiştir. Bunlarm bu başarısı öncelikle Allah’u Teala’ya olan inançlarından, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimize olan bağlılıklarından, kısacası maneviyata vermiş oldukları önemden dolayıdır. Allah-u Teala kendilerine böyle bir nusrat vermiştir. Osmanlı devletinin düşmanı olan Avrupalı kafirler bu manevi gücün çok iyi farkında olduklarından, topla ve tüfekle bu işin olamayacağını anlayıp maneviyatı ortadan kaldırıcı fitne tohumlarını atma yoluna gitmişlerdir. Vahhabiliği, Osmanlı’ya karşı desteklemelerinin amacı da bu sebeptendir. İşte o zamadan bugüne kadar maneviyata yapılan saldırının arkasmda bu sinsi gaye vardır. Bu amaca yönelik her türlü yöntemi denemişler ve bir tek vahhabilik hususunda çok başarılı olmuşlardır.