Selefilerin Anatomisi

Vahhabilere Ehl-İ Sünnet Alimlerinin Verdiği Cevaplar

Vahhabilerin ehli sünnet görüşüne uymayan bir çok batıl fikirleri vardır. Hatta bir çok mevzuda Ayet’leri çarptırıp Hadis-i Şerifleri de inkar ettiklerinden küfre düşmektedirler. Bu batıl görüşlerini bütün islam ülkelerinde yaymayı hedeflemişlerdir. Her ülkede farklı yöntemler uygulamaktadırlar. Ülkemizde de ehli sünnet itikadının yaygın olmasından dolayı rahat bir şekilde siz küfürdesiniz, şirktesiniz diyemedikerinden farklı taktikler izlemektedirler.
Bu taktiklerden birisi de insanların kafasım karıştırıcı sorular sormaktır. Bu sorulara bir örnek vermek gerekirse şu şekildedir: İlk olarak insanlara “kabirde yatan ölüler ne yapmaktadır,” diye soruyorlar. İnancımız gereği “kabirde beklemektedir” diye basit ve pratik bir cevap veriliyor. Arkasmdan, “Peki Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) miraçta cenneti, cehennemi gezdim orada insanları gördüm diyor mu?” “Evet” diye cevap verilince, “o zaman insanlar kabirde bekliyorsa, cennet ve cehennemde olmaları nasıl mümkün olur,” diyerek kafayı karıştırıyorlar. İlerleyen aşamalarda, karşısındaki kişi bu konuda bilgisiz ve saf ise doğrudan Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in Miraç hadisesini inkarı telkin etmeye kalkışıyorlar.
Bu tür soruları soran insanlar, özellikle müslümanlarm kafasını karıştırmak için ilim öğrenen kişilerdir. Aşağıdaki Hadis-i Şerifte bu hususu haber vermektedir.
Ukbe (Radiyallahu anhu)’dan Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu:

“Ümmetimden iki çeşit kimseler helak olurlar. Biri ehl-i kitaptandır. Biri ehl-i lübendir. Dediler ki:
– Ya Resûlullah! Ehl-i kitap kimdir? Buyurdu ki:
– Bir kavim Allah’u Teala’nın kitabını okur ve onunla da mü’minler ile mücadele, münakaşa ederler. Dediler ki:
– Ya Resûlullah Ehl-i Lüben kimdir? Buyurdu ki:
Şehvetlerine tabi olup namazı terk edenlerdir/’1
Muhammed bin Sirîn (Radiyallahu anhu)’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
y/Bu ilim dindir. Dininizi kimden aldığınıza iyi bakınız/’2
Halbuki yukarıda bahsedilen hususun çok basit bir açıklaması vardır. İmanı olan bir insan bu hususta hiçte zorlanmaz. Şöyle ki:
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) zamanından kıyamete kadar olacak olayları aşama aşama bizlere haber vermektedir. Bu da Allah’u Teala’nın kendisine verdiği ledün ilmi iledir. Bu ilim Sure-i Kehf’te Musa (Aleyhis-selamın) Hızır (Aleyhis-selem)’dan öğrendiği ilimdir. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) ise, bu ilmin şehridir. Dolayısıyla Allah’u Teala’da kendisine, ileride olacak olayları bildirdiği gibi cennet ve cehennemin ilerideki durumunu bu ilimle göstermiştir. Yoksa şu anda insanlar cennette veya cehennemde değil, kabirde beklemektedirler. Cevap bu kadar basittir. Allah’u Teala için bir zorlukta yoktur. Taberânî, Mu’cemu’I-Kebir, Hadis No: 14236; Hakim en-Nisâbûrî, Müstedrek ale’s-Sahihayn, Dar’ul-Harameyn, Kahire-1997, (I-V), Kitâb’ut-Tefsir, Hadis No: 3475.
1 Sahih-i Müslim, Mukaddime 24.

Yine aynı şekilde Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in bu ilimle önceden haber verdiği hâdiselerden birisi de şu Hadis-i Şeriften anlaşılmaktadır:
(Radiyallahu anhu)’dan:
“Ömer bin El-Hattab (Radiyallahu anhu) ile beraber Mekke ile Medine arasında (bir yerde) idik. Bedir’de savaşanları anlatmaya başladı ve şöyle dedi:
– Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) savaştan önce, onların (kâfirlerin) öldürülecekleri yerleri bize göstererek: Allah’ın izni ile burası, yarın filanın öldürüleceği yer olacaktır buyurdu. Ömer bin Hattab (Radiyallahu anhu) devamla: Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’i Hak din üzere gönderen Allah’a yemin olsun ki, kâfirler Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in gösterdiği yerlerde öldürüldüler. Onların hepsi bir kuyuya atıldı. Nebi (Sallallahu aleyhi vesellem) kuyunun başına gelerek şöyle seslendi: Ya filan oğlu filan! Ya filan oğlu filan. Rabb’inizin vaad ettiği şeyi buldunuz mu? Ben Rabb’imin bana vaad ettiği şeyi buldum. Ömer (Radiyallahu anhu): (Ya Resûlullah!) Sen, ruhları olmayan cesedlerle konuşuyorsun, dedim. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem): Onlara söylediğimi siz onlardan daha iyi işitemezsiniz, buyurdu/’1
1 Sünen-i Nesaî, Cenâizll7.

Günümüzde, bir insan; kabir ziyareti yapılmaz, bu zamanda evliya yoktur, sünnet namazlarını evinizde kılın, şefaat yoktur, Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’de bizim gibi sıradan bir insandı, mezardaki ölüye yapılan hayrın ona faydası yoktur, kabir ehlinden kimseye fayda gelmez, Allah ile kul arasına girilmez, mevlid okutmak bid’attir, peygamber bu kadar da fazla övülmez, bunlar hep hurafe gibi cümleler kurarak sohbete başlayıp, sonunda da şirke girersiniz diye cümlesini bitiriyorsa, hiç şüpheniz olmasın ki, bu kişiler ben vahhabiyim demese bile, aslmda vahhabidir ve vahhabiliği yaymaya çalışmaktadır. Bu cümleler vahhabilerin kullandıkları belli başlı slogan ifadelerdir. Amaçları kafa karıştırarak insanları ilk olarak bu hususlarda şüpheye düşürmek, daha sonrada tümden inkar ettirmektir.
Kafa karıştırmaktaki amaçlarından birisi de, büyük zaatların kabrine gidip dua edilmesini engellemektir. Bunu şu şekilde yapmaktadırlar:
– İlk olarak doğrudan, “kabir ziyareti şirktir, haramdır/’ diye engel olmaya çalışırlar. Halkın tepkisinden çekinip engel olamayacaklarını anladıklarında da, şüpheye düşürme yoluna giderler. “Aslında o zaatın kabri burada değil başka yerdedir,” derler. Hatta aynı yalanı güneş gibi aşikâr, şüpheye mahal olmayan Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in kabri şerifi için dahi söyleyecek kadar cüretkarlardırlar. Buradaki amaçları sadece insanların kafasında soru işareti bırakmaktır. Devamında da kabir ziyaretini ortadan kaldırmaktır. Bunun akabinde de ziyaret edilmeyen türbe ve kabirleri tek tek yıkmaktır.
Şimdi, vahhabilerin ehli sünnete tabi tüm müslümanlara söylemiş oldukları batıl fikirlerine karşı, Ehl-i sünnet ulemasının vermiş olduğu cevapları madde madde açıklanacaktır.

Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizi sıradan bir insan gibi görmeleri:
Vahhabiler, özellikle Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in sadece beşeri yönlerini anlatan Hadis-i Şerifleri alarak, o da bizim gibi bir insandır. Onun görevi, Kur’anı bize ulaştırmaktı. Dolayısıyla görevini yaptı ve gitti. Artık onun bize bir faydası yoktur, derler. Halbuki Resul-ü Kiram (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin sıradan bir insan olmadığı ve Allah’u Teala’nm yanında değerinin ve hürmetinin yüksek olduğu hususunda bir çok Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şerifler vardır. Biz bunlardan bazılarını yazarak açıklayacağız İnşallah’u Teala.
Sure-i Ahzab, Ayet 56:
“Allah ve Melekleri Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’e selât’ü selâm (salavat) getirirler! Ey Mü’minler! Siz de ona salât’ü selâm getirin.”
Bu Âyet-i Kerime’de geçen “salavat” kelimesinin sözlük anlamı: “Şanını yüceltmek” anlamındadır.ı
Sure-i Ahzab, Ayet 40:
“Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellem) sizden hiçbir rical mertebesisine yetişen oğlan çocuğunun babası değildir. Velâkin o Allah’u Teala’nm Hakk Resûlu’dür ve bütün Peygamberlerin sonuncusu ve baş tacıdır.”
Sure-i Yunus, Âyet 58:
(Ey Habibim!) De ki: “Allah Teâlâ’nın fazl ve rahmeti ile işte yalnız onunla ferahlansınlar (sevinsinler). Bu, onların topladıklarından (mal ve mülklerden) daha hayırlıdır.
1 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik lügat, Aydın Kitapevi, Ankara-1988, s. 1100

Bu Âyet-i Kerime de Allah’u Teala’mn rahmeti ile sevinsinler diye söylediğinin Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) olduğu, Sure-i Enbiya Âyet 107’de:
“Biz Seni alemlere rahmet olarak gönderdik,”
ifadesiyle apaçık ortadadır.
Sure-i Ahzab, Ayet 45-46:
“Ey Peygamber! Şüphe yok ki, Biz seni bir şahit bir müjdeleyici ve uyarıcı; Allah’ın izniyle; Allah’a bir davetçi, nurlandırıcı (nur saçan) bir kandil olarak gönderdik.”
Allah’u Teala hiçbir peygamber için, yanında seslerin kısılmasını emretmemiştir.ı Sûre-i Hucurat, âyet 1-5:
“Ey Mü’minler! Allah’u Azim’üş-şan’ın ve Rasulü’-nün emri olmadıkça bir işe hükmetmeyiniz. Allah’u Teâlâ’dan korkunuz. Allah’u Teala her şeyi işiten ve bilendir. Ey Mü’minler! Sesinizi Nebiyy-i muhterem’in sesinden yüksek çıkarmayınız. Ona birbirinize seslendiğiniz gibi hitap etmeyiniz. Böyle yapanların ibadetlerinin sevapları yok olur. Resulallah’ın yanında seslerini kısanların kalblerini, Allah’u Teâlâ, takva ile doldurur. Onlar için mağfiret ve büyük sevap vardır. (Yâ Muhammed!) Seni dışardan çağıranların çoğu adabı hürmeti bilmezler. Sen çıkıncaya kadar sabretselerdi, onlar için daha hayırlı olurdu. Allah’u Teala Gafur ve Rahim’dir.”
Sure-i Kalem, Âyet 4:
“Muhakkak ki sen büyük bir ahlak üzeresin.”
Sure-i Ahzap, Âyet 21:
1 Muhammed Abduh Yemani, Sahabede Peygamber Sevgisi, s. 13.

“Yemin ederim ki, Allah’ı ve ahiret gününü uman ve Allah’u Tealayı çok zikredenler için O Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) de güzel bir numune-i imtisal vardır/’
Fahreddin Razi Hazretleri, Tefsir-i Kebir1 adlı eserin’de: Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in diğer peygamberlerden üstün olan özelliklerini sayarken, bunlardan biri de şudur, der:
– Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hakkında Allah’u Teala, Sure-i İnşirah, âyet 4’te: “Biz senin zikrini yücelttik/’ buyurarak, Habibinin zikrini Kelime-i şahadet’te, ezanda ve teşehhüdde kendi adıyla beraber zikretmiştir. Diğer peygamberler de ise böyle değildir.
Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu anhu’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Cebrail (Aleyhis-selam) yanıma gelerek : Rabbim ve Rabbin senin şanını nasıl yücelttim? diye soruyor. Bende: Rabbim daha iyi bilir, dediğimde Cebrail (Aleyhis-selam): Allah’u Teala’nın şöyle buyurduğunu söyledi: “Benim ismim söylenildiğinde senin isminde benimle birlikte söylenecek.”2
Bu emirden dolayı, Allah’u Teala’nın isminin yanında Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in isminin yazılması zorunludur. Bu nedenle, ehli sünnet görüşünde olanlar Allah’u Teala’nın isminin yanma mutalaka, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in ismini yazmışlardır.
Her şeyden evvel Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in nurunun yaratıldığına dair, Câbir (Radiyallahu anhu)’dan rivayet edilen Hadis-i Şerif:

Bkz.: Fahreddin Razi, “Futuhât’ül-Gayb” (Tefsir-i Kebir), Abdurrahman Muhammed, Mtsır-1938, (XXXII).
1 Rudani, Cem’ul-Fevaid, Hadis No: 8372.

Câbir (Radiyallahu anhu) rivayeti ile o dedi ki “Yâ Rasûlallah! Allah’u Teâlâ her şeyden evvel neyi yarattı?” buyurdu ki: “Senin Peygamberinin nurunu yarattı.”1
Bu Hadis-i Şerif, İmam Abdürrezzak rivayetinde, Cabir bin Abdullah (Radiyallahu anhu)’dan uzun bir metinle şöyle nakledilmiştir:

“Ya Rasûlallah! Bütün eşyanın hepsinden evvel, Allahu Teala neyi yarattı? Ondan bana haber ver. Dedi ki:
1 İmam Kastalani, Mevahib-i Ledünniyye bi’1-Minahi’I-Muhammediyye, Osmanhcaya Çeviren: Baki, Tabâney-i âmire, h. 1261, I, 9; Nişancı Zade Muhammed bin Ahmed, Mirat-ı Kâinat, Sadeleştiren: A. Faruk Meyan, Bereket yay. İstanbul-1987,1, 20.

Ya Cabir! Bütün eşyanın hepsinden evvel Allah’u Teala kendi nurundan, senin nebiyin nurunu yarattı. Bu nuru öyle yaptı ki; bu nur Allah’ın kudretiyle her tarafta devretti. O zamanda levh, kalem, cennet, cehennem, yer, gök, ay, güneş, insan ve cin hiçbir şey yoktu. Allah’u Teala bu mahlukatı yaratmayı dilediğinde bu benim nurumu dörde böldü. Birinden kalemi, ikincisinden Levhi üçüncüsünden arşı yaratttı ve dördüncüsünü yine dört parçaya böldü. Onunda birinci parçasından, arşı götüren melekleri yarattı, ikincisinden Kürsi’yi yarattı, üçüncüsünden geri kalan melekleri yarattı. Yine dördüncü parçayı dört bölüme ayırdı. Birincisinden gökleri yarattı, ikincisinden yerleri yarattı, üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Yine dördüncü bölümü dört parçaya ayırdı. Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nurunu yarattı1. İkincisinden kalplerinin nurunu yarattı ki o, marifetullah’tır. Üçüncüsünden de dillerinin nurunu yarattı ki O, tevhid yani lâ ilahe illallah Muhammed’un Rasulullah’dır.”2
Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin ikiyüzden fazla ismi vardır. Onlardan birisinin adıda “Ebel-Ervah'”tır. Yani Ruhlar Babası demektir.
1 Allah’u Teala, bütün insanları fiziki olarak aynı surette yaratmıştır. Ancak mü’minlere
ayrı bir özellik daha verilmiştir ki, bu Hadis-i şerifte geçen gözlerinin nuru, kalplerinin nuru ve dillerinin nuru diye ifade edilen hususlar şu hadis-i Kudside şöyle açıklanmıştır: “Her kim benim evliyamdan birine düşmanlık eder ise, bana karşı harb ilân eyledi. Kulum bana Farz (namazı) kılarken yakın olduğu gibi (başka) bir şey ile yakın olamaz. O kulum nafilelere çalıştığı halde benden uzak olamaz, Bu yakınlığı nafile ibadetle kazanır.) Hatta o kulumu severim. Bir kulumu sevdim mi; onun işiten kulağı ben olurum, benim ile işitir. Gören gözü ben olurum, benim ile görür. Eli benim ile tutar ve ayağı benim ile yürür. Eğer benden ister ise istediğini veririm. Bana sığınır ise ben muhafazama alırım.” Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrîd-i Sarîh XII, Hadîs No: 2042; İmam Nevevî, Riyazü’s-Salihîn ve Tercümesi, Tercüme: Kıvamüddin Burslan, Hasan Hüsnü Erdem, DİB yay. Ankara, 7. Baskı, I, Hadis No: 387″
2 İmam Kastalani, Mevahib-I Ledünniyye, 1,9.

Hadis-i Kudsi de, Allah’u Teala buyurdu ki:
“Ey Habibim! Eğer sen olmasa idin ben eflaki (yerleri, gökleri, bütün mükevvenatı) yaratmazdım.1”
Tirmizi ve Taberani’de nakledilen Hadis-i şerifte Ebu Hüreyre (Radiyallahu anhu) şöyle rivayet etmiştir:
“Yâ Resulallah senin peygamberliğin ne zaman kesinleşti? diye sorulduğunda Resûlulah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu ki: Âdem (Aleyhis-selam) ruh ile ceset arasında iken ben peygamberdim.”2
İrbâd bin Sâriye es-Sülemi (Radiyallahu anhu)’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Adem (Aleyhis-selam) henüz toprağın içindeyken ben Ümm’ül-Kitap’ta (levh-i mahfuz da) Allah’ın kulu ve peygamberin sonuncusuydum. Bundan size haber vereyim: Bu, Atam İbrahim (Aleyhis-selam)’in duası, İsa (Aleyhis-selam)’ın kavmine verdiği müjde ve annemin gördüğü rüya sonucudur. Annem kendisinden bir nurun çıktığım ve bu nurun Şam saraylarını aydınlattığını görmüştü. Zira diğer peygamberlerin anneleri de bu türden rüyalar görürlerdi.”1
Hâkim’den sahih senetle rivayet edilen Hadis-i şerifte Hz. Ömer (Radıyallahu anhu)’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:

Adem (Aleyhis-selam) hatasını anlayıp dedi ki:
– Yarabbi eğer beni affetmemiş isen Muhammed
(Sallallahu aleyhi vesellem) hürmetine senden affımı diliyorum, demişti. Allah’u Teala (ne cevap vereceğini bildiği halde, cevabını da diğer insanların duyması için):
– Yâ Adem! Ben onu henüz (zahirde) yaratmadığım halde sen Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellemj’i nasıl tanıdın diye buyurdu. Adem (Aleyhis-selam):
1 Rudani, Cem’ul-Fevaid, Hadis No: 6356; Taberâni, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 15032.

1 Yazıcıoğlu Ahmed Bican, Envarü’l-Aşıkîn, Basım: Elhac Osman Zeki Efendinin taş destikahı, h. 1288, s. 170; Elhac Muzaffer Ocak, İrşâd, Salah Bilici Kitabevi, İstanbul-1981, II, 446.
2 Rudani, Cem’ul-Fevaid, Hadis No: 6355, Sünen-i Tirmizi, Menakib 1; Taberâni, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 12408; İmam Kastalani, Mevahib-i Ledünniyye, 1,5.
3 Ya Rabbi! Sen beni (kudret) elin ile yaratıp bana ruhundan üflediğin zaman, başımı kaldırıp baktığımda arşın ayaklarında -La ilahe illallah Muhammedun Resullulah- yazılmış olduğunu gördüm. İsminin yanına ancak yaratılmışların en sevgilisini koyacağını bildim. Cenab-ı Hakk Teala ona:

– Ya Adem! Doğru söyledin, hakikaten Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellem) bana yaratılmışların en sevgilisidir. Onun hürmetine benden ne istesen sana verirdim. Affını diledin bende seni affettim. Şayet Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellem) olmasaydı, seni yaratmazdım.1
İbn-i Merzuk’un rivayetinde, Hazret-i Hüseyin (Radiyallahu anhu), Fahr-i Âlem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizden şöyle rivayet etmiştir:
“‘Adem (Aleyhis-selam) yaratılmadan on dört bin yıl önce Rabbimin eli arasında (karşısında) bir nur idim.”2
Ammad bin Kesir (Rahimehullah) Tefsirinde der ki: İmam Ali ve İbn-i Abbas (Radiyallahu anhum)’dan rivayet olunmuştur ki: “Hakk Teâla, gönderdiği peygamberlerin hepsinden ahd almıştır ki, onlar hayatta iken Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) gönderilecek olursa ona iman getirsinler ve yardım etsinler. Ümmetlerinden de Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’e iman getirip yardım etmek üzere ahd alsınlar.” Bazı alimlerden rivayet edilmiştir ki: “Hakk Teala hazretleri, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in şerefli nurunu yarattığı zaman emretti ki, diğer peygamberlerin nurlarına nazar etsin. Bakınca onların hepsini kapladı. Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellem)’in nuru bütün peygamberlerin nurlarını kaplayınca onlar:
1 Hakim, Müstedrek, Kitab’ut-Tevârihu’l-Mütekaddimeyni min’el Enbiyai ve’1-Mürselin,
Hadis No: 4287; İmam Kastalani, Mevahib-i Ledünniyye, I, 13; Rudani, Cem’ul-Fevaid, Hadis No: 8371.
2 İmam Kastalani, Mevahib-i Ledünniyye, 1,9.

– Yâ Rabb! Bu kimdir ki, onun nuru bizi kapladı?
Dediler. Allah’u Teala hazretleri cevap verip:
– Bu nur, Habibimin nurudur. Eğer siz ona iman
getirirseniz sizi peygamber ederim, diye buyurdu.
Onlarda:
– “Amentu bihî ve bi nübüvvetini” -Ona ve onun peygamberliğine iman ettik- diye Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’e iman getirdiler. Allah’u Teala da:
– Ben şahid olayım mı? diye buyurdu. Onlarda:
– Evet, dediler. İşte bu olaya Allah’u Teala, Sure-i Al-i İmran, Âyet 81’de, işaret ederek şöyle buyurmaktadır:
Allah’u Teala peygamberlerden; Size kitap ve hikmet verdim. Daha sonra, size verilmiş bulunan kitap ve hikmeti tastik edici peygamber geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve yardım edeceksiniz, diye ahd almış ve bunu kabul ettiniz mi? Size verdiğim bu ağır olan ahdi üzerinize aldınız mı? demişti. Onlar: Kabul ettik, demişlerdi. Allah’u Teala da: Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahid olanlardanım, demişti.”1
Bu Hususta Arabistan sünni alimlerinden Muhammed Abduh Yemani, şu delillere yer verir2:
İbn-i Abbas (Radiyallahu anhumâ) diyor ki: “Allah’u Teala, gönderdiği her peygamberden şu şekilde söz almıştır: Muhakkak ki, Muhammed (Sallallahu aleyhi
1 İmam Kastalani, Mevahib-i Ledünniyye, 1,6.
2 Dr. Muhammed Abduh Yemani, Sahabede Peygamber Sevgisi, s. 13.

vesellem)’i göndereceğiz. Yaşadığınız taktirde Ona inanacak ve yardım edeceksiniz/’1
Şu benzersiz yüceliğe bakm, şu eşsiz büyüklüğe… şu mertebeye bakın. Öyle bir makam ki, daha üstünü yoktur. Bu Allah’u Teala’nın lütfudur. Bunu sadece dilediği kimseye verir. İşte bu ilahi bir bir buyruğun gereğidir ki, Hz. İsa yeryüzüne indiğinde bizim kitabımızla hüküm verecek, bizim şeriatımızla amel edecektir. Hatta, Efendimiz (Sallal-lahu aleyhi vesellem)’e olan hürmetinden dolayı namazım bizim imamımızın (Mehdi’nin) arkasında kılacak ve onun önüne geçmeyecektir.Hadis-i Şerifte buyruluyor ki:

“İmamınız sizden olduğu halde, Meryem oğlu İsa aranıza indiği vakit haliniz nice olur.”2
İbn-i Âsâkir’de İbn-i Abbas (Radıyallahu anhuma)’dan rivayet edilen Hadis-i Şerifte Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:

“Benim nesebimde asla zina vaki olmadı. Allah’u Teala, daima beni pak babalar belinden pâk analar rahmine naklederdi. Her ne zaman nesebimde iki şube hasıl olsa ben onların daha üstün olanında bulunurdum.”3
1 Beyhaki, Delailün-Nübüvve, Dar’ul-Kitabi’l-İlmiyye, Beyrut-h.1358, V, 384, Şevkani, Fethul-Kadiri’1-câmi beyne fenneyi’r-rivaye ve’t-tefsir, Matbaat’u Mustafa el-Bâbil Halebi, Mısır-h. 1383, VI, 491.
2 Sahih-i Buhari, Enbiya 47; Sahih-i Müslim, İman 71; Muhammed Abduh Yemani, Sahabede Peygamber Sevgisi, s. 13’den alınan yazı burada tamamlandı.
3 Al-i El-Muttaki, Kenzul-Ummal, Hadis No: 35489.

Yani benim nesebimde bir kimsenin iki oğlu olsa, hangisi daha salih ise ben o yönde bulunurdum. Tâ dünyaya gelinceye kadar bu surette geldim, demektir. Rivayet olunur ki İbn-i Abbas (Radiyallahu anhuma):
Sure-i Şuara, Âyet 219:
“Seni secde edenler içinde dönderdik,” Âyet-i kerimesinin tefsirinde buyurmuştur ki: “Bu âyetin manası, seni Tâ dünyaya gelinceye kadar Peygamber kolundan peygamber koluna naklettim,” demektir.1
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Miraca çıkmak için Cebrail ile birlikte Burak ile Beytü’l-Makdis’e geldiğinde, bütün peygamberlere imam olup iki rekat namaz kıldırmıştır. Buna dair nakledilen Hadis-i Şerifte RasuluUah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Mescid-i Aksa’ya eriştim. Gökten melekler gelip beni karşıladılar ve Allah’u Teala’dan müjdeler verdiler. Bana:
“Es-selamu aleyke Yâ Evvel, Yâ Âhir, Yâ Haşir,” dediler. Böyle söylemenize sebep nedir, dedim. Dediler ki:
– Şefaat edenlerin evvelisin, Peygamberlerin sonuncususun ve halk senin ayağın üzerinde haşr olur. Sonra Cebrail (Aleyhis-selam) beni Burak’tan indirip Burak’ı parmağıyla deldiği kayaya bağladı. Nitekim diğer enbiyâ oraya bağlamışlardı. İp, ipekten olup cennetten getirilmişti. Cebrail (Aleyhis-selam):
– Peygamber kardeşlerin buradadır. Onlara selam ver ve imam olup iki rekat namaz kıldır. Tâ ki, cümlesinin üzerine faziletin açığa çıksın, dedi. Ben de:
– Öne geçip iki rekat namaz kıldım. Hepsi bana uyup iki rekat namaz kıldılar.”2

1 İmam Kastalani, Mevahib-i Ledünniyye, 1,14.
2 Nişancı Zade Muhammed bin Ahmed, Mirat-ı Kâinat, 1,431.

Yine bu hususta Bezzar, Ebu Ya’la ve Taberâni İbn-i Mesud (Radiyallahu anhu)’dan şu Hadis-i Şerifi naklet-mişlerdir:
“Burak bir dağa çıktığı zaman arka ayaklarını, dağdan ineceği zamanda ön ayaklarını kaldırıyordu. Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’de Beytü’l-Makdis’te bütün peygamberlere namaz kıldırmıştı/’1
Daha bu dünya hayatında iken, hiçbir peygambere nasip olmayan Allah’u Teala ile görerek konuşma şerefi, sadece bizim Peygamberimiz Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi vesellem)’e nasip olmuştur.
Sure-i Bakara, Âyet 253:
1,
Peygamberlerin bazılarını diğer bazılarından efdal (üstün) kıldık. Bunlardan Allah’u Azim’uş-şan’ın hitabına nail olanlar vardır (Musa -Aleyhis-selam-‘dır). Allah’u Azim’uş-şan bunların bazısını derece-i âliye (en yüksek dereceye) yükseltti.
İmam Fahreddin Râzi, bu Âyet-i Kerime de geçen derece-i âliye vükseltilen’den maksadın, Peygamberimiz Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) olduğunu söyler. Nitekim; Musa (aleyhis-selam), Allah’u Teala ile Tur dağında konuşmuş ama görememiştir.
1 Rudani, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 8446; Taberâni, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 9833.

Bizim Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) ise Miraç’ta Allah’u Teala ile hem konuşmuş, hem de perdesiz olarak can gözü ile görmüştür. Bu hadise Sure-i Necm âyet 17’de:
“Gözü gördüğünden şaşmadı/’ Yani “Elbette Allah’u Teala’yı gördü/’ diye geçmektedir.1
Hâkim, ve Taberâni’nin İbn-i Abbas (Radiyallahu anhumâ)’dan naklettikleri Hadis-i Şerifte RasuluUah (Sallalahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu ki:
“Allah-u Teâlâ, Musa (Aleyhis-selam)’a kelam, İbrahim (Aleyhis-selam)’a hullet, Muhammed (Sallalahu aleyhi vesellem)’e de ru’yeti (kendisini görmeyi) seçti.”2
Ebu Hamra (Radiyallahu anhu)’dan RasuluUah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Miraca çıktığımda, cennete girdim. Oradaki arşın sütunlarında -La ilahe illallah Muhammed’un RasuluUah eyyettuhu bi Aliyyin ve nasartuhu- (Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed Allah’ın Resulüdür ve ben onu Ali ile güçlendirdim ve yardım ettim), ifadesinin yazılı olduğunu gördüm.”3
1 Peygamberimizin Miraç’ta Allah’u Tealayı bizzat gördüğüne dair hadisler için bkz.: Sünen-i Tirmizi, Tefsirul Kur’an, 53; Sahih-i Müslim, İman 78 (292).
2 Hakim, Müstedrek, Kitab’ut-Tevârihu’l-Mütekaddimeyni min’el Enbiyai ve’1-Mürselin,
Hadis No: 4155; Taberani, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 11746.
3 Taberani, Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 17974.

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin diğer peygamberlerden üstün olan bir özelliği de, bütün alemlere, insanlara ve cinlere gönderilmesidir.
Sure-i Enbiya Âyet 107:
“Biz Seni alemlere rahmet olarak gönderdik/’
Buhari ve Müslim’de Câbir (Radıyallahu anhuma)’dan rivayet edilen Hadis-i Şerifte RasuluUah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurmuştur ki:
“Bana, benden önce hiçbir peygambere verilmeyen beş özellik verildi:
1. Bir aylık mesafeden düşmanın kalbine korku salmakla ilahi yardıma mazhar oldum.
2. Yeryüzü benim için mescid (namaz kılma mahalli) ve temiz kılındı. Ümmetimden kim bir namaz vaktine erişirse, hemen bulunduğu yerde namazını kılsın.
3. Ganimetler bana helal kılındı.
4. Benden önceki peygamberler sadece kendi kavmine peygamber olarak gönderiliyordu. Ben ise, bütün insanlığa peygamber olarak gönderildim. Beyhaki, “Delail’un Nübüvve” adlı eserinde: “Bütün insanlara ve cinlere gönderildim,” diye geçmektedir.

5. Bana şefaat yetkisi verildi/’1 (Bir diğer Hadis-i Şerifte de: “Kıyamet günü ilk şefaat edecek ve şefaati kabul edilecek olan benim/’ diye geçmektedir).2
Ebu Umâme (Radiyallahu anhu)’dan Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:

“Allah’u Teala, beni diğer peygamberlerden veya ümmetimi diğer ümmetlerden üstün kıldı ve bizim için ganimetleri helal kıldı.”3
Sure-i Al-i İmran, Âyet 110:
Ey mü’minler! İnsanların en hayırlısı sizsiniz. İnsanların menfaati için gönderildiniz. Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i an’il-münker de bulunursunuz (yani iyiliği emir ve kötülüğü de nehyedersiniz). Allah’u Azim’üş-şan’a her manasıyla iman edersiniz. Ehl-i Kitap da, sizin imanınız gibi iman etselerdi, onlar hakkında bulundukları halden hayırlı idi. Velakin onlardan bir kısmı iman ettiler, çoğu ise iman etmeyerek kafir kaldılar.
Bu Âyet-i Kerime’ye göre, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in ümmetinin, ümmetlerin en üstünü olması, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin de diğer peygamberlerden üstün olduğunu gösterir.
1 Sahih-i Buhari, Salat 56; Sahih-i Müslim Mesacid 1.
2 Sahih-i Müslim, Fedail 2; Sünen-i Ebu Davud, Sünnet 12; Sünen-i Tirmizi, Menakib 3.
3 Sünen-i Tirmizi, Siyer 5.

“Allah’u Teala, Arşı yarattığı zaman uzunluğu doğu ile batı arası kadar olan nurdan bir kalemle üzerine şunu yazdı: “Lâ ilahe illallah. Muhammed’un RasuluUah. Onunla alır. Onunla veririm. Onun ümmeti, ümmetlerin en üstünüdür. (İman bakımından) Ümmetinin efdali de, Ebu Bekir es-Sıddık’tir.”1
Taberani ve İbn-i Asakir’de Ubade (Radıyallahu anhu)’dan rivayet edilen Hadis-i Şerifte, RasuluUah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Davud oğlu Süleyman (Aleyhis-selam)’ın yüzük taşı semavi olup kendisine gökten indirilmiş idi.Onu alıp yüzüğünün üzerine koymuştu. Bu taşın üzerinde şu ibare nakşedilmişti: -Enellâhu lâ ilahe illâ ene, Muhammed’un abdî ve Rasûlî- (Ben Allah’ım ki, benden başka ilah yoktur. Muhammed -Sallallahu aleyhi vesellem- de kulum ve Rasulümdür).”2
1 Gümüşhanevi, Ramuz’ül-Ehadis, Hadis No: 4365; Al-i el-Muttaki, Kenzul Ummal, Hadis No: 32581.
2 Ali el-Muttaki, Kenzul-Ummal, Hadis No: 32338; Gümüşhanevi, Ramuz’ul-Ehadis, Hadis No: 4178.

“İnsanların, mahşer yerine getirilecekleri zaman kabrinden ilk çıkan benim, insanların hatipleri benim, ümitlerini kestikleri zaman müjdecileri benim, Livah’ul-Hamd sancağı o gün benim elimdedir. Allah katında Adem oğlunun en kerimi, değerlisi benim. Bunları övünmek için söylemiyorum, hakikat budur/’1
İbn-i Abbas (Radiyallahu anhumâ)’dan:

“Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin ashabından bazıları kendisini beklemek üzere oturmuşlardı. Kendi aralarında şöyle konuşuyorlardı: Biri, “Allah’u Teala’nın mahlukatından birini dost edinmesi hayret verici bir şey, İbrahim (Aleyhis-selam)’ı dost edinmiş, dedi. Öbürü, Musa (Aleyhis-selam)’m Allah’u teala ile konuşması da hayret verici bir şeydir, dedi. Bir başkası, İsâ (Aleyhis-selam)’m Allah’ın kelimi ve ruhu olması da hayret vericidir, dedi. Bir diğer sahabe de, Allah’u Teala’nın Adem (Aleyhis-selam)’ı diğer mahlukatın arasından seçme-
1 Sünen-i Tirmizi, Menakib 2.

si de hayret vericidir, dedi. Bunlar konuşurlarken Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz üzerlerine çıkageldi ve şöyle söyledi: “Konuştuğunuz şeyleri ve neye hayret ettiğinizi duydum. İbrahim (Aleyhis-selam) Allah’ın dostudur, diyorsunuz bu doğrudur. Musa (Aleyhis-selam) Allah’u Teala’nın konuştuğu kişidir, diyorsunuz, bu da doğrudur. İsa (Aleyhis-selam) Allah’u Teala’nın kelimi ve ruhudur diyorsunuz, bu da doğrudur. Allah’u Teala, Adem (Aleyhis-selam)’ı seçmiştir bu da doğru. Haberiniz olsun! Allah’ın Habibi (sevgilisi) benim. Kıyamet gününde Livah’ul-Hamd sancağının taşıyıcısı benim. İlk şefaat edecek ve şefaati kabul edilecek benim. Cennetin kapılarının halkalarını ilk harekete geçirip açacak ve içeriye mü’minlerin fakirleriyle birlikte ilk girecek olan da benim. Ben geçmiş ve gelecek olan insanların en değerlisiyim. Bütün bunları övünmek için söylemiyorum hakikat budur.1
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin vücud olarakta diğer insanlardan farklı olan bir çok özelliği vardır ki; bunlardan en bariz olanı terinin gül gibi kokmasıdır. Buna dair, Şevâhid’ün Nübüvve2 kitabında geçen rivayetler şöyledir:
Ebû Hüreyre (Radıyallahü anhu) şöyle anlatmıştır: “Bir kimse Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in huzuruna gelip yâ Rasûlallah! kızımı evlendireceğim bana yardım ediniz, dedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) şimdi hâzırda bir şey yok, yârın sabah ağzı açık bir şişe ve çubuk getir, buyurdu. Sabahleyin o kimse bir şişe ve bir çubuk getirdi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) mübarek kollarının terini o şişeye doldurdu. Bunu götür kızın koku sürünmek istediği zemân bu çubukla şişeyi karıştırsın ve
1 Sünen-i Tirmizi, Menakip 3.
2 Mevlana Abdurrahman Cami, Şevâhid-ün Nübüvve Tercümesi, Tertipleyen: Elhac Muzaffer Ozak, Ergin ve Salah Bilici yay. Yeni Matbaa-1958, s 196,197.

vücûduna sürsün, buyurdu. O kızın böyle yaptığı ve güzel kokusunun bütün Medine’de duyulduğu anlatılmıştır. Kızın bulunduğu eve; “Beyt-ül-Mutayyıbîn”, yani güzel kokulu ev adını vermişlerdir/’
RasûluUah (Sallallahü aleyhi vesellem)’in mübarek vücûdu çok temiz idi. Teri nezîh ve kokusu çok güzeldi. Enes (Radıyallahü anhu) şöyle demiştir: “RasûluUah (Sallallahü aleyhi vesellem)’in kokusu gibi hiçbir güzel koku görmedim. Mübarek kokusu ne miske, ne de anbere benzerdi. RasûluUah (Sallallahü aleyhi vesellem) ile müsâfahâ eden kimsenin, o gün elinin güzel kokusu gitmezdi. Mübarek elini hangi çocuğun başına sürse, o çocuk diğer çocuklardan güzel kokusu ile farkedilirdi.”
İmâm-ı Buhârî “Târîh-i Kebîr” adlı eserinde şöyle yazmıştır: “RasûluUah (Sallallahü aleyhi vesellem) bir yoldan geçse, ondan sonra o yoldan geçenler RasûluUah (Sallallahü aleyhi vesellem)’in oradan geçtiğini güzel kokusundan bilirlerdi. İshak bin Râheveyh, der ki: o güzel koku RasûluUah (Sallallahü aleyhi vesellem)’e has bir koku idi. Hâricden bir koku sürünmüş değildir, “demiştir.1
Kalâbe (Radiyallahu Anhu)’dan RasûluUah (Sallallahü aleyhi vesellem) buyurdu ki:
“Ancak ben gönderildim ki, Peygamberlerin sonuyum ve yaratılış itibariyle de ilkiyim. Bana az söz ile çok manalar anlatma kabiliyeti verilmiştir. Bütün fütuhat bana açılmıştır. Hadîs-i Şerifler bana kısa ve toplu olarak güzel kelimeler ile kısadan çok büyük manalı olarak gelmiştir. Siz bu Hadîs-i Şeriflerime uyar ve amel ederseniz helak
1 Şevâhid-ün Nübüvve kitabından alınan alıntı burada sona erdi.

olmazsınız. Yalnız hadîsimi hiçe sayarak kıymete almayanlar helak olurlar.”1
Bu sebeten; bu Hadîs-i Şerîf mevzudur veya sahih değildir diyerek hiçbir delili olmadan mesnetsiz olarak sadece kendi görüşüne ters geldiği için Hadîs-i Şerifleri inkar eden bu inançtaki vahhabiler küfre girmektedirler.
Bu kadar Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerden, çok açık ve net bir şekilde anlaşılıyor ki, vahhabilerin iddia ettiği gibi Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz, kesinlikle sıradan bir insan değildir. Yaratılan her şey onun hürmetine yaratılmıştır. Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) peygamberlerden, insanlardan, meleklerden velhasılı Allah’u Teala’dan başka, yaratılmış olanların hepsinden üstündür ve Allah’u Teala yanında daha sevgilidir.
Vahhabiler, biz doğrudan Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’e ve Ashab-ı Kiram’a bakarız derler. Ancak Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’i sıradan bir insan gibi görürler. Onun üzerine Salavat-ı Şerife getirilmesinden ve övülmesinden rahatsızlık duyarlar. Halbuki, Ashab-ı Kiram efendilerimiz, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz için anne-babasmı, çocuklarım, kardeşlerini, canını ve her şeylerini feda ederlerdi.
Uhud savaşında, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in mübarek yanağına taş isabet etmesiyle yaralanıp yere düştüğünde, yaralı olarak yerde yatan Zübeyr ve Talha (Radiyallahu anhuma), kâfirlerin Peygamberimize kılıçla vuracaklarını görünce, birisi Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in üzerine ayağmı uzattı. Kılıç onun ayağmı kesti ve Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e tesir etmedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimize ikinci defa kılıçla vurulmak istendiğinde diğer
1 Gümüşhanevi, Râmûzu’I-Ehâdîs, Hadîs No: 1792.

ashapta kolunu uzattı ve onunda kolu kesildi. Bu kargaşada Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem), daha evvel harp için tuzak olarak kazılan ve üzeri belli olmayacak şekilde dalla örtülen kuyulardan birine düşmüştü. Sahabe-i Kiram’dan Ebû Dücâne (Radiyallahu anhu) yaralı olduğu halde bütün mızrakların kuyuya atıldığını görünce, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’e siper olabilmek için kuyunun üzerine kendini attı. Bu hadiseden sonra bazı müslümanlar bozulup, Medine’ye kaçıp gittiler. Diğer müslümanlar harbe devam ediyorlardı. Esma Bint-i Zem’â (Radiyallahu anhâ) ismindeki sahabeden bir kadın gelenlerden haber soruyordu. En önde gelene sordu. O dedi ki:
– Muhammed öldü, bizde kaçtık! Kadm:
– Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellem) öldü ise sen neden ölmedin? Gelenler:
– Git de bak, orada durulacağı mı var. Esma bint-i Zem’â (Radiyallahu anhâ) silahlanarak ata biniyor. Tek başına harbe gidiyor. Atı dinç, kendi dinç diğerleri sabahtan ikindiye kadar harbetttiği için iki taraf da yorulmuştu. Esma bint-i Zem’â (Radiyallahu anhâ)’nın atı ve kendisi dinç olduğundan vurduğunu düşürüyor. Kaçtığından kurtuluyor. Ebû Süfyan:
– Bu kadını öldürmeden olmaz. Bu kadm, harp usulünü bilmez. Önden gidip oyalayarak arkadan çevirin, dedi. Öyle yaptılar. Esma (Radiyallahu anhâ), mızrakla arkadan vurularak yaralanınca, Ebu Dücane (Radiyallahu anhu)’nun tam olarak kapatamadığı kuyunun diğer açık kalan yerine mızrakların atıldığını görünce, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimize zarar gelmemesi için kendi vücuduyla bu açık kalan kısmı tamamen kapattı. Atılan mızrakların tamamı, bu iki Ashab-ı Kiram’a isabet ettiğinden Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimize bir zarar gelmedi. İşte Ashabm sevgisi böyleydi.

Bu hususta Buhari’nin Abdullah bin Hişam (Radiyallahu anhu)’dan naklettiği Hadis-i Şerif şöyledir:

“Rasulullah (Sallalahu aleyhi vesellem)’in yanındaydık. Hz. Ömer (Radiyallahu anhu)’nun elini tutmuştu. Hz. Ömer Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’e: Ya Rasulallah! Yemin ederim ki, ben seni kendi canım hariç her şeyden daha çok seviyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Hayır, Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, beni nefsinden de daha çok sevmedikçe olmaz/’ Bunun üzerine Hz. Ömer: “Vallahi şu andan itibaren seni kendi canımdan da daha çok seviyorum,” deyince Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem): “İşte şimdi oldu Ya Ömer!” buyurdu.1
1 Sahih-i Buhari, Eymen ven-Nuzur 3; Rudani, Cem’ul Fevaid, Hadis No: 8363.

“Ashab-ı Kiram’dan bir adam, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’e geldi ve: “Ya Rasulallah! Şübhesiz ki sen bana, elbette canımdan da daha sevgilisin; şüphe yok ki sen bana elbette çocuklarımdan da daha sevgilisin ve şüphe yok ki ben, elbette evde seni düşünüyorum da sabredemiyorum. Tâ ki geliyorum da, sana bakıyorum. Ölümümü ve ölümünü hatırladığımda anladım ki sen cennete girdiğinde nebilerle beraber yüksek makamlarda olacaksın ve ben de cennete girdiğimde seni göremeyeceğimden korktum/’ Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) bir cevab vermedi. Nihayet Cebrail (Aleyhis-selâm) ona şu âyeti indirdi. (Sure-i Nisa, Ayet 69): Allah’a ve Peygamberine itaat edenler peygamberler, şehidler ve sıddiklerle beraberdirler. Onlar ne güzel dostturlar. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) o sahabeyi çağırdı ve inen bu Âyeti ona okudu/’1
Enes (Radiyallahu anhu)’dan rivayet edilmiştir ki:
Bir adam Rasulullah (Sallalahu aleyhi vesellem)’e gelerek: Yâ Rasulallah! Kıyamet ne zaman kopacaktır? diye sordu. Rasulullah (Sallalahu aleyhi vesellem), namaza kalktı ve namazını bitirince: “Kıyametin kopmasını soran kimse nerededir? buyurdu. Adam: Benim Ya Rasulallah! dedi. Bunun üzerine Rasulullah (Sallalahu aleyhi vesellem):
1 Taberani, Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 12394.

“Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu. Adam: “Kıyamet için fazla namaz ve oruç hazırlayamadım fakat ben Allah’ı ve Rasûlünü seviyorum,” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (Sallalahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Kişi sevdiğiyle beraberdir, sen de sevdiğinle beraber olacaksın- Enes (Radiyallahu anhu) der ki: Müslümanların müslüman olmaları dışında bu söze sevindikleri kadar, başka bir şeye sevindiklerini görmedim.”1
Abdullah bin Ömer (Radiyallahu anhumâ) da: “RasûluUah (Sallalahu aleyhi vesellem)’i canından daha çok severdi. Onu andığında gözlerinden yaşlar boşanırdı. Hac için Mekke’ye gittiğinde, RasûluUah (Sallalahu aleyhi vesellem)’in bulunduğu yerlere uğradıkça Ona ait hatıralarını anar, RasûluUah (Sallalahu aleyhi vesellem) Efendimizin bulunduğu yerlere ellerini sürer, gözleri yaşla dolardı. Mescid-i Nebeviye gider, RasûluUah (Sallalahu aleyhi vesellem)’in minberinin yanına yaklaşır, ayak bastığı ve oturduğu yere dokunarak ellerine yüzüne sürerdi.2
Kaynakların ittifakla belirttiğine göre, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in hayat tarzına harfi harfine uyma ve onun emirlerini aynen yerine getirme hususunda, Ashâb-ı Kiram içinde İbn Ömer (Radiyallahu anhumâ)’nın müstesna bir yeri vardır. Abdullah ibn-i Ömer (Radiyallahu anhumâ), bir gün gördüğü bir rüyayı Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’e tâbir ettirmeyi arzu etmiş, ablası Hafsa annemizin aracılığı ile rüyasını Rasûl-ü Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem)’e arzetmiş ve Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in:
1 Sünen-i Tirmizi, Zühd 36; Sünen-i Ebû Dâvûd, Edeb: 113; Sahih-i Müslim, Birr: 50.
2 İbni Hacer el-Askalanî, el-İsabe fî Temyiz’is-Sahabe, Kahire-h.1329, VI, 290-302 (4856).

– “Abdullah ne iyi insan, bir de gece namazı kılsa!”1 buyurması üzerine, o günden itibaren gece namazını hiç terketmemiştir. “Rasul-ü Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in vefatından sonra ona olan sevgisinden dolayı namaz kıldığı yerleri öğrenip oralarda namaz kılar, yürüdüğü yollarda yürür, gölgelendiği ağaçlann altında oturur, kurumasınlar diye onları sulardı.” 2
İbn Ömer (Radiyallau anhuma): “Orta boylu, iri yapılı ve esmer tenliydi. Saçları omuzlarına dökülecek kadar uzundu. Sakalını sarıya boyar, Peygamberimiz (Sallalahu aleyhi vesellem)’inde öyle yaptığını söylerdi.”3
Buradan da anlaşılıyor ki; Ashap, Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimize olan sevgilerinden dolayı, onun vefatından sonra bütün anılarını yaşatmaya çalışmışlardır. Onun konakladığı ve namaz kıldığı yerlere kaybolmaması için mescidler bina etmişler. Bu sebepten dolayı, Mekke ve Medine’de çok sayıda tarihi eserler varken, günümüzde vahhabiler, dini yanlış yorumlayarak veya kasıtlı olarak, Rasulullah (Sallalahu aleyhi vesellem) ve ashabın sevgisini hatırlatan, o zamana ait olan bütün değerleri, birer birer imha etmişlerdir.
Bir insan, o mukaddes beldelere, hacc veya umre için gidip, ayrıca ziyaret ettiği yerlere ikinci defa gittiğinde, oraların kademe kademe tahrif edilip belirsiz hale getirildiğini görmektedir. Vahhabiler, tepki oluşturmamak için tahrifat ve tahribatları kademe kademe yapmaktadırlar.
Mesela: Bedir savaşının yapıldığı yere gidildiğinde, ne savaşın yapıldığı yer ne de şehitlerin mezarının yerinin neresi olduğu belli değildir. Medine’nin çevresi yerleşime müsait iken, şehir planlı bir şekilde Uhut Savaşı’nın yapıldığı bölgeye kaydırılarak tahribatlar yapılmıştır. Uhud savaşında Rasulullah (Sallalahu aleyhi vesellem)’in düştüğü kuyu başta olmak üzere, bütün şehitlerin yerleri yakın tarihe kadar bilinerek muhafaza edilmişken, daha sonra vahhabiler tarafından bunlar yok edilmiştir. Hendek savaşının olduğu yerde yerleşim olmamasına rağmen, o zamana kadar muhafaza edilmiş olan hendekleri kapatmak için üzerine yol yapılmıştır. Aynı şekilde yedi mescitlerin bir kısmı da yıkılmış olup, bir kısmı da yıkılmaya terk edilmiştir. Bunlar gibi o döneme ait kutsal ve tarihi eserler, türbeler tamamen yok edilmiştir.

mekkk

Kabe’nin arka kısmında üzerinde evler gözüken tepe, Ebu Kubeys dağıdır. (Sallalahu aleyhi vesellem) Efendimizin Ay’ı ikiye bölerek Dünya’ya indirdiği yerdir. Günümüzde ise bu dağdan eser kalmamıştır.

mekkk2

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin Uhud savaşında, ashaplarla birlikte çekilmiş olduğu, Uhud dağındaki mağaranın orijinal görünümü.
mekkk3

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu