Muhammed Abduh

Mehmet Akif Ersoy’un Afgani Ve Abduh Hayranlığı

Mehmet Akif, Cemaleddin Efgani ve onun talebesi Muhammed Abduh’u takdir eder ve kendisinin düşünce öncüleri olarak görür. Efgani ve Abduh’tan bazı makaleleri aralıklarla kendi gazetesinde yayımlar. Onlara olan bağlılığını da şöyle ifade ediyor:
Mısrın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh
Konuşurken neye dairse Cemaleddin’le
Der ki tilmizine efganlı -Muhammed dinle
İnkilap istiyorum, başka değil, hem çabuk,
Öne bizler düşüp İslâm’ı da kaldırmazsak,
Çıkarıp gönderelim hâsılı şeyhim yer yer,
Oradan âlem-i İslama Cemaleddinler.
İnkılab istiyorum ben de, fakat Abduh gibi…
Abduh Mısır müftüsü olarak büyük yankıya sebep olan bir çok fetvalar vermiştir. Bunlardan bir kısmı şöyledir:
-Başına tokmakla vurularak güçsüz kalan hayvan, ölmeden kesilirse eti yenilir.
-Şapka giymek caizdir.
Ayrıca semavi dinler arasındaki nefreti kaldırmak ve Avrupa’nın müslümanlar üzerindeki baskısını önlemek maksadına yönelik olarak, semavi din erbabını birbirine yaklaştırmak amacıyla bir dernek kurmuştur

Akif’in Safahat’ta Yer Alan Diğer İfadeleri:

İstibdat isimli şiirinde Halife-i müslimine diyor ki:

Düşürdün milletin en kahraman evladını ye’se,
Ne mel’unsun ki rahmetler okuttun ruh-i İblis’e.

Bir İslam halifesine mel’un diyene ne demeli?
Şeytana rahmet okutmak tabiri de çok çirkindir.

Abdülhamid han hazretleri tahttan indirildikten sonra da yine düşmanlığı bitmemiş, İSTİBDAT şiirini yazmıştır. Şiirinin başı şöyledir:

Yıkıldın gittin amma ey mülevves devr-i istibdad,
Bıraktın milletin kalbine çıkmaz bir mülevves yad.

Mülevves = Kirli, pis demektir. Mülevves yad = Kirli hatıra demektir.

Ortalık şöyle fena böyle müzebzep işler,
Ah o Yıldızdaki baykuş ölüvermezse eğer” (s. 402)
“Çoktan beridir vardı benim bir derdim,
Gideyim zalimi ikaz edeyim isterdim.
Kafes ardında hanımlar gibi saklıydı Hamid,
Al-i Osmandan bu korkaklık edilmezdi ümid.” (s. 415)
“Ah efendim o ne hayvan o nasıl merkepti.” (s. 421)
“Ah efendim o herif yok mu kızıl kâfirdi.” (s 422)

Akif sadece Müslümanların halifesine dil uzatmakla kalmıyor, o halifenin yaratıcısına yani Allahü teâlâya da saldırıyor:

Nur istiyoruz, sen bize yangın gönderiyorsun,
Yandık diyoruz boğmaya kan gönderiyorsun,
Mademki ey adl-i ilâhi, yakacaktın,
Yaksaydın ya melunları, tuttun bizi yaktın,
Yetmez mi musap olduğumuz bunca devahi?
Ağzım kurusun yok musun adl-i ilâhi?

Ya Rabbi, gâvurları yakman gerekirken Müslümanları yaktın. Bu nasıl ilahi adalet?

Bu şiirinin sonunda da Allah’a diyor ki:

Böyle bir şehidin mükâfatı ancak zaferdir,
Vermezsen ilahi dökülen hunu hederdir.

Hun, kan demektir. Allah’a öğüt veriyor, bak zafer vermezsen şehidlerin kanı heder olacak, boşa gidecek diyor. Zafer olmasa bile şehidin kanı hiç heder olur mu hiç? Hâşâ Allah bilmiyor mu bunları?

Akif sadece Müslümanların halifesine dil uzatmakla kalmıyor, o halifenin yaratıcısına yani Allahü teâlâya da saldırıyor:

Ey bunca zamandır bizi tedib eden Allah,
Ey âlemi islamı ezen, inleten Allah!

diye başlayan şiirinde (Yeter artık çektirdiğin cezalar) diyor.
Allah’a böyle nasihat verilir mi hiç? Allah bize zulüm mü ediyor hâşâ? Herkese layık olduğunu veriyor. Bunun için, Nahl suresinin 33. âyet-i kerimesinde buyruluyor ki:
O kafirler, sadece kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin emrinin gelmesini beklerler, onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Allah onlara zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.

Vehhabiler, Allah Arş’a istiva etti ayetinden, hâşâ Arş Allah’ın mekânıdır diyorlar. Akif de, Allah’a öğüt veriyor, Eğer bu zulümleri durdurmazsan, Arşın yanar, yani evin başına yıkılır diyor. Süleyman Nazif’e başlıklı şiirinde diyor ki:

Yakmaz mı bu tufan bu duman gitgide Arş’ı,
Hissiz mi kalır lücce-i rahmet buna karşı?

Lücce = deniz demektir. Rahmet denizin niye hissiz kalıyor diyor. Hâşâ Allah’ın hissi mi olur? Allah’ı da insanlar gibi sanıyor.

Firavun ile yüz yüze isimli şiirinin son satırında, vehhabiler gibi, evliyadan, yatırlardan yardım istemeye karşı çıkarak diyor ki:

Bu hakkı ne taştan ne de leşten istemeli?

Vehhabiler Eshab-ı kiramın kabirlerindeki taşları söküp kabirlerini dümdüz ettikleri gibi, bu da yatırdaki zata leş diyor.

Bir de şehitleri överken yine türbelere çatarak diyor ki:

Hakkın bu veli kulları taş türbeye girmez.

Yine bir şiirinde diyor ki:

Ya açar nazmı celilin bakarız yaprağına
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kur’an hakıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak nede fal bakmak için.

Kabirde Kur’an okunmaz mı? Kabirde okumayı fala bakmakla eş tutuyor.

Yine bir şiirinde diyor ki:

Doğrudan Doğruya Kur’an’dan Alıp İlhamı,
Asrın İdrakine Söyletmeliyiz İslam’ı.

Akif son olarak kendisini şöyle anlatıyor:

Dış yüzüm ağardıkça ağarmakta fakat,
Sormayın iç yüzümün rengini: Yüzler karası.
Beni kendimden utandırdı şimdi hakikat,
Bana hiç benzemeyen suretimin manzarası.

Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şehitlerine isimli şiirinde şöyle der:
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu