Mustafa Armağan: Savarona’ yı Hitler’in Elinden Nasıl Aldık?
Türkiye’de asıl konuyu değil de, köpüğünü, ağzımıza sürülen kremasını tartışmak adettendir. Savarona da böyle ele alınıyor. Satışa çıkarılan Savarona’yı Araplar alacakmış, yazıklar olsun bize, Atatürk’ün gemisine sahip çıkamıyoruz vs.
Şimdi bu sözüm ona sıkı Kemalistlere kalkıp Arapların Savarona’dan hiç inmediklerini söylesem kıyameti koparırlar. Pakistan’da Hilafet gemisi olarak karşılandığını söyleyince de aynı, Prenses Süreyya’nın meşhur siyah küvetinde süt banyosu yaptığını söyleyince de. Hele fiyatını ve nasıl satın alındığını söylemeye zinhar yanaşmayasız. Yandığınızın resmidir.
Allah’tan yanmaya alışmışım da, kimileri gibi lal kesilmiyorum. Söyleyeyim de, belki birileri dinler.
Önce Savarona yatının kısa ‘resmi’ hayat hikâyesi.
“Savarona”, Hindistan’da yaşayan bir tür siyah kuğu demekmiş. Amerikalı bir milyarderin kızı olan Mrs. Cadwalader tarafından dünyanın en büyük ve lüks yatı olarak Hamburg’da yaptırılmış. Maliyeti 7,5 milyon doların üzerindeymiş ama gerçek bir gemicilik harikasıymış.
ABD limanlarında bu ağırlıkta bir gemi için biçilen vergi çok yüksek olduğundan ödemediği için 1931 yılında denize indirilen Savarona, Amerikan limanlarına yanaştırılmaz. Bunun üzerine milyoner sahibesi, 1938 yılında onu satmaya karar verir.
Lakin gemiye bir başkası göz koymuştur. Adı Adolf Hitler’dir. Muhtemelen ABD’den bir alacağına mahsuben haciz koydurmuştur gemiye. Bir başka kaynağa göre beğenerek satın almıştır.
Öte yandan Ankara’da hastalığı artık epeyce ilerlemiş bulunan Atatürk’ün ıstırabını hafifletmek için bir gemi satın alınması gündemdeydi. Sultan II. Abdülhamid için satın alınan ama bir kez olsun binmediği emektar Ertuğrul gemisi, bacasından sürekli kurum püskürtüyor, misafirlerin üstünü başını batırıyordu. Yenisi alınmalıydı. Bu dünyanın en lüks ve en büyük gemisini almak istediler. Ancak gemiyi Hitler’in gazabından kurtaramıyorlardı bir türlü.
Sonuçta ABD Başkanı Roosevelt’i devreye soktular. Bir ABD gemisine el koyan Almanlara aynen misilleme yapacakları tehdidini savurunca Hitler geminin Türkiye’ye satılmasına izin verecekti. Böylece aslanın ağzından kurtarılan zarif gemi satın alınıp 1 Haziran’da İstanbul’a getirildi. Atatürk’ün onu görür görmez çok sevdiği ve “N’olurdu bu gemi birkaç yıl önce elimize geçseydi” diye hayıflandığı biliniyor.
Atatürk, iyice fenalaştığı 23 Temmuz’a kadar sadece 53 gün kullanabildiği Savarona yatını ışıklar karartıldıktan sonra gece yarısı bir koltuk üzerinde terk etmişti. Böylece ‘kuğu’, Hitler’e nasip olacakken ömrünün son günlerinde Atatürk’ü ağırlamıştır.
Ancak Savarona yatı hakkında her şeyi biliyor değiliz. Bazı sorularımız var. Cevaplanmayacağını bilsek de sormak durumundayız:
Savarona’ya 1 milyon 250 bin dolar hangi hesaptan ödendi? (Bu miktar bugünkü dolar satın alma paritesine göre kabaca 19 milyon dolara tekabül etmektedir.)
1938’de Gayri Safi Milli Hasılası 100 doların altında seyreden bir ülkede bu korkunç derecede masraflı yat alışverişi nasıl göze alındı?
Osmanlı Devleti’nin borç parayla lüks saraylar yaptırdığını söyleyenler, zamanın süpergüçleri İngiltere ve ABD’de bile benzeri olmayan bu lüks yat konusunda neden ağızlarını açmamaktadırlar?
Üstelik o sırada İngiltere’den kredi alıyorduk. (Zannedildiği gibi kimseye tek kuruş borcumuz yok değildi.)
Hitler’in yatı satın alması ve ABD Başkanı’nın devreye girmesi üzerine bize satılması olayının arkasında başka hesaplar yatıyor olmasın. Mesela:
Biz Savarona’yı Hitler’den mi yoksa Mrs. Cadwalader’den mi satın aldık?
Hitler bize sattıysa bu para nasıl ödendi?
Nakit olarak mı, yoksa vadeli olarak mı?
Yoksa İktisatçı Prof. Yahya Sezai Tezel’in verdiği bilgilere göre 1937 yılı sonunda Türkiye’nin Almanya’dan 18 milyon TL tutarındaki alacağından mı düşülmüştü?
(Aramızdaki “kliring”, yani takas anlaşması gereği Almanya bizden ne kadar mal çekerse biz de alacağımıza mahsuben Almanya’dan ithalat yapmak zorundaydık. 18 milyon liralık alacağımızın hatırı sayılır bir kısmını da, krom gibi işlenmemiş madenlerin satışı oluşturmaktadır.)
Gördüğünüz gibi sorular, Savarona’nın beyazlığına düşen baca kurumları gibi. Onun zarafetinden bahsedenler, bu soruları atlayamazlar.