Müslümanlar gözaltına, Papa baş-göz üstüne mi?..
Müslümanların namaz kılmasına kapalı olan Ayasofya’da Papa’nın duâ ve ibâdet etmesi tabii ki kanımıza dokunur. Bu durum, belli ki zorlarına gittiği için bazı gençler geçen hafta Ayasofya’da namaz kıldılar. Ama bu büyük suç(!) cezasız kalmadı. Siz misiniz Ayasofya’da namaz kılmaya kalkışan diye, emniyet kuvvetleri, hiçbir taşkınlık yapmayan, sadece namaz kılan bu gençlerin ellerini kelepçeleyip gözaltına aldı. Üstelik, zaten elleri kelepçeli olan bu gençlerin yüzlerine biber gazı sıkıldı.
Sıkıldı da, bunu yapanlar acaba hiç mi sıkılmadı! Bu emniyet mensuplarının karşısında insan kendisini ne kadar emniyette hisseder!
Avukat Serkan Akyüz bakın daha neler yapıldığını söylüyor. Diyor ki, “Ana-avrat küfürler edildi.”
Demek ki değerli okuyucular, Papa gelince baş-göz üstüne, namaz kılan müslümanlar göz atına…
İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu’ya sormak isteriz:
Müslüman gençlere revâ gördükleri diğer şeyleri haydi bir tarafa bırakalım. Ama Ayasofya’da namaz kıldılar diye, “Ana-avrat küfürler savuran” polisler kimlerdir? Nerelidirler? Ana-babaları kimdir?
Bu küfürleri kendiliklerinden mi yapmışlardır yoksa üstlerinden emir mi almışlardır? Üstlerinden almışlarsa, bu üstler kimlerdir?
Bakan olarak sizin böyle bir küfürden haberiniz olmuş mudur? Olmuşsa bir girişimde bulunacak mısınız, yoksa bu küfürbazların yaptıkları yanlarına kâr mı kalacaktır?
Hem bu sövgüye muhatap olan hem de duyup üzülen/incinen vatandaşların acısını paylaşmak açısından, bazı polislerin yaptıklarını tasvip etmediğinizi söylemeyi düşünüyor musunuz?
Yemek, dünyevî zevke girermiş
Papa ile sözde sadece Sayın Mehmet Ali Şahin görüşecekti. Ne hikmetse vaziyet değişti. Sayın Abdullah Gül Papa’yı yemeğe davet etti. O da papalığını yaptı. “Yemek, dünya zevkine girer” diyerek reddetti. Bizim dışişleri bakanına ne kadar değer verdiğini de dünyaya ilan etti…. Papa adama işte böyle yapar. Şimdi kim kime gülmüş oldu?.. Papa içinden, “Artık istediğin kadar gül” demiyor mudur?
Papa yemek teklifini reddettiğine göre, programında böyle bir şey yokmuş. Teklif demek ki tek taraflı olarak Gül’den gelmiş.
Sayın Gül! Papa reddetmeseydi, inançlarımıza hakaret eden bu adamla yediğiniz yemeği ağız tadıyla yiyebilecek miydiniz?
Yüzünü bile görmek istemeyen, “Papa gelme!” diyen vatandaşlara rağmen, sizin onunla yemek yeme arzunuz meraka değer…
Değerli okuyucular, Papa bu yemeği “Dünyevî zevke girer” bahanesiyle reddettiğine göre, inançlarımıza hakaret dolu sözleri söylerken, demek ki o sözleri, -kendine göre- uhrevî bir zevkle söylemiş. Öyleyse Papa’ya dönelim ve diyelim ki:
Papaz, kardinal ve papaların adları fuhuşla beraber anılıyor. Kiliseler, artık ibâdethâne değil fuhuşhâne. Fuhuşda dünya rekoru kilise mensuplarında. Papazlarınız utançlarından kafalarını kaldıramamaları gerekirken, sizin yüzlü-yüzlü Türkiye’ye gelmeniz gibi, hâlâ insan içine çıkabiliyorlar. Siz ise, papazlarınızın bu çuvala sığmaz fuhuş mızrağının gizlenmesi için talimat veriyorsunuz. Bu noktada soruyoruz: Yemek, dünyevî zevke giriyor da, fuhuş âhiretle ilgili zevke mi giriyor?
Değerli okuyucular, Papa’yla sözde sadece Mehmet Ali Şahin görüşecekti. Sayın Başbakan, “Daha öce planlanan yurtdışı seyahatinden dolayı Papa’yla görüşemeyeceğini” söylemişti. Fakat daha sonra, “Eğer Papa’yla havaalanında karşılaşırsak, orada bulunmamız aynı saate denk gelirse görüşebiliriz” dedi ve ne tesadüf ki, ikisi de aynı saatte havaalanında bulunmuş oldular. Tıpkı, bir partiye genel başkan olmak isteyenlerin ABD’ye gidip, geldikten sonra tesadüfen genel başkan olmaları gibi. Tıpkı bazı genel başkanların seçimlerden önce ABD’ye gidip, geldikten sonra tesadüfen seçimi kazanmaları gibi… Sayın Başbakan da Papa’yla aynı saatte havaalanında denk gele, tesadüfen bulundu ve görüştüler. Fakat bu nasıl tesadüf ve nasıl daha önceden planlanmayan bir görüşme ki, görüşmede birbirlerine önceden hazırladıkları armağanlar veriyorlar.??.
Diyalog işte böyle olur
1962-65 yıllarında yapılan 2. Vatikan Konsili’nde şöyle bir karar alınmıştı:, “Misyonerlik faaliyetleri artık değişecektir. Bundan sonra bu faaliyet Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” şeklinde yürütülecektir. Vatikan, bu karardan zaman zaman bahseder. Onların bu kararlarını bizdeki diyalogcular hariç bütün dünya biliyor. Önceki papa, “Diyaloğa evet, ama Katolikliği kabul etmek şartıyla” demiş, devamla, gayelerinin Asya’yı hıristiyanlaştırmak olduğunu söylemişti. Yine bizdeki diyalogcular hariç, bunu da bütün dünya biliyor. Sizin anlayacağınız, şartlarını Vatikan’ın ortaya koyduğu Dinlerarası Diyalog, Asya’yı hıristiyanlaştırma faaliyetinin adıdır.
Bildiğiniz gibi, bu faaliyet devam ederken papa öldü. Şimdiki papa bizim Hıristiyan olmamızı istemiyor; ABD gibi şu fikirde: “Müslümanları Hıristiyanlaştırıp da ne yapacağız! En iyisi, ya öldürmek ya da köle edip sömürmek. Bunun için de kendi içimizde diyalog yapmalıyız. Birleşirsek güçlenir ve Müslümanları daha kolay köle eder, daha rahat öldürürüz..”
Hani bazılarımız bizdeki diyalogcuları tenkit ederken, “Niçin hırisitiyanlarla diyalog yapıyoruz. Önce kendi içimizde diyalog yapmalıyız” diyorlar ya, işte bu çeşit diyaloğu şimdiki papa Hıristiyanlar içinde yani ortodokslarla yapıyor. Ve bizim aleyhimize olarak…
Bizim diyalogcularımız da gayr-i müslimleri bırakıp, yüzlerini Müslümanlara çevirip ellerini onlara uzatsalar kötü mü olur? Kendi iç meselelerimiz bitti, her şey güllük gülistanlık oldu da içte hizmet kalmadığı için mi gayr-i müslimlerle diyalog gayretindeyiz?
Papa insanlığın baş tacı imiş…
Papa’nın geldiği 28 Kasım Salı günü saat 18.53’de cep telefonuma şöyle bir mesaj geldi: “İnsanlığın baş tacı, hoşgörünün simgesi ve sevginin merkezi Papa Türkiye’de. Mesajımız SEVGİ, BARIŞ, KARDEŞLİK.”
Gönderen numara gözüküyor. Aradım, fakat ulaşılamıyor. Bu yazının yazıldığı saate kadar da ulaşamadım. Aramaya devam edeceğim. Gönderenin kim/kimlermiş olduğunu öğrenmeye çalışacağım.