Ankara İlahiyat'ın Bazı Teologları

İHSAN ELİAÇIK FACİASI – İNKARDA SINIR YOK

Bu kişiler kendilerini haşa Peygamber yerine koyuyorlar. Çünkü Allah’ın ayetlerini görmezlikten geliyor, Efendimizin hadis-i şeriflerini inkar ediyorlar. Yani dinin sahibini bir kenara bırakıp sanki dini yorumlama yetkisi kendilerine verilmiş gibi davranıyorlar.

İHSAN ELİAÇIK FACİASI
Piyasada kendine göre Pazar kurmaya çalışan bir İlahiyatçı. Bakın yine İlahiyat faciası ile karşı karşıyayız. Bu, diğerleri gibi bir delil de ortaya koymuyor. Tamamen kendi görüşlerine göre atıp, katıştırıyor. Tabi “İLAHİYAT” etiketi olduğu için cılız da olsa sesi çıkıyor (çıkarılıyor)

   Katıldığı “Ceviz Kabuğu” adlı programda inkarların ardı arkası gelmiyor. Birini bitiriyor diğerine başlıyor. İşte onlardan birkaç tanesi ve cevapları.

   İlahiyatçı inkarına ve saptırmalara başlamadan önce “Dinde reformu ne ben ne başkaları yapmaya yetkilidir. Dinde reformu peygamberler yapar.” Diyor ama kendisi pek ala 1400 yıllık İslam inancına kastediyor.

CİN, MELEK, ŞEYTAN KOMİKLİĞİ
İlim ehli insanlar bu İlahiyatçıya ancak güler. Bakın İlahiyatçı tarihte hiç görülmemiş bir komikliğe nasıl düşüyor:
“Kuran’da melek, cin, şeytan hepsi geçiyor. Kuranda geçiyorsa ‘yok’ diyemezsiniz. Ama nedir onlar?
Melek güç demektir. Melaike melekler demektir. Allah’ın güçleri demektir yani. Deprem, rüzgâr… Doğada ne varsa Allah’ın gücüdür. Melektir yani… Azrail Tanrının durduran gücü demektir. Mikail Tanrının övülüşü demektir. Cebrail Tanrının insanla konuşmasıdır. Normal insan anlayamayacağı için böyle temsil edilmiştir.
Cin de göze görünmeyen şeyler demektir. Duyu organlarının algılamadığı bize kapalı şeylerdir. Vakıf olamadığımız perdenin gerisindeki olaylar durumlar ve nesnelerdir.”

   Bakın ağzına “Allah” lafzını bile alamayan İlahiyatçı “Kuranda varsa yok diyemezsiniz” diyor, hadisi şerifleri hiç hesaba katmıyor. Ayrıca “yok diyemezsiniz” diyor ama “istediğiniz gibi çevirebilirsiniz” demeye getiriyor ve başlıyor yorumlamaya.

MELEK CAHİLLİĞİ
Bakın ayeti Kerimeler melekleri nasıl anlatıyor:

    “Onlara İbrâhîm’in misâfirlerinden (meleklerden) de haber ver! Onlar, onun yanına girdiklerinde “Selam!” dediler. İbrahim: “Biz gerçekten sizden korkuyoruz!” dedi.   Korkma, dediler: biz sana alîm bir oğul müjdeliyoruz dediler.” (Hicr 51-52-53)

  İbrahim Aleyhisselama çocuk müjdeleyenler meleklerdir ve insan suretine girmişlerdir.

   “Şüphesiz Rabbin katındaki (Melek)ler O’na ibadet etmekten büyüklenmezler. O’nu tesbih ederler, yalnız O’na secde ederler” (A’raf, 7/206)
“Belki onlar, Allah’ın şerefli kullarıdır. Onlar Allah’ın sözünden önce söz söylemezler ve O’nun emrettiklerini (hemen) yaparlar.”(Enbiya, 21/26-27);
“Onlar, Allah’ın emirlerine (isyan edip) karşı gelmezler ve emrolundukları şeyleri (aynen) yaparlar.” (Tahrim 66/6);
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun katındakiler O’na ibadet etmekte (asla) kibir göstermezler ve (asla) yorulmazlar. Gece ve gündüz durmadan (yorulmadan) O’nu tesbih (ve takdis) ederler.” (Enbiyâ, 21/19-20)

   Sayın İlahiyatçı meleklerle ilgili ayetleri bilmediğinden böyle cahilane bir yorum yapmış. Allah’u Tealanın “kullarım” dediği nurani varlıkları “Allah’ın gücü” olarak yorumlamak elbette cahilliğin büyük bir alametidir ve bu hezeyan bu güne kadar kimseye nasip olmamıştır.

    Cebrail (Aleyhisselam)ı Allah’ın konuşması olarak yorumlayan zata şu örnek yeterli olacaktır.
Allah’u Teala Meryem Suresinde iki kişiye evlat müjdesi vermektedir. Birisi Zekeriyya (Aleyhisselam) diğeri ise hazreti Meryem’dir.
Zekerriya Aleyhisselam’a bizzat hitap eden Rabbimiz
“Ey Zekeriyya! Şüphesiz biz sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş yapmadık.”
Hazreti Meryem’e ise meleklerini göndermiştir:
“Hani Melekler, dediler ki: ‘Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O, dünyada ve ahirette ‘seçkin, onurlu, saygındır’ ve (Allah’a) yakın kılınanlardandır..’

   Bakınız Mevla Teala Hazreti Meryem’i “melekler” vasıtası ile müjdeliyor. Melek kelimesinin çoğul gelmesi birden fazla meleğin müjdeleme hadisesine iştirak ettiğine işaret etmektedir. İlahiyatçının tezi ile şöyle bir soru çıkıyor ortaya:

  1-Allah’ın insan ile konuşan gücü “Cebrail” ise bu müjdeci melekler hangileridir?

  2- Allah’ın kaç tane konuşan gücü vardır?

   Neresinden tutarsanız tutun elinizde kalır. Tamamen tutarsız ve delilsiz iddialar. Maksat sadece zihin bulandırmak…

CİN ÇARPMASI
İlahiyatçı “cin olmadan adam çarpmaya” çalışıyor. Cinler için diyorki: “Vakıf olamadığımız perdenin gerisindeki olaylar durumlar ve nesnelerdir.”

   Allah’u Teala ise:  “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât  56)  buyuruyor.

   Soru şu: görmediğiniz olaylar ve nesneler Allah’a kullukla mükellef midir?

   Başka bir ayette ise:
“…Şüphesiz şu da bir hakikat ki, insanlardan bir takım erkekler, cinlerden bir takım erkeklere sığınmakta bulmuşlardı da…”(Cin suresi 6 dan)
Soru şu: Bu görülmeyen olaylar ve nesneler “erkek veya dişi” diye ayrılıyor mu… Tık….. Cevap yok….

    “Kuranda geçiyorsa ‘yok’ diyemezsiniz” diyen İlahiyatçının Kur’an’dan bi haber olduğunu anlıyoruz.

MİRAÇ BEDEN İLE OLMAMIŞ
Konuşma şöyle:
İhsan Eliaçık “Hz. Muhammed’in miraca çıkmasının ruhani bir olay olduğunu, bedeninin hiçbir yere yükselmediğini” söyledi.
“Miraç ruhani vizyondur” diyen Eliaçık, aksini söylemenin Allah’a yön tayin etmek olacağını savundu:
“Göğe çıkmak derseniz Allah’a mekân ve yön biçmiş olursunuz. Nerede olduğu ile ilgili yer göstermiş olursunuz ki bu çok yanlış. Bedeni ile bilfiil bir yere çıkmamıştır. Hz. Peygamber Mekke’den hiçbir yere gitmemiştir. Gönül, vicdan dünyasında gerçekleşmiş, o vizyonu görmüştür sadece.”

   İlahiyatçı, “ruhani bir olaydır” diyor. Yani miraç hadisesi rüyada gerçekleşmiştir demek istiyor.

   İslam Tarihinden de habersi olduğu anlaşılan İlahiyatçıya şu gerçeği hatırlatalım öncelikle. Miraç hadisesi vuku bulduğu ve Peygamberimiz kafirlere anlattığı zaman Mekke müşrikleri son derece telaşa kapıldılar ve hatta bir delil istediler. Peygamberimiz de dönüşte yolda, develi yolcular gördüğünü, bir devenin ürküp yıkıldığını söyledi. Çarşamba günü güneş batarken, Resulullahın bahsettiği kervan Mekke’ye geldi. Kervandakiler, fırtına eser gibi olduğunu, bir devenin yıkıldığını söylediler. Bu hâl müminlerin imanını kuvvetlendirdi. Kâfirlerin düşmanlığını artırdı.

   Bakın ruhani bir olay olmuş olsaydı ne develer, ne kervanlar bundan etkilenirdi. Ayrıca Peygamberimiz o güne kadar zaten vahiy aldığını söylediği halde kâfirler neden bu kadar telaş yapmıştı? Çünkü Peygamberimiz miracı bedeni ile yaşadığını söylüyordu.

   Allhu Teala buyuruyor ki: (Kuluna [Muhammed aleyhisselama] bir gece bazı âyetlerimizi [Allahü teâlânın kudret ve azametine delâlet eden nice harika olayları] göstermek için, onu Mescid-i Haram’dan [Mekke’den], çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya [Kudüs’e] götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören Odur.) [İsra 1]

   Âyet-i kerimede geçen İsra kelimesi, gece yürümek anlamındadır. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, yürümek manasına kullanılır. Yine aynı surede mealen buyuruluyor ki:
(İsra gecesi, sana, o temaşayı [o gece gösterdiğimiz olayları] ve Kur’anda lanetlenen [Cehennemdeki Zakkum isimli] ağacı da, yalnız insanlara bir fitne [imtihan] yaptık. [Miracı ve zakkum ağacını inkâr ettiler.] Bizim ikazımız, ancak onların taşkınlıklarını artırıyor.) [İsra 60]

   İmtihan rüyada olmaz, uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamaz, kâfirler, hep birlikte isyan etmez, Müslüman görünen münafıklar, böyle şey olmaz demezlerdi. Onları Müslüman sananlar da, bunları mürted oldu zannettiler. Onun için bazı kitaplarda, (Mirac olayı, bir çok kişinin mürted olmasına sebep oldu) diye yazar. İnançları sarsan bir olay olmasaydı, Hazret-i Ebu Bekir de, inkâr fırtınası içinde, Resulullahın miracını tasdik etmezdi. Allahü teâlâ, bu tasdikinden dolayı Resulü Muhammed aleyhisselam vasıtası ile ona Sıddık ismini verdi. Burada sıddık, sözünde ve imanında çok doğru olan demektir. Ebu Bekri Sıddık, Resulullahın Miracını ilk tasdik edenlerden olduğu için yüksek derecelere kavuştu, Peygamberlerden sonra insanların en üstünü oldu. Allah’a ve Resulüne iman edip, Onların sözünü tasdik etmek müminlerin alametlerindendir. Bir âyet meali:
(Müminler, “İşittik, itaat ettik [Allah ve Resulünün sözlerini beğendik, kabul ettik]” derler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.) [Nur 51]

   İsra suresinin 60. âyet-i kerimesinde bildirilen fitne [imtihan] hâlâ devam ediyor, aklını ölçü alan mutezile kafalı kimseler, böyle bir mucizeye akıl erdiremedikleri için, Miracı bir türlü kabul edemiyorlar. Evet olay çok büyüktür, bir mucizedir, insanların yapması imkansızdır, ama bunu Allahü teâlâ yapıyor. Onun kudretinden hiç şüphe edilir mi?

YÖN TAYİN ETMEK!
Miracı inkar edemeyen İlahiyatçı, “bu bedenle değil, ruh ile olmuştur. Eğer beden ile olmuş derseniz Allah’a yön tayin etmiş olursunuz” diyor.

   Bir insan Allah yukarda dese evet imanı tehlikeye girer ve yön tayin etmiş olur. Ama yukardan görülen bir şeyin yukarıda olduğunu iddia etmek de yanlıştır.

   Mesela Allah’u Teala cenneten görülecektir. Mü’minler Allah’u Tealayı cennetten göreceklerdir. Ama Allah’u Teala cennette değildir. Bir insan “Allah cennetedir” dese Ehli sünnet dairesinden çıkar. Dolayısıyla burada akıl ve mantıkla da çelişen bir durum yoktur. Kendisine tayin edilen bir makamdan Allah’u Teala ile görüşmüştür.

“NAMAZ DİNİN DİREĞİ DEĞİL, GEREĞİDİR”
Yaşar Nuri Öztürk “namaz 5 vakit değil” diyerek namaz vakitlerini indirmeye çalıştı, İhsan Eliaçık da namazı önemsizleştirme çabası içinde. “Kalp temiz olsun” diyenlerle de paralellik içinde…

   “Namaz dinin direği değildir” diyen İlahiyatçı “Ben bir adam doğru mu dürüst mü ona bakarım. Bunu yapan adam dinin direğini dikmiştir.” Demiş. Bakın, adam Resulüllah’ın hadisini zikredip ardından “ben ona değil, buna bakarım” diyor.

   Bre gafil! Sen nasıl olur da Yüce Peygamberin sözünü tanımayıp, “ben buna bakarım” diyebiliyorsun!

   Aslında Resulüllah’ı muhatap almayan adamı bizlerde muhatap almamalıyız ama… Yani böyle adama reddiye yapmak bile ona ödül gibi gelir. Hani yüzsüzün suratına tükürmüşler ya, “yağmur mu yağıyor” demiş… Aynı o hesap…

   Adam freni patlamış araba gibi aklına ne gelirse “bu şöyle, şu böyle, kader yok, İsa a.s gelmeyecek, İkra oku demek değil, Kabe önemsiz,” vb. akla hayale gelmeyen konuları kendi kafasına göre yorumluyor. Sözde büyük hoca bir iki kelimenin kökenine inerek asıl manasını söyleyip üzerine açıklama yapıyor. Yani ne kadar derin bir alim olduğunu isbatlamaya çalışıyor ama Kur’an-ı kerim’in ayetlerinden bi haber.

   Şimdi kardeşlerimiz…. Amacımız böylelerini deşifre ederek müslümanları tehlikeden haberdar etmektir. Boşluktan istifade piyasada pirim yapmaya çalışan bu gibi insanlar tanınmadığı, gerçek niyetleri bilinmediği için bazı ilmi olmayan Müslümanları aldatabiliyor, zihinlerini bulandırabiliyorlar. Bu nedenle kardeşlerimizi olabildiğince uyandıralım ve haberdar edelim.

   Ehli Sünnet sahipsiz değil… Bunu bilelim ve var gücümüzle çalışalım…

reddiyeler.com’dan alınmıştır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu