modernistler

Kur’an Hangi Esaslara Göre Anlaşılır?

Ehl-i sünnet ve cemaat âlimleri bütün hükümlerin ilk kaynağı olarak kabul ettikleri Kur’ân’ı Kerim’i şu esaslar dairesinde anlamışlardır:
1. Kur’ân’ı Kerim, lafız ve mânâ itibari ile Allahü Teâlâ’nın kelamıdır. Bu yüzden onu anlayabilmek için lügat âlimlerinin istikra/tümevarım yolu ile tespit ettikleri kaidelerden hareketle ve mutlaka O’nun lafzı dikkate alınarak Allah (c.c.)’ın neyi kast ettiği anlaşılmalıdır.
2. Kur’ân, şerîatın esasıdır. Dolayısıyla dînin özüne, şerîatın temellerine ulaşmak isteyen kişinin; Kur’ân’ı diğer bütün hükümlerin kendi etrafında döndüğü bir mihver kabul etmesi zorunludur.
Kur’ân Evrenseldir
3. Kur’ân’ın hükümleri, târihi değil evrenseldir. Bütün zaman ve mekânlar için bağlayıcıdır. Hicaz bölgesi, vahyin dünyaya açılım noktasıdır. Verilen örneklerde ilk muhatabların idrak seviyesi gözetilmekle birlikte aslında insanlığın ortak buluşma noktaları dikkate alınmıştır.
Bilinenden bilinmeyene doğru bir seyir izlenmiştir. Bu bilinenlerde bütün insanlık için ortak yönler mevcuttur. Örneğin deveden ya da hurmadan bahsedilmesinden somut olarak deve ya da hurma değil; Allahü Teâlâ’nın yaratıştaki eşsiz kudreti kast edilmektedir. Bunun içindir ki, Kur’ân’ı Kerim’in deveden bahsetmesi, buna mukabil farklı iklimlerde bilinen bir başka hayvandan bahsetmemesi, ilk muhatablarının anlayış seviyelerinden hareketle anlaşılabilir evrensel hakikatler va’z etme gayesine dayanır.
Önceki Kitaplarla İlişkisi
4. Kur’ân’ı Kerim, Allahü Teâlâ’nın gönderdiği kitapların en sonuncusudur. Kendisinden önce gönderilen kitaplarla bazı hükümlerinin ayniyet arz etmesi, târihsel olduğuna değil; –önceki kitapları gönderen- Allahü Teâlâ tarafından gönderildiğine işaret eder. Çünkü Allahü Teâlâ’nın katında hak, bütün zamanlarda hep aynıdır.
Önceki kitaplara muhalif duran âyetlere gelince; bu da iki esas çerçevesinde izah edilebilir. Öncelikle diğer bütün Semavi kitaplar tahrif edilmiştir. Kur’ân’ın, insanların elleriyle tahrif ettiği kitapların ifadeleriyle örtüşmesi, vahiy gerçeğiyle çelişir. İkinci olarak da önceki ümmetlere farklı konumlarından dolayı gönderilen ahkâm âyetleri, Allahü Teâlâ’nın İslâm ümmetine olan merhametinden dolayı değiştirilmiştir. Bu yüzden bütün hükümler, önceki kitablarla ayniyet arz etmez.
Kur’ân’ın önceki kitablarla olan münasabeti; onlarda mevcut olanı kemâle erdirmek, değiştirilmemiş olanı devam ettirmek, değiştirilmiş olanı ıslah etmek ve kaldırmak ya da onlarda hiç olmayanı ibda’ etmek ekseninde gerçekleşmektedir. Bu kavramları tanımadan Kur’ân’ı Kerim’in önceki kitaplarla olan münasebetini tahlil etmek, kişileri sapıklığa sürükleyecektir.
Kur’ân’ın Diğer Bazı Özellikleri
5. Vahiy, kulların maslahatını temin için yapılan bir müdahaledir. Bu müdahalede Allahü Teâlâ, dilediğini dilediği gibi vahyetmiştir. Bunda Hz. Resûlullah (s.a.v.) dâhil, hiç kimsenin küçük de olsa bir tasarrufu yoktur. Böyle bir anlayış, mütevatir haberleri inkâr anlamına geleceğinden küfürdür.
6. Hükümleri hikmetler üzerine bina etmek, Kur’ân’ın keyfi anlaşılmalarına neden olacaktır. Örneğin, Ramazan ayında yolculuk yapan kişi için iftar etmek, sefer illetinden dolayı mübahtır. Velev ki yolculuğunda iftarın hikmeti olan meşakkat olmamış olsun. Fakat Ramazan’da iftarın illeti olan hastalık ya da yolculuk durumu olmayan buna mukabil taş ocağı ya da kömür ocağı gibi meşakkatin en üst sınırda olduğu yerlerde işçi olan kişi iftarın hikmeti olan meşakkatin varlığından dolayı orucunu bozamaz. Çünkü meşakkat, herkes için bütün hallerde standart sabitelerden yoksundur.
7. Âyetler, genel ilkeler ortaya koymanın yanı sıra asıl olarak ifade ettikleri hususlarda lafzın meşrû kabul ettiği usuller dairesinde tek başlarına belli mânâlar içermektedir. Buna göre miras, kadının örtünmesi, faiz gibi belli hükümleri ifade eden âyetler; sünnetin açıklaması istikametinde neye nasıl delalet ediyorsa öyle anlaşılmalıdır. Usulcülerin âyetlerden hareketle tesbit ettikleri ilkeler ise kendi başına bir hüküm oluşturan âyetleri devre dışı bırakmak şöyle dursun onların ifade ettikleri anlamları pekiştirmeyi amaçlamıştır. Bu yüzden, İslâm âlimleri ilke, maslahat ve hikmet zarfları ile âyet-i kerîmelerin ifade ettikleri belirli mânâların perdelenmesini; gayrimeşru olarak görmüşlerdir.

8 Muhammed Ebû Zehra, Usulu’l-Fıkh, Daru’l-Fikr, Kahire, ty., s. 81
9 Muhammed Hudari, Usulu’l-Fıkh, Beyrut, 1998, s. 212
10 Abdulvahhab Hallaf, İlmu Usuli’l-Fıkh, Lübnan, 1940, s. 50

(Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, MİSVAK NEŞRİYAT, İstanbul, 2014)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu