Kuleyni

ŞİA GERÇEĞİ

 

ŞİÂ’YA GÖRE KUR’ÂN

 

  1. Şîa’nın, Kur’ân’a Bakış Açısı Nasıldır?

 

Her kim, Kur’ân’ın tamamını nazil olduğu şekliyle topladığını iddia ederse, yalancıdır. Onu, Allah’ın indirdiği şekilde toplayan ve koruyan sadece Ali b. Ebi Talib ve ondan sonra da imamlardır.[5] Bu uydurma rivayet, Şiîlerin en önde gelen sözde muhaddislerinden Buhari ayarında gördükleri  Kuleyni’nin Cabir el-Cufi’den naklettiği meşhur hadîs(!)dir. Şiîlerin, Kur’ânla ilgili inançlarını aksettiren delîllerden bazıları şunlardır: Kuleyni, el-Kâfi adlı kitabında, Hişam b. Sâlim’den, Ebû Abdillah’ın şu sözünü nakleder: “Cebrail’in (Hz.) Muhammed (s.a.v.)’e getirdiği Kur’ân, 17.000 âyettir.”[6]

Aynı kitapta Ebû Basir’den  naklen:

Ebû Abdillah (Câfer-i Sâdık), Resûlullah (s.a.v.)’ın, Ali’ye, her kapısı bin kapıya açılan, bin kapı öğrettiğini, söyledi. (Ve şöyle ekledi.) “el-Camia“ bizim yanımızdadır; “el-Camia”: O, boyu Resûlullah’ın karışı ile yetmiş karış olan, Resûlullah tarafından parça parça yazdırılan, Hz. Ali (r.a.)’nin sağ eli ile yazdığı, içerisinde yaralama diyetine kadar, helal ve haramla ilgili insanların ihtiyaç duyduğu her şeyin bulunduğu bir sahifedir.

Ebû Abdillah (Câfer-i Sâdık), bir süre sustuktan sonra: “Fatıma’nın Mushafı da bizdedir; sen Fatıma’nın Mushafı’nı bilir misin?” dedi. Ben de, Fatıma’nın Mushafı’nın ne olduğunu sordum, şöyle cevap verdi: O, sizin elinizde bulunan Kur’ân’dan üç defa daha büyüktür ve onda sizdekinden bir harf dahi yoktur, dedi.”[7]

Şia’nın kitaplarında bunlar gibi daha yüzlerce asılsız rivayet vardır. Görüldüğü gibi Şiîler, hiç şüphe edilmeyecek şekilde Kur’ân’ın tahrif olduğuna inanmaktadırlar. Bu şekilde inanmalarının sebebi ise Şîa’nın, İmâmeti, dînin temellerinden saymasına rağmen Kur’ân’da bununla ilgili en ufak bir delîlin bile olmamasıdır.


 

ŞİA’YA GÖRE HADİS-İ ŞERİF’LER

  1. Şîa’nın, sünnet-i seniyye ve hadîs-i şerîflere bakışı nasıldır?

Ilımlıları da dâhil, Şîa’nın tümü, kendileri için ehl-i beyt yoluyla geldiğini söyledikleri dışında sünnetten hiçbir şeyi delîl kabul etmezler. Şîa’nın mutedil âlimlerinden sayılan Muhammed Hasen Âl Kâşifu’l-Ğıta şöyle der: “Ebû Hureyre, Semura bin Cundub, Mervan ibnu’l-Hakem, Harici Imrân bin Hattan, Amr ibnu’l-Âs ve benzerlerinin rivâyet ettiklerinin İmâmiye’nin nezdinde sinek kadar değeri yoktur. Onların durumu, bahse gerek olmayacak kadar açıktır.”

Hicri 984 yılında ölen Hüseyin bin Abdüssamed El-Âmili, Şiîlerce değer verilen ünlü hadîs ıstılahı kitabı Vusûlu’l-Ahyâr ilâ Usûlu’l-Ahbâr’da bu konuyu inceleyerek ehl-i sünnetin hadîs kitapları hakkında genel bir hükme varır ve şöyle der: “Genel sahîh kitapları ve rivâyet ettiklerinin, sahîh değildir.”

Humeyni, Keşfu’l-Esrar isimli kitabında, Ebûbekir Es-Sıddık (r.a.)’ın Kur’ân-ı Kerîm’e muhalefet ettiğini ileri sürerken “Biz peygamberler topluluğu, miras bırakmayız. Bıraktıklarımız sadakadır.” hadîsi’ni, Hz. Ebûbekir (r.a.)’in -hâşâ- uydurduğunu söyler. El-Hukumetu’l-İslâmîyye kitabında da, yine yüce sahâbe Semura bin Cundub’un hadîs uydurduğunu öne sürer.

Humeyni ve Şîası bize sahîh senetlerle rivâyet edilen sünnetin tümünü inkâr etmektedir. Bu şekilde birçok sahîh hadîsi, inkâr etmektedirler ve bu hadîsler arasında mütevatir hadîsler de var. Onlar bu şekilde, dînin ikinci temeli olan sünneti yıkmaktadırlar. Sahîh sünnet yerine, hadîs uyduran yalancı imâmlarından birtakım rivâyetler nakletmektedirler. Bu rivâyetler, Kuleyni ve benzerleri tarafından toplanmıştır.


 

ŞİA’YA GÖRE SÜNNİLER

  1. Şîa’nın, Sünnîlere Bakışı nasıldır?

 

Eser Adı: Kitabu’t-Tahareh

Yazar: Humeyni

Humeyni, kitabın 458. sayfasında şu korkunç cümleyi serdediyor: Bizler, onların kesinlikle kâfir olduklarını söyledik. hatta bazı durumlarda öldürülmeleri vaciptir!”

Şia; Şiîlerin seçkin bir topraktan, Sünnîlerin ise başka bir topraktan yaratıldığını iddia eder. Buna göre bu iki toprağın karışımından başka bir tür çıkmıştır ki, onlar da Şiîlerin günahkârları olup bunların toprağına Sünnî toprağı karışmıştır. Sünnîlerde görülen salah ve güvenilirlilik ise onların toprağına karışan Şîa toprağının etkisiyle olduğunu ve kıyâmet günü Şîa’nın günah ve cezalarının Sünnîlere, Sünnîlerin hasenatlarının ise Şiîlere verileceğini iddia ederler(!)[10]

Şîa akidesi, ehl-i sünnetin mallarını ve kanlarını mubah sayar. Es-Sadûk, el-İlel’de, Dâvûd b. Ferkad’a isnâd ederek der ki: “Ebû Abdillah’a şöyle dedim: “Nâsıbe (onlar ehl-i sünnete böyle derler) hakkında ne diyorsun?” Dedi ki: “Kanı helâldir, böylelikle senden korkar. Eğer kimse seni görmeden onlardan birinin üzerine duvar devirebilirsen veya denizde boğabilirsen bunu yap.” Dedim ki: “Onun malı hakkında ne dersin?” Dedi ki: “Gücün yettiği kadarını al.”[11]

Şiîler, yalnızca kendi doğumlarının dışında hiçbir doğanı temiz görmezler. Haşim el-Bahranî, el-Burhan adlı tefsirinde, Meysem b. Yahya’dan o da Cafer b. Muhammed’den rivâyet ediyor: “Hiçbir yeni doğan yoktur ki iblislerden bir iblis onun doğumunda hazır bulunmasın. Eğer doğan çocuğun bizim Şîamıza âit olduğunu öğrenirse şeytan uzaklaşır. Şîa’mızdan değilse, şeytan parmağını onun dübürüne sokar; zekerinden çıkarır. Eğer kız ise, parmağını fercine yerleştirir ve o facire olur. İşte o anda çocuk annesinin karnından çıktığında şiddetle ağlar.”[12]

Hatta Şiîler, Şîa dışında bütün çocukları, veled-i zînâ sayarlar! Nitekim el-Kuleynî, er-Ravdatu Mine’l-Kâfî adlı kitabında Ebû Hamza’dan, o da Ebû Cafer’den diyerek şöyle nakleder: “Ona: ‘Bazı arkadaşlarımız muhaliflerine iftira atıyorlar.’ dedim. Bana: ‘Sussan iyi olur.’ dedi ve ekledi: ‘Vallahi ey Ebû Hamza! Şîamız dışında bütün insanlar fahişe çocuklarıdır.’ dedi.”[13]

(Hatta Şîa, ehl-i sünneti, Yahûdî ve Hıristiyanlardan daha beter tekfir eder. Zîra onlara göre Yahûdî ve Hıristiyanlar aslen kâfir olup ehl-i sünnet ise dînden dönenlerdir. İrtidad küfrü, icma ile daha ileri bir küfürdür. Bu yüzden târihin de şâhit olduğu gibi, Müslümanlara karşı onlarla yardımlaşırlar. Safevi ve daha öncesinden itibaren günümüze gelinceye kadar hiçbir zaman gayrimüslimlerle savaşmamışlar, her zaman Sünnî devletlere savaş açmışlardır. Osmanlı, cihâd için ne zaman Batı’ya yönelse, İran Osmanlı’ya saldırmıştır.)

Vesâilu’ş-Şîa adlı kitapta, Fudayl b. Yesar’dan şöyle dediği nakledilir:

“Ebû Cafer’e; kendisi arife (Şiî) olan fakat kocası nasıb (Sünnî) olan kadını sordum. Dedi ki: “Hayır, nasıb (Sünnîler) kâfirdir.”[14]


 

SAHÂBEYİ TEKFİR EDİŞLERİ

Şiilerin inançları; sahâbeye (r.a.e.) sövmek, hakâret etmek ve onları tekfir etmek üzere kuruludur. Bu husus, onların kendi temel eserlerinde açıkça görülür: Şiîlerin ‘Buhâri’si el-Kuleynî,Furûu’l-Kâfî’de der ki: “Cafer aleyhisselam (!) şöyle dedi: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden sonra üç kişi dışında insanlar dinden döndüler.” “O üç kişi kimler?” denilince, şöyle dedi: “el-Mikdâd b. el-Esved, Ebû Zer el-Gıfârî ve Selmân el-Fârisî”[17]

 


 

TAKİYYE AKÎDESİ

 

İmâmların yaşadıkları dönemlerdeki halîfelerle olan ilişkileri, Şîa akidesine uygun olmadığı için, yâni Hz. Ali (r.a)’nin diğer halîfelerle iyi geçinmesini, Hz. Hasan (r.a.)’ın halîfeliği Muaviye (r.a.)’ye teslim etmesini, diğer imâmların çoğunun yönetime başkaldırmamasını kendi anlayışlarıyla uyumlu hale getirmek ve daha birçok şeyi kurtarmak için de takiyyeyi dînin bir esası olarak uygulamaya koymayı kurtuluş olarak görmüşlerdir. Takiyyeyi,  îmânın olmazsa olmazı yâni îmânın bir şartı hâline getirmişler; bunu, uydurma  hadîslerle kurumsallaştırmışlardır. Meselâ:

Şîa’nın temel kaynaklarından Usul-u Kâfi, s. 426   el-Kuleynî, Usûlu’l-Kâfî’de şöyle nakleder: “Ebû Abdillah dedi ki: “Ey Ebû Ömer! Dînin onda dokuzu takiyyedir. Takiyyesi olmayanın dîni de yoktur. Nebîz ve mestlere mesh dışında her şeyde takiyye vardır.” Yine el-Kuleynî, Ebû Abdillah’tan nakleder: “Dîniniz hakkında sakının ve onu takiyye ile perdeleyin. Zîra takiyyesi olmayanın îmânı yoktur.”[29]

“… Eban b. Tağlip, Ebû Abdullah (Cafer Sâdık aleyhisselâm)’tan şöyle rivâyet etmiştir: “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi), vefat edeceği sırada Ali (aleyhisselâm) eve girdi. Resûlullah, onun başını örtünün altına soktu, sonra: “Ey Ali!” dedi. “Ben, öldüğüm zaman beni yıka. Ve kefenimi sar. Sonra beni oturt. Ardından bana soru sor ve sözlerimi yaz.”

Humeynî şöyle der: “Namâzda kıyâmda iken elleri bağlamak namâzı bozan şeylerdendir. Takıyye ile olması müstesna.”[30]

 

Başa dön tuşu