Ahmet Gelişgen YazılarıDiyanet

İslam’ın Cihad Emrini Kaldırma Girişimi “Mardin Fetvası Sempozyumu”Nu Hatırlayalım!

27-28 Mart 2010 tarihlerinde Mardin’de, “Barış Diyarı Mardin” başlıklı, uluslararası katılımlı bir sempozyum düzenlenmişti. Sempozyumun konusu, Mardin’in Moğollar tarafından işgal edildiği tarihte, Mardin’lilerin o günkü problemleri hakkında İbn Teymiyye’nin (ö. 728/1327) verdiği “cihad fetvası”nın geçerliliğini yitirdiğine dairdir.  Sempozyumun asıl maksadının ise, İbn Teymiyye’nin fetvası üzerinden, İslam’daki cihad emrinin kaldırılmasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye’nin İngiltere Büyükelçiliği vasıtasıyla, merkezi İngiltere’de bulunan Küresel Yenilenme ve Rehberlik Merkezi (GCRG), Canopus Danışmanlık ve Mardin Artuklu Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği sempozyumla ilgili olarak basında, “Müslüman Alimlerin Cihat Fetvasına İtirazı”, “Meğer Üsame Her Şeyi Yanlış Anlamış”, “Müslüman Alimlerden Üsame’nin Cihadına Ret” şeklinde ilginç yorumlara yer verilmiştir.

Sempozyuma, dünyanın çeşitli yerlerinden bazı şahısların katıldığı görülmektedir.

SEMPOZYMA KATILANLAR

Sempozyumun açılış konuşmasını zamanın Mardin Valisi yapmıştır.

Muhtelif ülkelerden sempozyuma katılan isimler şunlardır:

Abdullah b. Beyh                (Moritanya/GCRG Başkanı)

Abdullah Veled A’lâ           (Moritanya)

Mustafa Çeriç                      (Bosna)

Ahmet Özel                         (Türkiye/İsam Bşk. Yrd. /Türkiye Diyanet Vakfı)

Habib el-Cefrî                      (Yemen)

Ahmed Abidi Arani            (İran)

Ayid el-Dûseri                     (Suudi Arabistan)

Abdullah Nasîf                    (Suudi Arabistan)

Abdulvehhab al-Turayri      (Suudî Arabistan)

Arif Ali Nayid                     (BAE)

Hani Abdulşekûr                 (BAE)

Muhammed Uzeyr Şems     (Hindistan)

İBN TEYMİYYE’NİN, MOĞOL İSTİLASINA UĞRAYAN MARDİN HAKKINDAKİ FETVASI

Hicri 7. miladi 14. asırda yaşanan Moğol istilasına uğrayan Mardin şehri hakkında İbn Teymiyye’ye (ö. 728/1327) şu sorular sorulmuştur:

  • “İşgal altındaki Mardin, acaba harp beldesi mi yoksa “silm” (barış) beldesi midir?”
  • “Burada ikamet eden bir Müslümanın İslam beldelerine göç etmesi gerekli midir, değil midir?”
  • “Göç etmesi vacip (farz) olduğu halde, göç etmeyip Müslümanların düşmanlarına canıyla ya da malıyla yardım edenler günahkâr mıdır? Onlara münafıklık isnat eden ya da sebbeden kimse günah işlemiş olur mu?”

İbn Teymiyye’nin Bu Sorulara Verdiği Cevap da Şöyledir:

)فتوى ابن تيمية حول ماردين ( الدار المركب(  

  وَسُئِلَ – رَحِمَهُ اللَّهُ -: عَنْ بَلَدِ مَارِدِينَ هَلْ هِيَ بَلَدُ حَرْبٍ أَمْ بَلَدُ سِلْمٍ؟ وَهَلْ يَجِبُ عَلَى الْمُسْلِمِ الْمُقِيمِ بِهَا الْهِجْرَةُ إلَى بِلَادِ الْإِسْلَامِ أَمْ لَا؟ وَإِذَا وَجَبَتْ عَلَيْهِ الْهِجْرَةُ وَلَمْ يُهَاجِرْ وَسَاعَدَ أَعْدَاءَ الْمُسْلِمِينَ بِنَفْسِهِ أَوْ مَالِهِ هَلْ يَأْثَمُ فِي ذَلِكَ؟ وَهَلْ يَأْثَمُ مَنْ رَمَاهُ بِالنِّفَاقِ وَسَبَّهُ بِهِ أَمْ لَا؟

فَأَجَابَ:

“الْحَمْدُ لِلَّهِ، دِمَاءُ الْمُسْلِمِينَ وَأَمْوَالُهُمْ مُحَرَّمَةٌ حَيْثُ كَانُوا فِي مَارِدِينَ أَوْ غَيْرِهَا وَإِعَانَةُ الْخَارِجِينَ عَنْ شَرِيعَةِ دِينِ الْإِسْلَامِ مُحَرَّمَةٌ سَوَاءٌ كَانُوا أَهْلَ مَارِدِينَ أَوْ غَيْرَهُمْ. وَالْمُقِيمُ بِهَا إنْ كَانَ عَاجِزًا عَنْ إقَامَةِ دِينِهِ وَجَبَتْ الْهِجْرَةُ عَلَيْهِ وَإِلَّا اُسْتُحِبَّتْ وَلَمْ تَجِبْ. وَمُسَاعَدَتُهُمْ لِعَدُوِّ الْمُسْلِمِينَ بِالْأَنْفُسِ وَالْأَمْوَالِ مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ وَيَجِبُ عَلَيْهِمْ الِامْتِنَاعُ مِنْ ذَلِكَ بِأَيِّ طَرِيقٍ أَمْكَنَهُمْ مِنْ تَغَيُّبٍ أَوْ تَعْرِيضٍ أَوْ مُصَانَعَةٍ؛ فَإِذَا لَمْ يُمْكِنْ إلَّا بِالْهِجْرَةِ تَعَيَّنَتْ. وَلَا يَحِلُّ سَبُّهُمْ عُمُومًا وَرَمْيُهُمْ بِالنِّفَاقِ؛ بَلْ السَّبُّ وَالرَّمْيُ بِالنِّفَاقِ يَقَعُ عَلَى الصِّفَاتِ الْمَذْكُورَةِ فِي الْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ فَيَدْخُلُ فِيهَا بَعْضُ أَهْل مَارِدِينَ وَغَيْرُهُمْ.

وَأَمَّا كَوْنُهَا دَارَ حَرْبٍ أَوْ سِلْمٍ فَهِيَ مُرَكَّبَةٌ: فِيهَا الْمَعْنَيَانِ؛ لَيْسَتْ بِمَنْزِلَةِ دَارِ السِّلْمِ الَّتِي تَجْرِي عَلَيْهَا أَحْكَامُ الْإِسْلَامِ؛ لِكَوْنِ جُنْدِهَا مُسْلِمِينَ؛ وَلَا بِمَنْزِلَةِ دَارِ الْحَرْبِ الَّتِي أَهْلُهَا كُفَّارٌ؛ بَلْ هِيَ قِسْمٌ ثَالِثٌ يُعَامَلُ الْمُسْلِمُ فِيهَا بِمَا يَسْتَحِقُّهُ وَيُقَاتَلُ الْخَارِجُ عَنْ شَرِيعَةِ الْإِسْلَامِ بِمَا يَسْتَحِقُّهُ.”

)الفتاوى الكبرى لتقي الدين أبو العباس أحمد بن عبد الحليم بن تيمية(III/532 ,

İbn Teymiyye’nin Fetvasının Türkçesi

“Elhamdülillah!  Mardin’de olsun başka yerlerde olsun, Müslümanların kanı ve malı haram olduğu gibi, İslam Şeriatı’nın dışına çıkan kimselere yardım etmek de haramdır.

Orada oturan kimse dini hükümleri yaşayamıyorsa, onun hicret etmesi vacip olur. Şayet dini hükümleri ifa edebiliyorsa, onun hicret etmesi müstehap olur, vacip olmaz.

Bu durumda bulunan Müslümanların, düşmana malıyla ya da bedenen yardım etmeleri haramdır. Binaenaleyh Müslümanların, ortamdan kaybolmak, isteneni yapar görünmek veya karşı çıkmak suretiyle, yani bir şekilde düşmana yardım etmekten kaçınmaları vaciptir.

Eğer onlara yardım etmekten kaçınmanın imkânı yoksa, o zaman oradan hicret etmekten başka çare kalmamış demektir. Bu durumdaki Müslümanlara sövmek (kötülemek) ya da onları münafıklıkla itham etmek helal olmaz. Bir kimseye sebbetmek ve nifak isnad etmek, ancak Kitap ve Sünnet’te belirtilen şartlarda olabilir ki, Mardin’de ya da başka yerlerdeki bir kısım Müslümanlar bu kapsama dahildir.

Mardin’in, dar-ı harb mi yoksa dar-ı selam mı olduğu konusuna gelince:

Bu şehir mürekkep bir şehirdir, her iki özelliğe de sahiptir. Dolayısıyla Mardin, ordusu Müslüman olduğu için içerisinde İslami hükümler uygulanan “dar-ı selam” mevkiinde olmadığı gibi, halkı kâfir olan “dar-ı harb” de değildir. Bunun aksine Mardin, içerisindeki bir Müslümanın, hak ettiği şekilde muamele edileceği ve İslam şeriatından ayrılanlarla da hak ettikleri şekliyle mukâtele edileceği üçüncü bir ülke nev’ine dahildir.

(İbn Teymiyye, Fetâva’l-Kübrâ, III/532)

SEMPOZYUMUN SONUÇ BİLDİRGESİ

Sunulan tebliğlerden çıkan sonuçlar şu şekilde sıralanmıştır:

1-İbn Teymiyye, “darul-İslam”, “daru’l-harb” ve “daru’l-ahd” şeklinde yapılan üçlü taksimin ötesine geçecek tarzda bir değerlendirmede bulunmuştur ve “dâr-ı mürekkeb” kavramını ortaya atmıştır. Bu kavram vasıtasıyla Müslümanların fitneye uğramamalarını ve onların can ve ırzlarını muhafaza etmeye çalışmıştır. İbn Teymiyye bu fetvâsıyla yaygın anlayıştan farklı bir yaklaşım ortaya koymuştur.

2-Bu bakış günümüz açısından da oldukça önemlidir. Çünkü bu fetvânın konusu olan yerin siyasi yapısı tıpkı günümüzdeki mevcut siyasi yapı gibi fakihlerin taksiminde esas olarak alınan genel anlamdaki siyasi yapıdan farklıdır. Zira günümüzde insanların barış içerisinde ve birlikte yaşayabilecekleri ülkeler ve toplumlar mevcuttur.

3-İbn Teymiyye’nin Mardin şehri hakkındaki fetvası, hiçbir şekilde Müslümanları tekfir etmeye, onların yöneticilerine karşı kıyamda bulunmaya, canları ve malları helal saymaya, insanları korkutmaya, Müslümanlarla birlikte yaşayan gayr-ı müslimlere ya da Müslümanların vatandaş olarak yaşadığı başka ülkelerdeki insanlara haksızlık etmeye mesnet olamaz.

3-Dâr taksimi, şartlara ve içinde bulunulan çağdaki uluslararası ilişkilerin yapısına bağlı olarak yapılan ictihadî bir taksimdir. Günümüzde, şartlar değişmiş, uluslararası anlaşmalar gerçekleştirilmiş, nefs-i müdafaa ve işgale direniş dışındaki sebeplerle savaş başlatmak suç sayılmış, dinlerin ve ırkların haklarını teminat altına alan “vatandaşlık devleti” kavramı ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar dünyayı hoşgörü, adalet ve barış ortamına dönüştürme çabasıdır. Bu çaba hicretten ve akabinde yapılan muahededen itibaren İslam’ın kabul ettiği bir çaba olmuştur.

4.Alimlere ve ilmi kurumlara düşen en önemli görevlerden biri de İslam adı altında aşırılığı, tekfiri ve şiddeti meşru gösteren fikirlerin analiz edilmesi ve değerlendirilmesidir. Güvenlik tedbirleri hiçbir zaman için bir konudaki gerçeğin delilli bir şekilde açıklanmasının yerini tutamaz.

5-Alimlerin asırlar boyu belirttiği gibi İslam’ın en üstün prensiplerinden biri olan cihat bir tek çeşit değildir. “Kıtâl”, cihat çeşitlerinden sadece biridir. “Kıtâl” anlamındaki cihadı idare etme ve uygulama yetkisi ise ulü’l-emre (devlet başkanına) tevdi edilmiştir. Cihat, ciddi sonuçlar doğuran siyasi bir karardır. Dolayısıyla Müslüman bireylerin ya da Müslümanlardan bir grubun kendi kendine savaş ilan etmesi veya cihat başlatması caiz değildir.

6-Cihadın meşruiyet esası, yapılan haksız saldırıyı bertaraf etmek, mus’taz’aflara yardım etmek ve din hürriyetini müdafaa etmektir.

7-Fetvanın İslam’da çok önemli bir yeri vardır. Bu nedenle alimler müftinin taşıması gereken şartlar konusunda çok hassas davranmışlardır.

8-Velâ ve Berâ kavramı, küfür akidesine sahip olmayan bir kimseyi dinden çıkarmak için kullanılamaz. Akide çerçevesinde değerlendirilmeyecek fiiller iman konusu olmayacağı için, küfür konusu olamaz. Bu fiiller, efal-i mükellefîn’den ibarettir.

SEMPOZYUM TAVSİYE KARARLARI

1-Avrupa’da yıllık olarak İslam’ın Barışçı Yaklaşımı” ve “Dinler Ve Milletler Arasında Barış İçinde Ortak Yaşam” konularında sempozyumlar düzenlenmesi,

2-Mardin’de İslam Siyaset Teorisini İnceleme Merkezi kurulması,

3-Üniversitelerde ve yüksek İslam akademilerinde bölümler ve şubeler açılarak ümmetin genel meseleleri konusunda fetva verme alanında araştırmalar yapılması ve eğitim verilmesi,

4-İslam’ın öncü şahsiyetlerinin fetvâlarının ortaya çıkmış olduğu tarihi şartları ele alıp inceleyen pratik ve teorik nitelikli ilmi çalışmaların teşvik edilmesi,

5-İbn Teymiyye’nin ve diğer önemli alimlerin ortaya koymuş olduğu eserlerin incelenmesi ve tahkiki konusunda daha fazla çaba sarf edilmesi,

6-Bu bildirinin İslam dünyasındaki fıkıh konseylerine ulaştırılması ve konu hakkında daha geniş bir tartışma ortamının oluşturulması.

SEMPOZYUM HAKKINDAKİ DEĞERLENDİRMEMİZ

Yukarıdaki bilgilerin temeli, 2010 yıllarda, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından bir Kurul Uzmanı’na hazırlatılan “Bilgi Notu” na ve sempozyumla ilgili basında yer alan diğer bilgilere dayanmaktadır. Bu bilgi notunun olsun, sempozyumun olsun, herhangi bir gizliliği söz konusu değildir. O zamanki Din İşleri Yüksek Kurulu’nun da sempozyumdan haberlerinin olmaması dolayısıyla bir Kurul Uzmanı’na bu konuda verilen araştırma görevi neticesinde hazırlanan bilgi notu, Kurul Üye ve Uzmanlarından isteyen herkese dağıtılmıştır.

Katılımcıların arasında Diyanet’ten doğrudan görevli bir yetkilinin olmadığı yukarıdaki listeden anlaşılmaktadır. Sadece, Türkiye Diyanet Vakfı’nın kuruluşu olan İslami Araştırmalar Merkezi (İSAM)’den Ahmet Özel bu sempozyuma katılmıştır. Şu kadar var ki, Diyanet İşleri Başkanı, Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanıdır. Vakfın yönetimi de DİB Başkanı tarafından oluşturulur. Dolayısıyla bu sempozyuma Diyanet’in dolaylı olarak katıldığı söylenebilir.

Sempozyumda asıl dikkati çeken hususlar şunlardır:

1-Sempozyumun sonuç bildirgesinde alınan kararların pek çoğu isabetli ise de asıl itibariyle bildirgenin İslam’ın cihad emrini kaldırmayı amaçladığı aşikardır. Zira sonuç bildirgesinin 3. Maddesinde yer alan “Günümüzde, şartlar değişmiş, uluslararası anlaşmalar gerçekleştirilmiş, nefs-i müdafaa ve işgale direniş dışındaki sebeplerle savaş başlatmak suç sayılmış, dinlerin ve ırkların haklarını teminat altına alan ‘vatandaşlık devleti’ kavramı ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar dünyayı hoşgörü, adalet ve barış ortamına dönüştürme çabasıdır. Bu çaba hicretten ve akabinde yapılan muahededen itibaren İslam’ın kabul ettiği bir çaba olmuştur” ifadeleri, İslam’ın cihad emrini maniple etmektedir. Halbuki hadis-i şerifte “Cihad, kıyamete kadar devam edecektir”[1] buyurulduğu gibi, Kur’an-ı Kerimde de cihadı emreden ayetlerin hükmü kıyamete kadar bakidir.[2] Buna göre “cihad”, muhkem bir farizadır. Farziyeti, Kitap, sünnet ve icma-ı ümmetle sabittir.[3] İşbu durumda, İslam’daki “cihad emri”, doğrudan İslam’ın bir emri olmasına rağmen, İbn Teymiyye’nin özel fetvası imiş gibi gösterilerek, cihadın mahiyeti zayıflatılmakta ve fetvanın tabii özelliği olan “zamana ve şartlara görelik” esasından hareketle “cihad” kaldırılmak istenmektedir. Kaldı ki “ictihad, içtihadı nakzetmez.” Bunun yanında, İbn Teymiyye’nin verdiği fetva, cihadın genel hükmü hakkında değil, Mardin halkının o günkü davranış seçeneğiyle ilgilidir.

Zamanın Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Diyanet olarak sempozyuma ev sahipliği yapmak istemediklerini belirtmiştir. Ancak, İbn Teymiyye’nin söz konusu fetvasını, geçerliliği kalmamış bir fetva olarak değerlendirip İslam’ın cihad emrini de göz ardı etmesi hasebiyle, İslam’da cihadı yok saymak isteyen söz konusu “Sempozyum”un amacına ortaklık etmiştir. Halbuki cihad, fetvalarla değil, ayet ve sahih hadislerle sabit bir yükümlülüktür. Ancak cihad/kıtal, kendini bilmez kişi ya da grupların rastgele karar ve davranışıyla uygulamaya konacağı bir eylem değil, devletin ve şura meclisinin kararıyla şartlar tahakkuk ettiğinde uygulanacak bir yükümlülüktür. Bunun detayları, İslam hukuku kaynaklarında sıralanmıştır. Milletlerarası hukukta da savaş, ârizî ve zorunlu bir hal olarak tanımlanmıştır.

Öte yandan, İSAM Başkan Yardımcısı sıfatıyla sempozyuma katılan Ahmet Özel, İSAM/TDV’nin, Diyanet yönetimindeki bir kuruluş olması dolayısıyla, Bardakoğlu’nun emri altındaki görevlisi konumundadır. İşbu durumda böylesi önemli, stratejik ve uluslararası bir toplantıya, o günün DİB Başkanının onayı olmadan, Ahmet Özel’in katılmış olması düşünülemez.

Bardakoğlu’nun konuyla ilgili bazı sözleri şöyledir:

“Aradan asırlar geçtikten sonra toplanıp asırlar önce verilmiş bir dini görüşü geçersiz kılmaya çalışmak fevkalade anlamsızdır. İslam alimlerinin dini konularda açıkladıkları görüşler, dinin ana kaynaklarına uygunluğu, dinin genel ilke ve amaçlarıyla uyumu, bir de içinde bulunulan şart ve ihtiyaçlara cevap veriyor olup olmamasıyla alakalı olarak geçerlilik taşır. İslam alimlerinin dini konularda verdikleri görüşler kendi dönemleri ve şartlarıyla sınırlı bir geçerliliğe sahiptir…” (http://www.kamudanhaber.net/yedek/diyanet-personeli/diyanet8217ten-mardin-toplantisina-sert-tepki-h13258.html )

2-Müslüman bir diyarın işgal altında olması halinde bütün Müslümanlara cihadın farz olduğu konusunda görüş belirten sadece İbn Teymiyye de değildir. Muteber İslam alimlerinin pek çoğu da aynı hususa temas etmişlerdir. Keza o günkü işgali karşısında, o günkü pek çok alimin de burasının kurtarılmasının tüm Müslümanlara görev olduğu konusunda görüş serdettiklerini düşünüyoruz. Bu konuda sadece İbn Teymiyye’nin görüşü varmış gibi bir imaj oluşturmak, İslam’ın cihad emrini zayıflatmanın bir başka yöntemi olsa gerektir.

3-İslam’ın cihad emrinin kaldırılmak istendiği işbu sempozyumun, Filistin’de İsrail zulmünün devam ettiği bir dönemde olmasının yanı sıra, Kuzey Afrika ve Ortadoğuda’ki İslam ülkelerinin tarümar edildiği sürecin başladığı sözde “Arap Baharı” öncesindeki 2010’lu yıllarda icra edilmesi, bir tesadüf olmasa gerektir. Aynı şekilde Türkiyemiz’de vuku bulan 15 Temmuz hain kalkışmasından da yıllar önce,İslam’da cihad’ın olmadığı” anlayışının Müslüman dünyaya benimsetilme çabası dikkati çekmektedir. Adeta, “Dünya global bir barış yurdu haline gelmiştir, savaşın ve kavganın artık yeri kalmamıştır, herkesi de dost bilin ve keyfinize bakın dercesine, Müslüman-Türk toplumu başta olmak üzere, tüm Müslümanlar uyutulmak istenmiştir. Halbuki arkasından İslam dünyasının ne kadar büyük bir kargaşa ve kavgalara sürüklendiğini ve bölgede ardı arkası kesilmeyen savaş ve isyanların patlak verdiği, bunun ardından da bölgede haritaların değiştirildiği ve halen de bu sürecin devam ettiği gün gibi açıktır.

4Sempozyum tavsiye kararlarında söz konusu edilen; fetvaların incelenmesi konusunda sempozyumlar düzenlenmesi, İslam alimlerinin ortaya koymuş olduğu eserlerin incelenmesi ve tahkiki konusunda daha fazla çaba sarf edilmesi, İslam’da siyaset teorisinin incelenmesi için Mardin’de bir inceleme merkezinin kurulması, fetvâların ortaya çıkmış olduğu tarihi şartları inceleyen ilmi çalışmaların yapılması, üniversite ve yüksek okullarda bu konularla ilgili bölümlerin kurulması, sonuç bildirinin İslam dünyasındaki fıkıh konseylerine ulaştırılması ve bunlar üzerinde tartışmanın sürdürülmesi gibi talep ve teklifleri, bildirge kararlarının Müslüman dünyada yaygınlaştırılıp benimsetilmesi ve uygulanması konusundaki kararlılığa işaret etmektedir.

5-İslam’ın cihad emrinin, fetva sevisine düşürülerek kaldırılmasını hedefleyen bir sempozyumun, İngiltere Büyükelçiliği, merkezi İngiltere’de bulunan Küresel Yenilenme ve Rehberlik Merkezi (GCRG) ve Canopus Danışmanlık gibi yabancı kurumlar tarafından düzenlenmesi de son derece dikkat çekicidir. Zira, İslam’ın hükümlerini Müslümanlar kendileri görüşürler. Öyle ki, yabancı siyasal kuruluşların, ülkemizde yaptıkları bir toplantı ile, İslamiyet’teki dini bir hükmü ya da fetva’yı kaldırmaya cüret etmeleri, oldukça düşündürücüdür…

20 Mayıs 2010

Güncelleme: 04.11.2017

Dr. Ahmet GELİŞGEN

www.ahmetgelisgen.com

Barış Yurdu Mardin” Sempozyumuna ilişkin Bazı Kaynak ve Yazılar İçin Bakınız:

http://www.yenisafak.com/yazarlar/fatmabarbarosoglu/mardin-fetvas%C4%B1-moskova-metrosuna-yetiti-mi–21614

http://www.gazetevatan.com/700-yillik-cihat-fetvasi-296498-gundem/

http://www.kamudanhaber.net/yedek/diyanet-personeli/diyanet8217ten-mardin-toplantisina-sert-tepki-h13258.html

https://www.timeturk.com/tr/makale/ebubekir-sifil/mardin-fetvasi.html

http://t24.com.tr/haber/mardin-fetvasi-ilahiyatcilari-boldu,73379

https://groups.google.com/forum/#!msg/kuran-anayasadr/RGfaoB-UuQ0/JMvXSLTrd68J

http://www.millicozum.com/mc/agustos-2010/mardin-fetvasindan-sonra-rifat-borekcinin-ankara-fetvasini-da-gereksiz-ve-gecersiz-sayacaklar-miydi

https://www.facebook.com/permalink.php?id=345713038808895&story_fbid=927871840593009

[1] Buhari, Cihad, 44; Ebu Davud, Cihad, 33.

[2] Bakara, 2/190, 191, 193, 194; Nisa, 4/75, 76; Enfal, 8/39; Tevbe, 9/12, 14, 29, 36, 123; Hac, 22/39; Saff, 61/10, 11; vd.

[3] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslüm Terceme ve Şerhi, Elif Ofset, İstanbul, 1983, VIII/451.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu