Anasayfa SliderAnasayfa YazılarSON EKLENENLER

NURETTİN YILDIZ’DAN OSMANLI’YA SUÇLAMALAR: “FATİH 7 DİL ÖĞRENİRKEN KEŞKE 1 TANE DE TEFSİR OKUSAYDI! KEŞKE TASAVVUF YÖNÜNÜ DE GELİŞTİRSEYDİ!”

Nurettin Yıldız: “Fatih 7 dil biliyordu siyasi çalışmalarında gerekliydi. Keşke Fatih bir tane tefsir kitabını da baştan sona okumuş olsaydı o arada. Keşke tasavvuf yönü de ilerlemiş olsaydı.”
(Video arşivimizde mevcuttur. N.Yıldız ve ekibi söylediklerinin arkasında duracak cesaretleri olmadığı için şikayetle kaldırıyorlar videoları, dolayısıyla sayfada yayınlayamıyoruz.
Dileyenler sayfa yönetimine mesaj atarak kayıtlara ulaşabilirler.)
Nureddin Yıldız’ın burada ilmi bir mesele ortaya çıkarma çabasından çok seviyesizce bir saplantı haline gelmiş olan iddiasını ortaya koyduğunu görüyoruz. Nureddin Yıldız’a sormak lazım; Hz. Fatih’in bildiği 6 dilden birinin Arapça olduğunu biliyor mu acaba? Arapça ile o dönem roman mı okuyordular, gazete veya mecmua mı takip ediyordular? ‘Hazret-i Fatih’e dil uzatayım da nasıl uzatırsam uzatayım, olsun’ anlayışının dışa ifrazatı olan bu söz cehaletin de habercisidir. Nurettin Yıldız, Fatih’in ne okuyup okumadığını bilmese bile en azından “Yahu Fatih, Molla Gürani’nin talebesidir. Molla Gürani de meşhur ‘Gürani Tefsiri’nin sahibi. Hiç tefsir okumadıysa en azından hocasının tefsirini okumuştur” diyecek kadar hüsn ü zanna sahip olsaydı böyle gülünç durumlara düşmezdi. Nurettin Yıldız’ı, son zamanlarda üst üste öven konuşmalar yayınlaması da onu düştüğü bu derekeden kurtarmaya yetmeyecektir.
Hele Sultan Fatih’e yapılan ‘Keşke tasavvuf yönünü de ilerletmiş olsaydı’ iftirası tam bir rezalet! Bu konuda fazla bir söz söylemeye ihtiyaç duymuyor, takdiri size bırakıyoruz…
Miladi takvime göre 30 Mart 1432’de o zamanki başkent Edirne’de II. Murat’ın oğlu olarak doğan Sultan II. Mehmed, 2 yaşına kadar Edirne’de kalmış, sonrasında önce Amasya daha sonra Manisa – Saruhan’a sancakbeyi olarak gitmiştir. Sultan Mehmet’in bu sancaklarda, “Lala” denilen, şehzadelerin eğitiminde hizmet eden devlet adamları ile birlikte eğitimi başlamıştır. İlk zamanlarda eğitimleri önemsemeyen Sultan Mehmet’in bu durumuna karşı, Sultan Murat o dönemdeki son derece yetkin ve bir o kadar da disiğlinli ve otoriter olanMolla Gürani’yi Sultan Mehmet’in lalası yapmış, hatta anlatılanlara göre Gürani’ye bir değnek vererek, itaatsizlik durumunda kendisine yetki vermiştir.
İlk hocası, tarih kitaplarında kaydedildiği üzere, Molla Yegân’dır. Daha sonra, meşhur din ve fen alimi, zahiri ve batıni ilimlerde mütehassıs Akşemseddin Hazretlerinin terbiyesine verildi. Akşemseddin Efendi, Şehzadenin herşeyi ile bizzat ilgilenirdi.
İdari yönden tecrübe kazanması için, Şehzade Mehmed, Manisa Sancak Beyliğine tayin edildi. Tahsiline çok önem verildiğinden, Molla Ayas gibi, devrin meşhur alimleri Şehzadeye hususi ders verdiler. Güzel bir eğitimden geçip matematik, hendese (geometri), tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve tarih ilimlerinde iyi şekilde yetişti. Hatta idare edeceği memleketlerden kim gelirse gelsin, ona kendi diliyle hitab etmek için, Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve Sırpça öğrendi.
Kaynaklara bakınca şu hakikati görüyoruz: Hz. Fatih; Fıkıh’ta Molla Hüsrev, Tefsir’de Molla Gürani, Molla Yegan ve Hızır Çelebi, Matematik’te Ali Kuşçu, Kelam’da Hocazade ve Ali Tûsi’den ilim öğrendi.
Her ne kadar babası ve dedeleri de ilimle meşgul olsalar da, bilimi en çok gözeten sultan Fatih’tir. İstanbul’un fethinden sonra 16 adet medreseyi barındıran ilk büyük külliyeyi inşa etmek Sultan Mehmet’e nasip olmuştur. Fetihten sonra İstanbul’da kurulan ve Fatih külliyesi içinde yer alan Sahn-ı Seman Medresesi, eğitim kurumları arasında en üst düzeyde eğitim veren kurumdu. Sahn-ı Seman Medresesi’nin eğitim sistemi ve ders dağılımı, zamanın en büyük matematikçilerinden olan Ali Kuşçu ve Molla Hüsrev, Mahmut Paşa ile birlikte hazırlanmış, Sultan Mehmet bu sistemi kanunlaştırmıştır. Sahn-ı Seman’da Kur‘an, hadis, kelam, fıkıh, tefsir gibi dini bilimlerden ve fizik, kimya, matematik, astronomi gibi pozitif bilimlerden dersler verilmiştir. Kelime anlamına bakıldığında sahn-ı bölüm, seman sekiz anlamına gelmektedir. Yani medresede 8 bölüm bulunmaktadır ve her bölümde 19 oda bulunur. Bu bölümlerde en fazla iki çocuk kalırdı. Sahn-ı Seman Medresesi şu anki İstanbul Üniversitesi’dir.
Nurettin Yıldız’ın bugünlerde çıkıp Osmanlı şöyle iyiydi böyle mübarekti demesi bir şey ifade etmiyor. Eğer siyaset yapmıyorda samimiyse yıktıklarını düzeltmesini bekliyoruz. Şu şu konularda hata ettim demesini bekliyoruz. Osmanlı’nın, onun övmesine ihtiyacı yoktur. Belki anlatılmaya ihtiyacı vardır. Bunu da en son yapacak herhalde Nurettin Yıldız’dır. Kendisine tavsiyemiz “Gölge etmesin, başka ihsan istemeyiz…”

İlgili Makaleler

2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu