“ILIMLI İSLAM” IN KARANLIK YÜZÜ – Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
11 Eylül saldırılarında hava korsanlarının çoğu Suudi Arabistan vatandaşı olduğu hâlde, nedense bu ülkeye karşı ciddi bir hareket gözlenmedi. Buna karşılık Irak darmadağın edildi. Ardından “Arap Baharı” rüzgârı sert bir biçimde Suriye’yi vurdu. Böylece Türkiye’ye komşu iki ülke, dağınıklığın ve sefaletin içine sürüklendi. Türkiye ise 15 Temmuz işgali ile içine düşeceği korkunç badireden millî bir duruşla sıyrılabildi. Bugün artık büyük ve emperyalist güçlerin tertibi olduğu açıkça ortaya çıkan bu hareketin nihai amacı neydi?
“Büyük Ortadoğu Projesi”nin son halkası mıydı? Müslümanların en büyük sığınağı ve Osmanlının halefi olarak görülen Türkiye’nin bitirilmesi miydi? İsrail’e Orta Doğu’da yeni kapıların açılması mıydı? Yoksa Kürdistan devletinin oluşturulması mıydı?..
Evet muhtemelen bütün bunların hepsi olacaktı.
Ne ile? Evet bin yıllık İslam beldesi Türkiye ne ile ve nasıl yıkılacaktı? Bunun sihirli ve etkili bir adı vardı: Ilımlı İslam!
Yıllardır İslam denilince gericilik ve yobazlık olarak değerlendirildiği için Türkiye’de İslamcı denilen radikal gruplar daha azınlık bir seviyede kalmıştı. Bu noktada ilerleme kaydetmek ve netice almak zordu. Bu itibarla Türkiye’de Ilımlı İslam projesi devreye sokuldu. Hem de kim eliyle biliyor musunuz? 1980 öncesinin en radikal grubu ve sözcüsü marifetiyle. İzmir’de Nurcuların en zayıf halkası olarak görülen FETÖ liderinin o günlerdeki ateşli nutukları çok meşhurdu. Tam bir radikal Müslüman tipini temsil ediyordu. 12 Eylül’de aranan ve ne hikmetse bir türlü bulunamayan bu adam 1985’te bambaşka bir İslam’ın temsilcisi oluvermişti. Başkalarının uşağı olursanız bir komut veya emir, adamı radikal İslam’dan Ilımlı İslam’açevirmeye yetiyordu.
Ilımlı İslam denilen ve 30 seneyi aşkın bir süre yürütülen işte bu proje ile İslam’ın içi boşaltıldı. Gençler itikadını bilmez, ibadetini anlamaz, değerlerini tanımaz hâle getirildiler. Mankurtlaştılar. Sonunda hiç farkına varmadan kendi ülkelerini yabancılar adına işgal edecek bir konuma düştüler.
Türkiye, Ilımlı İslam’ın en kanlı ve karanlık yüzü ile böylece tanıştı.
İmparatorluk gitti!
Oysa bu oyun Türk milletine çok da yabancı değildi. Sadece İslam adının başında başka bir sihirli kelime duruyordu. Radikal İslam! Bunun maşaları da içeridendi. Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh gibi etkileyici iki isim hareketi sürükleyecek kabiliyete sahiptiler. Şartlar gayet uygundu. Osmanlı Devleti hariç İslam dünyası İngiliz, Rus ve Fransız hegomanyası altında inlemekteydi. Buradaki Müslümanları, Cihad fikriyle ayaklandırmak kolaydı. İngilizlerle kol kola yürüyen Afgani, Müslümanları İngilizlere karşı kışkırtıyordu. Bu oyunu gören, sezen bir kişi vardı. II. Abdülhamid Han.
Hatta bu zeki Osmanlı padişahı, iktidara geldiği sırada 93 Harbi ile karşı karşıya kalmıştı. O zaman darbeci güruhu Ruslara karşı Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan Müslümanları ayaklandırmak istediler. Padişah bu teklifleri, “iyi düşünmek gerekir. Şayet hazır ve güçlü değillerse çok büyük zarar görürler. Ağır katliamlara maruz kalırlar” diyerek reddetti.
İşte Radikal İslamcı denilen ve İslamdan bî-haber olan bu zevatın anlamadığı nokta burasıydı. Cihadın şartları neydi? Cihadı kim nasıl ilan ederdi? Cihad kime karşı yapılırdı? Onlar için önemli değildi. Onlar İngiliz oyunu ile dinlerinin kıyas, icma-ı ümmet ve hadis-i şerif gibi delillerini kaldırmışlar sadece Kur’ana bağlanmışlardı. Kur’anda cihad ediniz yazıyordu.
Hadisler atıldıktan sonra onu da kendi kafalarına göre yorumlamakta zorlanmayacaklardı. Zira İngilizler gibi bir yardımcıları vardı. Nitekim bu cihad anlayışları, kısa bir süre sonra bizzat Müslümanların hamisi ve halifesi Osmanlı padişahına karşı yönelecekti. Bunların peşinden gidenler halifenin can düşmanı olacaklardı. Zira bunlar cihadı kâfir ülkelere karşı değil zalim ve fâsık devlet başkanlarına karşı görüyorlardı. Abdülhamid Han’ın güya bir iki hatasını Müslümanlar arasında yaymak ve onu zalim göstermek İngiliz ajanları için hiç de zor bir iş değildi. Kızıl Sultan, Müstebid, istibdad devri, jurnal ve hafiye kelimeleri üç beş ay geçmeden Radikal İslamcı tiplerin ağızlarına sakız gibi yapışıyordu.
Evet Radikal İslamcı bu tiplerin gaflet ve ihaneti ile koskoca imparatorluğumuz tarih oldu.
Oyun iyi kurgulanmıştı. Afganistan’da Pakistan’da Irak’ta, Suriye’de çıkarılan radikal bu gruplar eliyle Müslümanlar hep ezildi. Yine bu sayede İslamiyet yanlış tanıtıldı, Müslümanlar ise terörist olarak gösterildi.
Suudilerin “Yeni İslam”ı!
Evet, 15 Temmuz’da Türkiye’nin karşı darbesi ile son olarak ülkemizde vizyona girmesi istenen İslam âleminin tamamen çökertilmesi projesi akim kaldı.
Geçtiğimiz hafta Suudilerin gizli kralı olarak gösterilen Veliaht Muhammed bin Selman’ın, “Biz Ilımlı İslam’a geçiyoruz” sözünü şimdi iyi değerlendirin. Zira yeni piyon bulunmuştur. Bakınız Türkiye’de bu görev güya bir cemaat önderi diye nitelendirilen terör örgütü liderine verilmişti. Ardından sistemli bir şekilde büyütülüp semirtilmişti. Dikkat ederseniz “Ilımlı İslam Projesi”, Suudi Arabistan’da doğrudan ve net bir ifadeyle Prens vasıtasıyla dünyaya duyuruluyor. İşte Osmanlı Devletine ve halifesine karşı çıkan Müslümanların ilk büyük parçalanmasına vesile olan Suudilerin gerçek konumları nasıl da ortaya çıkıyor. O gün kendilerine bir devlet bahşedenler bugün tek bir komutla dini zihniyetlerini dahi değiştirebiliyor. Yıllarca Vehhabiler için “şöyle ibadet ediyor, böyle taat kılıyor” diye söylemlerde ve övgülerde bulunanların, nasıl bir din cahili olduğu ortaya çıkmıyor mu? Vehhabi inancı denilen şeyin aslında İngilizlerce yazdırılan bozuk bir itikatname olduğu anlaşılmıyor mu?
Neticede Ilımlı İslam, Radikal İslam ve Kur’an İslam’ı tabirleri tam bir İngiliz yutturmacasıdır. Yıllardır bu ifadelerle Türk gençlerinin zihinleri bulandırılmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu minvalde şu sözleri çok iyi anlaşılmalı ve değerlendirilmelidir:
“Sevgili Peygamberimizin sünnetini tartışmalara açmak bir neslin ifsadı demektir.”
Maalesef yüz yılı aşkın süredir nesillerimiz ifsat edilmektedir. Peygamber efendimizin pak ve temiz yolundan saptığınızda İngiliz’in, Masonların ve Siyonizmin kukla bir piyonu, paralı bir oyuncağı veya gönüllü bir neferi olmaktan öteye gidemezsiniz!
Ortalık aydınlanınca olur belli,
Herkesin geceyi kiminle geçirdiği…
Ahirette sırların açılmasından önce gözlerdeki perdelerin kalkması ve görebilmesi ne büyük nimettir.