Humeyni

Humeyni’nin Kendi Kitaplarından Alıntılarla, Hz. Peygamber (s.a.v) Hakkındaki İfadeleri

1. Son asırda Şîa denince akla ilk gelen isim olan Humeyni’nin, Peygamber (s.a.v.) ve Kur’ân-ı Kerîm hakkındaki görüşleri nelerdir?
Kitabın İsmi: el İslâm ve Meşru ed Devleh ve Nizamu’l-Hükm – el Hukumeh el İslâmîye
Yazarı: Humeyni (İkinci Basım)

“Peygamber, görevini hakkıyla yerine getirmemiştir.”

“Elimizdeki mevcut Kur’ân, tahrif edilmiştir.” diyen Âyetullah Humeyni, bu kitabının 93. sayfasında ise şunları söylüyor:

“Mezhebimizin zaruriyatlarından biri de imâmların mânevî mertebesine kimsenin ulaşamayacağıdır. Hatta ne yakın bir melik ne de gönderilen bir Peygamber! Esasında resûl-ü kiramlar ve imamlar, -rivâyetlerimize göre- arşın gölgesi altında bu dünyadan önce nur idiler…”

Humeyni, Keşfu’l-Esrâr isimli kitabının 114. sayfasında ise şöyle söylüyor:

“Onlar için (Sahâbe-i kirâmı kastediyor.), bu âyetleri Kur’ân’dan çıkarmak kolay olmuştur. Aynı şekilde semavi kitabı tahrif etmek ve Kur’ân’ı dünya ehlinin gözünden tamamen uzaklaştırmak onlar için kolay olmuştur. Müslümanların Yahûdîlere ve Hıristiyanlara yönelttikleri tahrif suçlaması, şüphesiz sahâbe üzerine sabittir.

Humeyni, Keşfu’l-Esrar isimli kitabında, Ebû Bekr Es-Sıddık (r.a.)’ın Kur’ân-ı Kerîm‘e muhalefet ettiğini ileri sürerken “Biz peygamberler topluluğu, miras bırakmayız. Bıraktıklarımız sadakadır.” hadîsini Hz. Ebûbekir’in –hâşâ- “uydurması” olduğunu söyler. El-Hukumetu’l-İslâmîyye kitabında da yine yüce sahâbe Semura bin Cundub’un hadîs uydurduğunu öne sürer. (Keşfu’l-Esrâr, s.112)

Humeyni, El-Hukumetu’l-İslâmîyye isimli kitabının bir başka yerinde (s. 71) şöyle der: “İmâmların öğretileri, hiç şüphesiz Kur’ân’ın öğretileri gibidir. Belirli bir nesle özel değildir. Bilakis Kıyâmete kadar her çağda ve her yerde herkes için geçerli, uygulanması ve uyulması farz olan öğretilerdir.”

Humeyni, Keşfu’l-Esrar isimli kitabında, Ebûbekir Es-Sıddık (r.a.)’ın Kur’ân-ı Kerîm’e muhalefet ettiğini ileri sürerken “Biz peygamberler topluluğu, miras bırakmayız. Bıraktıklarımız sadakadır.” hadîsi’ni, Hz. Ebûbekir (r.a.)’in -hâşâ- uydurduğunu söyler. El-Hukumetu’l-İslâmîyye kitabında da, yine yüce sahâbe Semura bin Cundub’un hadîs uydurduğunu öne sürer.

Humeyni ve Şîası bize sahîh senetlerle rivâyet edilen sünnetin tümünü inkâr etmektedir. Bu şekilde birçok sahîh hadîsi, inkâr etmektedirler ve bu hadîsler arasında mütevatir hadîsler de var. Onlar bu şekilde, dînin ikinci temeli olan sünneti yıkmaktadırlar. Sahîh sünnet yerine, hadîs uyduran yalancı imâmlarından birtakım rivâyetler nakletmektedirler. Bu rivâyetler, Kuleyni ve benzerleri tarafından toplanmıştır.

2. Humeyni’nın, Sünnîlere Bakışı nasıldır?

Eser Adı: Kitabu’t-Tahareh
Yazar: Humeyni

Humeyni, kitabın 458. sayfasında şu korkunç cümleyi serdediyor: “Bizler, onların kesinlikle kâfir olduklarını söyledik. hatta bazı durumlarda öldürülmeleri vaciptir!”

Şia; Şiîlerin seçkin bir topraktan, Sünnîlerin ise başka bir topraktan yaratıldığını iddia eder. Buna göre bu iki toprağın karışımından başka bir tür çıkmıştır ki, onlar da Şiîlerin günahkârları olup bunların toprağına Sünnî toprağı karışmıştır. Sünnîlerde görülen salah ve güvenilirlilik ise onların toprağına karışan Şîa toprağının etkisiyle olduğunu ve kıyâmet günü Şîa’nın günah ve cezalarının Sünnîlere, Sünnîlerin hasenatlarının ise Şiîlere verileceğini iddia ederler(!)

Şîa akidesi, ehl-i sünnetin mallarını ve kanlarını mubah sayar. Es-Sadûk, el-İlel’de, Dâvûd b. Ferkad’a isnâd ederek der ki: “Ebû Abdillah’a şöyle dedim: “Nâsıbe (onlar ehl-i sünnete böyle derler) hakkında ne diyorsun?” Dedi ki: “Kanı helâldir, böylelikle senden korkar. Eğer kimse seni görmeden onlardan birinin üzerine duvar devirebilirsen veya denizde boğabilirsen bunu yap.” Dedim ki: “Onun malı hakkında ne dersin?” Dedi ki: “Gücün yettiği kadarını al.”

Şiîler, yalnızca kendi doğumlarının dışında hiçbir doğanı temiz görmezler. Haşim el-Bahranî, el-Burhan adlı tefsirinde, Meysem b. Yahya’dan o da Cafer b. Muhammed’den rivâyet ediyor: “Hiçbir yeni doğan yoktur ki iblislerden bir iblis onun doğumunda hazır bulunmasın. Eğer doğan çocuğun bizim Şîamıza âit olduğunu öğrenirse şeytan uzaklaşır. Şîa’mızdan değilse, şeytan parmağını onun dübürüne sokar; zekerinden çıkarır. Eğer kız ise, parmağını fercine yerleştirir ve o facire olur. İşte o anda çocuk annesinin karnından çıktığında şiddetle ağlar.”

Hatta Şiîler, Şîa dışında bütün çocukları, veled-i zînâ sayarlar! Nitekim el-Kuleynî, er-Ravdatu Mine’l-Kâfî adlı kitabında Ebû Hamza’dan, o da Ebû Cafer’den diyerek şöyle nakleder: “Ona: ‘Bazı arkadaşlarımız muhaliflerine iftira atıyorlar.’ dedim. Bana: ‘Sussan iyi olur.’ dedi ve ekledi: ‘Vallahi ey Ebû Hamza! Şîamız dışında bütün insanlar fahişe çocuklarıdır.’ dedi.”

(Hatta Şîa, ehl-i sünneti, Yahûdî ve Hıristiyanlardan daha beter tekfir eder. Zîra onlara göre Yahûdî ve Hıristiyanlar aslen kâfir olup ehl-i sünnet ise dînden dönenlerdir. İrtidad küfrü, icma ile daha ileri bir küfürdür. Bu yüzden târihin de şâhit olduğu gibi, Müslümanlara karşı onlarla yardımlaşırlar. Safevi ve daha öncesinden itibaren günümüze gelinceye kadar hiçbir zaman gayrimüslimlerle savaşmamışlar, her zaman Sünnî devletlere savaş açmışlardır. Osmanlı, cihâd için ne zaman Batı’ya yönelse, İran Osmanlı’ya saldırmıştır.)

Vesâilu’ş-Şîa adlı kitapta, Fudayl b. Yesar’dan şöyle dediği nakledilir:

“Ebû Cafer’e; kendisi arife (Şiî) olan fakat kocası nasıb (Sünnî) olan kadını sordum. Dedi ki: “Hayır, nasıb (Sünnîler) kâfirdir.”

———————————————————————-

1 İlelu’ş-Şerâî, s. 490-491; el-Bihâru’l-Envâr, c. 5,s. 247-248
2 el-Mehâsinu’n-Nefsâniyye, s. 166
3 Haşim el-Behrânî, Tefsîru’l-Burhân, c. 2, s. 300
4 el-Kuleynî, er-Ravzatu Mine’l-Kâfî, c. 8, s. 285
5 el-Hurr el-Amilî, Vesâilu’ş-Şîa, c. 7, s. 431; et-Tehzib, c.7, s. 303

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu