Ahmet Gelişgen YazılarıArşivMehmet Görmez

Görmez’in Söylemleriyle, Bazı Eylem Ve Yazıları Arasındaki Tutarsızlık!

Sabık Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in zaman zaman kamuoyunu meşgul eden gündem oluşturduğu hepimizin malumu. Son günlerde de Görmez, Habertürk TV’deki açıklamalarıyla gündeme geldi. Ne var ki Görmez’in kamuoyuna verdiği bazı demeçlerinin, eserlerindeki düşünceleriyle ve görev hayatında gerçekleştirdiği icraatlarıyla örtüşmediği görülmektedir. Sosyal medyada da sık sık Görmez’in yazı ve icraatlarının aksini beyan eden vidolarının yayınlanması dikkati çekmektedir. Fikir ve icraatlarıyla söylemleri arasındaki çelişkiyi, kendisinin fikirlerini ve Diyanet icraatını tanıyan Din İşleri Yüksek Kurulu eski Uzmanı olarak anlamakta zorlanmaktayız.

Başkanlık döneminde İsmailağa Camii’ne giderek, “siz İslam’ı/sünneti en güzel yaşayan, Ehl-i Sünnet’i en güzel temsil eden topluluksunuz” tarzında övgüler dizen Görmez’in, cemaatler aleyhine beyanlar vermesi, Görmez’in çelişkili tutumunun en bariz örneklerindendir. 15 Temmuz sonrasında Diyanet tarafından düzenlenen olağanüstü Din Şurası’nda, Türkiye’deki İslami yapılar hakkında Fetö oluşumu algısının oluşturulmak istenmesi yanında, Görmez’in sağ kolu olan Özafşar’ın 15 Temmuz sonrasında basına verdiği röportajda tam bir genellemeyle İslami cemaatleri Fetö’ye benzeyen dini yapılar olarak tanımlaması ve programda bu yapılara da operasyon yapılması gerektiğinden söz edilmesi, Görmez’in söz ve eylemleri arasındaki tipik çelişki örneklerindedir.

Aşağıda linkleri verilen yazılarımızda dile getirilen ve İslam itikadıyla bağdaştıramadığımız Görmez’e ait düşünceler de Görmez’in söylem ve eylemleri arasındaki çelişkiyi açıkça ortaya koymaktadır.

Aynı bağlamda, hayatı Fetöcülüğün temeli olan ılımlı İslam ve Dinler Arası Diyalog anlayışıyla mücadele ile geçen eski ve yeni bazı Diyanet personeli hakkında “kripto Fetöcü” diye raporlar düzenleyerek devlet makamlarını yanıltması ve bu raporuna personelini yalancı şahitliğe zorlaması da Görmez’in kabul edilemez tutum ve çelişkilerinin bir başka vahim örneğidir. Sesini duyurabilen birkaç kişi, Allah’ın yardımı ve dostların şehadetiyle bu vartadan kurtulmuşsa da sesini duyuramayanların ne tür iftiralara maruz kalabileceklerini varın siz düşünün. Bu konuda somut örnekler Devletimizin ilgili birimlerinde kayıtlıdır.

17/25’ten sonra Fetöcü personeli Görmez’in kollayıp gözetlediği iddia edildiği halde, 17/25’in hemen öncesinde, kitap üzerindeki takdimle Fetö’ye saygı tazim ifade eden mektup gönderdiği iddia edildiği halde, Başkanlığı döneminde kendini Fetö ile mücadele eden bir şahsiyet gibi göstermesi de bir başka trajik çelişkidir. Bu konuda Görmez tarafından 8 ay gibi uzun bir süre ertelenen 70 civarındaki müfettiş raporunun Diyanet kayıtlarda mevcut olduğu ifade edilmektedir. 15 Temmuz gecesinde camilerden sala verdirmesi için saat 10:30 sularından itibaren Devlet makamlarınca aranmasına rağmen telefonlara cevap vermemesi, ayrıca, Ülke TV’deki programında Turgay Güler’in iddia ve ispat ettiğine göre, 15 Temmuz gecesi saat 03:30 sularında da bazı bölgelerdeki Diyanet personeline “ikinci bir emre kadar salaları durdurun” mesajı göndermesi de hafızalarda soru işaretlerini beraberinde getirmektedir. Kamuoyunda yaygın hale gelen, “birkaç yerde yapılan aramadan sonra 12:00 sularında derdest edildikten sonra sala verme talimatına zorlandığı” iddiasının gerçek olup olmadığını da Görmez kendisi cevaplandırabilir mi acaba?

Haddi zatında, Devletin bekasının söz konusu olduğu bir durumda, en yüksek Devlet protokolünün 10. sırasında yer alan, dini protokolde de ilk sırada yer alan bir Diyanet İşleri Başkanının böyle bir tehlike anında, “esrarengiz bir telefondan arandığı” bahanesiyle köşe bucak yer değiştirmesi (kaçması) yerine ortaya çıkıp Devlet büyükleriyle iletişime geçip millete önderlik yapması, en azından telefonu açık vaziyette üstlerinden talimat beklemesi gerekmez miydi? Emrinde 150 bin personel ve 90 bin cami bulunan dini ruhaniyetli bir Devlet adamının, böylesi bir felaket anında telefonu bir kenara atıp veya sim kartını çıkartıp, sürekli yer değiştirmesi neyin nesidir acaba? Devletine sadık bir devlet adamına bu tutum yakışır mı? Köşe bucak kaçmanın adı da “yer değiştirmek” olarak ifade ediliyor, kendi açıklamasında… Bu noktada önemli olan kişisel güvenlik midir, Devletin güvenliği midir? Yoksa, o meş’um korsan darbe bildirisi TRT’de okutulduktan sonra, dengeleri gözetmek amacıyla mı bu tutum içine girildi?..

Hal böyleyken, medyada “sala” kahramanlığı edebiyatı yapmak ve durumdan habersiz köşe yazarlarını da bu işte, kendi lehine seferber etmek hakkı doğar mı dersiniz?

Görmez’in akademik çalışmalarının bel kemiğini, İslami ilimlerin ve bunlara ait kaynakların yok edilip çağa göre yeniden yazılmasını savunan yazıları oluşturmasına rağmen, ilmi topluluklarda ve Ehl-i Sünnet çevrelerde bu ilimleri savunur bir tavır takınması da anlaşılabilir bir tutum olmasa gerek.

Görmez’in Diyanet İşleri Başkanlığında geçen 14 senelik yöneticilik döneminde, Diyanet’in veya Diyanet tarafından yönetilen Türkiye Diyanet Vakfı’nın ve bu vakıfla ilintili bazı birimlerin yayınladığı kitapların pek çoğunda Diyalog ve ılımlı İslam teması işlendiği halde, kendisini bu anlayışla mücadele eden bir zat hüviyetinde takdim etmesi de son derece şaşırtıcıdır. Görmez, mütevazi tavırlarıyla, sünnete uygun kabul edilir bir giyim kuşam tarzıyla ve ehl-i takva bir alim profili seçmesi yanında, halkçı ve sevecen tutumu, dâvudi sesi ve hitabetiyle de eser ve icraatlarını tanımayan çoğu Müslüman çevrelerin pekâlâ sempati ve beğenisini kazanmayı başarabilmiştir.

Biz, Görmez’in eserlerinde savunduğu pek çok temel görüşünün, müminlerin yoluna ait dini esas ve hükümlerle bağdaşmadığı kanaatindeyiz. Onun eleştirdiği alan da zaten müminlerin yolu olan İslam alimlerinin Kur’an ve Sünnet’ten süzülmüş, içerisinde içtihatlarında yer aldığı bilgileri içeren İslami ilimlere ait eserlerdir. Eserlerinde “Sünnet’in bize bir model olarak gelmediğini” ifade ettiğine göre Görmez, hadis mecmularını da kabul etmiyor demektir. (Bu konuda, aşağıda son maddede verilen, Görmez’e göre Sünnet ve hadis tanımlarına da bakabilirsiniz). Bu bağlamda yaptığımız araştırmalarımıza göre, Görmez’in konuştuklarıyla fikir ve icraatı oldukça farklı bir paradigma çizmektedir. Biz, iyi niyetli toplumun da bu gerçekleri görmesinden yana olduğumuzdan, Görmez’in dini düşünceleriyle, uzun süre yönettiği Diyanet’in icraatlarını anlattığımız bazı yazılara ait linkleri, aşağıda sizlerle paylaşmayı faydalı addettik.

Düşünceleriyle ilgili tenkitlerimiz hakkında bugüne kadar Görmez’in kendisinden hiçbir cevap alamadık. Bu konuda makbul ilim ehlinden oluşacak bir jüri huzurunda TV’de bir açık oturuma da hazır olduğumuzu ifade etmek isteriz. Web sitemizde işbu yazılarımızın yayınlanması sonrasında, Görmez’in, yazılarını paylaştığı sitesinin tüm içeriğinin silindiğine şahit olduk. (24.07.2018 tarihinde söz konusu sitede, “Pek yakında! Güncelleme yapıyoruz” bildirisinin bulunduğunu gördük).

DİB Başkanlığı görevi çoktan sona erdirilmiş olmasına rağmen, din adına garip düşüncelere sahip Görmez’in kendini sürekli olarak gündemde tutmaya çalışması, zihinlerde soru işareti uyandırmakta ve kamuoyunu tedirgin etmektedir.

Bazı ilim ehlinin zatımdan talebi üzerine, böyle bir özet çalışmayı sizlere takdim ediyoruz. Haddi zatında Görmez’in düşünceleriyle alakalı hazırladığımız, müstakil bir kitabız da uzun zamandan bu yana çok az bir noksanıyla beklemektedir. İnşallah sizlerin duasıyla yayına hazır hale getiririz ve hayırlara vesile olur. (A. Gelişgen).

Görmez’e ait fikir ve ifadelerden bazı örnekler:

Hadis rivayetlerinin Hz. Peygamber’e ait olmaması nedeniyle hadislere kutsallık izafe edilemeyeceği,

Sahih de olsa, toplumun kabul etmediği ve toplumda uygulanamayan hadislerin bir değeri olmadığını, başörtüsünün taabbudi/dini/hukukî (bağlayıcı) değil, ahlaki (mendup) bir gelenek olduğu,

Müslüman bayanın ehli kitap (Yahudi ve Hıristiyan) erkekle evlenebileceği,

Bayanların özel hallerinde namaz kılabileceği, (normal zamandaki gibi) Kabe’yi tavaf edebileceği,

Sünnetin bir model olarak asırdan asıra taşınamadığı,

İslam alimlerinin ve İslami ilimlerin din adına doğruyu bulamadığı, bu yüzden İslami ilimlerin yok edilip yerine çağa uygun olarak yenilerinin ihdas edilmesi gerektiği,

Hadislerin, Kur’an’ı anlamanın önünde bir engel teşkil ettiği,

Sünnet’in delilleri olarak gösterilen ayet ve hadislerin, bu konuda delil olamayacakları,

 İslami Rönesans denilecek hareketin yeniden inşâ edilmesi gerektiği, vb. …

Mehmet Görmez, hadis sahih de olsa, toplumda uygulanabilir olmayan ve toplumun kabul etmediği hadisleri, kesin sahih dahi olsa kabul etmiyor:

 DİB eski Başkanı Görmez ve eski Başyardımcısı Özafşar’ın, İslam alimlerinin anlayışlarına zıt düşüncelerinden biri de hadisi sünnetten tamamen farklı bir keyfiyette tanımlamalarıdır. Görmez’e göre “sünnet”, toplumda (din adına) uygulana gelen, sosyalite kazanan, iz bırakan ve toplum tarafından kabul edilip uygulamaya konan hareketlerdir. Bu tanıma göre sünnet, din adına toplumun kabul ettiği ve toplumda uygulanabilen şeyler olmaktadır. Görmez’in “sünnet” olarak tanımladığı kavram, kanaatimizce Fazlurrahman’ın “yaşayan sünnet” kavramıyla aynıdır.

Fazlurrahmancılık anlayışındaki “yaşayan sünnet”, hadis ilimlerinden bildiğimiz “sünnet” veya “hadis” kesinlikle değildir. Aksine sünnet ve hadisi buharlaştırıp yok eden bir anlayıştır. Bu nedenle İslam âlimlerinin tamamı tarafından ortaklaşa kabul edilen sünnet/hadis tanımı, Fazlurrahman tarafından “yaşayan sünnet” anlayışı önünde bir engel olarak görülmektedir. (Fazlurrahman, Tarih Boyunca İslâmi Metodoloji Sorunu, s. 29; İslam ve Çağdaşlık, s. 78; Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, TDV Yayınları, Ankara, 1997, s. 233; Özafşar, Hadisi Yeniden Düşünmek, s. 77, 78-80). Görmez’in de “Hadislerin, Kur’an’ı anlamanın önünde bir engel teşkil ettiği” görüşüne sahip olduğunu yukarıda belirtmiştik.

Görmez’e göre “hadis” ise, sözlü rivayet olarak kaynaklarda yazılı olarak gelen Hz. Peygamber’e ait söz, fiil ve takrirlerdir. Başka bir ifadeyle ona göre hadis, Hz. Peygamber (s.a.v.) den bize gelen ve hadis kaynaklarında yazılı olan metinlerdir.

Görmez’e göre hadisin doğruluğunu belirleyen kıstas, yukarıda verdiğimiz kendi tanımı kapsamındaki “sünnet“tir. Bu anlamdaki “sünnet”e uymayan “hadis”in dini bir değeri yoktur(!). (Bkz. Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, TDV Yayını, 1997, s. 231, 233, 234, 240).

Görmez’in bu tanımlamasına göre, şayet toplumun kabul ettiği ve toplumda uygulanabilen mahiyette değilse, bizim hadis mecmularında gelen sahih hadisler, hatta mütevatir hadisler dahi bir kıymet ifade etmemektedir. Böyle bir anlayış, dinin ikinci ve ana kaynağı olan Sünnet’i kökünden yok eder. Sünnet yok olunca biz Kur’an’ı da doğru düzgün anlayıp uygulayamayız.  Dolayısıyla sonuçta Allah muhafaza din gider. Allah da böyle bir faciaya müsaade etmeyeceğini vaad etmiştir, zaten. Çünkü Allah Teâla, Kur’an’ı korumayı tekellüf etmesi dolayısıyla Sünnet’i korumayı da tekellüf etmiş olmaktadır. Bu da -elhamdülillah- kıyamete kadar dinin korunması demektir. Mevla bizleri ihlas ile dinine hadim olanlardan eylesin!

24.07.2018

Dr. Ahmet GELİŞGEN

www.ahmetgelisgen.com

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu