Anasayfa SliderAnasayfa YazılarArşivSON EKLENENLERson-eklenenler

Organ Nakli Konusunun Dînî Hükmü Nedir?

Eski Diyanet İşleri Başkanlarından ve Fatih Medresesi müderrislerinden Ömer Nasuhi Bilmen, İlmihâl’inde özetle şunları kaydeder: “İnsanların bedenleri ve organları hayatta da, öldükten sonra da hürmet edilmeye lâyıktır ve dokunulmazlığı vardır. Herhangi bir insanın herhangi bir organını, kendi hayatına ait bir zarûret bulunmaksızın haksız yere kesmek ve yarmak da haramdır ve suçtur.
İnsan, hürmete değer bir yaratık olduğundan onun organlarından hiçbiri ile koparılarak faydalanılamaz.”392
Organlar üzerindeki tasarruf yetkisi yalnızca Allâh (c.c.)’a aittir. Organ nakli, Allâh (c.c.)’un haklarından bir hak onun izni ya da emri olmaksızın tasarrufta bulunmak olduğundan âlimler buna, “haramdır” demişlerdir.
Şafiî Mezhebi’nin Görüşü: Bir insanın kendisinden bir parça koparıp zaruret hâlindeki diğer şahıslara vermesi kesinlikle haramdır.” (Muğni’l-Muhtac, lV 310)
Hanbeli Mezhebi’nin Görüşü: Zaruret hâlindeki bir insanın bir diğer insandan başka yiyecek bir şey bulamaması hâlinde onu öldürerek ya da ondan bir uzvu kopararak yemesinin câiz olmadığında icma vardır. Söz konusu şahsın mümin ya da kâfir olması bu hükmü değiştirmez. (el-Muğni, Maa’ş-Şerhi’l Kebir, Xl. 79)
Hanefi fıkhının temel eserlerinden olan Fetevâ-i Hindiyye’de konuyla ilgili verilen hükümler şu şekildedir: “Bir kimse açlıktan çok daralır, yiyecek laşe (leş) bile bulamaz ve bir adam ‘Elimi kes ve ye!’ veya ‘Benden bir parça kes ye!’ dese, işte buna ruhsat yoktur. Ayrıca o adamın böyle demesi de doğru değildir. Bir adamın kendi vücudundan kesip yemesi de böyledir. Buna da ruhsat yoktur.” (c. 12, s. 67) “İnsan uzuvlarından bir parça ile menfaatlenmek câiz değildir.” (c. 2, s.119)
Diğer mezheplere ait fıkıh kitaplarındaki ifadelerde aynı görüşü desteklemektedir.
Kur’an ve sünnette yer alan, insan bedeni ve kullanımıyla alakalı hükümlere bakıldığında, organ naklinin; şer’an haram olduğu görülecektir.
İnsanoğlu, emanet olarak taşıdığı bedeninde istediği tasarrufu yapma hakkına sahip olsaydı; intihar etmek de câiz olurdu. Hâlbuki Allâhü Te‘âlâ insana, kendi hayatına son verme hakkı vermemiştir.
Zarûret hâlinde organ nakli câiz midir?
Zarûret denilen şey, zora düşen bir insan için geçerlidir ve onu kendini kurtarmak için haram olan bir fiîli işlemeye mecbur bırakır. Urve b. Zubeyr (r.a.)’in hastalığın bütün bedenine yayılmasını önlemek için ayağını kesmesi ya da doğurmakta zorlanan bir kadının karnının yarılması suretiyle çocuğun çıkarılması durumlarında olduğu gibi… Ancak bu kavram, bazen yanlış kullanılmaktadır. (Mesela bazıları fâizle borç para alıp bu parayla içinde oturmak için ev yaptırıyor ve ‘Ne yapalım zarûret hâli oldu.’ diyor. Hâlbuki oturulacak ev edinmenin bir alternatifi vardır, o da kirada oturmaktır. Bu ikisini iyi ayırt etmek gerekir.) İnsandan yapılacak organ naklinde iki taraf vardır: Verici ve alıcı.
Alıcının zarureti, verici için geçerli olmadığından sağlam bir insandan (vericiden) bir uzuv alınıp bir hastaya (alıcıya) nakledilmesi verici için zarûret değildir. Bilakis böyle davranılmakla sağlıklı bir vücuda zarar verilmektedir.

“Bir böbreğin verilmesi veya karaciğerin bir kısmının verilmesi sorun olmuyorsa bunda ne sakınca olabilir ki?” denirse buna da cevaben deriz ki; bir tanesi aynı işi görüyorsa Cenab-ı Hakk, -hâşâ- diğerini fuzuli olarak mı yarattı? Nitekim şu vakıâ fuzuli olmadığının ispatıdır:
“19. Dönem Kayseri Milletvekili Seyfi Şahin’in yeğeni ve sarrâfiye sahibi genç iş adamı Selim Tekeli, karaciğerinin bir bölümünü donör olarak annesine verdikten kısa bir süre sonra bu nakil sebebiyle hayata gözlerini yumdu.”
Bilimsel olarak organ naklinin sakıncaları nelerdir?
Günümüzde organ nakilleri, kornea nakli hariç, ölüden değil; diriden yapılmaktadır. Bunun sebebi ise hasta öldükten sonra alınan organların kullanılamamasıdır. Burada diriden kast edilen, beyin ölümü gerçekleştiği iddia edilen ve yaşamsal faaliyetleri devam eden canlı kişidir.
Beyin Ölümü Yanılgısı
Beyin ölümü, ‘hem tıp hem hukuk hem dîn’ açısında ölüm değildir. Hukuk açısı bir başka ayrıntı iken, dîn açısından da ruh, henüz hastanın bedenini terk etmediği ve destek ünitesi ile bile olsa yaşam devam ettiğine göre, ‘tam ölüm’ gerçekleşmemiş demektir.
İngiltere’de Norfolk ve Norwich Hastaneleri uzman anesteziyoloğu Dr. Phillip Keep 19 Ağustos 2000 târihli Guardian gazetesine verdiği beyanatta; “beyin ölümü gerçekleşmiş kişinin organlarını alırken bıçağı vurduğunuzda nabız ve kan basıncı fırlar. Eğer hastaya anestezi vermezseniz hasta kımıldamaya başlar, kıvranır ve ameliyat etmek imkânsız bir hal alır” demiştir.
http://www.habervaktim.com/…/anne-sevgisi-hayatina-maloldu.…
(Yayından kaldırılan linklerin içeriği kayıtlarımızda mevcuttur.)
Hastanın tepki vermediği durumlarda da vücuttaki hasar nedeniyle tepki verememektedir. Ancak canlı bir insan gibi acı çekmektedir.
Literatürde beyin ölümü teşhisi konulan hamile kadının aylarca bu durumda kaldığı ve sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiği ve beyin ölümü gerçekleşen bir çocuğun, yaşam destek makinesine bağlı olarak ve gerekli beslenmesi yapılarak 14 yıla kadar hayatta kaldığı rapor edilmiştir.

Beyin ölümü ne ifâde eder?

Kaliforniya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Pediatrik Nöroloji Profesörü Shewmon; beyin ölümü kriterleri savunucularının temel dayanaklarından birisi olan, beyinin bedenimizi bir arada tutan ana unsur olduğu iddiasının tamamen tartışmalı olduğu; çünkü beyin ölümünün bedenin dağılmasına neden olmayacağını, dolayısı ile klinik beyin ölümü durumunun ölümün biricik belirteci olarak tanıda kullanılmaması gerektiğini söylemiştir. Bedenimizi ‘bir arada tutan’ unsur, kalptir.
Beyin ölümü tanısı konulan hastalardan alınan organlar, esasında hâlâ canlı olan, kalbi atan, yardımla bile olsa nefes alıp-veren, kan dolaşımı devam eden, insan sıcaklığını taşıyan, hatta belki de ağrı duyan insanlardan alınmaktadır. Öyleyse, daha fazla organ kaynağı oluşturmak adına bu “varsayımsal” ölüm tanımından vazgeçilmelidir. Eğer beyin ölümünün mutlak ölüm olduğu varsayımına devam edilecek ve bu hastalardan organ alınmaya devam edilecekse en azından organ bağışı yapan kişilere ve kamuoyuna, onlara organları alınırken anestezi (ve analjezi) verilmesi gerektiği, aksi takdirde irkilme ve kıvranmanın söz konusu olacağı, nabız ve tansiyonlarının yükseleceği söylenmelidir.396
Hz. Âişe (r.anhâ) Vâlidemizden rivâyet edildiğine göre Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Ölünün kemiğini kırmak, onu (kişinin kemiğini) diri iken kırmak gibidir.” (Ebû Dâvud 3207, İbn-i Mâce, 1616)

Ölüye bile cevaz verilmeyen muamelenin diriye yapılmasına hangi vicdan razıdır?
Bu işin Tıbbî etik yönünden incelemesini de Prof. Bedî Şensuvaroğlu şöyle yapmıştır. “…O halde insandan insana organ naklinden ya vazgeçeceğiz veyahut da bugünkü tıb ahlâkına veda edeceğiz. Tababet gibi kutsal bir mesleğin ahlâktan yoksun kalması, kaplanın kanatlanması kadar korkunçtur. O halde geriye bir çare kalıyor ki o da ya evvelce dediğimiz gibi sun’î organların gelişmesinin ve kullanışlarının pratik ve kolay hale gelmesini beklemektir.”397
Organ nakli, ömrü uzatır mı?
Ömrün ne kadar olduğunu, Allâh (c.c.)’dan başkasının bilmesi mümkün değildir. Organ sorunu yaşayan bir kişi, ‘organ nakledilmeseydi ne kadar yaşayacaktı? Kesin bir şekilde bilmek imkânsızdır.
“Hanginizin amelinin daha güzel olduğu konusunda sizi denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O; yücedir, bağışlayandır.” (Mülk s. 2)
“Her toplumun belirlenmiş bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde onu ne bir an erteleyebilirler ve ne de bir an öne alabilirler.” (A’râf s. 34) İngiltere’nin organ nakli konusunda en bilinen kurumlarından Pap worth Hastanesi’nde yıllar içinde 12 hastaya kalp nakli yapılmıştır. Bu hastalardan 9’u erkek, 3’ü kadındır. Nakiller sonrasında, yüzde 67’si yâni 8 hasta nakilden sonraki 1 yıl içinde ölmüştür. Üçlü tedavi (kortizon, antibiyotik, nakil)
yapılan tüm hastalarda, 1 yıl içinde ölüm oranı yüzde 17’dir. 7 hasta organ naklinden hemen sonra (0-17 gün içinde) öldüler. 3 hastada, hastaneden taburcu edildikten sonra geç dönemde greft yetmezliği gelişmiştir. Bir hasta 93. günde enfeksiyondan, bir hasta da reope-rasyondan 2 yıl sonra akut rejeksiyondan öldüler. Hastalardan birinde ise, 6 yıl sonra koroner ater hastalığına bağlı ciddî bir kalp yetmezliği gelişti. Bu hastaya yeni bir organ nakledildi.

Vücut Organı Reddediyor
Organ nakillerindeki en büyük sorun vücudun organı reddetmesidir. Nakledilen organ, insan vücudu tarafından yabancı olarak görülüyor. Bu nedenle vücut yeni organı atmaya çabalıyor. Operasyon sonrası üç tip red olayı meydana geliyor. Ortalama her 10 vâkıâdan 3-6’sında organ reddi görülüyor. Nakil yapılan hastaların yaklaşık %50’si belli bir zaman diliminde red ataklarına geçiyor.

Kan Nakli
Kan nakli de aynı hükme tâbidir.
Abdullah b. Zübeyr (r.a.)’den rivayetle: “Bir defasında Peygamber (s.a.v.) kan aldırıp alınan kanı bana verdi ve: “Haydi bu kanı alıp götür! İnsan, köpek ve yırtıcı hayvan yalamaması için toprağa göm!” buyurdu.
Uzmanlara göre kan naklinin pek çok tıbbî sakıncası mevcuttur.
Gerçek tehlike ise Non A -non B Hepatitidir . Birden fazla nakillerde bu risk onda birdir. Siroz, kronik hepatit ve ölüm meydana gelebilir. Bu enfeksiyonun virüsü bulunamamıştır ve herhangi bir tarama testi yoktur.

Sağlık Bakanlığı Kan Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Fevzi Altuntaş akrabalardan yapılan kan nakillerinde riskin daha da büyüdüğünü ve ölümcül bir komplikasyon olan Transfüzyon ilişkili Graft Versus Host hastalığının görülme riskinin olduğu söylemiştir Bu hastalık kan naklinde nadir görülen, fakat ortaya çıktığında ‘’yüzde 90 oranında ölümle sonuçlanabilen’’ çok ciddi bir komplikasyondur.
Eğer âcil bir ameliyata ihtiyaç varsa, bir yol daha vardır:
Hastada ameliyat sırasında kaybedilen kan tekrar hastaya verilir. Buna (Intra Operative Sal Vage) denir.
Kan hastadan aspire edilir, yıkanır ve tekrar hastaya 9 dakikada 3 ünite gidecek şekilde verilir. Özet olarak; Kesinlikle transfüzyon kanı almayınız, mutlaka almanız gerekirse, en iyisi kendi kanınızdır.

MİSVAK NEŞRİYAT, HAK DİNİN BATIL YORUMLARINA CEVAPLAR, SYF:305-311 (Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, s.164, 393 Muhammed Önder, İslâm’da Organ Naklinin Hükmü.
394 Muhammed Önder, İslâm’da Organ Nakli’nin Hükmü., 396 Prof. Dr. Şahin Aksoy, Şanlıurfa Tabip Odası Başkan: http://www.medimagazin.com.tr, 397 Prof. Bedi Şensuvaroğlu, Tıbbî Dentoloji, s.84-85, 398 W. Land J.B. Dossetor, Organ Naklinde Ahlak, Adalet, Ticaret, s. 310-311, Springer-Verlag Nobel Tıp Ltd.
399 Milliyet Gazetesi haberi 23/08/2001., 400 Ömer Muhammed Öztürk, Misvak ve Hacamat, s.81.)

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu