Duyduk duymadık demeyin!..
Her müslüman, yeyip içtiklerinde helal ve harama dikkat etmekle vazifeli. Her şeyin birbirine karıştığı, para için her şeyin sahtesinin yapıldığı zamanımızda ise daha çok dikkat lâzım.
Müslüman, maddeten olduğu gibi mânen de temiz olmalıdır. Onun için, kendi helal parasını bile har vurup harman savurma yani israf etme hakkına sahip değildir.
Müslüman her önüne geleni yeyip içemez. O sadece helal-haram ölçüsü içerisinde beslenebilir. Çünkü, haram ile beslenen bir vücut haram bir vücuttur. Cennet ise haram ile beslenen vücutlara haramdır.
İstanbul’da –üstelik- mütedeyyin insanların yaşadığı bir semtte ikamet eden bir arkadaşım anlattı. Bir komşusu kasaptan bir tavuk almış. Eve gidip paketi açınca bir de bakmış ki tavuğun boynu bile kesilmemiş. Doğru kasaba gitmiş. “Kardeşim bu tavuk murdar, boynu bile kesilmemiş” demiş. Kasap, “Ver onu! Al bunun boynu kesilmiş” diye başka bir davuk vermiş.
Gördünüz mü hassasiyeti! Hepsi değil ama maalesef böyle esnafların sayısı az değil. Öyleyse dikkat!..
Elimizden geldiği kadar yeyip içtiklerimize dikkat edeceğiz. Meselâ, usulüne gore (Besmeleyle) kesildiği halde, tüylerinin kolay yolunması için bağırsakları çıkarılmadan kaynar suya atılan tavuk ve benzerleri (hindi, kaz, ördek) yenmez. Zira pis suyu içine çekmiş olacağından artık temizlenmesi mümkün değildir.
Besmelesiz kesilen hayvanlarda mânevî temizlik yoktur. Kaynar suya atılan tavuk ise Besmeleyle kesilmeş olsa bile maddeten pistir. Onun için, bu şekildeki tavuk etini yemek, maddeten temiz olduğu halde Besmelesiz kesilen bir hayvanın etini yemekten daha kötüdür.
Ne yapmalıdır? Tavuğu kestikten sonra, üzerindeki kan ve arasında toz toprak bulunabilecek olan tüylerini yıkadıktan sonra sıcak suya atmaktır. Yoksa, yukarıdaki durumda eti murdar olur ve katiyen yenmez.
Yıkanmadan kaynar suya atılan işkembe de yenmez. Onun da tekrar temiz hale gelmesi mümkün değildir. Fakat daha kaynar hale gelmemiş bir suya atılırsa, daha sonra yıkamakla temizlenir. Kaynar suya atılıpta, suyu henüz içine çekmeden çıkarılan işkembe de yıkamakla temiz olur.
Değerli okuyucular! Yediklerimiz sadece etten ibaret değil. Binbir çeşit gıda maddesi var. Bunların Türkiye’de üretileni de var, dışarıdan geleni de. Dışarıdan, müslüman olmayanlardan alınanların, İslamın helal-haram ölçüsüne göre îmal edildiğini söylemek tabii ki mümkün değil.
Kaldı ki, Türkiye’de îmal edilenler için de durum aynı. Çünkü, Türkiye’de gıda maddeleri îmal edenlerin hepsinin müslüman olması gibi bir mecbûriyet yok. Onun için, Müslüman olmayanların da memleketimizde gıdâ piyasasında iş yapmaları serbest. Bu takdirde, onların biz müslümanlara göre yenilmesi helal olmayacak şekilde gıda maddesi îmal etmelerine hiç bir engel bulunmamaktadır.
Gıda teknoloji uzmanı değilseniz, meselâ bir gıda maddesi ambalajında E120** işaretini görseniz bu bilmeceye benzeyen şeyden hiç bir şey anlayamazsınız. Oysa bu, Cochineal/(Karmin) maddesinin rumuzudur. Karmin, böceklerden elde edilen bir renklendirici. Kırmızı elma sularında, şekerlemelerde falan kullanılıyor. E441**’ de Gelatine/jelatin’in rumuzu. Domuz, sığır, kanatlılar, balık vs..den elde ediliyor…
E542** ile belirtilen Bone Phosphate ise domuz ve sığır gibi hayvan kemiklerinden elde ediliyor ve diş macunu gibi maddelerde kullanılıyor.
Bulanıp öğürmemeye çalışarak midemize giren gıdalarla ilgili şu gerçekleri de okuyalım lütfen:
910** ve 020** rumuzu da insan saçı, domuz dâhil hayvan kılı ve tavuk tüyünden elde edilen maddeler.
Duyduk duymadık demeyiiin! Bunlar da ekmek ve pasta ürünlerinde kullanılıyor…
Tabiî olmayıp îmâl edilen gıdalara; korumak, renklendirmek, tat vermek veya tatlandırmak için, tüketiciye hiç bir faydası olmayan çeşitli katkı maddesi ekleniyor. Hem dînen câiz olmayan hem de zararlı sonuçlar doğuran bu maddelerin kullanımı maalesef kânûnen yasak da değil… Yani sürüp gidiyor…
Oysa, yeyip içtiklerimizin helal veya haram, sağlıklı veya zararlı olup olmadığı da Türkiye’de yılda kesilen 1 milyondan fazla domuzun nasıl ve ne yolla tüketildiği de biz müslümanlarca çok mu çok mühim…