Dinlerarası Diyalog

Dinlerarası Diyaloğun Ulaştığı Son Nokta Peygambersiz İslam Ve Hayrettin Karaman’ın Rolü

‘Yazı yazmak’ demiş E.L.Doctorow, ‘geceleyin araba sürmeye benzer. Önünüzü sadece size farların gösterdiği yere kadar görebilirsiniz; ama bu suretle seyahatin tamamına erersiniz.’ Bu söze itibar edeceksek, Fethullah Gülen de geldi geleceği yere kadar. Diyalog konusunda ektiği tohumlar meyveye durdu.
Bazen, iyi niyetle giriştiğiniz bir iş, beklenmedik sonuçlar doğurur. Bazen de aslında sonucu öngörmüşsünüzdür ve hedefinize ulaşırsınız. Dinlerarası Diyalog bağlamında açılan çığır, bugün geldiği noktada çığırı açanların hanesine eksi olarak yazılacağa benziyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in buyurdukları gibi: “Bir kimse, sünnet-i hasene çıkarırsa, [iyi bir çığır açarsa] kendi sevabı ve kıyamete kadar onunla amel edenlerin sevabı kadar sevap alır. Bir kimse de sünnet-i seyyie çıkarırsa, [kötü bir çığır açarsa] onun günahı ve kıyamete kadar onu işleyenlerin günahı kadar günah kazanır”. (Sahih-i Müslim).
Sözü, Dinlerarası Diyalog’un açtığı kötü çığıra düşenlerden birisi olan Hayrettin Karaman’a getirmek istiyorum. İslami camiada büyük hoca(!), müçtehid (!), büyük alim yakıştırmalarla ününe ün katan Karaman’in, üniversite yıllarında Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve Reşid Rıza ekolünden etkilenerek mezhepsizlik cerayanına kapılmıştır.

Karaman’in müçtehidliğe(i) yeni başladığı yıllar, dini reforme (!) etme arzusundaki keskin ve iştahlı tavrının : yumuşaması ve keskin fikirlerinden aldığı tepkiler yüzünden bazen ılımlı görünmesi ama hiçbir zaman dini reform fikrinden sapmaması konjonktüre uygun tavır aldığını Yani Karaman’in tepkilerden çekinerek sinsice dinde faaliyetlerine devam ettiğini ve iyi polis kötü polis denkleminde sürekli iyi polisi oynadığını görüyoruz.
Yaşar Nuri Öztürk ve Zekeriya Beyaz gibi reformist ilahiyatçıların açıkça fikirlerini ortaya koyduğu bir ortam saflar Karaman’dan bu kişilere cevap vermesini beki “Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür”. Eğer insan unutkanlık diye bir hastalığa düşmemiş olsaydı Karaman üniversiteden ilk mezun olduğu yıllarda Nesil dergisin müçtehidliğe(î) soyunduğunu, hangi uç fikirler öne sür ve Necip Fazıl Kısakürek, Ahmed Davudoğlu, Mehmet Şevket Eygi gibi kalemlerin darbelerine maruz kaldığını unutmazdık. Karaman’in insan hafızasının unutkanlığını kullandığını söyleyebiliriz. “Karaman şu sapık görüşü dillendiriyor” dediğiniz zaman alacağınız cevap bellidir: “Eskiden öyleydi ancak şimdi düzeldi”

KARAMAN’IN ÇELİŞKİLERİ
Karaman, 4-10 Ağustos 1989 yılında Vahdet dergisindeki mülakatında: “Ehli Kitap olan Hıristiyanlar ve Yahudiler Tevhidden saptıkları için kafir olmuşlardır. Ehl-i Kitabın cennete girebilmesi için Allah’ın birliğine ve Muhammed Mustafa (SAV)’ya iman etmesi gerekir.” diyerek Yahudi ve Hıristiyanların kafir olduklarını ve cennete giremeyeceklerini açıkça dile getirmektedir.
Aynı Karaman 2010 yılma gelindiğinde Dinlerarası Diyalog cereyanına kendisini o kadar kaptırmıştır ki, söylediği sözler imani noktada zarar verecek hale gelmiştir. Bakın Karaman, “Polemik Değil, Diyalog” adlı kitabında Yahudi ve Hıristiyanlarla alakalı neler söylüyor:
“İmanın şartları Yahudi ve Hıristiyanlar için ikidir, onlar sadece Allah’a ve ahirete inanmakla cennete girebilirler.”
“Peygamberimiz ‘Yahudiler mutlaka Müslüman olsun! demiyor, Hıristiyanlar mutlaka Müslüman olsun! demiyor.” (Polemik Değil Diyalog s. 35)
“Kur’an-ı Kerimde ehl-i kitapla ilgili (Yahudi, Hıristiyan) devamlı vurgulanan şey; Allah’a iman, Ahirete iman, amel-i salihtir. Kur’an bir çok ayette bunu söylüyor yani Peygambere iman edin demiyor.” (Polemik Değil Diyalog s. 37)
“Bütün insanların Müslüman olmaları, dinin Kur’an’ın hedefi değildir.” (Polemik Değil Diyalog s. 41)
“Diyalogun hedefi tek bir dine varmak, dinleri teke indirgemek olmamalı.” (Polemik Değil Diyalog s. 36)
Karaman’ın1989 yılındaki fikirleri ile 2010 yılındaki fikirleri arasındaki farklar nasıl izah edilebilir?
Aslında Karaman’ı birazcık tanıyanlar, bidayetinden beri reformist (Seyyid Hüseyin Nasr’ın ifadesiyle deformist) fikirleri taşıdığını göreceklerdir. Karaman, Yüksek İslam Enstitüsü’ndeki yıllarda kendini müçtehidliğe(!) vurmuş, üniversitedeki asistanlık dönemlerinde de bunu yüksek sesle dillendirmiştir. Ancak o yıllardaki İslami basındaki Ehl-i Sünnet ağırlığı ve toplumun bu tür sivri çıkışlara vereceği tepkilerin kafasındaki planı akamete uğratacağını hissetmesi, Karaman’ı bir süre pergel misali ayağının birini sabit tutmaya, sabit tutmuş gibi göstermeye mecbur etmiştir.
Karaman ve etrafındaki ekip, yıllar içinde dal budak salmış, siyasi manevralarla talebelerini ülkenin önemli mevkilerine getirmeyi başarmışlardır. Siyasi nüfuzun da etkisiyle ülkenin tepki veren sinir uçları alındıktan sonra Karaman artık gerçek yüzünü göstermekte bir beis görmemiştir. Ne var ki, Karaman’in gerçek yüzünü göstermedeki gayreti, yıllarca uyuyan ve yönlendirilen Müslümanların görme yetilerini kaybetmelerinden dolayı sonuçsuz kalmıştır. Uzun süre karanlıkta kalanların güneşe çıktığı zamana bir süreliğine görme zorluğu yaşadığı gibi, Müslüman camia da Karaman’in gerçek fikirlerini açıkça belirtmesine rağmen görememiştir. İstisnaları bir kenara bırakırsak bugün Karaman’in reformist görüşleri konusunda halk henüz uyanmış değildir.
Hayrettin Karaman’in bidayetinden bugüne çizgisi incelendiği zaman, etki-tepki dengesini sürekli gözettiğini gözlemliyoruz. Ve hep gücün yanında saf tuttuğunu da. Hayrettin Karaman gibi egosu yüksek birinin Fethullah Gülen’in Dinlerarası Diyalog faaliyetlerine sımsıkı sarılmasının ardında yatan psikolojik sebep belki de unutulma korkusudur. Çünkü Türkiye artık dönüşüyor. Karaman’in referans aldığı Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve Reşid Rıza artık demode olmuştur. Karaman’in yetiştirdiği talebeler profesör olmuş onlar da ictihad yapmaya başlamıştır. Bir zamanlar Karaman nasıl ki kendisini, İmam-ı Azam’in ayarında görüyorsa bugün talebeleri de kendilerini Karaman’in üstünde görmektedirler. Karaman için Fethullah Gülen’in, merhametine sığınmaktan başka çıkar yol kalmamıştır, kim bilir…

DİYALOĞUN MEYVELERİ
Karaman ve hempalarının Yahudi ve Hıristiyanları Cennet’e sokma girişimi birçok Müslüman kardeşimizin kafasını bulandırmıştır. İzmir’den mektup yazan bir okuyucu “Madem Yahudi ve Hıristiyanlarda cennete gidiyor. O halde neden namaz, oruç gibi ibadetlerle uğraşıyorum. Ben artık Hıristiyan oldum” demiştir. Dinlerarası Diyalog’un geldiği son nokta, Peygambersiz bir İslam tasavvuruna dönüşmüştür.
Hayrettin Karaman’m “Cennete girebilmek için Peygambere iman etmek gerekmiyor” manasındaki sözlerine aslında sayfalar dolusu cevap verilebilir. Hatta, “madem ki cennete girebilmek için Peygambere iman etmek gerekmiyor, Yahudi ve Hıristiyanlar da cennete giriyorsa Sayın Karaman sen neden başka bir dini seçmiyorsun?” gibi iğneleyici sözler de söylenebilir. Ancak en iyi cevabı, en güzel sözlerin sahibi veriyor. Yüce Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de Beyyine Suresinde Yahudi, Hıristiyan ve Müşriklerin asla cennete giremeyeceklerini beyan ediyor.
Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla
1-Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar, (bulundukları durumdan) kopup-ayrılacak değillerdi.
2- (O delil de) Allah’tan gönderilmiş bir elçi (ki,) tertemiz sahifeleri okumaktadır;
3-Onlarm içinde dosdoğru ‘yazılı-hükümler’ vardır.
4-Kitap Ehlinden olanlar, ancak kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra fırkalara ayrıldılar.
5-Oysa onlar, dini yalnızca O’na halis kılan hanifler (Allah’ı birleyenler) olarak sadece Allah’a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur.
6-Şüphesiz, Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkar s edenler, içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar, yaratılmışların en kötüleridir.
7-İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır.
8-Rableri Katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O’ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden ‘içi titreyerek korku duyan kimse’ içindir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu