Anasayfa SliderAnasayfa YazılarArşivSema MaraşlıSON EKLENENLERson-eklenenler

CİNSEL İSTİSMARCI DOĞAN MEDYA HESAP VERSİN / Sema Maraşlı 

(Yazının sonundaki imza kampanyasına destek vermeyi unutmayalım)

“…Bırak bu kitap çarpsın okuyanını. Sarsılsın ve kendilerine uzun zaman gelemesinler. Okuyanlar, “Dayanamıyorum okumaya, şüpheci biri oldum çıktım, bu nasıl iş anlamadım!” diyor. Her yerlerine şüphe bulaşsın bırak! Uykuları kaçsın, rahatsız olsun, yaşantılarından keyif alamasınlar bir süre…” diyor. “Kardeşini Doğurmak” kitabının yazarı Büşra Sanay, Ayşe Arman’la yaptığı röportajında.

Büşra Sanay CNN TÜRK’te çalışan bir televizyoncu. “Kardeşini Doğurmak” kitabında öz babasından hamile kalan kızları ve abi, dayı, amca istismarını kısaca aile içi cinsel istismarı “ensesti” anlatmış bu kitapta.

Büşra Sanay öyle bir yazmış ki kitap, okuyanların uykularını kaçırıyor, her yere şüphe bulaştırıyor ve insanı hayattan tiksindiriyor. Niye yazılır ki böyle bir kitap? Kime ne faydası olacak ya da kimlere ne zararı olacak?

Kim ister böyle bir şeyi? Toplumun ruh sağlığının bozulmasını isteyen birileri var demek ki. Kim acaba? Merak etmeyin yabancı değil. Bizden biri. Yıllardır evlerimizin başköşesinden televizyondan evlerimize birkaç kanalı ile birlikte konuk ettiğimiz Kanal D’nin de sahipleri, Doğan Medya grubu. “Kardeşini Doğurmak” kitabı da Doğan yayın grubundan, Doğan Kitaptan çıktı.

Kitabın yazılma hikayesini şöyle anlatıyor röportajda Büşra Sanay: “TKDF Başkanı Canan Güllü’yle CNN Türk internet sitesi için ‘ensest’ konuştuğumuz röportajla başladı. Röportaj o kadar çok okundu ki, yılın en çok okunan 11. haberi oldu.”

Canan Güllü’nün titri de pek havalı. TKDF “ Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı” Üç beş feminist dernek bir araya gelip, federasyon oluyorlar, zannedersin Türkiye’deki bütün kadın derneklerini temsil ediyorlar. Ondan sonra istedikleri gibi açıklama yapıyorlar.

Velhasıl bakmışlar bu iş kazançlı duruyor. Çok okunması demek onlar için çok reklam demek. Maddi olarak kazançlı. Röportaj bu kadar okunduğuna göre kitap da haydi haydi okunur, kaçırmayalım bu fırsatı, demişler belli ki, Büşra Sanay’a da yazdırmışlar.

Doğan grubu belli ki önden bir ensest röportajı yapıp tepkileri ölçmüş. Bakmışlar ki hiçbir tepki yok; tam aksi yazıya ilgi çok. Ne versen yiyor millet. Eh bunun kitabını yazmasak ayıp olur, diye düşünmüş olmalılar.

Ayrıca bu kitap Doğan Medya için bir taşla çok kuş misali. Doğan medya yıllardır dizi ve filmlerle yıkmaya çalıştıkları aile kurumuna darbeyi daha kısa yoldan indirecek iyi bir yol bulmuş oldu.

Geçen yıl Hürriyet Gazetesi’nden Melis Alphan “Türkiye’ de ensest oranı yüzde 40” diye başlık atmıştı. Yine bu bilgi de ne tesadüfse yine aynı feminist örgütlenmenin başkanı Canan Güllü’ ye ait. Canan Güllü şehir şehir gezerek bu bilgiye ulaşmış. Hiçbir bilimsel yanı yok. Kadın kendi kafasına araştırma yapmış, artık nerelerde dolaştıysa?

Hürriyet Gazetesi’nin yazarı da bu bilgiyi gerçek bir veri gibi vererek bizleri inandırmaya çalışıyor. Hürriyet Gazetesi’ne göre bu durumda etrafımızdaki ailelerin neredeyse yarısında; babalar kızlarına, ağabeyler kız kardeşlerine, dayılar amcalar yeğenlerine taciz ya da tecavüzde bulunuyor.

Hatta Canan Güllü’nünü Büşra Sanay’la yaptığı röportajda söylediğine göre “Kayınpederinin elinden geçmeyen kadın yokmuş.” Canan Güllü bunu bize başka bir kadının dilinden aktarıyor. Ensestin bu kadar çok ve normal karşılandığına bizi ikna etmeye çalışıyor, geçen yılın en çok okunun 11. sıradaki röportajında.

Tabii bu kadar değil, Canan Güllü’ye şöyle devam ediyor: “Ama şu an bahsettiğimiz şey sadece kadını barındırmıyor. Her yaştan kız ve erkek çocukları barındırıyor, ensest. Anneleri tarafından tacize uğrayan erkek çocuklar da var. Ama yaygın olan babanın ve abinin tacizine tecavüzüne uğrayan kız çocuk vakası.”

Ne kadar iğrençler. Elbette 80 milyonluk ülkede böyle pislikler, sapkınlar çıkabilir fakat çok az sayıdaki olayı etrafınızdaki ailelerin yüzde 40’ı böyle diyerek bizi ailenin güvensizliğine ve toplum olarak sapık olduğumuza inandırmaya çalışıyorlar. Doğan medya ailesi ve çalışanları arasında yakın akraba sapıklığı çok galiba ki yüzde 40 diyorlar.

Röportajda Ayşe Arman’ın “Mağdurlara nasıl ulaştın?” sorusuna Büşra Sanay:

“Bulmak gerçekten zordu. Ama konuşmaya ikna etmek zor olmadı.” diye cevap veriyor.

Hani ailelerin yüzde 40’ında vardı bu sapkınlık, niye bulmakta zorlandınız?

Bulmakta zorlanırsınız çok şükür halkımız sizin kafalarınızdaki gibi sapık bir toplum değil.

Büşra Sanay okuyanların çok sarsıldığını anlatırken, yazarken kendi psikolojisinin de bozulduğunu anlatıyor.“Kitaptan önceki Büşra ve şimdiki Büşra bambaşka kişiler. O eski Büşra artık yok. 29 yaşımda kaldı… Zaten bu kitabı okuyan da, hiçbir zaman kitaptan önceki kişi olmayacak. Bu kadar sarsılacağımı düşünmüyordum. Artık gülüşüm, yüzüme oturmuyor mesela. Mesela saçımdaki her beyazın hikâyesi var… Uzun süre otobüse bindiğimde düşmemek için demirlerden tutamadım, avuçlarının teri elime geçmesin diye, erkeklerin kalktığı koltuklara oturamadım, sıcaklıkları bana değmesin diye. Kâbuslarımda siyah bir beden arkamdan koştu aylarca, bunları iyileştirmeye çalışıyorum.” diyor.

Yazarın kendi etkilenmesinden çok net bir şekilde anlaşıldığına göre kitabı okuyan kadınları rüyalarında onları erkek kabuslar kovalayacak. Kadınlar her erkeğe tacizci, potansiyel sapık gözüyle bakacaklar ve her erkekten şüphelenecekler. Kadınlar bütün erkeklerden tiksinecek, nefret edecek…

Ne kadar güzel. Kadınlara ne faydası olacak bunun acaba?

Kadınları erkeklerden nefret ettirmek iğrenç bir cinsiyetçilik değil mi?

Ve kadınlara ne kadar büyük kötülük bu!

Dünyaca kabul edilmiş psikolojinin üstatlarından Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde birinci katta insanın yeme içme gibi fizyolojik ihtiyaçlarından sonra ikinci sırada güvenlik ihtiyacı vardır. Maslow belirsiz ve güvenli olmayan durumların insanın gelişmesine zarar verdiğini söyler. İnsanın güven ihtiyacı doyurulmazsa cesareti de o derece az olur.” der “İnsanın güvenlik ihtiyacı karşılanmadığında 3. kattaki ait olma ve sevgi ihtiyacı ve 4. katta değer görme ihtiyaçlarını gideremez”, der.

Taciz, tecavüz ve ensest haberleri ile kadınlara ailenin ve toplumun güvensiz olduğu düşüncesini aşılamak kadınların güvenlik, sevgi ve değer görme ihtiyaçlarını ve dolayısıyla 5. Katta kendini gerçekleştirme ihtiyacına da engel olmuş oluyorlar.

Bir taraftan kadınlar güçlü olmalı, diye yaygara koparan Doğan Medyacılar aileler de dahil her tarafın güvensiz olduğunu yayarak, kadınların güçlenmesini değil sadece kendini koruma güdüsü ile saldırganlaşmasını sağlayabilirler. Zira güvensizlik korkuya sebep olur.

Diyelim ki kadınlar korktu; erkeklerden tiksindi bu kimin işine yarar?

Doğan Medya bunu neden yapıyor?

Canan Güllü bunu neden yapıyor?

Yaptıklarının bilimsel olarak kadınlara ve halka nasıl bir faydası olacağını anlatsınlar bize.

Ben yaptıklarının zararlarını sayfalarca bilimsel makalelerle anlatabilirim onlara. En azından şimdilik şunu söyleyeyim. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bir şeyi sadece yaşamak değil, şahit olup, dinlemek ve izlemek de travmaya sebep oluyor.

Bu kitabın bir hafta gibi kısa sürede 6. baskısı bitmiş, 7. baskısını yapmış. Okuyan kişiler yaşamış gibi travma geçirebilirler. Şimdi bu millete babasının kızına yaptığı taciz ve tecavüzlerin detayını okumanın nasıl bir faydası olabilir? Kitap ne kadar iğrenç bir anlatıma sahipse okuyanlar okuduklarına pişman gibi duruyor, fakat insanlar bir taraftan da almaya devam ediyor. Yazara göre bir daha aynı kişi olamayacaklar. Demek ki okuyanlar bir daha babalarına baba, ağabeylerine ağabey gözüyle bakamayacaklar. Okuyan erkekler de belki bir daha kızlarının saçını okşayamayacaklar ve onları candan kucaklayamayacaklar. Kitaptaki sahneler gelecek gözlerinin önüne ve kendilerinden şüphelenecekler.

Alkış alkış alkış Doğan Medya. Siz alkışları seversiniz. Alkış size. Doğan Medya bu ülkeye ancak pislik doğurdunuz.

“Erken evlilik olmamalı” diye ortalığı yıkıyorsunuz, 18 yaş altına siz çocuk diyorsunuz, yıllarca lise dizileri ile gençleri zehirlediniz. Çocuklara sevgili edinmeyi, o yaşa çocuk diyorsunuz ya, çocuklara cinsel istismarı siz öğrettiniz. “Kavak Yelleri, Güneşin Kızları…” gibi lise çağındaki gençlerin kız erkek ilişkilerini ve cinsel yakınlaşmalarını yıllarca çocuklara, gençlere izlettiniz. 18 altı rıza da olsa cinsel istismarsa bu halk cinsel istismarı sizden öğrendi. Tebrikler alkış alkış alkış…

Gelelim “kadına şiddet” mevzuna. Sürekli körüklediğiniz, her daim gündemde tutup köpürttüğünüz, bir ise bin yapıp haber yapmanız sonucu artan kadına şiddet konusunda belki sizi takdir eden olmamıştır. Güya “kadına şiddet bitsin” diye uğraşıyorsunuz fakat ne hikmetse siz uğraştıkça haber yaptıkça artıyor. Siz şiddet haberlerini sürekli gündemde tutarak artırdığınızı gayet iyi biliyor olmalısınız. Bununla ilgi yapılan araştırmalar var, fakat görmezden geliyor ve “biz cinsel istismar ve kadına şiddet bitsin, diye haber yapıyoruz, hükümet üstünü örmeye çalışıyor” diye bir de iftira ile yaptıklarınızı masum göstermeye çalışıyorsunuz.

Şiddet konusundan da az nemalanmadınız. Ve nemalanmaya da devam ediyorsunuz.

Gayet iyi biliyorsunuz ki medyada yer alan haberler halkı etkiler. Son yıllarda şiddet hiç olmadığı kadar arttı. Çok iyi bir gazete okuyucusu olarak ve pek çok gazeteyi bir arada okuyan biri olarak şunu çok rahat söyleyebilirim. Eskiden gazetelerin üçüncü sayfasında haftada bir falan ancak aile içi şiddet haberi çıkarken artık her gün en az birkaç tane aile içi şiddet haberi var.

Tabii siz buna aile içi şiddet demiyorsunuz “kadına şiddet” diyorsunuz ya da “erkek şiddeti” Niye? Maksadınız nedir acaba? Birleşmiş Milletlerin tanımına göre kadına şiddet olması için, kadının sadece kadın olduğu için yani cinsiyetinden dolayı öldürülmüş olması gerekiyor. Oysa bizdeki olaylar, karı-koca arasındaki kişisel anlaşmazlıklar ya da boşanma, eski eş şiddeti oluyor. Bunlar da BM ye göre “Aile içi şiddet” sayılıyor. Neden acaba siz buna “aile içi şiddet demiyorsunuz”?

“Aile içi şiddet” derseniz kadınların kocalarına ve çocuklarına yaptığı fiziksel ya da psikolojik şiddeti de görmeniz gerekecek, bu da magazin sayfalarında etinden sütünden bolca faydalandığınız kutsal kadına saygısızlık olur tabii. Kadınları kızdırmaya gerek yok. Kadına şiddet demeniz sizin faydanıza.

Ayrıca “erkek şiddeti” deyin ki kadınlar erkeklerden nefret etsinler. Erkek şiddeti deyin ki erkekler erkek olduklarından utansınlar. Genç delikanlılar erkeklik gibi alçak bir cinsiyete sahip olmanın utancını yaşayıp kimlik bunalımı yaşasınlar.

Böyle yapın ki LBGT ler yeni yemler çıksın onlar desteklensin.

Onur yürüyüşü diye günlerce gazetenizde desteklediğiniz yürüyüşe, kimlik bunalımı yaşattığınız gençler, erkek olmanın onursuzluğunu LBGT nin onur yürüyüşünde bulsun Müslümanların evlatları.

Alkış alkış alkış size! Ne çok şey yapmışsınız…

Geçen hafta Doğan ailesinden Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın başkanlığını yaptığı TÜSİAD televizyon dizileri ile ilgili bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantının haberi şöyleydi.

“TÜSİAD, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu’nun çalışmaları kapsamında; toplumu etkileme gücü yüksek olan televizyon dizilerinde kadının toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun konumlanmasını desteklemek amacıyla, “Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” projesini hayata geçiriyor. Koç Holding ana sponsorluğunda, on dört şirketin desteği ile gerçekleştirilen proje, bugün düzenlenen tanıtım toplantısında kamuoyuyla paylaşıldı.”

En çok izlenen 12 dizi incelenmiş bunun üzerine bir rapor çıkarılmış.

Bu toplantı sonuçları önemli. Neden?

1-Doğan Grubu ve diğer yer alan şirketler; televizyon dizilerinin toplumu etkileme gücünün yüksek olduğunu kabul ettiler. Yani şu anda toplumun içinde bulunduğu durumu kendilerinin oluşturmuş olduklarını ikrar etmiş oldular.

2-“Kabul ettiler de bize ne faydası oldu?” diyeceksiniz. Maalesef ki bir faydası olmadı, “Yazıklar olsun bize, bu topluma neler etmişiz, ne hale getirmişiz, eyvah yazık bize” falan demediler tam aksi “az etmişiz biraz daha yapalım” demişler.

Bugüne kadar olan dizilerde “kadınlar hüzünlüymüş” bundan sonra güçlü olacaklarmış. Erkekler da kaba ve kavgacıymış en çok izlenen dizilerde. Yine aynı hikaye. Mazlum ezilen kadın ve kaba ezen erkek. Bu dizilerin çoğunu siz çektirdiniz, siz yayınladınız. Kadınların bu kadar erkek düşmanı olmasına şaşmamak lazım.

Şimdi halktan özür dilemek yerine konuyu değiştirelim başka yerden vuralım diyorsunuz.

“Türk dizilerinde kadınlar ağlıyor, çocuk bakıyor ve çalışmıyorlarmış.”

Yani bugüne kadar acıdan hüzünden yeterince nemalandık, amca, yenge, yeğen…aile içi cinsel istismara örnek olacak yeterince dizi çektik, toplumun ahlakını oldukça bozduk, bundan bir sonraki aşamaya geçebiliriz diye düşünmüşler. Çocuk bakmak, evi işi yapmak da kadının neyine. Bu saatten sonra kadınları evde çocuğu ile ilgilenirken görmeyecek, kadınları iş hayatında görülecekmiş.“Kadın ve Erkeği bu kadar ayrıştırmaya gerek yok.” demişler. Yani bu demek oluyor ki kadınlar patron, erkekleri ev işi yaparken görülecek. Eh cinsiyet eşitliği de zaten bu demek. Kadın-erkek birbirine benzeyecek aile kurumu kalmayacak.

Alkış alkış alkış Doğan Grubu! Epey bir şey doğurmuşsunuz.

Tabii ki sadece bu kadar değil. Siz darbecilerin şâhısınız. 28 Şubat aslında sizin eseriniz. Fadime Şahinler, Müslüm Gündüzler elinizde iyi yem oldu, belki de siz kurguladınız, sizden her şey beklenir. Ekranlarda sürekli onları tutarak dindarların tehlike olduğu kanısı uyandırdınız ve hapse giren masum insanlara yapılanlar şiddet sayılmadı sizin tarafınızdan ve inançları gereği okuldan atılan başörtülü kızlara yapılanlar da nedense kadına şiddete girmedi. Fakat bugün bir kişi çıkıp bir mini etekli kadına laf söylese bu kadına şiddete giriyor. Siz var ya siz çok ikiyüzlüsünüz.

Şimdi de sırada “Cinsel İstismar Darbesi” mi var? Önce medyada kadına şiddet ve cinsel istismar haberlerini, yayınları köpürtün sonra hükümet temizleyemiyor diye yaygara koparın sonra darbe çamaşırı yıkar ortalığı kendiniz için temizlersiniz.

Etrafları sizlerle çevrili, danışmanları hainlerle dolu Ak Parti ne yapsın? Siz onlara tacizci iftiraları attıkça, onlar da kendilerini aklamak için ümmetin erkeklerini yakmaya karar verdiler. Bu günler de bolca kadınları kutsayıp, erkekleri ayaklar altına aldılar. 6284 gibi ömür boyu nafaka gibi adaletsiz kanunlar yetmezmiş gibi bir de 657 yi erkekler aleyhine düzenlemeye çalışıyorlar. Zannediyorlar ki erkekleri çiğneyince aklanacaklar. Oysa bilmiyorlar ki sizin atacağınız çamur bitmez, zira sizler bataklıkta yaşıyorsunuz.

Aile kurumu sizin en büyük düşmanınız. Elbette kendiniz için değil, halk için. Zira kapitalist sistem mutsuzluktan, boşanmalardan beslenir. Elbette Batılı dostlar da istemez Türkiye’de sağlam bir aile yapısını, bunun için de her türlü yardımı eksik etmezler sizlerden.

Bir de seçim var önümüzde. Bu yüzden çalışmalar hızlandı. Seçmen davranışlarını ölçen anketler gösteriyor ki cinsiyetçi saldırılar ve iftiralar, yapılan yanlış politikalardan daha fazla seçim kampanyasına zarar veriyor. Böyle giderse Ak Parti 2019 seçimlerinden çıkamaz. Ak Parti kurtulmaya çalıştıkça Doğan Grubu ve onların destekçisi feminist dernekler iftiraları artırıyorlar.

Cinsel istismar abartıldığı kadar değilse de vardır, tabii ki fakat bunlar bir kısmını organize ediyor diye düşünüyorum. Belki seçime yakın Ak Partili ya da MHP li bir siyasetçinin üstüne çamur atılacak, bu kadarla kalmayacaklardır. Onlar için her şey mübah nasıl olsa, öteki tarafta hesap vermeyeceklerini zannettikleri için.

Ne de olsa ellerinin altında pek çok gazete, televizyon kanalı ve pek çok yazar var.

Bakınız Ayşe Arman’nın son dönem yazılarına: Kendi evli ve çocuğu olan Ayşe Arman ne hikmetse neredeyse her röportajında ailenin güvensizliğinden bahsediyor. Son dönem taciz, tecavüz ve şiddet haberleri ile besleniyor.

Hatta kendi bile artık yazdıklarından rahatsız olmuş olmalı ki “Van’da onlarca erkek çocuğu istismar eden bir öğretmen daha” başlıklı yazısına şöyle başlıyor: “Biliyorum artık yüreğiniz kaldırmıyor. Ama yapacak bir şey yok. Gerçekten yok. Bu rezaletler, bu ülkede yaşanıyor. Bizim vazifemiz de bunları yazmak.”

Tabii kadıncağız ne yapsın, ekmek parası. Yaz diyorlar yazıyor. O da bıkmış yazmaktan fakat emir büyük yerden. Başlığa dikkat edin. İstismarcı bir öğretmen daha…Hepsi istismarcı da biz tek tek açığa çıkarıyoruz havalarında.

Olabilir her meslekten kötü insan çıkabilir, suçu duyururken onun mesleğini duyurmak sadece aynı meslekte olanları incitir ve zan altında bırakır. Pek çok Avrupa ülkesinde öğretmen ve din adamları ile ilgili kötü haber yayınlamak yasak. Bizde de baş hedefte öğretmenler ve din adamları vardır. Onların içinden suç işleyenler diğerlerini bağlamaz, fakat bizde ısrarla bağlanmaya çalışılıyor. Nasıl olsa yazılı medyayı kontrol eden bir sistem yok.

Mesala Ayşe Arman’ın aşağıda başlıklarını aldığım yazılarında ciddi ciddi kadınlara ya da çocuklara cinsel istismar var ve ne hikmetse röportaj içinde bu suçluların serbest bırakıldığı yazıyor ki pek çoğunda suçlunun bırakılması hiç mümkün görünmüyor. Sonra feminist bir avukat ya da gönüllü çıkıyor da istismarcıyı tutuklatıyor ve en ağır cezayı verdirtiyorlar. Yani devlet taciz ve tecavüz edenleri bu feministler olmasa serbest bırakacak. Her röportajda bu vurgu muhakkak var. Aslında bu röportajların amacı, devlet yetkililerini tacizci tecavüzcü ilan etmek. Nasıl olsa bunları takip edip “neden yalan yazdın?” diye hesap soran bir sistem yok.

Kadın şiddeti konusunda da aynı. Kurmuşlar feministler çeşit çeşit platform nasıl olsa Avrupa Birliğinden para da bol geliyor. “Kadın Cinayetlerini Durduracağız” diye bir palatform kurulmuş kendi kendilerine ölen kadınların sayısını veriyorlar. “Geçen sene 2017’de 409 kadın öldürüldü” diyorlar fakat rakamları nereden aldıkların açıklamıyorlar. Haber kanalları da bu rakamları onlardan alıyor.

Kimse de hesap sormuyor. Gerçek mi yalan mı, halkı galeyana getirmek için mi veriliyor bu rakamlar, kadına şiddet mi aile içi şiddet mi diye soran yok. Feminist derneklerin çoğu PKK destekli zaten. Onlar haber yaptıkça Hükümet yetkilileri de ha bire kendini aklamaya, 657 ile erkeklere daha ağır cezalar getirmeye çalışıyor. Bu hükümetin en büyük hatası”emaneti ehline vermemek” oldu. Bir aklı başında insan da çıkıp “Ne oluyor, bu verileri nerden aldınız?” demiyor. Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın onlarca danışmanı ne iş yapıyor, neden böyle önemli konuları takip etmiyorlar anlamıyorum.

Doğan Medya tutmuş hükümetin ipini istediği yöne çevirmeye çalışıyor. Artık buna bir “Dur” demek lazım.

Ayşe Arman’ın son yazılarının başlıklarına bir göz atalım:

“Van’da onlarca erkek çocuğu istismar eden bir öğretmen daha…”

“Kadın düşmanı kelimeleri dilimizden kovuyoruz!!!”

“Büşra Sanay, ensestin kitabını yazdı: Kardeşini doğuran kızlar tanıdım”

“Biz bu ülkede kadınları incittik lanetimizin nedeni bu!”

“Bu 12 yaş meselesi sizi de delirtmiyor mu?”

“Yuh olsun! Beter olsun! Kapıcı 10 yaşındaki çocuğa tecavüz etti”

“Sapık öğretmen 10 yıl sonra 87 yıl ceza yedi!”

“Geçerse senin, benim hepimizin tüm kadınların felaketi olacak”

“Kadın düşmanlarına ders niteliğinde karar!”

Melis Alphan’ın yazılarından bazı başlıklar:

“Her düzeyde şiddet vakasının ardında erkek olma halinin bulunması tesadüf değil!”

“9 yıl süren cinsel istismarı aile ve öğretmenler örttü”

“Kadınlar ve çocuklar ölürken boşanmaları dert edinemeyiz”

“Suçlulara ‘Sapkın’ deyip geçmek işin en kolayına kaçmak”

“Sağım solum önüm arkam şiddet”

“Hocalar, ne bu şiddet bu celal?”

“Bir gün bu ülkede kadınların da sözü dinlenecek”

“Varlığını kabul ettiğimizde ensesti önleyebiliriz”

“Türkiye’de ensest oranı yüzde 40!”

“Onur Haftası’na desteğe var mısınız?”

“Sayın savcı, bu istismarcıyı neden tutuklatmıyorsunuz?”

“Çocuğun beyanı neden yetmiyor?”

“Kadınlar susmayın!”

Bunlar sadece son yazdıklarından bir kaçı.

“Kısacası Doğan Medya yıllardır aile kurumuna tecavüz ediyor, beynimizi de taciz ediyor.”

Bu söyleyeceklerim hakim ve savcılara bir suç duyurusudur. Doğan Medya’nın cinsel istismar suçundan yargılanmasını talep ediyorum.

Suç: Devleti halkın gözünde aşağılamak ve toplumda haysiyetsiz davranışları yaymak.

Suçlu: Medya Darbecisi “Doğan Grubu”

Hedef: Halka ihanet ve Aile kurumuna darbe.

Tetikçiler: Gazeteciler, yazarlar…

Doğan Medya’nın son bir yıl içinde aileye yönelik yaptıkları haber, dizi, film, yazıların incelenmesi.

Aile kurumunu hedef alan baş tetikçilerin yazılarının özellikle incelenmesi.

Büşra Sanay’ın “Kardeşini Doğurmak” kitabının toplatılması ve yasaklanması

Ayşe Arman ve Melis Alphan’ın yazılarının incelenmesini ve cinsiyetçilik yapıp halkın arasına fesat sokmak suçları ile yargılanmalarını talep ediyorum.

Doğan Medya grubu yıllarca bu ülkede yayınları ile dindarları sığıntı gibi hissettirdi. Hep dindarların hesap vermesi istendi, bence şimdi sıra onlarda. Yaptıklarının hesabını versinler ve cezalarını çeksinler.

Televizyon vasıtası ile evlerimize girerek zehirli fikirlerini gençlerin içine sızdırdılar. Dindar aileler ile evlatları arısanda uçurum oluşturdular, aileyi dağıttılar.

Elbette başka yayın organları da var fakat en çok zararı bunlar verdiler. Devlet diğerlerinden de hesap sorsun. Manevi değerle saldırmaya hiç kimsenin hakkı yok.

Bu görüşlere katılanlar lütfen imza kampanyasına katılsınlar.

İmza kampanyası. Hedef 1 milyon imza.

https://www.change.org/p/cumhurbaşkanı-recep-tayyip-erdoğan-cinsel-istismarcı-doğan-medya-hesap-versin/share_for_starters?just_created=true

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu