Bugün Ramazan yarın bayram…
Sayılı günler tez geçer derler, doğrudur. Üçaylar, üç ay önce değil de sanki üç hafta önce girmişti. Receb, Şaban der demez Ramazan ayı da geliverdi. Geldi ve gelmesiyle geçmesi bir oldu. Bugün Ramazan, yarın bayram. Bugün oruç tutmak farz yarın haram. “Ölümlü dünya değil mi? Bugün varız yarın yok…” deriz ya, onun gibi işte. Bugünden sonra, oruç tutanla tutmayan –görünüşte- bir olacak da rûhî/mânevî bakımdan ise tamamen tersi…
Bu bayram, dinî vazifelerini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışan kulların mükâfat günü. Allah’ın feyiz, bereket, rahmet ve nuru bir ay boyunca üzerlerine yağan Müslümanlar günah kirinden temizlendiler. Bayram böyleleri için Mevlâmızdan tam bir mükâfat ve sevinç günü… Çünkü, Ramazanda hakkıyla ibâdet etmek için çalışanlara, bayram sabahı melekler mânevî ücretlerini müjdeliyor…. Ramazan ayının hakkını vermeyenler için ise böyle bir müjde yok. Bu durumda, Ramazanda ibâdet gayreti güdenlerle ibâdetten uzak olanlar arasında farklılık olması normal…
Sevgili Peygamberimiz’den beri, bu ayın adı Ramazan, bayramının adı da Ramazan bayramı. Yani, Ramazan bayramı, Ramazanın hakkını verenlerin bayramı… Böyle olmakla beraber, Ramazanı oruç ve ibâdetten uzak geçirenler de bayram yapıyorlar. Yapıyorlar da Ramazan ayının hakkını vermediklerini düşündükleri için midir nedir, “Ramazan bayramı” demeye varmıyor, ille de “Şeker bayramı” diyorlar… Bilmeden söyleyenler mazur da bazı yazar çizerlerin israrlarına ne demeli? Onlar da galiba Ramazan kelimesinin bayramla beraber anılmasına katlanamadıkları için öyle söylüyorlar.
Neyse biz kendimize bakalım. Peygamberimiz (s.a.v.) bayram günlerinin oruç günü değil, yeme-içme ve Allah’ı zikir günleri olduğunu bildiriyor. O bakımdan, bayram vur patlasın çal oynasın, oyun ve eğlenceyle geçirilen bir tatil olmamalı. Müslümana yakışan odur ki, bayram günlerindeki yeyip içmelerde ve bayram ziyaretlerinde dinî havayı bozmayacak şekilde hareket eder.
Bayram, Müslümanların kaynaştığı, sevgi ve kardeşliğin son haddine ulaştığı gündür. Akraba, eş-dost, konu-komşu ile bayramlaşmak, kabir ziyaretleri yaparak yakınlarımızın ruhlarına okuyarak onların da bayram yapmalarına sebep olmak, onların hallerinden de ibret almak lâzımdır. Çocuklara harçlıklar vermek, ihtiyaç sahiplerine yardımlarda bulunmak da bayramlarımızın güzelliklerindendir.
Bayram, bir cihetten mânevî diğer cihetten maddî temizliktir. Bayramı guslederek, tırnaklar kesilmiş, tıraş olunmuş olarak karşılamak Peygamberimiz’in sünnetidir. Bayramda en yeni en iyi elbiseler giyilir, güzel kokular sürünülür.
Peygamberimiz’in, pamuktan desenli bir hırkası vardı. Onu her bayramda giyerdi. Bayram namazına yaya olarak gider, gelirken de başka bir yoldan dönerdi. Bayram namazından döndüklerinde sahâbe-i kiram kendilerine “Ey Allah’ın resûlü, Allah kabul buyursun” derler, O da onlara “Allah sizden ve bizden kabul buyursun” diye karşılık verirdi.
Ramazan bayramında, bayram namazına gitmeden önce tatlı bir şeyler yemek, namaza giderken yolda içinden tekbir getirmek İslam âdâbındandır.
Bayramda ana-babasının ellerini öpene ve onlara ikram edene Allah da ikram eder. Anne-babasının kabrine gidenin her adımına sevap yazılır.
Bayram gecesinde, (Ramazanın son gününü bayramın ilk gününe bağlayan gece) yapılan ibâdetler çok değerlidir. Cenab-ı Hak o gece ibâdet edenlerden, Ramazan ayının tamamında affettiği kişi sayısınca kulunu affeder. Bayram gecesi yapılacak en değerli ibâdet namaz kılmaktır. Kur’an okumak ve Peygamberimiz’e salevât getirmek de büyük sevaptır. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar: “Kim her iki bayram gecesini Allah’dan sevap umarak ibâdetle geçirirse, kalplerin öldüğü günde onun kalbi ölmez.”
Okuyucularımızın ve İslam âleminin bayramlarını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim…
HUSUSÎ NOT: Sayın Ali Er! Nüzûl-i Îsa meselesinde tefsirler ne diyor? başlıklı yazımda, Zuhruf sûresinin, “O kıyamet için ilimdir/bilgidir” meâlindeki 61. âyetiyle ilgili olan ve itiraz ettiğiniz ifadem şöyle: “İbn-i Abbas, şöyle dedi: “O, (kıyamet için ilim olan) kıyamet kopmadan önce Meryemoğlu Îsâ’nın zuhurudur/dünyaya inmesidir.” Bu cümleye itiraz sadedinde, “İbn-i Abbas’ın böyle bir sözü yok” diyorsunuz. Oysa İbn-i Abbas Hz.nin böyle bir sözü var. Çağrı Yayınları’nın neşrettiği, “Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri” isimli İbn-i Kesir Tefsiri tercümesinin 13. cildinin 7161. sahifesinde 16-17 satırlarda, İbn-i Abbas’ın (r.a.) o sözünü aynıyla görebilirsiniz. Hayırlı bayramlar dilerim; saygılarımla…