Anasayfa SliderAnasayfa YazılarArşivSON EKLENENLERson-eklenenler

Bİ SOR NİYE GİTTİM!

Abbasi halifelerinden Harun Reşid’in oğullarını tesir altına alan Mutezile alimleri bunu devlet yönetimine de yansıtıp bir çok ehl-i sünnet din adamını haps ettirmiş, ekmeğine mani olmuş, hapislerde hayatlarını kaybetmelerine sebep olmuşlardır.

Yaklaşık 20 sene süren bu zaman diliminde ki yaşananlara “Mihne olayı” denmiştir.

İşte mutezile mensuplarının gemi azıya aldığı yıllarda meşhur bir imamları ölür.

Onun cenaze namazına ehl-i sünnet başka biri katılır. Bunu duyan diğer hocalar ve alimler bu şahsa; “Siz; Kuran’a mahluk diyen, Allahu Teala’yı istiva etti diyen, Kabir azabını, şefaati, Rüyetullah’ı inkar eden böyle birinin cenaze namazına nasıl katılırsınız” diye baya ağır sözler söylerler.

Çünkü ehl-i sünnet yolu orta yoldur. İfrat ve tefrit yoktur. O yolda olmanın da bazı alametleri vardır elbette. Yukarıda kısaca yazdığım Mutezile’nin itikaden inandığı hususlar ve bunlara ilave edebileceğimiz, amellerin imandan bir cüz olmadığı, kadere inanmak yine ehl-i sünnet itikadının en belirgin sıfatlarındandır.

Hasan Basri hazretlerinin talebelerinden Vasıl Bin Ata, hocasının görüşlerine itirazla ayrılarak yeni bir talebe halkası oluşturmasıyla temelleri atılan Mutezile’nin (ayrılanlar) ilk zamanlarında bu olaylar yaşanmış olmakla birlikte, daha sonra 14. Asırda gelen İbn-i Teymiyye kıvrak zekası ile temayüz etmiş ve çok insanın bu yola tevessülüne sebep olmuştur.

Vehhabiliğin ve bugün Orta Doğu’yu kasıp kavuran neoselefi akımlarında fikir babası işte İbn-i Teymiyye, daha doğrusu esasında mutezili görüştür.

Ve maalesef bugün bazı mutezile görüşe sahip kişiler alim diye önce Müslüman toplumlara pazarlanıp, sonra da fikirleri gizlice enjekte ediliyor.

Bunların en meşhurları Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh’tur.

Müsteşriklerin İslam dünyasındaki bazı beyinlere dercettikleri “Reform” fikrinin ilk bayraktarlarından olmakla birlikte yer yer İbn-i Teymiyye etkisi görülür.

Cemaleddin Efgani’nin ve sadık talebesi Muhammed Abduh’un eserlerinde öne çıkan 3 görüş vardır.

1- İslamı reforme edip asra uygun hale getirmek.

Hocası Cemaleddin Efgani’de Renan’a yazdığı meşhur mektubunda;

“ Müslümanlığın, ilmi ve ilmi tekamülü yok etmek istediği bir gerçektir.” Der.

2- Faize %10 cevaz verir.

3- Kuran-ı Kerim’in mahluk olduğuna inanır.

İşte başta verdiğimiz gibi Abbasi halifelerinden bilhassa Me’mun zamanında devlet kademelerine hakim olan Mutezile görüşü sahipleri, ehl-i sünnet mensuplarını devlet kademelerinden ayıklamanın şartı olarak “Halk-ul Kuran” ı kabul etmek koymuşlardı.

Yani Kuran-ı Kerim mahluk demeyenlere devlette görev verilmediği gibi türlü eziyetler, hapislikler veriliyordu.

Meşhur İmam Ahmed Bin Hanbel bu yüzden elleri kolları bağlı Tarsus’dan Bağdat’a hapse yollanmıştı.

Kuran-ı Kerim’in mahluk olup olmadığına dair mezhep imamımız İmam-ı Azam’ın Fıkh-ı Ekber’de yazdığı kısa görüşünü de burada nakledelim ki doğrıusunu bilsinler insanlar.

“Kuran’ın yazılması mahluktur, okunması mahluktur, Mushaf haline getirilmesi mahluktur, LAKİN Kuran mahluk değildir” der İmam- Azam Hazretleri.

Bugün maalesef genç insanlara zamanın bedii, veya büyük şair gibi lanse edilen şahısların kendilerine rehber seçtiği kimseler işte yukarıda bahsettiğim kişilerdir.

Bir kısım insan diyor ki; “Aman efendim bir alimin birkaç görüşü ehl-i sünnete uymuyor diye toptan reddetmek, onların İslamiyete hizmetini görmemek mi lazım”

Zaten problem burada kaynaklanıyor.

Bugün televizyonlarda arz-ı endam eden, boylarından fazla kitap yazan bazı projelerin her söylediği yanlış değil ki!

Zaten onların da bütün derdi, onca kitap ve söyleşide ki amaçları, 99 doğrunun yanına bir tane o sapkın fikri insanlara yutturmak.

Toplumda eleştirilen bazı şahısların her birinin 50-100 kitabı var.Ama bu kişilerin ehl-i sünnete mugayır görüşleri 10 tane ancaktır.

Zaten onların amacı da işte o.

Kabir azabı yok, Allah gaybı bilmez, Şefaat yok, Okunan Kuran ölüye gitmez, ve daha nice mutezile’nin 1300 senedir dillendirdiklerini allayıp pullayıp yeniden sunmak…

Başta verdiğimiz hikayeyi bitirelim biz.

İşte diğer alimlerin kendisine tarizde bulunduğu Hocaefendi der ki;

“Bi sorun sen niye gittin diye, bi sorun yahu“ der.

“Sen niye gittin peki söyle haydi o cenazeye”

“Şimdi bu zat kabir azabına inanmıyor ya; ben de cenazesinde dedim ki; Ya Rabbi buna öyle bir kabir azabı ver ki görsün kabir azabı var mı yok mu diye dua ettim.

Bu şefaate de inanmıyor. Hani hesap günü sevaplar yetmeyip derman aradığımız o dehşet gününde, anamıza koşup yüzünü çevirdiği, babamıza koştuğumuzda bakmadığı o günde bizi ateşten koruyacak bir imdat aradığımızda, yine Alalhu teala’nın Kuran’- Kerim’inde haber verdiği şefaatçilere gittiğinde onlarda senin yüzüne bakmasın ve cehenneme atılasın diye dua ettim.

Bu yine Rü’yetullah’a da inanmazdı ya; cennete girmek bir nimet, Resulullah’a, şehitlere ve sıddıklara komşu olmak başka bir nimet, ama cennet nimetlerinin en üstünü Allahu Tealanın cemaline müşerref olmaktır.İşte o seadetten de mahrum kalasın” diye dua etmeye gittim ben onun cenazesine…

Efendim etrafınıza bakın; televizyonlarda, İlahiyat Fakultelerinin mezun edip okullara öğretmen olarak yolladığı, yüzünden Kuran-ı Kerim’i doğru dürüst okuyamayan kişilerin yukarıda bahsettiğim fikirleri savunduklarını göreceksiniz

Böyle insanları televizyonda gördüğünüzde kanalı değiştirin, bir toplumda gördüğünüzde yanlarından uzaklaşın.

O kişilerden şeytandan beter kaçın.

Ola ki imanınız heder olur…

Ezcümle; Allahu Teala cümlemizi kabir azabından koruyup, hesap gününde şefaat etme yetkisi verdiklerinin şefaatına nail olarak cennete girmeyi, yine cennette Cemalullah ile müşerref olmayı nasip etsin…

Amin…

Orhan Baylan

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu