Anasayfa SliderAnasayfa YazılarArşivSON EKLENENLERson-eklenenler

Ayşe Böhürler, TV Net’de Fazlurrahmancı Mehmet Görmez’in Reklamını Yaptı!..

Feminist ve Modernist Yazar Ayşe Böhürler, Yeni Şafak grubuna ait olan TV Net’te “Türk Kahvesi” adlı programda Fazlurrahmancı Modernist Mehmet Görmez’i konuk ederek tepeden tırnağa Görmez’in propagandasını yaptı.

Halbuki Görmez’in Müslümanlığından şüphe ettirecek fikir ve icraatlarının ortaya çıkması üzerine görevden alındığını Ehl-i Sünnet bildiğimiz Albayrak Grubu Başkanı Sayın Ahmet Albayrak biliyor olmalı…

Görmez’in, Abdullah Gül ve Ahmet Davudoğlu ile kurduğu özel bir dernek/vakıf olan “İslam Düşünce Enstititüsü”nün (İDE), resmi bir kurum gibi gösterilerek, bu vakfın başına Cumhurbaşkanımız tarafından getirildiği imajının verilmesi de ciddi bir yanıltmadır.

Ayşe Böhürler gibi bir feminist bayana program yaptırmak da, Görmez gibi bir Fazlurrahmancı’nın propogandasını yapmak da vebali ağır işlerden olsa gerektir.

Aşağıdaki 2009 tarihli yazısında Ayşe Böhürler, eskiden yaşadığı Müslümanlığı kötülemekte ve pişmanlığını dile getirmektedir. Bu düşüncede feninistlerin, Ehl-i Sünnet Müslümanlar katında hala revaçta olması, “gayretullah”a dokunabilir. Bizden hatırlatması…

İŞTE O YAZI:

“Muhafazakar Erkekler /Ayşe Böhörler

21.03.2009 / Yeni Şafak

Geçen hafta katıldığım bir yemekli toplantıda, masanın etrafındaki tablo beni çok gerilere götürdü.

Muhafazakâr erkeklerin muhafazakâr olarak tanımlanmayı akıllarına dahi getirmediği yıllara… Zira o yıllarda bu tanım, sağ çizgiyi temsil eden, gelenekçi, bazen Osmanlıcı, dine çok da yakın görünmemeye dikkat eden kesimler için kullanılırdı. Bazıları için bunlar Müslümanlıklarını gizledikleri (zorunda bırakıldıklarını için) için ödlek yorumu ile pek de itibar görmezlerdi. Sağcılık pek muteber bir şey değildi kısaca. Sağcı; düzene uyum sağlamış, sistemin boyunduruğunu kabul etmiş, dininden çok geleneğine sahip çıkan, hatta böylece dinini kamufle eden kişi olarak tanımlanırlardı.

Gel zaman git zaman, bu fikirler değişti. İslam ülkelerinde nam salmış âlimlerin kendi coğrafyalarına uygun yaklaşımlarla ortaya koydukları fikirlerin bu coğrafyaya münasip olmadığı anlaşıldı. Dünyanın gidişatı, yaşların kemale ermesi, çoluk çocuk, hayatın kendisi derken önceden dışlanan sağcılığın kötü bir şey olmadığı ve birçok manada zenginleştirici bir tanım olarak kullanılabileceği fikri bu camiada yerleşti. İşin siyasi kısmını hepimiz biliyoruz.

Ancak işin sosyal yaşama tekabül eden kısmındaki değişim çok daha önemli. Böyle bir hayatın içinden gelen birisi olarak, kadınlardan ziyade erkeklerin değişiminin çok daha çarpıcı olduğunu düşünüyorum.

Çok değil bundan 15 yıl önceye gitmek yeterli… Mesela o yıllarda dindar erkekler ile yabancı kadınları aynı yemek masasının etrafında görmek hiç hayra alamet bir durum değildi. Birçoğu el sıkmaz, el sıkan kadınları da yadırgarlardı. Hatta yabancı bir kadınla sohbet etmek, yüz yüze konuşmak bile (bazıları için) hiç de uygun bir şey değildi.

Her camiada değişim için öncülük etmiş isimler vardır. Ahmet Şişman da bunlardan birisidir. Yıllar önce, İz Yayıncılık’tan çıkardığı ve bugün isim sahibi birçok insanı o yıllarda bir araya getiren İzlenim Dergisi’ni çıkarırken, kuzeni olan Nazife Şişman ve bana yayın kurulu üyeliği teklif etmişti. Katıldığımız ilk yönetim kurulu toplantısında bize arkasına dönerek oturan, yüzümüze bakmadan konuşan, bizi muhatap almadan tartışmaya çalışan iki üç kişiyi hatırlıyorum. (İzlenim Dergisi, o tarihte dindar kadınlar ve erkeklerin bir arada yayın ve yönetim sürecinde bulunması açısından ilk örnektir). Bu tepkiden ziyade kabullenememe durumunu içeren tutum çok uzun sürmedi. İki-üç aylık bir sürecin sonunda birbirimizden rahatsız olmadan birlikte verimli bir çalışma yapabilmeyi başarabilmiştik. Benzer durumları İzlenim dergisi kapandıktan sonra çalışmaya başladığım Aksiyon Dergisi’nde de gözlemlemiştim. O dönemde bu camiada kadın haklarından ancak aile başlığı altında rahatça söz edebiliyorduk. Tek başına kadın hakları söylemi o dönemde dindar erkeklerin tasvibinden geçmezdi. Çalıştığım bölümlerin isimlerinden aile lafzını kaldırmak için çok çaba sarf ettiğimi söyleyebilirim. Bu kavgaların (nezaket usul dairesinde) daha sonra Ak Parti programını yazarken de çok içinde kaldım.

Ayrıca o dönemde dindar erkekler arasında yaygın bir tutum da (ki bizim sinirlerimizi zıplatırdı); başörtülü bir kadını muhatap almamak, konuşmamak, hatta bazen yüzüne bakarken selam bile vermemek. Buna mukabil başı açık kadınlarla çok rahat konuşmak, şakalaşmak, bir başörtülü bir başı açık kadın yanyana olduğunda önce başı açık olanı muhatap almak, onunla sohbet edip diğerini yok saymak gibi…

1995 yılında Kanal 7’de çalışmaya başladığımda, oradaki kadın ve erkeklerin birlikte çalışma ortamları çokça mevzubahis edilir, bunun doğru olup olmadığı tartışılırdı. O dönemde medyada çalışan başörtülü kızların pantolon giymesi, sigara içmesi gibi birçok konu tartışmanın odağındaydı. Ekrana çıkmaya başladığımda arkadaşım Yasemin Babayiğit’in özgün kreasyonu olan pantolonlu ama uzun tunikli takımlar için bile ağır eleştiriler almıştım.

Kurulduğu ilk günden bu yana Kanal 7’de çalışanlar arasında kadınların sayısı erkeklere göre hep daha çok olmuştur ve dindar kesimde birlikte çalışma deneyiminin en iyi örnekleri orada sergilenmiştir. Sadece kadın erkek değil, farklı görüşlerden inançlardan birçok insan orada çok rahat çalışma imkânı bulabilmiştir. Kanal 7 ayrıca da birçok yönetmen, yapımcı, sunucu için iyi bir okul gibi olmuştur ki ben de bu okulun talebeleri arasındaydım.

Ekranda bir kadının (başörtülü-başı açık) görünmesine tahammül edemeyen, ayak ayak üstüne atan kadın konuğu lanetleyen bir kitleye yayın yaptığımız o günlerden bugüne baktığımızda, aradaki fark çok daha iyi ortaya çıkıyor. Kadınların ve erkeklerin hayatları arasına duvarlar ören yaklaşım zaman içinde çok değişim gösterdi. Bu değişimde İslami kesimin medya kurumlarının öncülüğü ve katkısı büyük. Ancak asıl değişimi siyaset yaptı. Siyaset bu duvarların tamamen yıkılmasına neden oldu.

Geçen hafta katıldığım yemekte bu değişimi düşündüm. 15 yıl önce bir masa etrafında toplanması düşünülemeyecek isimler bir arada yemek yiyorlardı.

İşin en ilginç tarafı da, Cumhuriyet tarihinde kadınların siyasete katılımında en yüksek oran yukarıda anlattığım resmin içinden gelmiş erkeklerin oyu ve desteği ile sağlandı. Kadın-erkek eşitliğine ilişkin kadın derneklerinin yıllardır mücadelesini verdikleri birçok yasal değişiklik, bu erkeklerin oyları ile gerçekleşti. Ve mecliste kadın-erkek eşitlik komisyonu, kadın istihdamını artırmaya yönelik çabaların altında da onlar var. Değişime içeriden bakınca kat edilen yolun büyüklüğü daha iyi görünüyor.”

Kaynak:http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=15895&y=AyseBohurler

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu