ArşivHayrettin KaramanMezhepsizlik

‘Ali Nar Hocanın Mezhebsizlik ve Hayrettin Karaman ‘Aleyhindeki Mücâdelesi Beyânında

Bu meqâle, erken devir islamistik modernistlerine dâir İslâmî Edebiyat mecmuâsında neşr edilecek bir tedqîqin, ‘ali nar xocanın te’lîfâtı ile ‘alâqadâr qısmından ixtisâr olundu.

Allahu teâlâ, ‘ilmi qullarından çekmekle almaz, lâkin ‘ulemânın qabzı ile alır. Hattâ ‘ulemâ qalmayınca insanlar câhilleri reîs seçerler, onlardan sorarlar, onlar da bilmeyerek fetvâ verirler. Hem kendilerini hem de halqı dalâlete düşürürler.

Hadîs-i şerîf [1]

‘Ali nar xoca, hayrettin karamanın dall ve mu’dıll olduğu xusûsunda qanaat sâhibi kimselerdendi. ‘Ali nâr xoca, bu adamın ilâhiyyât fakültelerinde ve imam-hatip mekteblerinde sebebiyyet verdiği zararları gördü ve yazdı.

‘Ali nâr xocanın kendi xâtırâtından ve neşriyyâtından anlaşıldığına göre, hayrettin karamanın da içlerinde bulunduğu modernist-mezhebsizlerle temâsı 1390Z (1970U) lerde oluyor.[2] ‘Ali xoca, hayrettin karaman ve etrâfındakileri esâsda ve füru’da modernistlik ile ittihâm ediyordu. O devirde islamistik modernistliğin muqâbili cârî olan ta’bîr, mezhebsizlikdi ve ‘ali xoca, hayrettin bey ve etrâfındakilerin bu vasıfla muttasıf olduğu fikrindeydi.

‘Ali nâr xocanın da içinde bulunduğu ehl-i sünnet; hayrettin karaman ve benzerlerinin esâsda dalâletini, bu kimselerin;

1.Dînler arası dialoğ tarafdârlıqları,

2.Usûl-i fıqhda ehl-i sünnetin mutâbıq olduğu düstûrlara muxâlefetleri; böylece, meselâ telfîq-i mezâhib tarafdârlıqları,

3.Qavmiyyetcilik yâhud türk-İslâm sentezi tarafdârlıqları,[3]

4.Ehl-i bid’at ve dalâlete, bu cümleden cemâlu’d-dîn efğânî, m. ‘abdûh ve reşit rızâ gibi modernistleri tervîc ve dînsizlik, masonluqla ma’lûl olan bu adamların, dîni taxrîb maqsadlı fikrlerinin Müslimânların arasında yayılmasına tarafdârlıqları,

5.Xilâfet-i İslâmî yerine demokrasi dînsizliğine tarafdârlıqları,

6.Kendilerine ‘alevî ismi veren birtaqım heterodoks dînsizlerin, Müslimân olduqlarını iddiâ ve bunlarla evlenmenin ve bunların kesdiklerini yemenin cevâzına tarafdârlıqları,[4]

7.Kendilerine şiî ismini veren râfızîlere ve râfızîlerin birtaqım i‘tiqâdlarına tarafdârlıqları,[5]

8.Ashâb-ı kirâmın büyüklerinden olan hazret-i Muâviyye radyAllahu ‘anh ‘aleyhindeki tezvirâta tarafdârlıqlarına istinâd etdiriyordu.

Ehl-i sünnet tarafdârları; bir taqım furûâtdan mes’elelerde hayrettin karaman ve benzerlerinin qarîhalarından uydurduqları fetvâları cümlesinden;[6]

1.Belediye evlenme muâmelesinin, İslâmî nikâh muâmelesi sayılmasına cevâz vermelerini,[7]

2.Ru’yet-i hilâl yerine, hesâb ile şer‘î ‘ibâdet vaqtlerini ta‘yîne cevâz vermelerini,[8]

3.Küffârın ‘âdetinden olan altın evlenme yüzüğü taqılmasına cevâz vermelerini,[9]

4.Taaddüd-i zevcâtın devlet tarafından tahdîdine cevâz vermelerini,[10]

5.“İhâlelerde yüzde onluq mecbûrî hayır kesintisi” denilen muâmeleye cevâz vermelerini

redd etdiler.

1390Z (1970U) lardan beri hayrettin bey, kendini taqlîd edenler içün vaz‘ etdiği ve ğazete köşelerinden neşr etdiği fetvâları ile mezhebdâş-hayran-muqallîd bir ğrup insâna dînden anladığını ta‘mîm ediyor. Bu uyduruq fetvâlarını bi’l-âhere birtaqım değişik ismler altında toplayaraq neşr etmeye devâm ediyor.[11]

Bu mes’elelerde hayrettin bey ve yârânının ta‘qîb etdiği mezheblerinde bir tenâsüb olması gerekmez. Mühimm olan bunların ittifâqı değil, ixtilâfıdır. Mezhebsizin kakafonik mezhebinde tenâsüb nasıl olsun? beyt;

cem‘ olub ehl-i hevâ her biri bir saz çalar,

böyle olur çelebi bizde orkestra dediğin. 

Bir zemânlar, ehl-i mezheb ve mezhebsizlerin, üzerinde ittifâq ederek qonuşabilecekleri müşterek bir zemînin varlığı qabûliyle yürütdükleri mülâhazaların artıq duyulmamasının sebebi, tarafların kendi bildikleri istiqâmetde yollarına devâm etmeleridir. İctihâd qapısının qapalı veyâ açıq olduğunun mübâhesesine ne-hâcet var. Hayrettin bey ve avanesinin hafîf-mezheb ahkâmını ta‘mîme ne mâni‘ var.

1390Z (1970U) larda hayrettin bey ve etrâfındakiler, ehl-i sünnete saldıracaq yerler tesbît etdiler. Hayrettin bey, ictihâd, telfîq-i mezâhib gibi mes’elelerle başladı. İlâhiyyâtlarda ve imam-xattâb mekteblerinde teşkilâtlandılar. Süleymân uludağa enflasyon kadar fâiz, imâm taftazânîyi tenqîd, ibn haldûndan, ibn rüşdden bahis düşdü. Bekir topaloğlu ehl-i sünnnet ‘aqâidi yerine mâturidiyye mezhebini keşf etdi.Teşkilâtlanma işleri, tayyar altıqulaça ihâle olundu.

Meselâ, altın yüzük veyâ belediye evlenme muâmelesinin cevâzı mes’elesi ile verdikleri mesaj, bu gibi sâhalarda Müslimânların modern dînsiz hayâtla çatışmaları vuquunda, kendileri gibilerin bunlara cevâz verebileceği ve Müslimânların bu mes’elelerde mücâdele etmesinin gerekmediğidir. Ru’yet-i hilâl ile oruc vaqtinin tesbîtinin lüzûmu bahsinde ısrâr etmeye ne lüzûm vardır? M.kamalın lâdînî devletinin me’mûrlarının hesâb esâslı tesbîtleri kâfîdir.

Hayrettin karaman pek a’lâ bilir ki m.kamal ve inkilapcıları, İslâmî nikâh ve bununla ‘alâqadâr her türlü İslâmî örfü men‘ ederken; bu ‘amellerine hanefî fıqhında, (kendi sevdikleri ta‘bîrle, İslâm huqûqunda) veyâ reşit rızâlı mezhebsizlerin fıkıhımsısında cevâz bulunub bulunmadığını ‘aqıllarına dahi getirmediler. Hayrettin karamanın heyrânlıkla göklere çıqardığı seyyid bey mel‘ûnunun xilâfet-i İslâmînin qaldırılmasının İslâmî olması haqqındaki nutqunu düşünün. Bu fikir kahbeleri başqaları tarafından qullanılmaqdan mahzûz idiler. M.qamal ve etrâfındakiler xilâfeti qaldırmaq içün ğarblı kâfirlerle anlaşıb bunu icrâ ederlerken fıqıhcı seyyit bey bu ictihâdın İslâma uyğunluğunu şer‘î delîllerle isbât ederek yağlı kemik peşine düşmüşdü.[12] Altın yüzük takma, enflasyon kadar fâiz, yabancı karılarla tokalaşma, yüzde on mecbûrî hayır kesintisi, belediye evlenme muâmelesini İslâmî nikâh yerine sayma ‘aynı zihniyyetin devâmından başqa nedir?  

İnkilapcılar sahnede oynarken islamist ezikler kendilerine var olma sâhası açılmasını bekleyor, dînsizlere sadâqatini isbât edenler üniversitede vazîfelerine devâm ediyordu. M.qamalın ve ta‘qîbcilerinin icraatlarının İslâma uyğunluğu, uyğunlaşdırılması içün qafa yormaqla meşğûl olan kemalistlere maqâmlar ihsân olundu. Hayrettin karaman ve bunun yetmesi erken devir modernistleri, oturduqları ilâhiyyâtlı yerlerden, kendilerine “İslâm ‘âlimi” sıfatını da lâyıq görüb, ictihâdımsılar etdiler. Dînsizlerin ‘amellerine fetvâ bulmaq bunlara düşdü. Bu alçaqlığın adı, “tecdîd, ıslâh, yenilenme”; buna i’tirâz eden Müslimânların adı “donuk, muqallîd, mezhebci” oldu. Reşit rızâ denilen mel‘ûnun mârifeti, Müslimânların fikrî, ‘ilmî târixinden ixtilâfa medâr gibi görünen mes’eleleri, içeriden bir ‘âlimmiş edâsı ile taqdîm etmek ve uğursuz mecmuâsı ile bunu pazarlamaq oldu. Hayrettin karaman, türkiye şartlarında ne efğânîciliğe ne de ‘abdûhculuğa soyundu. Hayrettin karamanın türkiyede soyunduğu rol, türkiye şartlarında güncellenmiş/updated bir reşit rızâcılıqdan ‘ibâretdir.

M.qamal ve inkilapcıları, muqallîdi olduqları fransadaki lâikliğin îcabınca hareket ediyorlardı. Fransada papazların nikâh qıymalarını, dînin ictimâî hayâta müdâhelesi ‘add eden dînsiz-mason-efğânîci-dialoğcu-ilâhiyyâtcı fransız ihtilâlcileri, papazların elinden bu salâhiyyeti alaraq medenî nikâh denilen, lâik devletin bir me’mûrunun devletin salâhiyyetine istinâden tescîlinden ‘ibâret bir muâmele icâd etdiler. Hristiyanlar ve sekülerist dînsizler arasında, qadîmden beri kilisede taqdîs edilen nikâhın yerine, devletin laik me’mûrunun tescîl etdiği muâmelenin iqâmesi üzerine ğarbda bir münâqaşanın devâm etdiği, bu husûsda internetde basit bir tedqîqe tevessül eden her oqur-yazara ma’lûmdur. Müslimânların nikâh muâmellerini yasaqlayan qânûnlar vâzı’ı gâvûrlar ne etdiklerini bilirler iken hayrettin karaman ve benzeri naylon müctehîdlerin oortaya atılıp “Bugün belediye dairelerinde kıyılan nikahların çoğu, İslam hukuku bakımından da muteber bir evlenmedir.” demekden maqsadı nedir? Bu zâtın maqsadı Müslimânların lâik devlet tarafından ğasb olunmuş İslâmî yaşama şekillerini ihyâ etmelerinin önünü almaqmıdır? Bu sûretde birtaqım mahfellere cemîle çıqarmaqmıdır?

Ru’yet-i hilâl yerine TC nin qânûn zoru ile iqâme etdiği ve insânların oruç yeyip yanlış günde oruç tutmalarına, kurbanlarını ifsâd etmelerine sebebiyyet veren uyduruk hesâbı müdafaa eden hayrettin karaman ve benzerleri Allahdan qorquyorlarmı?[13] Yetişsin bu hükme mesned oldurulacaq âyet ve hadîsler, ‘âlem-i İslâmın dört bir tarafından devşirilmekde sıqıntı çekilmeyecek beş para etmez adamların ictihâdcıqları. Hayrettin bey ve şebekesinin en mühimm oyunlarından biri, “İslâm ‘âleminden çağdaş ‘âlimlerin fetvâları”nın türkiyedeki oquyucuları, gûyâ meslekdaşları olan bu ‘adamlarla teşrik-i mesâî eyleyerek ilâhiyyâtcı mesleğinin sanki sarıqlı poz veren bu ‘âdemlerle hem-meslek olduğu intibâını vermek oldu. Hâl bu ki bu adamlarla berâber gülünç poz veren mollacıqların kisvelerinin bizâtihi bir qıymet-i harbiyyesi olmadığının şâhidi reşit rıza ve üstâdlarıdır. Kezâ hayrettin bey ve kravatlı meslekdaşları üzerlerine zer-dûz palan da giyseler âyet-i kerîmedeki işâretle, kitâb yüklü merkeblerden başqası olmadılar. beyt;

bed asla necâbetmi verir hîç üniforma

zer-dûz palan ursan eşek yine eşekdir.

Hayrettin karaman ve benzerlerinin muvaffaqiyyetle yürütdükleri strateji, ortalığı bulandırıp bildiklerini telqîn etmeye devâma istinâd ediyor. Meselâ, “hanefîyiz” diyen hayrettin beyin,[14] verdiği fetvâlarla, kendini hanefî usûlüne bağlı saydığı bir tek yazı veyâ sözü bulunmadığı ortada olduğu halde, bu yalan beyândan bir maqsadı olmalıydı. Bugün etrâfındaki insânlarla berâber “yalova mezhebindenim” dese de, ne kendini tenqîd edecek bir üstâd, ne de sünnîler rencîde olur diye kendini söylemeye mecbur hiss edeceği bir yalanı vardır. Ağzına geleni söyleyen ve verdiği saçmasapan fetvâları ile teveccüh gören bu adam, dünyâda kendini muvaffaq sayıyor olmalıdır.

‘ali nâr xocanın hayrettin karamanı tenqîd eden neşriyyâtı

‘Ali xoca, “Telfikçi-ırkçı işbirliği” yazısında hayrettin karamancı gürûhu İslâmın taxrîfi ya‘ni sekülerleşmesi lehinde lâîklerle işbirliği hâlinde bulunmaqla ittihâm ediyor. Qavmiyyet-perestlerin mecmuâsında 1397 recebZ (1977 temmuzU) inde, “Hayrullah Kar” imzâsı ile çıqan “Dinde ıslahat” yazısının, nesil mecmuâsında bi’l-âxere tekrâren ve faqat bir parağraf noqsanıyla ve bu sefer hayrettin karaman imzâsı ile neşr olunduğunu mevzu‘ ediyor. ‘Ali xoca, nesil mecmuasının neşr olunurken “Türk-İslâm sentezi”nden bahs eden bir el îlânı ile berâber dağıtıldığını mevzu‘ ediyor. Hayrettin bey ve etrâfındakiler bu târîhlerde MSP ve necmeddîn erbaqan xocanın ‘aleyhinde mevqi‘ tutdurmuş görünüyorlar. ‘Ali xoca’nın bu miyânda dîger bir yazısı, “Devrimci-abduhcu elele” ‘unvânlı.[15] ‘Ali nâr xoca’nın bu târîhlerde neşr olunan “Büyük Gazete”de, bir oquyucu mektûbuna cevâben “Mezâhibin Telfîki” kitâbını tenqîd ediyor.[16]

İzmit imam-hatip lisesinde muâllîmlik ederken ‘ali xoca, “Mezunlarımızın bazı çıkıntılarını tesbite dair rapor” unvânı ile uzunca bir meqâle yazmış ve burada o devir i‘tibârı ile ‘âlem-i İslamdaki mezhebsizleri ve bunların türkiyedeki muqallîdlerini mevzu‘ etmiş. Bu arada ‘arab ‘aleminde neşr edilen birtaqım ifsadâtı da ‘ali xocanın tenqîd etdiği görülüyor.[17]

Reşit rızânın ve bu herîfin hayrettin karaman tarafından neşr edilen “Telfîq-i mezâhib” kitâbını tenqîden ‘ali xoca, “büyük gazete”de müstaqilen bir meqâle yazmış.[18]

‘Ali nâr xoca, “İmam Hatip Lisesi ve Yüksek İslam Enstitüsü Mezunlarına Mesaj” unvâniyle hâzırladığı anlaşılan bir broşüründe hayrettin karaman ve etrâfındakilerin, “Yüksek İslâm Enstitüleri Mezunları Dernekleri ve Federasyonu” vâsıtasiyle ta‘mîme çalıştıkları hareketlerini, diyânet içindeki çeteleşmelerini, bu cümleden sâdıq albayrağın diyânetdeki vazîfesinden azline vesîle olmalarını mevzu‘ ediyor.[19]

‘Ali nâr xocanın hayrettin karaman bahsindeki hassâsiyyetini en güzel ifâde eden cümle, içinde hayrettin karamanın da bulunduğu bir ğrup gereksiz adamın 1414 şevvâlindeZ (nisan 1994U) “kuran vakfı”ndaki toplantıda, “Qur’ânın tashîh edilmesi lâzım gelir” yollu edebsizlikler ayıqladığı bir meclîsdeki suqûtunun mevzu’ edildiği meqâlesindedir: “[Hayrettin karaman,] Türkiye’de, ilmiye sınıfından görünerek ve arkadaş talebe çevresine dayanarak; Diyânet-İlâhiyat olanaklarını kullanarak İslâmî bilgilere ve bilginlere şüphe yönelten; [dînde] gevşeme[ye] ve dinin ahkâmı ve kaynakları konusunda mübâlâtsız söz etmeye yol açan ilk kişidir.”[20]

‘Ali nâr xoca 1421Z (2001U) senesinde, hayrettin karamanı tenqîd etdiği müstaqîl bir kitâb neşr etdi.[21] ‘Ali xocanın bu kitâbındaki maqsadı, hayrettin karamanın bir modernist olaraq tasnîf edilmesi gerekdiğini birtaqım misâller vermek sûretiyle göstermekdi. ‘Ali xocanın kitâbın muqaddimesinde de ifâde etdiği üzere mezhebsizler, ilâhiyyâtlar vâsıtası ile dalâletlerini yaymağa muvaffaq olmuş gibi görünüyorlar. Heyhât ki âxiret var. İctihâd ediyoruz lâubâlilikleri vâsıtası ile Allahın dîni ile bu şeklde mübâlâtsızca oynamanın hesâbını verecekler. Muvaffaqiyyetden zann etdikleri hâller, belâları olacaq. Talebemdir, eserimdir diye türlü yerlerde riyâkârâne faxr etdikleri, görelim bir xayr verecekmi?

 

istitrâd

Hayrettin karamanın hâtırâtı neşr olunduqdan sonra, bu adamın haqqımdaki tenqîdinden bana ilk def’â bahs eden merhûm ‘ali nâr xoca olmuşdu. Hayrettin bey, bu yazısında şahsımın “ ‘ali nar takımı ile temâsda olduğumu”[22] yazmış, yaqışdırmış. ‘Ali nâr xoca merhûmla, merkûmun bu isnâdı vesîlesi ile eğlenmişdik. Merkûm-ı mezkûr, o târîh i’tibârı ile vefât etmiş bulunan said çekmegile de, beni tanıyıp tanımadığımı sorduğunu ve bu zâtın “Böyle şey’ler yapacağını ummazdım.” diye cevâb verdiğini iddiâ ederek yalan söylemiş. (Hayrettin K., “Bir Varmış..”; 3.c., 105.s.)

Hâl bu ki hayrettin bey, hâtırât adını verdiği ifşaât-nâmesinde de ifâde etdiği üzere, âdâlet sıfatından mahrûm, yalancı şâhid tutan, yalan deyib haram yiyen eski yalancılardandır.[23] Kitâbım neşr olunduğu târîhlerde ne ‘ali nâr xocayı ne de sait çekmegili doğru dürüst tanırdım. Her iki zâtı da te’liflerinden bilir, o târîhlerde hasîb es-sammarâî den tercemesini oquduğum‘ali nâr xocayı ğıyâbında severdim.[24]

Sait beyle, hâfızası yerinde olduğu ‘ömrünün son senelerinde defalarca görüşmüş sohbet etmişdim. Saît beyden, bu zâta nisbet edilen mezhebsizlik bârede bir fikrini duymadım. Belki de sormadım. Sait çekmegil bey ile nezâket dâiresinde görüşürdük. Sait beyin hayrettin beyden en mühimm bir farqı, insâflı olması idi. Efğânînin masonluğu bahsinde kendi ile etdiğim bir sohbetden sonra, “Yâ demek öyle?” deyib, bir daha o adamların lehinde tek kelâm etmediğini biliyorum.[25]

Yaşar kaplan, kitâbım neşr olunduğu zemân edebsizlik edib ‘aleyhimde iftirâlar etmiş bir seri meqâleler yazmış bu arada, malatyalı olduğumu bildiği içün ‘aynı hayrettin karamanın tevessül etdiği gibi said çekmegili kendine yalancı şâhid göstermeye qalqışmışdı.[26] Hâl bu ki o zemânlar hayâtdar olan saît beyle görüşmüş ve onun da haberdârlığı ile şevket eygi beye gönderdiğim mektûbumda bu mes’eleye temâs etmişdim. Sait bey ne kitâbım, ne de şahsım ‘aleyhinde bir tavır taqındı.[27]

Hayrettin bey, müktesebât-ı ‘ilmiyye ve ‘aqliyyesinin çapını beyân sadedinde, efğânî haqqında, yalnızca ğarb ‘aleminde değil bütün dünyâda yapılmış en mühimm tedqîqleri tenqîd içün “üç yahûdînin yazdığı kitâb ve meqâleler” (Hayrettin K., “Bir Varmış..”; 3.c., 105.s.) diyor ve biz bu sûretde yehudînin yazdıqlarının bir i‘tibârı olmadığını anlayıveriyoruz. O beğenmediğimiz kâfirlerin yazdıqları, bizim Müslimân bildiğimiz ahmâqların yazdıqlarından maqbûl ise onları îmânsızlıqlarını beyân ile tekzîb ve “bizimkileri” mü’mîn saydığımız içün tebcîl edeceğiz öylemi?

Yazdıqları ve yazdıqlarım ortada iken hayrettin bey, “Efgânî ve öğrencileri hakkında peşin menfi hüküm sahibi olmuş” (Hayrettin K., “Bir Varmış..”; 3.c., 105.s.)diyebilecek müktesebât-ı ‘ilmî ve edebe sâhib değildir. Bu qadar tahqîqât, delîl, eserden sonra ağzında “peşin”, “veresiye” lâqırdıları gevelemekde ısrâr edenler haqqında şahsen dîger ixtisâsım dâiresinde düşünmeyi ihtiyâr ederim.

Kitâbımdaki bütün iddiâlarıma, “Gerçek İslam’da Birlik” kitâbının girişinde cevâb vermişmiş. Beş meqâle üzerine tasnîf etdiğim kitâbımdaki xusûslar iddiâ değil isbât edilmiş hükmlerdir. Hayrettin beyin “Gerçek İslam’da Birlik” kitâbı ve bu zâtın İslâm ansiklopedisinde yazdığı, efğânî mâddesi bir ‘ilim ve tefekkür özürlülüğü ‘âbidesidir. Hayrettin bey, anlaşıldığına göre terceme etdirtdiği ve tercemesine taqrîz yazdığı ‘ali şeleşin “Cemâleddîn el-Efğânî beyne dârisîh” kitâbının benim ve benzerlerimin iddiâlarını çürüten bir kitâb olduğu zannındaymış.[28] Tercemesi neşr edilen bu kitâbın benim kitâbımda sübûta yetirdiğim hükmlerimi “çürütdüğünü” iddiâ eden kimsenin oquduğunu anlama özürlü bir kimse olması muhtemeldir. ‘Ali şeleşin kitâbı, hîç de fenâ olmayan ve aslâ hayrettin bey ve benzerlerinin inşâsına sa’y etdikleri efğânî-‘abdûh-reşîd rıza efsânesine hayr etmeyen bir kitâbdır. Kitâbımın esâsını teşkîl eden efğânînin masonluğu, renan meqâlesi, efğânînin peyğamberik i‘tiqâdı, efğânînin râfızîliği, efğânînin ‘abdu’l-Hamîd xânla münâsebetleri haqqında bu kitâb vesîlesi ile müzâkereye değecek pek az şey’ vardır. ‘Ali şeleşin kitâbı, efğânî haqqında neşr edilen senedler ve bu senedler esâsında tanzîm edilmiş Müslimân, gavûr ve dialoğcu kâfirlerin elinden çıqmış neşriyyât vâsıtası ile sübût bulan hükümlerin bir tekini dahi değişdirmeğe kâfî değildir. ‘Ali şeleşin kitâbından sonra efğânînin masonluğu haqqındaki hükmmü değişmiş yoqsa râfızî bir yalancı olduğumu? Hayrettin karaman, daha ‘ali şeleş ortada yoq iken 1390Z (1970U) lardan beri neşr etdiği beş para etmez meqâleler ve kitâblarında efğânî haqqındaki literatürden bîxaberâne, âşıqâne, câhilâne şey’ler yazaraq insânları ifsâd etdi ve etmekde ısrârlı görünüyor.

Hayrettin bey, kendi haqqında yazdığım iki cümleyi numûne olaraq seçmiş ve üstâdlarından ta‘lîm etdiği tıynetinin bütün evsâfını âşikâr etmiş: “Efğânîye mason da olsa şeyhimizdir.” demekden başqa yolunuz qalmadı demişim de nasıl olur böyle demeyen kendi gibilere xilâf-ı edeb şey’ler nisbet etmişim.

(Hayrettin K., “Bir Varmış..”; 3.c., 106.s.) Hayrettin bey gibiler değil o dediğimi, dediğimden beterini hem dedi hem etdiler. Efğânî, bunların yanında zemzemle yunmuş râfızî gibi qalır. Dînler arası dialoğ gibi bir şeytânetin müdafaasının ancaq ba‘zı cüz’lerini efğânî, sessizce telâffûz etmiş ve intisâb etdiği localarda bu miyânda lâflar gevelemişken hayrettin bey bu bârede cildlerle yazdı ve hem kendini hem kendi gibileri dalâlete soqdu. Hâl bu ki dînler-arası diâloğculuq, masonluğun en bâriz husûsiyyetidir.

Faqat şâyet bu dalâletle ayyâş gezib, ağzına geleni dîn belleyib, ictihâd ediyoruz diye söyleyenler, “Efğânî ve benzerleri mason olsa da şeyximizdir” demiyorlarsa, ne diyorlar, neyin peşindeler?

hâtime

‘Ali nâr xoca da rahmet-i Rahmâna qavuşdu. Mezhebsizlere qarşı sedden bir taş daha düşdü. Hayrettinîler bugün içün sûretâ ğâlib görünüyor. Üç vaqte qadar ‘ali xocanın yanına gidecek hayrettin beyin kendiyle haşr olacağı, efğânî, ‘abdûh, reşit rızâ ve onların mason birâderleri bir tarafa; bizim de bir vaqt sonra kendileriyle haşr olacağımız, sevdiğimiz ‘ali nâr xoca, ahmed dâvudoğlu xoca, mustafa sabrî efendi ve onları sevenler ve dînde, mezhebde onların birâderleri bir tarafa. Mustafa sabrî efendinin ifâdesiyle; nasıl efğânî mısırda, cübbesinin altında masonları, dînsizleri saqladı ve bunların ciğerlerindeki vebânın mısıra ve oradan bütün İslâm ‘alemine intişârına vesîle oldu; hayrettin karaman da göstermekden hicâb etmediği, çektirdiği cumhûriyyetin lenger şapkasının altında, kendi çapında, ilâhiyyâtlar ve bir yere qadar imâm-xattâb mektebleri vâsıtasıya mezhebsizliğin, islamistik modernizmin türkiyede intişârına vesîle oldu. Mısırda ve türkiyede efğâni ve hayrettin karamanın açtığı mezhebsiz-dînsizlik köprüsünden geçen yeni nesil modernistler seleflerini de geçdi ve bunların tenâquzlarla ma‘lûl, eklektik, derme çatma mezheblerine, uyduruq dînlerine i‘tibâr etmediler. Cenâb-ı Haqq bizi, sırât-ı mustaqîm üzere sâbit-qadem qılsın.

==========================================================

[1]Hadîs-i şerîf, “Buxârî-i şerîf”, “Kitâbu’l-‘ilm”, 34, r.100 : “Müslim-i şerîf”, “Kitâbu’l-‘ilm”, 13 : “Sünen-i tirmizî”, 5, r.2653 : “Sünen-i ibn mâce”, “Kitâbu’l İftitâh”, 8, r.52 : “ Müsned-i Ahmed ibn Hanbel”, 2.c., 162, r.6511

[2]Hayrettin Karaman, “Bir Varmış Bir Yokmuş”, İz neşr., İstanbul-1430Z (2009), 2.neşr.; 3.c., 99.s.; ‘Ali nâr xocanın 24 Ramezân 1398Z (28 Ağustos 1978) târîhli mektûbu.

[3]  İsmail Kara, “Dinî Düşünce Tarihimiz Açısından Hamidullah’ın Eserlerinin Türkçe’ye/Türkiye’ye İntikali ve Tesirler”, http://www.sonpeygamber.info/dini-dusunce-tarihimiz-acisindan-hamidullah-in-eserlerinin-turkce-ye-turkiye-ye-intikali-ve-tesirler.; “[1389Z]1969 yılında Necmettin Erbakan’ın önderliğinde kurulan ve (muhtemelen Erbakan’a rağmen) süratle “İslamcı” rengi belirginleşen Milli Görüş hareketinin giderek güç kazanması, buna bağlı olarak Müslüman-muhafazakar çevrelerdeki siyasî-fikrî bölünmeyi artırması, bir diğer ifade ile siyasî safların daha belirgin ve vurgulu bir “dinî/İslami” hat üzerinde yeniden tarif edilir olması … Mensupları gittikçe artan İmam Hatip Okulları ve Yüksek İslam Enstitüleri çevresi siyaseten mütereddit ve bölünmüş bir manzara arz ediyordu. Bu çevrenin içinde yer alıp da mensubiyetleri daha önce cemaatlere, tarikatlara göre teşekkül etmiş olanlar siyasî tercihlerini büyük ölçüde o istikamette kullanıyorlardı. İmam Hatip Okulları’nın ilk mezunlarından “ağabey” konumunda olanların meşhur isimleri Erbakan hareketine en yumuşak ifade ile mesafeli bakıyorlardı. Bunların açık bir siyasî tercihleri yoktu, kendi beyanlarıyla “tarafsızlık” politikası yürütüyorlardı ama tercihlerini yapmış olan kesimler, hatta arkadaş ve meslektaşları onları MHP ve AP’ne daha yakın görüyordu. Bu tesbitte kısmen gerçeklik payı da vardı. (O yılların şartlarında MHP içinde Türkeş’e rağmen “daha çok Müslümanlaşma” temayülünün güçlendiğini de hesaba katmak gerekir). Yine de İmam Hatip Okulları çevresinin büyük çoğunluk itibariyle şu veya bu ölçüde, isteyerek veya ehven-i şer olarak Milli Görüş hareketine destek verdiği söylenebilir… Bir diğer gelişme 12 Mart 1971 sonrasında, Milli Görüş ve Erbakan çizgisiyle mesafeli olan İmam Hatip Okulu – Yüksek İslam Enstitüsü çıkışlı bir grubun, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda, başkan yardımcılığına getirilen Tayyar Altıkulaç önderliğinde etkili olmaya başlamasıdır. Nihai meyvelerini 12 Eylül darbesinden sonra verecek olan bu gelişme geleneksel evsafta din görevlisi yetiştirmekte iddialı olan bazı cemaat yapılarını fiilen, bazılarını da fikren ciddi olarak ilgilendirmekte hatta rahatsız etmekte idi.

[4]Halîl Gönenç, “Günümüz Mes’elelerine Fetvâlar”, İstanbul-1408Z (1988U), İlim neşr.; 2.c., 111.s.; Halîl xocanın “Alevi biri ile evlenmek” başlığı altında verdiği cevâb, türkiye şartlarında başını belâya soqmadan nasıl doğru cevâb verilebileceği husûsunda hazîn bir fıqh âbîdesidir. Xoca, başlıqda ‘alevîlerden bahs edeceğini qayd etmiş ama cevâbında “Müsliman olmayan kimse ile evlenilmeyeceğini” qayd etmiş. Gerisini sizin anlamanız lâzım. Lâfın temâmı ahmağa, bir de mezhebsize söylenir zâhir. : Hayrettin Karaman, “Hayatımızdaki İslâm”, İstanbul-1432Z (2011U), İz neşr., 2.tab‘; 3.c.,175.s.

[5]Hayrettin Karaman, “Şia’da Fıkıh Usulü ve Şer’î Deliller”, [“Milletlerarası Tarih’te ve Günümüzde Şiilik Sempozyumu”, İstanbul-1413Z (1993U), İSAV neşr.] nın içinde.; 355.s.; “Mezheblere objektif bakan bazı sünnî âlimler, ca’feriyye mezhebini prensip olarak mûteber bir İslâm mezhebi olarak tanımışlardır. 1 ekim 1958’de el-Ezher Şeyhi Mahmud Şeltut’un, “İmamiye şi’asının, İsâm’ın meşrû bir mezhebi olduğuna dâir” bir fetvâ neşr etmesi ve bunun akabinde el-Ezher’de bir şi’i fıkıh kürsüsünün kurulması, ferdi teşebbüsleri de aşan önemli bir gelişmedir… İslâm birliğinin sağlanması… maksad[ıy]la 19.asrın sonlarında Cemâleddin Afganî’nin sarfettiği çabalar, 1940’larda yeniden canlandırılmış, İslâm birliğine bir kapı, bir yol olmak üzere mezhepler ve mensupları arasında bir yakınlaşma sağlama çalışmalarına girişilmiştir… âlimlerin … bu hayırlı hareketi ve meşkur çabayı sürdürmeleri zarûrîdir.” : Hayrettin beyin abdestsiz şiîlere iktidâ ederek nemâz qıldığını zann etmesi; (Hayrettin Karaman, a.g.e; 715-717.s.) : Başta hüseyin atay olmaq üzere türkiyeli dâru’t-taqrîbci şarlatanlar meclisinin geyikleri: (a.g.e., 695-699,702, 710; bu, bir dâru’t-taqrîb toplantısıymış.) : Dînler-arası dialoğculuq modası âşikâr olmadan evvel, mason üstâdı efğânîden aldığı ilhâm gereği râfızîlerle ehl-i sünnetin yaqınlaşmasını tervîc ediyorlar.

[6] Hayrettin beyin mezhebsiz usûlünü, hangi fer’î mes’eleye tatbîq etseniz, netîcesi kendine benzer. Kendi de bunun farqında olduğu içün, ba‘zen “Mezhebde şöyle, İslâmda böyle gibi” cevâhir saçdığı oluyor. Bu zâtın birce, “Allah var” dediğine i’tibâr olunur. Ğazete köşesinden ve internet sayfasından fetvâ qılıqlı neşr etdiği şey’lerin cümlesi, bu usûle tâbi‘dir. Vâde farqının cevâzı haqqında eski devrlerde neşr etdiği bir meqâle münâsebetiyle ali şafağın bu zâtın mezhebini veyâ mezhebsizliğini tenqîd etdiği meqâleler diqqate şayândır: Hey’et (Hayrettin Karaman ve başqaları), “Yıllık”, İslami İlimler Araştırma Vakfı Neşriyatı; İstanbul-1398Z (1979U) : Hayrettin beyin, bu zamanda seferîliğin olmayacağı haqqında boyundan büyük lâfları. (‘Ali Eren Xoca, “Dinde Deformistler”, İstanbul-1434Z (2013U), Yasin neşr.; 2.c., 248.s.) : Malatyalı Muhammed Reşâd, “Modernizmin Zaferleri -1-: Nāmahrem ile Toqalaşmaq”, “Ğurabâ” mecm., 11.‘aded, Rabi‘u’l-âxir 1439Z (Nisan 2009U); 51-57.s.; http://www.gurabamecmuasi.com/Dergi/11-sayi/136-modernizmin-zaferleri-1-namahrem-kadinlar-ile-tokalasmak.html

[7]Hayrettin Karaman, “İslâm Işığında Günün Meseleleri”, İstanbul-1407Z (1987U), Nesil neşr., 5.tab‘; 1.c., 315-330.s.; “Bugün belediye dairelerinde kıyılan nikahların çoğu, İslam hukuku bakımından da muteber bir evlenmedir.” : Halîl Gönenç, “Günümüz Mes’elelerine Fetvâlar”, İstanbul-1408Z (1988U), İlim neşr.; 2.c., 117.s.; Şâfiîlerde de bu muâmelenin câiz olmadığı bahsinde. : Ahmed Dâvud-oğlu Xoca, “Bulûğu’l-Merâm” terc.; 3.c., 233-235.s.

[8]Hayrettin Karaman, “İslâm Işığında Günün Meseleleri”, İstanbul-1402 (1982), Marifet neşr.; 2.c., 33-62.s.; 1397 (1977) senesinde ahmed selâmî toscuoğlu beyin başlatdığı bir hareket netîcesi, eli qalem tutan o devr Müslimânlarının temâmının rey beyân etdiği bir mes’ele olan, şer‘î ayların sübût sûreti haqqındaki mübâheselerde, denâet işleri teşkilâtının mevqi‘ini müdafaa sadedinde saff bağlayan gürûhunun erkânından saim yepremin hâzırladığı bir meqâle, o târihden beri hayrettin beyin kitâbında neşr edilmekde ber-devâmdır. Türkiyeli Müslimânları idlâl eden bu meqâle ve bâtıla tarafdârlıq, tek başına hayrettin bey ve yârânına belâ olaraq yeter. Fetullah bey bu miyânda, o devrde medrese arqadaşları olan sadi çögenli ve ‘ali bayram beylere bir kitâb hâzırlatmış ve erzurumda neşr etdirmişdi. (‘Ali Bayram, M. Sadi Çöğenli, “Aylar ve Rü’yet-i Hilâl”, Erzurum-1398Z (1978U)), Bu kitâba bir taqrîz de yazan fetullah beyin ( M.F.D. (Muhammed Fetullah Dahhak Xoca), “Bir İnceleme Üzerine”, (‘Ali Bayram, M. Sadi Çöğenli, “Aylar ve Rü’yet-i Hilâl”, ”, Erzurum-1398Z (1978U), [İsteme Adresi: … Kemeraltı, İZMİR … Dizgi, Baskı, Cilt: Gülen Matbaası… ERZURUM]; 1-5.s.) Bi’l-âxere hayrettin karaman ile dialoğculuk bârede teşrîk-i mesâîsi ve nehâyet hayrettin beyin ihâneti ile biten muâşaqalarının hazîn sonu ‘ibretlik işlerdendir.

[9]  Bu mes’elenin fıqh-ı hanefî zâviyyesinden qıymetlendirilmesi: http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2015/01/ahmed-davudoglu-vs-hayrettin-karaman-2.html

[10]Hayrettin Karaman, “Gerçek İslâmda Birlik”, Nesil neşr.; 93.s.: Hayrettin Karaman ve dîgerleri, “Kur’an Yolu”, Diyanet İşleri Başkanlığı neşr., 1423Z (2003U), 1.tab‘; 2.c., 34.s.; (‘Ali Eren Xoca, “Dinde Deformistler”, İstanbul-1433Z (2013U), Yasin neşr.; 2.c., 72,312.s.) den naqlen. : ‘Ali xocanın tenqîd etdiği, taaddüd-i zevcâtın devlet tarafından tahdîd edilmesinin mümkîn olduğu haqqındaki Allahsızlıq, vaqtiyle ingilizlerin mısırın başına musallat etdiği mason başı tevfîq paşanın icbârı ile olmuş ve ‘abdûh buna çanaq tutmuşdu. Hayrettin bey, benzeri pek çok mes’elede olduğu gibi muqallîdi olduğu bu mason herîfin qavlini dîn diye neşr etmekden hicâb etmiyor.; https://en.wikipedia.org/wiki/Tewfik_Pasha ; “Tewfik was a strong advocate of monogamy.

[11] Hayrettin Karaman, “Hayatımızdaki İslâm”, İstanbul-(1432-1433Z) (2011-2012U), İz neşr.; 3 cild.

[12] Seyyid Bey (Mehmet Seyit Bey), “Hilafet ve Hakimiyet-i Milliye”, 1343Z (1924U); Davulun toqmağının kâfirlerin elinde olduğu meclîsde, xilâfeti qaldırmanın İslâmîliğini âyetle hadîsle gûyâ xilâfetin qureyşîliği ile isbât eden utanmaz ahlâqsız adamlar. Bunların muâsır vârisleri işi daha da uzatıp şiîlerden ve başqa bozuq dîn sâhiblerinden devşirdikleri dedikodularla mes’eleyi gâh kerbelâya gâh ğâdir-i huma götürüp getirmeleri ne fezâhâtdir. Xilâfet ğayrı-İslâmi ve faqat demokrasi hâşâ İslâmîdir değilmi? Mustafa sabrî efendinin mısıra vardığı zemân gördüğü efğânî yetmelerine baqaraq; “ ‘ilmin bu qadar çoq ve ‘aqlın bu qadar az olduğu bir belde görmedim” dediği keyfiyyetin türkiye i‘tibârı ile bugünki hâlinin tasvîri, “‘aqlsızlıq ve ‘ilmsizliğin bu qadar çoq olduğu ve etrâfı psikopat ilâhiyâtcı müsvettelerinin işğâl etdiği bir belde gördüğümüz” olmalı.; İşte bu seyyid bey ile hayrettin beyin râbıta-i fikriyye ve hissiyyesi mezhepsizliğin psikopatolojisinin tahlîlide nazar- i‘tibâra alınacaq xusûslardandır. Hayrettin bey, seyyid beyin usûl-ı fıqh kitâbını bulması haqqındaki xâtırâtını qayd etmiş. (Hayrettin Karaman, “Bir Varmış Bir Yokmuş”, İz neşr., İstanbul-1430Z (2009U), 2.neşr.; 3.c., 187.s.) Meğer bu kitâbı, izmirli ismâil haqqının talebesi celâl xoca tavsiyye edermiş ve kendi bunu sahhafda bulmuşmuş. Seyit beyin bu kitâbını ben de sahhaflarda bir gün bulmuş, almış ve aldığım zemân, “Xilâfet-i İslâmiyyeye xâin adamın usûl-i fıqh kitâbı demek buymuş” diye düşünmüşdüm. Demek ki böyle “farqlı düşünülebiliyor”muş.

[13]Hayrettin Karaman, “İslâm Işığında Günün Meseleleri”, İstanbul-1407Z (1987U), Mârifet neşr.; 2.c., 33-62.s.; Sâim yepremin 1397Z (1977U) den qalma, mevzu‘ ile câhilâne bir ‘alâqanın mahsûlü kokmuş yazısını o târîhden beri tekrâr be tekrâr neşr ediyor.

[14]Hayrettin Karaman, “Zaruri Bir Açıklama”, “Büyük Gazete” ğzt., 20 Safer 1397Z (9 Şubat 1977U), 42.‘aded; 2.c., 24.s.; “Biz itikaden maturidi ve amelen hanefiyiz.”; Hayrettin Karaman, “İslâm Işığında Günün Meseleleri”, İstanbul-1407Z (1987U), Nesil neşr., 5.tab‘; 1.c., 329.s.

[15]‘Ali Nâr Xoca, “Telfikçi-Irkçı İşbirliği”, “Devrimci-abduhcu elele”; Her iki yazının da içindeki karînelerden 1399Z (1979U) senesi içinde yazıldığı anlaşılıyor.

[16]‘Ali Nâr Xoca?, “Oquyucu Mektûbları”, “Büyük Gazete”, 6 Ramezân 1396Z (1 Eylül 1976U); 15.s.; Ahmed hamdî aksekilinin reşit rızânın “telfîq-i mezâhib” kitâbını terceme etmekden peşimân olduğunu rivâyet ediyor.

[17] ‘Ali Nar Xoca, “Yusuf Kardavînin Yersiz Bir İctihâdı”, “Büyük Gazete” ğzt., 30.‘aded, 24 Zu’l-qa’de 1396Z (17 Teşrîn-i sânî 1976U); 2.c., 5.s.; Çorap üzerine mesh mes’elesi.

[18] ‘Ali Nar Xoca, “Dinde Reformcular Ne Yapmak İstiyor?”, “Büyük Gazete” ğzt., 40.‘aded, 6 Safer 1397Z (26 Qânûn-ı sânî 1977U); 2.c., QQ.s. : ‘Ali xocanın büyük ğazetedeki dîger meqâleleri; “Bilimsel Vahhabilik Üzerine”, “Başlatılan Bir Mesele Üzerine”

[19] Hayrettin bey, xâtırâtında sâdıq albayrak haqqında “Sadık Albayrak benim dostum…yazılarımı okur ve takdir ederdi.” (Hayrettin Karaman, “Bir Varmış Bir Yokmuş”, İz neşr., İstanbul-1430Z (2009U), 2.neşr.; 3.c., 26.s.) diyor. Hayrettin bey, sâdıq beyin dâmâd-ı şehriyârîliğe çerağ qılınmış oğlunun babası olması münâsebeti ile bu zevâtın, ‘aleyhlerinde bulunulması nâmünâsib âdemler sırasına bulunduğunu anlayacaq qadar yaşamış ve doğru zemânda saff değişdirmeyi anlayacaq qadar basîret-i siyâsî sâhibi âdemdir. Fetullah xoca ve yârânı, mezkûr basîret-i siyâsiyyenin ne ma’nâya geldiğini eyi bilirler. Şâyet hayrettin bey bir gün, AKP ve tayyîb bey ‘aleyhine dönecek qadar ömrü vefâ ederse, bu partiye yuvalanmış sülük müteahhîd tâifesine maslahatdır ki tez zemânda bu adamın def’ olub gitdiği parti, mezheb, dîn ne ise orayı terk ve gitdiği parti, tekye, dîn, mezheb neresi ise oraya hicret edeler. Sâdıq albayraq, bildiğimize göre yolunda sâdıq bir kimsedir ve ehl-i sünnet yolunda en maqbûl bir ‘ameli, filibeli ahmed hilmî efendinin “Suyûfu’l-Qavâtı’” kitâbını “Efğânîye Reddiye” ‘unvâniyle neşr etmesidir.

[20]‘Ali Nâr Xoca, “Zihin Özürlü İslâmcılar”, “Mîsak” mecm., 49.‘aded, Cemâziye’l-âxir 1415Z (Qânûn-ı evvel 1994U); 28.s.

[21] ‘Ali Nâr Xoca, “Dinde Yenilikçiler ve Buluşma Noktaları”, İstanbul-1421Z (2001U), Bedir neşr.

[22]Hayrettin Karaman, “Bir Varmış Bir Yokmuş”, İz neşr., İstanbul- 1430Z (2009U), 2.neşr.; 3.c., 105.s.

[23]Hayrettin Karaman, “Bir varmış Bir Yokmuş”; 1.c., 68,70.s.

[24]Hasîb es-Sâmerrâî, “Reşîd Rızâ el-Müfessîr”, Bağdad-1397Z (1977U); ‘Ali Nâr Xocâ (mütercîm), “Mezhebsizler”, Şâmil neşr.

[25] ‘Ali nâr xocanın kendine yazılmış bir mektûbunu, ‘aqlınca cevâblandıran hayrettin bey, xocanın hasîb es-sammârâî nin “mezhebsizler” ‘unvânı ile terceme etdiği kitâbının taqdîminde yazdığı , “(Vehhâbîlik) Türkiye’ye Malatya’dan girdi.” demesine parantez açmış: (Giren Vehhâbîlik, Malatyalı olan da M.Said Çekmegil. H.K.) (Hayrettin Karaman, “Bir Varmış Bir Yokmuş”; 1.c., 104.s.) Saîd beyi, malatyayı, vehhâbîliği ne qadar tanıdığı böylece belli olan hayrettin bey, bir çoq cihetlerden vehhâbî denilmeye lâyıq, ismi saîd, laqâbı topal olan zât ile qarışdırıyor. Tanıdığım saîd çekmegil beyde, ne mezhebsizlik ne de vehhâbîlikden bir eser görmedim. Kezâ muttali‘ olduğum kitâblarında, buna delâlet eden bir satıra, tesâdüf de etmedim. Saîd çekmegil bey, vehhâbîlik bir tarafa, reşit rızâ, elbânî ve benzerlerinin mensûbu olduğu cinsden bir selefî dahi değildi. Nemâzı bütün erkânı ile mezheb-i hanefiyye üzere edâ etdiğinin şâhidiyim. Râfızleri sevmez, hayrettin bey gibilerin xilâfına hazret-i muâviyye radyallahu ‘anh hazretlerini ve mücâhidan-ı emeviyyeyi xayr ile yâd eder, malatyanın şehr olaraq vâr olmasının hazret-i muâviyyenin tasarrûfu ile mümkîn olduğunu bilirdi. Onunla hazret-i muâviyye haqqında bir risâle yazmağa sözleşmişdik. Ömrü vefâ etmedi. ( http://kemal-ersozlu.net/medenidusuncetarihi/saiderturk.htm )

[26]Yaşar Kaplan, “Afgani Bahanesiyle Fitne Çıkarmak”, “Vakit” ğzt., 10 Şevval 1416Z (29 Şubat 1996U); 8.s.

[27]Mehmed Şevket Eygi Bey, “Dr. Reşat Önal Bey’in Afganî Hakkındaki Kitabı”, “Millî Gazete” ğzt., 12 Cemâziye’l-âxir 1417Z (25 Teşrîn-i evvel 1996U); 2.s.

[28]‘Ali Şeleş, “Cemâleddîn Efğânî beyne Darîsi”, 1407Z (1987U), Dâru’ş-şurûq neşr. : (terc.) “Cemâleddin Efgânî”, İstanbul-1434Z (2013), İz neşr.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu