Elbani

Elbani Mezhep Tanımazlığı -Mehmet Ali Demirbaş

Bilindiği gibi Türkiyeli mezhepsizler, alyans ismi verilen altundan mamül nişan yüzükleri kullanmaya cevaz vermişlerdi. Türkiye’de bu kapıyı ilk defa HAYRETTİN KARAMAN altun madeninin ucuzluğu herkesin kullanması gibi sebeplere dayanarak erkeklerin de kullanmasına cevaz vermişti. Bu İbni Teymiyeci prof.’tan sonra, talebeleri de altın yüzükleri erkeklere helâl kılmışlardır.
Elimize HADİS-İ ŞERİFLERE GÖRE EVLENME ÂDÂBI isimli İbni Teymiyeci koyu bir mezhepsiz olan Nasurid-din El-Elbânî’nin bir kitabı geçti. Bu kitapta Hadîs-i şerîfler meal olarak alındıkları için ve salâhiyetli bir muhaddisten de istifade edilmediği için Hadîs-i şerîflerin zahirlerine göre hükümler verilmiş, neticede dört mezhebe aykırı hükümler serdedilmiştir.
Mezhepsizler, altun yüzüğü erkeklerin takmasına da cevaz verirken, mezhepsiz Elbânî tam Türkiyeli mezhepsizlerin aksine altunu kadınlara da harâm kılmıştır.
Mezhepsiz Elbânî âdeta Türkiye’deki mezhepsizlere cevap olmak üzere şöyle yazıyor:
«Bazı erkekler nişan yüzüğü adı altında parmaklarına altın yüzük takarlar. Bu âdet bize Hıristiyanlardan geldiği için evvelâ onlara benzemek olur. Sonra da İslâm prensiplerine göre, altın takmak erkeklere zaten harâmdır. İleriki sayfalarda zikrettiğimiz, altını kadınlara bile yasak eden naslara muhalefet etmektir.»

(EVLENME ÂDÂBI S. 64)

Mezhepsiz Elbânî, erkeklere altın yüzük takmanın harâm olduğuna dair altı tane Hadîs-i şerîf zikrettikten sonra kadınlara da altın yüzüğün harâm olduğuna dair şu hadis-i şerîfi zikretmektedir:

«Dostuna ateşten bir halka giydirmek isteyen parmağına altın bir yüzük taksın. Mahbûbunun boynuna ateşten bir tasma takmak isteyen «altından bir gerdanlık taksın, Dostunun koluna ateşten bir çember takmak isteyen altından bir bilezik taksın.»

(Aynı kitap S. 66)

Kitabın mütercimi Ali Aslan, bu Hadîs-i şerîfin altına şöyle bir not ilâve etmiş :
«Bu fetva, dört mezhebe muhalif bir fetvadır. Dört mezhebe göre de altın kadınlara helâldir, bilinsin.»
Tuhafımıza giden husus, mezhepsiz Elbânî dört mezhebe aykırı fetva (!) verebildiğine göre, ayrıca bu husus bir notla açıklandığına göre nasıl olur da böyle bir mezhepsizin kitabı tercüme edilir?
Kitabın sonuna mezhepsiz Elbânî’nin istifade ettiği kaynaklar sıralanmış Kur’ân, Hadîs, Tefsîr diye başlanmış, halbuki bu kaynaklardan ancak müctehidler istifade edebilir. Mezhepsiz Şevkâni ve mezhepsiz Reşit Rıza’nın kitaplarından faydalanılmış, ayrıca İbni Teymiyye ve İbni Kayyim gibi mezhepsizlerden de istifade edilmiştir. Bu şahıslar bile Elbânî’nin koyu bir mezhepsiz olduğunu gösteren delillerdir.
Kitabın nâşiri İsmail Kazdal, mezhepsiz Elbânî için «Son devrin en büyük hadis otoritelerinden biri olduğunda ittifak vardır.» diyor. Dört mezhebe aykırı yazmak acaba otorite olmayı mı gerektiriyor ki. Acaba kim ittifak etmiş? Mezhepsiz Elbânî’yi kabul eden Ehl-i sünnet taraftarı tek kişi gösterilebilir mi? Elbânî’yi övenler tamamen İbni Teymiyecilerdir. İbni Teymiyeci olmayan bir kimse Elbânî’yi asla methedemez.

Bu kitabın nâşiri İsmail Kazdal, TAKDİM yazısında diyor ki :
«Kur’ân-ı kerîm, Müslümanın, her müşkülünde başvuracağı, tahrife uğramamış, yegâne ilâhî kitaptır.»
Müctehidler hariç müslümanlar, Kur’ân-ı kerîm ve Hadîs-i şerîflerden hüküm çıkaramaz. Müslüman için her müşkülünü başvuracağı yer, mezhep hükümleridir, yani ilmîhallerdir. Herkes her müşkülü için Kur’ân-ı kerîme başvurursa başı yarılır, Elbânî gibi dört mezhebe aykırı hükümler çıkarır.
Her müslümanı Kur’ân-ı kerîm’den hüküm çıkarmaya teşvik etmek mezhepsizliğe teşvik demek değil midir?

Bay İsmail Kazdal, TAKDİM’ine devam ederken diyor ki :
«Bilgiyi bize ancak insanı en iyi tanıyan Büyük Allah verebilir. O’nun lütfu inâyetiyle Resûlü bilebilir. Bu iki mehazdan başkasına itibar etmek sadece hüsran getirir. Nitekim de getirmektedir.»
Halbuki bilgi Edille-i Erbaa’dan elde edilir. Müctehid olmayan bizim gibi müslümanlar için mezhebimizin hükümlerinden başka mehaz yoktur. Ehl-i Sünnet âlimlerinin bildirdiklerinden başka bir mehaza itibar etmek sadece hüsran getirir. Nitekim getirmektedir.
Bay Kazdal, Kitab ve Sünnetten başka mehazlara itibar edenlerin hüsrana uğrayacaklarını zikrettiği halde, dört hak mezhebe de uymayan söz söylenebilen bir mezhepsizi bize hüccet gibi takdim etmektedir. Biz Kitab ve Sünnetle amel edeceksek ne diye araya Elbânî gibi bir mezhepsizi sokmaktadır. Doğrudan doğruya Kur’ân ve Hadîs-i şerîflerden hükümler çıkaralım. Bu iki mehazdan hüküm çıkarmaya gücümüz yetmiyorsa gücü yetmiş mezhep İmâmlarımız var, İmâm-ı A’zam var, İmâm-ı A’zam kâfi gelmiyor mu da, dört hak mezhebe aykırı konuşabilen bir mezhepsize itimat edelim? Dört hak mezhebden birisine uymak eğer Kitab ve Sünnete uymak değilse, Elbânî gibi mezhepsizlere uymak da Kitab ve Sünnete uymamak demektir.

Bay Kazdal, TAKDİM yazısında kitaptaki bilgiler için şöyle diyor:
«Bu kaideleri eskiler bizden iyi biliyorlardı, fakat gene de kendi örflerini bunlara üstün kılıp, bu mevzuda kendi bilgilerini Resûlullahın sünnetinden daha üstün tutmuşlardı.»
Malumdur ki kendi bilgisini Sünnetten üstün tutan kâfir olur. Hem eskiler bu bilgileri bizden iyi biliyorlardı diyor, hem de onları küfürle suçluyor. Evlenirken Sünnete uymayan bir kimse kâfir olmaz. Fakat kendi bilgisini Sünnetten üstün tutan kâfir olur. Atalarımıza çalakalem küfür isnat etmek büyük bir cür’et değil mi? Vehhâbilere göre amel imandan bir cüzdür. Bazı amelleri işlemeyen kâfir olur. Ehl-i sünnete göre ise amel imandan cüz değildir. Bir insan birçok harâmları işlese, farzları terk etse de kâfir diye o şahsı suçlayamayız.
Bay Kazdal, sünneti ihya için bu kitaptaki bilgileri hayatımıza tatbik etmemizi istiyor. Hadîs-i şerîflerden anladığımız manaya göre hareket etmek sünneti ihya etmek demek değildir. Mezhep hükümlerine uyan kimse sünnetleri ihya etmiş, bid’atları terk etmiş olur.
Bay Kazdal da Kardavî, Mevdûdî ve Karaman gibi nedense hiç döِrt hak mezhebin hükümlerine uymak gerekir diye bir söz sarfetmemektedir. Kitab ve Sünneti biz mi iyi anlarız, yoksa dört hak mezhebin dört büyük imâmı mı? Mezhebe uymakla acaba sünnete uymuş olmuyor muyuz? Bu suallerin cevabına acaba Bay Kazdal cevap verme cesaretini göِsterebilir mi?
«Onun bunun ne dediğine, ne diyeceğine kulak asmadan, sadece Resûlullah’ın sesine kulak verelim.»
Bay Kazdal’ın ondan bundan kastı kimdir? Dört hak mezhebin imâmları mıdır? Sadece Resûlullah dedîğine göre Resûlullah’ın sözlerini nakledenlere de inanmamak gerekmez mi? Dört hak mezhebin imâmları sadece Resûlullah’a uymuşlar mıdır, yoksa uymamışlar mıdır? Uymuşlarsa onların bildirdikleriyle amel etmeyi bize niçin tavsiye etmemektedir? Biz mezhep imâmlarına itimat etmezsek Kütüb-i Sitteye de itimat edemeyiz. Bütün Hadîs-i şerîflerden şüphelenmeye başlarız. Maazallah böyle bir düşünce ise dinîmizin yıkılmasına sebep olur.
Elbânî gibi mezhepsizler imâmları aradan çıkararak kendileri araya girmek istiyorlar.
Allahü teâlâ bizleri dört hak mezhebden birisine uyanlardan eylesin ve mezhep tanımıyan mezhepsizlerin şerrinden muhafaza buyursun!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu