Hadisleri Hafife Alanlar

Hadisle Amel Meselesi Hakkında…

İmâm (Muhaddis) Sufyân b. Uyeyne (rh.a.) şöyle demiştir:
“Hadîs, fakîh olmayanları saptırır.”

Bu sözü İbn-i Uyeyne’den, İbn-i Ebî Zeyd nakletti ve onu açıklarken şöyle dedi:

(İbn-i Uyeyne) şunu demek istiyor:
Fakîh olmayanlar, bazen bir şeyi, görünürdeki ma’nâsıyla anlar. Halbuki o hadîsin başkasının hadîsinden bir te’vîli vardır. Veyâ ona gizli kalan bir delîl vardır. Veya, şu şey (hadîs rivâyeti) ancak deryalaşmış ve iyice fakîh olmuş kimselerin ikâme edebileceği (bulup gösterebileceği) birçok şeyin onun terk edilmesini gerektirecek olduğu terkedilmiş bir şey(rivâyet)’dir.(1)

İmâm, Müctehid Abdullah b. Vehb (rh.a) şöyle demiştir;

“Şâyet Mâlik b. Enes ve Leys bin Sa’d olmasaydı, elbette helak olurdum. (Başka bir rivâyette, elbette sapıtırdım.) Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen her bir rivâyetle amel edileceğini sanıyordum.” (2)

İmam Mâlik(rh.a.) buyurmuştur ki;
“Eğer hadîsle faydalanmayı ve Allah’ın sizinle (başkalarına) fayda vermesini istiyorsanız ondan az elde edin ve tefakkuh edin/fıkıh sâhibi olun, ma’nâlarını iyi anlayın.” (3)

Hâfız Hatîb(-i Bağdâdî) (rh) el-Fakîh vel Mutefakkıh’de(4)buyurmuştur ki;
“Bilinsin ki, hadîs kitâblarını ve rivâyetini çoğaltmak ile kişi fakîh hâline gelmez. Hadîsin ma’nâlarını istinbât etmek (derinliklerinden çıkarmak) ve onda iyi tefekkür etmekle ancak fıkıh ilmi sâhibi olur. Kişi, kendini fetvâ vermek için ayağa dikse, kitâblarda beş yüz bin hadîs toplaması, onları iyi bilmeden, ona iyi bakmadan ve onu iyi becermeden, ona yeterli değildir. İlim, iyi anlama ve dirayetten ibarettir. Çok ve geniş rivâyetler yapmakla değildir.(5)

Hadîs öğrenme iddiasında olanlar, imamlarımızın hadîs sahîh olduğunda işte o benim mezhebimdir sözüyle, kimi zaman ihticâc etmektedirler (iddialarını isbât etmekte delîl olarak ileri sürmektedirler.) Bu, imam Şâfiî’nin ve diğerlerinin söylediği, ve şu sıradan kimselerin sınırsız olduğunu anlayıp zannettiği, büyüğe küçüğe, âlime câhile, işin başındakine ve sonuna varana tatbîk ettiği bir sözdür. Bu, ilme karşı cinnet getirmektir.

Hâfız ve Fakîh İmâm Nevevî şöyle demiştir:

“Bize imâmlar İmâmı Ebû Bekr b. İshâk b. Huzeyme’den -ki O, hadîs ezberi ve Sünnet bilmek hususunda yüksek bir rütbedeydi- şöyle bir rivâyet geldi:
Ona, Şafiî’nin, kitâblarına koymadığı sahîh bir sünnet var mıdır? diye soruldu da, O, hayır, yoktur, dedi. Buna rağmen, -(her şeyi) kuşatmak beşere imkânsız olduğundan- Şâfi’î (rh), kendinden değişik şekillerle sâbit olan Sahîh hadîsle amel edilmesi ve açık olan sâbit nassa muhâlif sözünün terk edilmesi, şeklindeki sözünü söyledi: Arkadaşlarımız (rhm) Şafiî’nin vasiyyetine uyup birçok meşhûr meselede onunla amel ettiler…. Ancak, bunun, bu zamanlarda az kişinin üzerinde bulunan bir şartı vardır.(6) Ben bunu Şerh-i Muhezzeb’in mukaddimesinde îzâh ettim.”(7)

İmâm Nevevî, “Muhezzeb”in şerhi olan “el-Mecmû’”un Mukaddimesinde(8) bu şartı açıkladı ve şöyle dedi:

“Şâfi’î’nin dediği bu söz, her sahîh hadîs gören kimse, bu Şâfi’î’nin mezhebidir diyecek ve o hadîsin görünürdeki ma’nâsıyla amel edecek, demek değildir. Bu, ancak mezhebde ictihâd rütbesi olan kimse hakkındadır. Nasıl olduğu geçmişte anlatıldığı, veya ona yakın bir şekilde olarak. Şartı da, galip zannıyla, Şâfi’î’nin (rh) bu hadîse vâkıf olmaması, veya, sahîh olduğunu bilmemesidir. Bu da ancak, Şâfi’î’nin bütün kitâblarını ve ondan alan talebelerinin benzeri kitâbları ve onlara benzeyenleri mutâlâadan sonra olur. Bu, az kişinin üzerinde bulunan zor bir şarttır. Bu anlattığımızı, sadece şundan dolayı şart koştular: Çünkü Şâfiî, gördüğü ve bildiği, fakat kendine göre ondaki ta’nı/ayıblamayı veya neshini/hükmünün kaldırıldığını, yahut tahsîsini/sâhasının sınırlı görülmesini, veyâ te’vîlini/yeterli bir delîle dayanarak başka bir ma’nâya yorulmasını ve bunlara benzer bir şeyi gösteren bir delîl kaim olduğundan, bir çok hadîsin görünürdeki ma’nâsıyla amel etmeyi terk etmiştir.”

Ebû Amr (Hâfız İbn-i Salâh rh.) şöyle dedi;
“İmâm Şâfi’î’nin dediği sözün zâhiri ile amel etmek öyle kolay değildir. Her fakîhe hüccet gördüğü hadîsle müstakil olarak amel etmesi câiz değildir…”

Dipnotlar:

1- İbn-i Ebî Zeyd, el-Câmi’:150

2- İbn-i Asâkir, Tarih-i Dimeşk: 5/359; ((Hatîb)),Tarih-i Bağdâd: 13/7; ((Mizzî)),Tezhîb-i Kemâl: 24/270-271, İbn-i Receb, Şerh-i İlel, 1/413

3- El-Fakîh vel Mutefakkıh: 2/153, El-Muhaddisü’l-Fâsıl:242,559

4- el-Fakîh vel Mutefakkıh: 2/81

5- Hatîb, el-Câmi’:2/174

6- Nevevî’nin zamanında, 631-676 hicrîde, câhilliğin yayıldığı ve bir belâ olarak ortalığı sardığı zamanımızda değil.)

7- Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ ve’l-lügât: 1/51).

8- el-Mecmû’ Mukaddimesi 1/104-105)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu