“Sözde İlahiyatçı’dan şok sözler”
Bununla alakalı haber şöyle:
“Gezi İmamı Eliaçık yine Müslümanları rahatsız edecek bir ‘fetva’ verdi. İhsan Eliaçık Hz. Muhammed’in (sav) resimlerinin ve minyatürlerinin çizilebileceğini iddia etti.
…İhsan Eliaçık, dini alandaki tartışmaların genişletilmesi gerektiğini savundu. “Dini alan tartışmaya kapanınca hurafeler başını alıp gidiyor” iddiasında bulunan Eliaçık, Peygamber’in (sav) resmini ve minyatürünü çizmenin Kur’an’da yasaklanmadığını ileri sürdü. Eliaçık, “O, Müslümanların kendi kendilerine ürettikleri bir şehir efsanesidir” dedi.”
Bu sözleriyle Müslümanları suçlayan sözde ilahiyatçı en azından dinin ilahi bir inanç sistemi olduğunu ve insanların, “Şurası şöyle olmalı, burası böyle olmalı” diyerek tartışmaya açacakları beşeri bir sistem olmadığını bilir. Yine bilir ki, el atmadık tarafı bırakılmayan ve değişik şekiller verilen bir din, ilahi olmaktan çıkar, beşeri bir sistem olur.
Hıristiyanlık böyledir mesela. Bay Eliaçık, İslamın hıristiyanlık gibi olmasını mi istiyor? “İslam olsun ama, 14 asırdır bilinen ve yaşanan bir İslam değil de bizim şekil verdiğimiz yeni bir İslam olsun” demek mi istiyor?
Oysa İslam, yaradanımızın emri, Cebrail Aleyhisselam’ın vasıtasıyla Peygamberimiz’e anlatılmış, ashab-ı kiram da Peygamberimiz’den öğrendiği dini kendilerinden sonrakilere anlatmış ve İslam bize kadar gelmiştir.
Ayrıca kılı kırk yararcasına bir hassasiyet gösterilerek yazıya da geçirilmiştir.
Bu kayıtlarda Kainatın Efendisi’nin mübarek vücudunun şekli şemaili anlatılmış, “Şemail-i şerif”ler yazılmış/yapılmış ama resmi yapılmamış, yapılmasına hiçbir alim fetva vermemiş, şimdiye kadar hiçbir Müslümanın aklına da Peygamberimiz’in resmini çizmek gelmemiştir. Bunu sadece İhsan Eliaçık istiyor.
Cumhuriyet gazetesi bu profesörden “İslam düşünürü” diye bahsediyor. Evet, düşünür, İslamı nasıl bozmalı diye düşünür.
Eliaçık rahat olsun. Onun isteğini hem Şiiler yapıyor hem de Türkiye’de fikirdaşları var. 16 veya 17 Ocak gecesi idi. Bir tv programında 4 ilahiyat profesörü: Hayrı Kırbaşoğlu, Enbiya Yıldırım, Şaban Düzgün ve Mehmet Akif Koç.
Şaban Düzgün İran’dan Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin gibi İslam büyüklerinin resimlerini getirdiğini ve öğrencilerine gösterdiğini övünerek anlattı. Diğer profesörlerden de itiraz gelmedi.
Bir şey daha anlattı. Birkaç ilahiyat profesörü yanyana abdest alıyorlarmış. İçlerinden biri abdestte ayağını yıkamış, diğeri çoraba mesh etmiş bir diğeri çorabını çıkarıp çıplak ayağa mesh etmiş. Hiç biri de diğerini tenkit etmemiş.
Şaban Düzgün bunu da gayet iyi bir durum olarak anlatıyor.
Yakinen biliyorum ki ilahiyat profesörlerinin çoğu abdestte ayaklarını yıkamıyor. Hatta hocaların hocası denilen zat, “Başkalarının yanında ayaklarımızı yıkayalım da biz bizeyken çoraba meshederiz” diyormuş. Bendeniz kendi ağızlarından dinlediklerimi Dinde Deformistler isimli eserimde anlattım. (Yasin Yayınevi: 0212 5340434)
İhsan Eliaçık dinin tartışılmasını istiyordu. Lüzum yok ki! İlahiyat profesörleri abdestte ayak yıkama meselesini tartışmaya bile lüzum kalmadan zaten kendi aralarında halletmişler. Her biri başka başka abdest alarak fiilen bu farzın canına okumuşlar…
Onlardan bunu gören talebeleri ne yapmaz!